28 Mart 2020 Cumartesi

ANTİKİTE




ANTİK ROMAN
Benim en büyük düşmanım ben'imdir, diyebilsem de, Şemsi Tebrizi'nin Makalat kitabındaki küfürlü çevrimlere şaşırmıştım, böyle bir anlayış, yaklaşım yok, çünkü nitelikli ya da ciddi bile olsa bütün yapıtlarda, yazarlarda, kitaplar basılırken dizgi hatalarının göz kaçıranıyla ve bilinçsizce göz boyayanıyla çok karşılaştım. Şu bölümü çıkaralım, adını değiştirelim, bin bir çeşit garabetler. Sonunda tasalarımı, uhrevi ağrılarımı, el sürmeden yayınlamayı başardım. Kim farklı varyantlarıyla, bu meselin ne kadarıyla mutlu olduysa, o kadar mutlu olabilirim. Boyumun ölçüsünü almaktan gurur duyarım...
Antik Roman kitabı adıyla ilgimi çekti öncelikle, bu antikite duygusu küçüklükten beri tutsak almıştır benliğimi, okumam gerek diye düşündüm hemen. Nasıl Makalat'ta dil küfre bulanmışsa, bu kitapta da dil hoyratlığı diz boyu, ama bu neşe veriyor okura, çünkü tüm çıplaklığıyla ve bizim gözlerimizden saklanan gerçeklerin gizemli yanlarıyla tanışıyorsunuz, kitap tam da okumanın aboniyerlerine, otsuz tiryakilerine göre!.. Sahibinin edebi kişneyiş modeli tüm serkeşliğiyle apaçık ortada ve gerçekler üstünüze baldırı çıplak biçimde boca ediliyor. Tarih, kral çıplak deyimine uygun biçimde dile getiriliyor, yazar bunu bilinçli mi yaptı bilemem, gerçek buysa doğrusu da budur sanırım.
Kitabın üzerinden tramvay geçmeden, yazarı gibi disiplinsiz bir simetriyle aktarmaya çalışayım ilgi çeken noktürnleri, edebiyatın mimarisi anormaliteden geçer, ilginç mi ilginç bir şey sunayım hemen, Fatih, yani II. Mehmet Konstantinapolis'i alırken İpek ve Baharat yolunun kavşak noktalarından birini kestiği için, Avrupa yeni bir çıkış yolu aramış, Musevi Kolomb, Bartelmi Diazlar, Hernan Cortesler ve Rönesansın ve bil mukabele reformun doğuşu da bu yüzdenmiş. İnanın okuyunca titredim, yenilmek nasıl bir utkuya dönüşüyor görüyorsunuz, Fatih bu durumda Avrupa'ya negatif motivasyon sağlayan bir pir-i mugan dede olduğu için, bir yerlerde kesinlikle heykeli dikilmiş olmalı, en sevilen Avrupai tandanslı padişah ilan edilmesi, gizli bir kutsama, bir ululama da olabilir artık. Şaşırtıcı derecede ilginç ve insanı düşüncelere boğan bir yaklaşım, kitap bu tip ders ve algoritmalarla dolu hemen söyleyeyim. Karşı koyar görünmenin işbirliğine nasıl dönüşüyor zaman ve mekanın tersinir paralelliği görün!..
Başlangıçta atın ehlileştirilmesiyle ilgili bir bölüm var kitapta, yazar primitif, tuhaf şeyler anlatıyor, nereye varacak diye merak ederken, papirüsten bir kitabı kuşkuyla inceleyen Habeşli gibi Furkan'ı bırakıp aslolana secde edeyim derken, görkemli bir anlatımla sone erdi söylence ve edisyonun sahibi atlar işte böyle ehlileşti diye bitirdi bölümü. Okur gözünde sınıfı geçmişti artık ve ileri derecede oylumlu kitabı okumak zorunda kaldım açık söyleyeyim.
Kitap günümüzle, yakın tarihteki anılarla, antik çağ söylence ve oluntularının iç içe sergilendiği bir yarı destan, epizod, çünkü us kıran şeyler anlatılıyor sürekli, ortayları eğip büken, hiç bilmediğimiz, olasılıklarını bile düşünemediğimiz bir antitarih bu kitap, yazarına el sağlığı ve anlak açıklığı dileyelim ki aşıknamesini sürdürüp gidebilsin. Fransız, doğal bilge Frer Jan'ın çoğun araya girerek yönlendirdiği, tarihi anekdotların cirit attığı garip bir roman bu, ülkemiz edebiyatına doğrudan katkıda bulunan bir mecelle inanın ki...
Yazar, Gülün Adı, Umberto Eco'nun romanına öykünmüş olabilir mi diye düşündüm bir an, bir meslek hastalığı, kıskançlıktır bu literatürde, her iyi şeyi batıya bağlamak veya oradan başladığını ileri sürmek anomalisi vardır doğuda, doğu kendisinin celladıdır öteden beri, ama bir formülüm var doğuyu aklamaya kalkışan bu konuda, eğer her şeyi batı biliyor ve doğu bir hiçse, dahası kozmikomik bir embesil, bir Lennie'yse, bu gerçeği hiç bir zaman yansıtmayacaktır, şöyle düşünün, her şeyi bilen ve hiç bir şey öğrenmeyen iki kavim, iki cennet kuşu var diyelim, biri diğerine her daim her şeyi öğretmek istiyor, bakın azılı derecede cahil birine bir şey öğretmek zorundaysanız, bir parça sizde cahile ayak uydurup alfabetik olmak zorundasınızdır, bir kesim cahilse yani, diğer kesimin allame-i cihan olması düşünülemez, artı eksi kutup gibi birbirini çeker bu oluşum ve tanrısal bir dengede durur diyapozonunuz. Diyesim ne batı sihirli flüt gibi usa sığmaz besteler üretebilir bu ahvalde, ne doğu dilsiz, Şam esiri gibi kekeler durur sürekli, tutsak sahibini, sahibi tutsağı kesinlikle etkileyecek ve doğa ya da fizik yasaları gereğince bir konsensusa doğru gidecektir homosapiensimizin zoraki yoldaşlığı, öyleyse şudur, cahiliye doğusunun, batısı; bu cahiliye kesimin, artık kafeini alınmış uygar batısı olabilir ancak, ötesi söz konusu olamaz, evrensel buyrultular gereğince, uygar batının doğusu da, bu uygar batının elverdiği veya yaratabildiği doğu olabilecektir artık, doğurguda birbirine paralellik arz eden bir simetri ya da öngörülür bir asimetri olacaktır ortadaki görüngü, sonuçta ilahi terazide, nasıl tüm insanlar tek bir insansa, uygarlıkta doğusuyla batısıyla tek bir uygarlıktır, onun bir tarafını küçümseyen kendini küçümsemiş olur, karşı koymanın, küçümsemenin, yüceltme ya da kutsamanın iç içe bir işbirliğinden geçtiğini bilen herkes a=b olduğunu sezecektir artık. Yukarıdan bakınca, batı ve doğu birbirinin türevi, nicelikle ayrılmış, mazohist ya da sadomazohist bir küredir ne yazık ki, neşeli bir hayatı andırır, Polyanna Topacı diyende aynı düşüncenin karşı kutbu sayılabilir doğallıkla... Kısacası doğu batı diye bir şey yoktur, günahları ve nükleer kıyamet provalarıyla, Scapin'in Dolabı'dır bu dünya, afra tafra yapanlarda, her sabah etil alkollü arıtma yöntemiyle gerçek bir anomaliye dönüşen beyin sahipleridir olsa olsa!..
Onlar ki, Korona kavminin umarsız çocuklarıydılar!.. Kabil ve katil arasında bir harfçiğin iğvasına kapıldılar. Kükreyen nidalarla, ekmek ve şarabın bahtiyarlığında, İsa'nın etiyle, kanıyla, vicdanıyla semirdiler. Ve her biri, birer Kandehar yolcusu olduklarını bilmediler. Bayrakların altında, ganimet ve tutsak değiştirdiler. Ve yıldızların yoldaşlığında, her bucağa, kadim bir uygarlık götürdüler... Ve onlar ki, Allah Allah nidaları ve sancaklarıyla, bir virüse yenildiler!..
Dişi taşlar üremez ve her sakalda bir keramet arasaydık keçiler peygamber olurdu diye özdeyişler de var kitapta, Ermenilerin atalarıymış dile getiren bu tılsımlı varsağının uyakçıları. Buranç gibi öztürkçe, Salamin boğazı gibi bilmeceler, yılan derisine altın harflerle yazılmış İlyada, güneye inen yola kıvrılanlar, Ferrari konseyi gibi sayısız nitelemeler var kitapta... Kitap gibi davranalım ve akışı keyfimizce yapalım dedik ya... İşte Fatih, Bizans'ı alınca, Amerika'yı keşfetmek zorunda kalmış batı, ebcet hesabınca Endülüs elden düşermiş bu yüzden, Avrupa'nın besini bitince, yeni dünyaya göç etmek zorunda kalmış hasılı ve ama görün ki; göçebelik uygarlığın müjdecisidir dostlarım sizi aldatıyorlar!.. İstanbul ve Endülüs doğu ve batının go oyunuymuş kısacası, satrançtan öte, diyorum ki, doğunun kaderciliği adına, ey Fatih İstanbul'u alacağına, Cem Sultan'ı bir Bizans prensesiyle evlendirseydin de gül gibi geçinip gitseydik, o zaman ne bugünkü giyotinci hısım akraba Anadolu'ya girerdi, ne de biz 21 yaşında ermiş oldu diye bir kılıç koçerosunun izanına iman ederdik. Bize kalan istesek de istemesek de işte bu matem havasıdır!.. Kaderimin kaderi budur işte!..
