20 Ağustos 2019 Salı

PRİAMOSOĞLU HEKTOR'UN ÖLÜMÜ                                                                                                                                    Ayağı tez Akhilleus, mızrağını yüreğime sapladığında
-bir sevda öldürümü-
Rüzgâr, hafifçe esiyordu
ve Manet rengi kırmızı bir kan yayıldıydı göğsümde,
sıcak. 
Zakkumların oraya doğru koştum,
-anımsıyorum-
kumsala
gölgeler vardı orda
ve kırmızı zehir gibi çiçekler
ağaçlarda...
Uzandım güneşli gökyüzüne doğru
iyileşecektim
saatlerce gözümü ayırmadım
bakıp durdum
yukarıda
solgun kırlangıç yıldızlarına! ..
Tüm atlıların sesini duyabilirdim 
o an: Akhalardan yaklaşan
tüm atlıları!
ve bu öğle vakti
sağda ova
bir Ağustos böceği sessizliği
-ne garip-
öyle bir sessizlik vardı işte
Üzünçlü gibi geldi bana herşey o an
geniş, mavi, bulutsuz bir gök
yalnız gibiydi
Re teline dokunduğum bir mandolinin
pencerede sesini dinler
bir kız gibiydi
içli, beklentili...
Kızoğlankızlığı havanın
arı ve sıcak oluşu işte böyle
-pamuk gibi-
yüreğimin gözyaşlarını unutturdu bana
Mutlanlıydım doğrusu
ağaçların dibinde
usun kökleriyle yıkanmak
yalnız başına
ve göğsümde saplı bir mızrak yorgunluğu
ve senin sonsuzluğun o an ki...
Erinçsiz ölebilirdim artık,
şaşılası şeydi
dağ bayır dolaşmadan
yaşamak varken
hiç bir şeye kavuşamadan yani
kapanan gözlerimle
Neden böyle düşündüğümü
çok iyi anladım sonra
-özenle koruduğum-
sırf seni düşünmek;
kavuşmanin en gelişmiş biçimiydi
aslında
ve göğün bunaltısında
ak güvercinlerin kanat sesi
ve bir sevda şarkısıyla artık -ölü-
yükseliyordum...