Başka bir konuya sürçülisan edelim şimdi de, edebiyat, -yazın- artık zincirlerinden boşandı, ışık hızında gidiyor yıldızlara doğru, Antik Roman küçük bir ansiklopedi gibi ve tuhaf bir yazınsal ürün. Uyumak için aldığınız müsekkinleri bırakın, orta tabaka türküler, iyilik perisi şiirler, anıların sandukasından fırlayan gulyabaniler, siz hala bunlara yazınsal yapıt gözüyle mi bakıyorsunuz, öyleyse anneniz sizi, hala dünya denen genel evde çalıştığınızı sanıyor, zincirlerinizi kırın ve Antik Roman'ı okuyun, onu bırakın kitaplar arasında sörf yapmayı öğrenin, yeni ve başka ufuklara, Galiçya'dan Baykara'ya, Papua'dan Kaledonya'ya yelken açmaya bakın. İnsan nasıl insan oldu sorusuna yanıt vermek ve karanlık enerjinin gizine erip, tanrıyı sıgaya çekip, sorgulayabilmek için buna zorunluyuz. Ufukta tanrıların uygarlığı yavaş yavaş soluyor, robotlar, simülasyonlar, algı kapıları, simülakr ve illüzyonlar dünyası yaklaşıyor artık, Heisenberg atanız olacak ve bir kaç dakika içinde hem var hem yok olacaksınız. Aile efradınız ciplerde yaşayacak, büyük büyük babanıza cennetin anahtarı gerçekten var mıymış Haco diye sorular soracak sonra ortadan kaybolacaksınız... O'nu göreceksiniz, o kim mi, o dedim ya, o işte, çünkü tanrının foyası meydana çıkmak üzere, onun üstünde biri var, işte o, o!..
Kurtuluşumuz gene yok ne yazık ki, siz toprağa bağlı çiftçilerdiniz çünkü, ayağınızı mekandan, gözünüzü zamandan ayıramadığınız sürece yeryüzünde birer kölesiniz hepiniz. Uygarlık dediğinizde kanlı sunaklarınızın dumanları arasında atılan çığlıklardır sürgit. Tanrım sen başarısızsın, göz bağcısın, ben de umutsuzum bu yüzden. Antik Roman'dan bunu anladım ben. Bizi kitaplar kurtaracaktır bu yüzden, tanrılarımız bile ona sığınmadı mı!.. Ah tanrı basbayağı bir okurdur gerçekte, kitaplarımızda evren!.. Okumak, öğrenmek istemeyen bu yüzden tanrı indinde -okur gözünde- bir kafirdir ve yine bir bakıma kitap tanrının düşüncesidir, harflerde evren.
Antik Roman'da doğuya uygarlık götüren İskender'in, babasını öldüren feri katillerden biri olduğu söyleniyor, uygarlık nasıl bir şey anladınız mı!.. Romüs ve Romülüs'te öyle... Hayat, öldürme üzerine!.. Antik çağın birinci dünya savaşının, Truva olduğunu ve kaybedenin gene doğu olduğunu söylüyor kitap, ilk ahitin, barış muahedesinin Kadeş olduğunu, bunun sonucunda Hitit'ten Mısır'a göçün başladığını ve her biçimde tarihin bir göçebelik ve yer değiştirme harekatı olduğunu anlıyorsunuz. İnsanlığın bir trajedi, yani keçi şarkıları olduğunu da... Yağmalanan Truva'nın dağılarak tüm Avrupa halklarının atası olduğu, Göktürklerin tembele yatuk dediğini, büyük annenizin yatalak olmasının, Göktürklerden geldiğinizi imlediğini, İskender'in Sur savaşında esir düşen iki bin çulsuzu korona aralığı gözetilerek çarmıha gerdiğini, ama bunu salt buyruk verdiğini söyleyerek hafifletirler, oysa hukukta azmettiren suçludur ve böylelikle İsa'nın yazgısını müjdelediğini, ruhban sınıftan bir inzivacı -yani keşişin- bu vahşeti bildiği için, tanrının sayısız dünya yarattığını ve 'b'li okun yaydan çıktığını görünce, tümünü yok ettiğini ve dünya ile işini denemeye devam ettiği mottosuna sığındığını, Pindaros'un bu yüzden, ruhum olanaklı şeylerin peşinde koş, Leibniz'inde olası dünyaların en iyisinde yaşıyoruz dediğini, mürün Mekke merhemi olarak bilindiğini, Pisagor'un aynı anda iki yerde birden olabilme tansığını, Amon tapınağındaki dehlizde öğrendiğini ve bende Taraskonlu Tartarin gibi sanat uzun hayat kısa demek zorunda kaldığımı...
Kitapta ilginç bir mesel var, Etrüsk kralı Tarquinius'un iki çocuğu Delphoi (Yunus) tapınağından çıkarken, hangisinin tahta çıkacağını öğrenmek isterler, kahin Pithia der ki, döndüğünüzde hanginiz önce annenizin elini öpebilirse o olacak der. Çocuklar kaosa meydan vermemek için aralarında anlaşır ve aynı anda annelerinin elini öpmeyi kararlaştırırlar ve babalarından sonra hüküm sürmek üzere ant verirler. Ne var ki kahinin söylediğini yalnızca azatlı bir köle olan Juniusi, 'aptal lakaplı Brutus' anlamıştır. Roma'ya dönüp kutsal kapıdan içeri girerken, düşermiş gibi yapar ve toprağı öper. Çünkü bilinir ki bütün insanların anası kara topraktır. Görkemli Tarquinius ailesiyle birlikte Roma'dan kovulunca, en yakın nedimi Juniusi'nin krallığı artık bir haktır!..
Tümceye bakın, turunç rengi tüyleri olan bir kaplanın safrasından alınan ve bir katırın toynağında saklanan zehiri Antipatros'a Aristoteles vermişti, evrene değil efendisine sadık biriydi o, efendisi çift boynuzlu İskender'di!.. Feylesof Aristo böyle biriydi, onun naturasında köle diye bir varlık yoktu bu yüzden!..
Peki bir kabirin ve Kabil'in çocukları olarak kitapta bir kusur olabilir mi...
Botticelli'nin Venüs'ünün ayakları gerçekten bir protez gibi duruyordur ve parmaklar neredeyse atavizm ürünü bir tuhaflık sergiler. Sanatta bilinenin aksine, kusursuzluk insanı, kusur tanrısal olanı işaret eder.. Michelangelo kusursuz bir insan yapımı ortaya çıkardığında, dayanamadı ve çekici Musa'ya fırlattı. Çünkü kusursuzluk insan ürünü bir yapıntı gibi gözükse de gerçekte tanrının üzerinde yer almaktır. Bu kusurlu tanrımıza bir hakaret ve dinde şirk koşma dediğimiz bir yadsıma türüdür ne yazık ki. Evrenimiz kusurludur, tanrı kusurludur ve uygarlık biçimimiz gereği insan da kusursuz olamayacaktır ne yazık ki. Kusursuz olabilmemiz için tanrıyı terk etmemiz, uygarlık biçimimizi kökten değiştirmemiz ve Musa'yı da doğallıkla hiçlememiz ve onun gerçekte bir günahkar ya da bir günahın izleği olduğunu kabul etmemiz gerekir. Dolayısıyla burada yazar bir kusur işliyorsa eğer, insanı değil tanrıyı ima etmektedir. Bu onun kusursuzluğudur, kusurun kusursuzluğu!..
Mezar taşına biri 'Ölüm Gerçekmiş' diye yazılmasını istermiş, çünkü kimse ölmeden ölümün gerçekliğine inanamaz, ölünce de inanmak için zamanı kalmaz. Biriside yüzümüzü unuttuğumuzda ölmüş oluruz dermiş!.. Kısası esareti ve cesareti tadar ve çekip gideriz bu dünyadan.. Son olarak kitaptan bir gül beste derleyelim ve bir şiirle bitirelim...
Perslerin diplomasideki siyaseti şuymuş, Atina güçlenince, Ispartayı, Isparta güçlenince Atina'yı destekler, yardım ve yataklık ederlermiş!.. Bu size bir şeyler anımsatmıyor mu... 'Burada ölüler oturur, düşünce gücünden yoksun olanlar' buda ölümün tanımı dostlar. Paris'in Hades'e yolladığı, Aşil'in son pişmanlığının adı. Truva'yı kılıç suyu akmadan ele geçiren İskender gururu için genede bir genç kızın kurban edilmesini ister. Doğuya uygarlık götüren İskender, kızın cesedi soğuyana kadar başında bekler. Herodot tarihinde yazıldığına göre eski devirlerde Susa'dan gelen. elçinin biri başındaki saçları kazıtıp, kralın buyruğu yazıldıktan sonra saçlarının uzamasını beklemiş ve gizli emri Miletos'a sağ salim ulaştırmıştı. Kitapta olaylar kronolojik değil, II. Murat Varna savaşını tam kaybediyorken Haçlıların kralı Ladislas attan düşünce hemen kafası kesilmiş ve Kerbela'daki gibi, savaş meydanında dolaştırılarak Haçlılar ancak yenilebilmiş. İskender bir keresinde, Sur şehrinin fethinde, kahinin kehaneti iki gün gecikmeli olarak yerine geldiğinde, hırsını alamamış ve takvimlerin iki gün geri alınmasını buyurmuş, kralın yetkilerini anlamak için görkünç ve absürt bir çılgınlık.

Diodoros, Rufus ve Plutarkhos gibi tarihçileri okuyan Borges'in bazı öykülerinin buralardan derlendiğini anlıyor insan. İskender, içinde tüm bilgilerin saklandığı ışık yayan bir çukura bakamıyor, Alef öyküsünün temeli gibi, yine İskender, annesi Olympias'ın Mısır'dan gelen yılan kılığına girmiş bir rahipten hamile kaldığını ve babası Filip'in üvey çocuğu olduğunu öğreniyor. Bu nedenle bastırdığı paranın üzerinde çift boynuzlu Amnon'un oğlunun resmi görünüyor. Boynuz Apis örneği Amnon'un simgesidir ama İslamiyette bile İskender ki tanrının oğlu, bu nedenle çift boynuzludur. İlginç bir anekdot daha var kitapta, papa Nicolas bütün kitapların çevrilmesine ön ayak olmuştur Rönesans öncesinde ama her yanını, bu çevirilerin düzeni bozacağını söyleyen tutucular sarmıştır, Nicolas şöyle yanıtlar onları bir gün Avrupa bu çeviriler sayesinde dünyaya hükmedecek... Doğunun neden geri kaldığını anlamayan var mı... Kitap ki tanrının düşüncesi, evrenin evidir, sevgilim onlar kitaba düşman!..

Türklerin geleneğinde bir eli yumruk gibi sıkılı doğan çocuğun büyük bir hükümdar olacağına inanılırmış. II. Mehmed onlardanmış. Bir hurafe, yılan sokmasına kunduz yağı iyi gelirmiş. II. Mehmet savaşları meydan savaşı olarak kazandıklarını bildiği için İstanbul'u savunanları dehlizlerden dışarı çıkarmak istemiş hatta bozguna uğradıkları sanısıyla ya da kralın yakınlarını kaçırarak bunu sağlamak istemiş, hiç biri olmamış, Haliç'e bir gece yarısı dolan gemileriyle şehrin içine ancak girebilmiş. Batıl, o kadar etkileyici bir geleneğe dönüşebiliyor ki, Sümer'de piramidin tepesine ulaşmak için yarışan kalabalığın orada bir bir başları kesildiği halde genede insanların tırmanmak için birbirini ezdikleri söyleniyor. Bütün tanrılı dinlerde görülen şehadet kavramının temelleri kim bilir nerelere uzanıyor. Sümer'de bu ritüelin kaynağı, yeniden doğma vaadi ve kurbanlarının ümidiymiş. İstanbul fatihi, Bizans imparatorları gibi erguvan rengi pabuç giyen Mehmed'e, Hristiyan olması için papaya mektup yazma önerisi sunanlar, papanın biz o savaşı Maveraünnehir'de kaybettik demesiyle karşılaşırlar. Türkler sözde orada bulunan envaı çeşit dinlerden İslamiyeti seçmiştir. Osmanlı da şarabı padişah içmeden tadan kimseye Şarapdar-ı Has denirmiş, bunlar padişahın yakınlarından seçilirmiş, ama tarihçiler bunun zehirlemede işleri kolaylaştırdığını ileri sürüyor ve İskender'in ölümüne yol açan iksiri Aristo'nun suikastçiye verdiğini söylüyor. Kale daima içeriden vurulurmuş ve Homeros'ta köle oğlu demekmiş.
Kitapta daha yüzlerce tansık, kıssa ve söylenti var. Okuyanla okumayan bir olur mu meseli, işte bu kitapta kendini gösteriyor ve bir anda da öğretilerin doruğu olan şiir geliyor... Bir şeyin diğeriyle ilgisinin olmayışı sanısı illüzyondur, diğerinin nedenseli kesinlikle ilkidir.Hiç tropik orman görmemiş, zarif bir ruhtur Gümrükçü der gibi!..
Sudakin / ''Rejeneratif dünyanın aygıtlarıyla / Akışkan yağmur sürüklüyordu. / İmmünofloresans yollar / Operasyonel günler ve ağlar el değiştiriyor. / Corona ortalarında. / Meleklere merhaba dedik / Bitkiler, bitkiler, bitkiler. / Herbaryum konferansı sürüyor. / Hodgkin sayrıları şurada / Akut lösemiler ve çinko ülkesi uzaklarda mı / Damar içi akıntılar kimi engelleyebilir / Sulara gömülen Eski Mısır, nasılda yükseliyor. / Rammal diye sesleniyorum Rammal / Hiyeroglifi gördün mü / Sanal boksör Parkinson kime yenildi / Kognitif sinir hatasıyla dövünen Ramses / Peptit yağmurları / Kızımız fareye yüz nakli yapabilir mi... / Manyetik parçaçıklardan bir porsiyon / Ve siyah yürek tatlısı ne lezizdi. / Kara koyunlar ve nötron yıldızları / Bohr gözetiminde yola çıktılar. / Hey Polimer, modifiye elektrotlar geldi mi / Enerji yükle onlara / Yüksek doz. / 'Periodontoloji alanında kişiselleştirilmiş ağız sağlığı dürtüleri oluşturabilmek adına / tanı kitlelerinin virüsel ortamında kullanılabilme ereğine yönelik olarak periodonditis / ve periimplantitis patogenezlerinde rol oynayan biyobelirteçlerin saptanması konularında dönüp duran / o geç Hitit kalesine girdik / Fenike lehçesiyle çift dilli yazıtları görebilmek uğruna' /
Bay Migren gel / Uzuvlarını evet. / Soyut cebir barış temrinleriyle oynayabilir / Metabolik, metabolik, metabolik. / Bak şeylerin ara yüzeyi araya giriyor / Nükleik asit baza dönüşüyor. / Medulla gölgesi Galya yurtluklarında / İşte Kromaffin'de tahtını terk ediyor.'
Proaktif algılarımızın / düşsel gerçekliklerde ki kaygılarımıza oranla / önüne geçebilmek için / çok çabalar sarf etmekle kalmayıp / gen psikolojisinin öngörüsüyle / çoğalan sorunların galaktik sendromlara ağan / geniş kitle olgulanımlarına katlanmakta / geç kalındığı üzere hazırlanan / tezin yararı olmadığına ilişkin / varsayımlar üretmekle kalmayıp / kendimizi derin bunalımlara sürükleyen / geçiş tünellerinin güvenilirliği konusunda / bir önlem alınmadan yakalanabilirliğimizin savıyla / baş edilmezliğin olasılıkları...'
Bir merkezden konuşuyor Ramirez. / Uzay istasyonuna kimler kabul edildi / Moleküler salınımı başlattılar / Polimerler çağından kovulan ilk isim o / Enlil'siz olmaz diyenler arasında. / Mitotatik kinaz. / Stratejik piar ve inovasyon düalitesi konusunda / immünoterapötik, / tümör antijenleri ve yıldız kümeleri spiralite oldu. / Sistemik lupus eritematozis / Sezar'ı burada öldürüyor. /
Reprodüktif biyoteknoloji transgenik ve in vitronun sayı yağmurları başlasın / Grafenoksit ve ışık yayan organik diyotlar / Aysbergler ve Senkrotronik Try-Cys bağı ne işe yarıyor. / Arkeometri duyuyor musun / Tuşa bas. / Tanrı geliyor!..''
Sanatın amacı belki de belirsizlik yaratmaktır, kuşku... Gerçekte, ötekilerden bizi ayıran tek özelliğimiz de okumaktır. Okumak geçmişin anımsanması, geleceğin tasımlanmasıdır. (Çekirge arıyı yiyor ve kutsanan geometriyi her seferinde bitiriyor diyemeyiz). Okumayan insanlık, bir anda insan olmaktan çıkar, evren çöker ve tanrı yiter. Yeni bir dünya ve başka bir evrende, ancak okumakla olasıdır. Bunu bilen büyük ebeveyn, 'Oku' demekle söze başlar ve her şeyin başının ve sonunun bir bellek oyunu olduğunu bilir. Bunun yaşanması ve buradan kurtulmamız gene okumakla ve bir tür evren olan, engin usun sınırlarını parçalamakla olasıdır ne yazık ki...
Antik Roman /Uğur Müldür / A7 Kitap Yayıncılık / 624 Sahife.





















******************************************************










aşk karmaşanın saltanatıdır. olsun. ben seni her yönüyle seviyorum. sanat aşığısın, zeki ve bencillikten uzak, gerçek bir insansın. seni sevmek zorundayım. belki de aşığım!..







O sensin Yu. Çünkü karşılıklı aşk düzmece bir senaryodur. Karşılıklı aşk dünyevi bir ilişkidir. Aşk ruhanidir. Bu yüzden tanrı aşkı, goğa aşkı diya türleri vardır. Yu benim aşkımdır ve onu kimse benden alamaz.









Kabirin çocukları



































































































































































edebiyatta bir dal seç derler. çok dağılma gibi. ama ben her konuda yazabilir hale geldim. iyi bir şey mi bilemem. ama bunu her konuda okumakla sağladım. şiir, roman, öykü, deneme, eleştiri her konuda rahatlıkla yazabilirim. ama şiir ve öykü asıl amacımdır. buna rağmen eleştiride  dahildir. her konuda yazmak elbette kimliksizlik yaratır. dünya küçük. fazla dağınık olma bence! haklı söyleyenler. ama ben bir havariyim. hepsini tatmak istedim

Sevmek ne garip bir duygu bir hayal için hayal kurmak ne garip bir şey .





Serawit doğrudur. hepimiz ilginç şeyler yaşarız. İngiliz şiiri çok edebidir ve birazda bilinç akışına uygun bir söylemdir. Eğer sen öyle bir şey yazmışsan, büyümüşte küçülmüşsün, bir çocuk olarak. tebrikler. İngiliz şiiri sanki dünyadan ayrı bir adadır. İngiltere gibi. Ama şiir sonsuzdur, en iyisi şudur asla denemez. Sen istiyorsan şiirde yazabilirsin. Şiir hem zor hem kolaydır. Her şey gibi!!!!


yalnız konu değişmesin, şiir yazacaksan bir ülkenin şiirine benzememelisin. kendi ülkenin şiirini yükseklere taşımalısın. doğrusu budur. başka bir dünyayı taklit etmeye çalışmak, kendini unutturur ve hiçte iyi bir şey değilidr ne yazık ki. başkası için çalışan köle olmak gibidir. 

Serawit gençsin. zamanın var. kendini geliştirmen mümkün. bu sana bağlı. ne annene ne dünyaya analadın mı. insan kendinin ya kurbanı ya celladıdır!!!!



HOREB
Yazın benim için birbiriyle hiç bir zaman yan yana gelemeyen konu, sözcük, şeyler ve düşüncelerin, dokumacı kuşu gibi birbirine bağlanması sanatıdır. Ay ve cehennem, çocuk ve Paraguay, ırmak ve nötron, Pan ve Medine gibi, düşünsel eylemlerin dolambaçlarında gezinmek. Moğol dolunayının altında tan atımını bekliyor İskit kraliçesi demek, ritmden yoksundur ama o cazdır, adı üstünde kakofoni, mutluluk verir bana... Yaşam hiç ilgimi çekmemiştir, özlemini duyduğumuz şeylerin, başkalarının anısına bir kez tatmak yeter bana, hiç bir şeye bağlanmam, hiç bir tutkum yoktur, dünyayı izlemek için geldim ben, hiç bir işe, hiç bir aşka, hiç bir çalıya, metaya, uzaya, harnup ağacına bağlanmadım, neden mi, çünkü her şeye aşığım, bu yüzden elem denizlerinde yüzerim her zaman, ulaşılmaz olanın trajedisiyle yaşamın biteceğini biliyorum, son sözüm hoşça kal dünyadır. Nefret etmektense sevmeyi yeğlemek doğrusudur, olabildiğince ve işte bu yüzden yorum yok...
Tanrı benim için bir soytarı ya da iyi kalpli bir vicdansızdır, belki bilemeyeceğim bir şeydir de, önemi yok, melek güzel bir kadındır, hiç bir zaman kavuşamadığım, çocuk tanrının tohumudur, insanın değil, farenin arkadaşım olmasını isterim, yıldızlar düşüncelerime yön veren tözlerdir, yokluk ıstırap verir ama dikkat ederim, herkesin düşmanı herkesin dostudur, ölüm üzerine yorum yapamam, yazı ölüm rehberidir bir biçimde, birini öldürmüşse biri saygı duymam hiç bir zaman, değmezdi yaptığı, ama yaşadığı tehlikelere saygı duyabilirim insanın, duyguları anlamak, Marianna'ya düşmedikçe elbet zordur, iyilikten yanayımdır, çünkü iyilik diye bir şey yoktur, Cibran gibi, sabaha dek tartışan bir inançsız ve mümin evlerine dönerken biri kutsal kitaplarını paramparça ederken, diğeri raflar arasında unutulan o kutsal şeyi okumayı düşler, yaşam işte bu paradoksun uçsuz bucaksız versiyonudur. Ne tanrı rehber olabilir bana, ne insanoğlu, ne kendi düsturlarım. Yaşamı bir ölü olarak izlemeyi yeğlerim, son iç çekişte, gene yaşayacağım gibi apokrif bir şaşkınlığa düşmeyi de istemem, geldim ve geçiyorum. Yoktum, yok olacağım. Nihilist değilim, tanrı kaldıramayacağı bir kayayı yaratabilirse de, yaratamasa da gücü sınırlıymış, ikisinin de olabilirliğini düşleyen bir yaşamın, bir çemberin özlemi içindeyim ben. Yaşıyorsak gerçekten yaşamalıyız. Yaşanılır olmayan bir kuvözün içinde yaşamak zorunda kalmak üzücüdür belki de ama kavramların sonsuzluğunda başka türlü bir açınlamayı bulabilecek sezgiye de ulaşamadım.
Af dilemiyorum, suçlamıyorum, yalnızca anomalilerin ortadan kalkmasını diliyorum. Elveda diyebilirim ama ne yazık ki mutlu değilim, kederlenecek kadar da güçlü değilim, ölüyüm, yaşamak gibi bir tuhaflığın katlarına varabilmiş bir ölü, gerçekten yaşayanların kargaşa ve korkunun, dehşet ve pişmanlığın küllerini yıkmasını, ortadan yok etmesini diliyorum, yıkmak, bu ürkütücü bir eğretileme, yıkamasını mı demeliydim, sorun budur belki de, barış, savaşı çağrıştırıyor, ölüm yaşamı, açlık varsıllığı, karşıtlamlar dünyası, bir çözüm bulunabildiğinde yeniden yaşamayı istemek, saçma gelmiyor, arzunun karanlık nesnesi değil bu, dolayımlama da değil, yaşamın saltıklıkla onu yaşayanların, bir tansık olduğunu düşündüğünden, bilmeseydim, yaşamasaydım, bu aforistoyu söylemeyi düşünemezdim, söylemek olası bir şey değilse de, şu an bir salgınla boğuşuyor insanlık, ilahi komedya diyoruz bir zorunlukla böyle şeylere, bilinmeyene boyun eğmenin trajik endikasyonları, hiç bir zaman değişmeyecek bir açın, üzücü ya da sevindirici değildir, her şey viral olabiliyor bu dünyada... Sonuçta, bilinir ki, soyut olan somuttan daha sonsuzdur. Bu yüzden yazı, evrenden daha büyük ve daha bitimsiz bir şeydir!..

*********
evin içine hiç bir işe yaramadan kaygısızca bir tüy gibi dolaşan şeye eş denir, kimyasal yaratıklarız ve elektotların işbirliğiyiz. peri gibibüyüleyici, yarı argo bir şeudi, aşk metafiziktir, buluttan giyisisyle göklerde uçan bir şey, İncil Çiçeği,
''Bir gün, Diana'yı avlamak için yola çıkmıştım. Nerden bileyim avlanacağımı.
Şimdi, Diana'nın esiriyim.  semiz

annem babamın çizmelerine bkrak saçlarını tarardı o kdar parlaktı
sofrada tahta, sodyum klörür, hidrokarbon ve protein vardı. sonra nikotin ikram ettiler ve kafein le tein de vardı. Camellia sinensis.

DİANA
Ak benekli uskumrum,
Tanrının komşusu, Yemliha'nın teslisi,
Yeremya'nın testisleri seni çağırır.

Ey ruhumun davetlisi, kasık zambağım.
Tanrının takdiri senin üzerinedir.

İsa senin testinden içiyor suyu.
Sendeki güzellik Belkıs'ta yoktur.
Lazarus'un ilk seni diriltecek
O kadar aşık sana sevgili.

İncil'de senin için sayfalar var
Dualar, vaazlar var  Paulünden

Urmiye'nin kara dulu sen miydin sevgilim
Kirmanşah'a giden kervanların durup baktığı

Eşimsin, sen Meryemimsin benim
Gül bahçelerinin esrik kokulu çiçeği
Ayetler ve surelerden azize
Onun bana bağışladığı bakire

Sen hurmalar diyarının gözyaşlarısın
O kadar açım, o kadar susuzunum ki Sevde
Medine'deki dilencin, ağlama duvarına yaslanmış delinim
Ey bakılışı güzel, ben senin 'Son Akşam Yemeği'nim...

Senin ölümünüm ben
Kavuşamayacağımızdan kuşkulu.

Erdişi daha yaratıcıdır Dianam
Bunu tanrı söylüyor
Kutsal kasen ve tümülüslerin
Taberiye'dekileri bekliyor.

Düşlerimiz bitene kadar sarılacağım
Lusifer'in aydınlığında gelecek Judas'ım
Erguvan dalına asılı içlik
Ve senin kumrular gibi göğüslerin
O çocuk bulutun altındayken yedik içtik.

Diana bu çölün şarkısı bitmeyecektir
Seni ararken yitireceğim kendimi.

Bir kuşun tüyü sana değip geçecek
Bir balık çırpınarak dalıp yüzecek
Bir zambağın gölgesine cennetin yansıyacak

Ey Yerusalem'in yeşim kapısı
Altın anahtarım kilidinde şıkırdıyor
Melekler mutlu, yeryüzüne döndüler
Cebrail, Mikail hepsi ağlıyor.

Diana sen Mecdellinin  eşisin
O yetimin kardeşisin
Gecede arıların bal yapıyor senin

Yeni bir İsa doğuyor bak
Mısır incirlerinin altında
Ona hamile kal Diana

Sen tanrının kaprisisin
Sen Paul'un cilvesisin

Matanzaslı Diana
Kedini bırak horozumu yala
Gecede ruhlarımız sevişiyor
Çığlıklarım arı oğulu
Beyaz uskumrum benim
Tanrının komşusu, aşkın hurisi
Bağdat yollarında eriyor gecelerim
Leyla mı arıyorum mehtabın altında
Ben sensemaya, sağır, kör ve dilsizim.


o kurnaz ve düzenin bir nolu şarlatanı saray peşinde bir muazzam katidi o.. burun balığ

yaşam ikiye ayrılır, beethovene hayran olup piyano edinenler birde piyanoya sahip olup sonra beethovene hayran olanlar ben biricilerdenim hastaneler çağımızın ölüm kamplarıdır oradan işnsanların ölüsü çıkar
Senin fahişe olabilecek birine bak, ama bir genelevden değil, ülkenizde hangi bakire sevdiklerini bilmiyorum, kültürümüzde yüce Tanrı (olofi) ve ben, 18 yıl önce beni taçlandıran, Regla Bakire (Yemaya) ) benim dinim.Yoruba gerçekten bilmiyor musun Nicolás Guillen'i biliyor musun.Yemaya her zaman temsil ettiği beni koruyor. ev ödevi için bırakmıyorum. seni aradım Ne doktora gidiyorum? Kendimi kötü hissediyorum. Size tesisi veriyorum, dininizle karıştırın, ürün sadece bir tanesidir. Ama ismim onun dışında, başarı aramıyorum, alçak anahtarım, ona süper mutlu bir yaşam diliyorum. Sonsuza kadar.senin apış arandaki zambak bok kokuyor, kürek mahkumu köpek, ananı ve sülaleni sikeyim, amını siktirecek forsa arayan koridor çingenesi, dişi sırtlan, sen gebreceksin. yaşamadan ölen leş sansarı. piç! biz ruhlarımızın davetlisi onların konuğuyuz, görüşemeyeceğiz, bedebnlerimizin değil. bu korkuları bende taşırım. ev evdir oysa. konuk bunu bilmeli, aşk adına gelen tanrının takdiriyle yaşayacak. benim evimde, buz dolabı yok, çamaşır makinesi yok, tv yok, hiç bir şey yok. gelesen son gelişin olur!!!!!!!! Sartre'nin genlerinde bukalemun dna'sı vardır. parasını alır, heykelini iade eder Nobel'in. BUKALEZOF!

karpal tünel, bilek kanalı, optik kaydırma, edinsel, 

sendekigüzellik saba melıesi Belkıs ta yoktu Lazarusun olaydım
Kahpe. İncil'in karadulu Meryem şırfıntısı. Mekke mirketi sürtüğüm
yaşam konusunda ben bir ölüyüm Diana seninle mutluyum. burada mutluyum. sonsuz olamaycağından tabi ki şüpheliyim. ama o kadar susuzum ki seni içmek beni mutlu edebilir. hiç olmazsa şu an olmam gerekenle bir aradayım. gerçeği tam kavrayabilseydin. içtenliğin varsa benim için çok şey yapardın. çünkü ben bir ölüyüm ve Lazarus gibi diriltecek birini arıyorum

sen benimiçin hvvasın sen benim son akşam yemeğimsin eşimsin gül bahçelerinin esrik kokulu



 ARADA KANAL İSTANBUL REKLAMI YAPAN FLASH BELLEK SPEKÜLATÖRÜ!!! BEYNİNDEKİ ÇİP KONUŞUYOR POST kahin

ölüm orucu yöntemini tarihte köleler bile kullanmadı







***********
santaçı konsepte uymaz
 konsepti sanatçı yaratır. sanatçı özgürlüğün yaratıcısıdır.
çiçeğisin.sen meryemsin ayetlerle ve dualarla birleşensin sen bir azizeden farksız Tümülüslerin ve kutsal kasenKlitoris bodur bir penisdir… saatte bir yaz. sana bende sır vereyim. küba da yaşayamam. şu an olmaz.geldim, seviştik, döndüm. bunu yapacak kadar kent burjuvası değilim. ben köksüz ilişkiyi lido şov olarak görürüm. asla ilgimi çekmez. beni seviyorsan. sen çözüm bul. kadın daha yaratıcı. bunu tanrı söylüyor. ben değil. Diana istese bunu yapar. ama o bir inançsız. beyaz saç asalettir

Bu yanılsama bitene kadar seninleyim. Hayata önemsiz bir şey olun. Ama hayatım kabarcıklara bağlı. Yaşarken neden öleyim ki?
senin pejmurde ya daperişan olman beni etkilemiyor. ben aradığım bir insanı yıkıntılar arasında bulsam bile o benim için parıldayan bir kristal. Lucifer!..Daian. sen benim son akşam yemeğim sen benim Judasımsın Dianaz.

kendimle buluşmak için. kendimi aramak için konuşuyorum. saldırmak değil bu. seni öperkenbir kuşun tüyü sana değip geçecek


yahudilerin başka bir yerde maviye boyama alışkanlığı yok! bu ya yahudi icat etmiştir, ya ingiliz akıl etmiştir, idiotluğundan vazgeçse dünya, iyi olur, alt tarafı, hiroşima ile corona arasında sürünen, bir çeşit hayvan türüsünüz!!!! dünyada bir avuç yahudi var, ingiltere kraliçesi de külotsuz dolaşır!!! bu mu marifet!!!! yani biri dul avrat otu gibi, ender bulunuyor, biride, dudusunun rüzgarla sevişmesini, modernizm sanıyor!!!






sevgi tanrının dediği gibi ol dedi ve oldu biçiminde midir yoksa bir zaman yolculuğu mudur?

karşısındakini severek fgerçekte kendini sevmenin bezdirici yoludur aşk
diğeri yok etme arzusudur
bir tür öldürme, dehşet verici bir yaklaşım gibi gelse de, egemen olma içgüdüsüünn varyantları, ama süjeyi değil objeyi öldürür aşak tam aksine gemenolmaya kalkışanı, çünkü egemenlik gerçekte soyuttur ve olanaksızdır ruhani katta, aşık oan bu nedenle kaybedendir, diğerini öldürse bile,aşk mazohizmdir ve gizlenmiş sadizmdir bir yandan, tersinirdir de, aşk patolojidir bir sapma ve yanılsama, şundan dolayı zaten sınırlı, zamanla sınırlı bir yaratık, hiç bir şeyi sonsuzca sürdüremez, biz ölümlüyüa aşk ise sonsuzluktan söz eser, yıkıntılar arasında ilahiye dönüşmesi kaçımılmaz, aşk bu nedenle kesinlikle bir ihanet ve korkunç bir yenilgiden ibarettir. sonsuzluk yoktur ya da sanaldır
 snaldır çünkü ne zaöam öleceğimizi bilmemk pratikte bizi ölümsüz kılar, bir aşk söyleminden paeçalar barthes bunlara yakındır. aşk başlı başına meyafiziktir ve cinsellikle bağı yoktur. bir zaruret bir optik kaydırmadır belki, aşk arzuda değildir,sossyolojik bir mistifakasyon, sosyal yanılsama ya da, cinsellik dünyavidir, rıhlar sevişir evet ama biyolojini emrinde, bir kimyasal, farmakolojini alanında, bir ilaç belki, insan kimyasal bir yaratık, elektrotların işbirliğiyiz. kanallardan bileşik bir otomat, melankolisiz bir aşak vaat edilemez, çünkü ataolarımız temas etmedikçe öpüşmüş dahi olmuyormuşuz , evey vaat edilemez çünkü o zaman ortada bir aşktan sör edilemez, ulaşıldıkça ulaşılmayan bir şey bir periot mu demeli aaşka, usu önge tutan kişi daima kaybeder aşkta, aşk us dışıdır ve onu kullanmayanların cirit attığı bir  arenasıdır. aşk çılgınlıktır bir bakıma
 anlak dışıdır, sen acı ve malankoliye savrulup ona sahip olurken, diğeri göz dağı verir ve ona, kurbanına sahip olur, örümcek tuzağı gibi, sahip olamk mülkiyet alanına girmek olduğu için dünyevidir ve sahip oalnda sahip olunanda kurbandır artık
 mülkiyetin dünyeviliği oyunu bozar.aşk trajedidir literatüre göre, us soyut alanda daima yenilgiye uğrar. hayatta ya sa borsda kazanır o, us vahşete izin veren bir kurumdur, dolayımda aşkı olanaksız kılar bu, us dışılık şiidet yaratır giib gelir bize, hayır us şiidetin varlık sbebidir. gerçekte. tasarlanmış bir aşk söylemi olamaz örneğin çünkü us araya girmiş olur. bir aşk söylemi geliştirebiliriz diye düşünsekte aşk çağımzda her şey gibi bir optik algı
 yanılsamave illüzyondur. aşkın kitaplara girmesi iyi oldu yoksa başka bir uerde yaşayamayacaktı der Horkheimer. aşk aynada karşısındakinde kendini görmektir o aynadır ve gerieçkte insan kendini sever. insan tanrının yüzüdür ama umarsızdır ziyadesiyle..var olduğumuz yer yaşayacağımız yerdir. aşakta uformül geçmez. aşkta var oluş sübjektifdir ve aşk başlıbaşına sübjektifdir zaten. aşk gizem dolu bir masumiyettir her iki taraf için soyutlamadır aşk ve bu yüzden soyutlamalar kavranamaz çünkü bçimsellikleri sonsudur, sonsuzlaşır bu nedenle her iki tarfda masumdur aşkta... nir öpek kolyca aşık olabilir ama gizemli kedi aşık olamaz çünkü yasarlayıcı bir varlıktır spontaneden uzak. köpeğin içi dışı birdir
 kedi firavun aşkıdır, gizemli ve her şeye açık bir kutuptur kedi.kediye aşık olunur köpek aşık olur. kedi derbeder ruhların Kbasi dir genede
köpek sağlık işaretidir.köpek meşruiyet kredi gizemdir kedide köpekte köledir insan arxubub karanlık nesbesidir.paranoya niçindeki Tibat lamasıyız biz.parapsikolojik endikasyonlar trdavi oşöalı insanlık kedi iki aşaığın arasını Amazon gibi bölebilir oysa biri diğerini kedisi olmalşıdır.köpek tanrı var Anubis ama kedi erktir firavunluğun simgesidir. ve tanrıdan üstündür somut olduğu için. aşk ruhanidir ve duvara çarpar sonunda dünya gib bir yerde ışık hızında gidilmex. ruhlar sevişir bedebn değil. aşak aramaktır gerçekte, aşık olmak için yaşamayız, aşık oldum diyebilmek için yaşarız.insan bulmaktan değil aramaktan hoilanır bu yüzden

ben melek değilim siyah kanatlar arkamda.melek dünyaya ayak uydurmalıdır. Doğru diyorum çünkü biliyorum. o benim meleğim, umut. Siyah kanatların onun için hazır olduğunu biliyorum! .. bu bizim kaderimiz. Umut için gözyaşı! . Beni idealize etmen mümkün. Mükemmel olmadığımı ve dolapta çok sayıda iskeletim olduğunu söylemek istiyorum, bu yüzden bir meleğimden çok uzakım


**********************************

ölü yıkayıcılar, gassiller, gasilhaneciler. endokrin bozucu, kanserojen maddlerin ileri oksidasyonsüreçleri ve nano partiküllerin kullanıldığı teknolojizm, klinik genetik, iskelet displazileri, eçkinik genler, ostegenezis imperfekta, fungal öoleküler genetik, galaktoz oksidaz moleküler analizi ve radikal kofaktör oluşumu konularında çevre unsurları

. bir balık su yüzüne dalıp çıkacak. -bir şıpırtı duyacaksın-. bir sincap yuvasında sağdan sola dönecek ve sana bakacak. kırmızı gözleriyle ve diyecek ki, rüya görüyorum galiba...inlemeni duymalıtıym ve arzu romantizmin düşmanıdır Yerusalem yosması Diana ban elini uzat ve aksın
kemiklerine kıracağım Havna fhişesi vulvanı dilimle yırtacağım. gözlerine boşalacağım ve kör olup dileneceksin kutsal kitap kahpesi.

kusura bakma, kızıl saç hiç bir kadına yakışmıyor. punk, ve sonradan görme bir züppelik. palyatif ve yapay insan tiplemesi. robotizme uyum süreci.


HoreB
DİANA
hayır mizahtan nefret ederim ama başvurduğum olur. insanlar cahilse mizah bir kalkandır.

tabi. sorun ruhsal. öyle olmasa genelevler tüm sorunu çözerdi. erkek kadın farketmez. haremi olan padişahlar intihar eeti aşk nedeniyle!!! özgürlük ruhu tedavi edemez.

ben doğu diye bir şey tanımıyorum. cinsellik seksle telafi edilecek bir duygu değil. ihtiras, hakim olma duygusu, mazohizm yüzlerce anomaliyle dolu bir arı kovanı o

sorunlar insanları yok etmez. Sorunlu yaklaşımlardaki çatlaklar yıkıcıdır. Seninle bir anlaşmazlığım olsaydı bir mucize olurdu. En kötü ortamda bile sorunları memnuniyetle karşılayacağız ve derin cazibe ve saygı ile hareket edeceğimizi düşünüyorum. Aksi takdirde kendimi suçlu hissedeceğim. Çünkü dünya iki kişinin savaş alanı olamayacak kadar büyük. Bu cehalet. Sevgi ve dostluk ile yaşamayı başarabiliriz. Aptalın dünyayı yanımda dövüştüğünü, dünyaya saldırdığını görüyorum. Tabii ki binlerce insan ve binlerce kavramın anlaşılması zor. Ama seni şimdiden seviyorum. Bu beni kontrol edecek. Temel tutkular hayatta kaldığı sürece senin için oradayım. İkinize de yardımcı olun! ..


Enis Batur iyi insandır. Ama eleştirebiliriz!.. Şiir arkadan canavar geliyormuş gibi hızlı okunmaz. Büyük hata. Hızlı okuma yarışı gibi okuyor. Şiir kısa olsa berbat, uzayınca bir şeyler anlatıyor izlenimi kuvvetleniyor. Sözcükler seçilmiş sayılır, ama biçem (üslup) zayıf tabi alelade, Necip Fazıl'ın şiiri etkili ama biçemi çağ dışı olduğu için derin maniler etkisi yaratıyor, yani çağımızın şiiri değil onun ki. Enis Batur çağımızın alelade şirini yazıyor ne yazık ki, orta ya da onun biraz üstünde, biçemi gereken kıvraklık ve derinlikten yoksun. Etkisiz. Bilmek istemediği bir şey var, şair yeni bir dille ya da yeni sözcüklerle yazmak zorundadır veya geliştirdiği versiyon güçlüyse bu sorunsal azalabilir. Sonuç, kelime diyor örneğin birde acemilerin bile belki yapmadığı şeyi yapıyor, bu saati ben durdurttum diyor. Durdurttum yetersiz insan diyalektidir, öyle bir sözcük varsa o metine şiir diyemeyiz, kelime -sözcük yerine- geçiyorsa şiirde o da şiir değildir. Şair dilin kasabı, şeytanı, meleği ya da tanrısı olmak zorundadır. Sırasıyla dili parçalayan, eğip bükerek şeytanileştiren, hayranlık uyandıracak bir sevecenlik yaratan (melek), ya da onu yeniden yaratan, tanrı. Enis Batur'da içi hazine dolu küp var ama yetişin nevale dağıtıyoruz diyen mahalle hayırseveri gibi hazineyi saçıp savuruyor. Tarih kötü şiir ve şairleri de kayıt altına alabilir. Amaç buysa Enis Batur ferahlık duyabilir. Ama nicelik koçanında adım var diye yapılacaksa bu iş hiç yapma bence, sanatçı Tarkovski gibi olmalıdır, gerçi o dünyaca tanınıyor, bu yüzden anlatmak istediğimi tam karşılamıyor. Şu, farklı bir şey değilse üretkeniz, yaşamayı seçin bence kendinize, çünkü bunca insandan farklı bir şey yapmamış oluyorsunuz, kendinizi yormanıza ne gerek var!.. Bir de şakası var bu işin, Temistokles gibi fotoğraflarla bu işi görmeye çalışmayın, köprü altında neler var!..


çok güzelsin her yönüyle, şaşırtıyorsun, gözlerinden gelen ışığı tutabilmek isterdim.









İlgilenmedim. Yaşam vizyonumuz farklıydı. Aşk nedir? Bir düşünün. sevgi az ya da çok bir yalandır. çünkü bu göreceli olarak insan hayatımda iniş çıkışlar yaşıyorum. Sevmenin ölçüsü nedir ... sevişmek, sağlamak, ahlaki destek, aşka inanmıyorum. Bu bir gerekliliktir. ve deniz gibi dalgalı bir konsept. Sonuç olarak, bunca yıldan sonra bu soruya gelecektim, bunun bir utanç olduğunu söyleyebilirim, örneğin ... gözyaşlarım bir ölçü olacaktı. Bu çok derin bir konu ... yalnız olsaydık sabaha kadar konuşurduk. Bir gün evdeki koltuğun gerçekten var olup olmadığını konuştuk. son kelime şudur; önemli olan bir şeyin varlığı ya da sevginin derecesi ya da yokluğu değildir. önemli olan, onu tüm boyutlarında muazzam bir şekilde tartışmaktır. Koltuk var mı bilmiyorum. ama o günün sohbeti
 Abna, Diana'ya bugün bunları yazma gücü verdi. Önemli olan bu. kendini geliştirme, zenginlik ve perspektif gücü ...


DİANA

Vulvan benim için kutsaldır. Onun çayırlarında otlayacağım, kana kana kaynaklarından içeceğim Buzağılar gibi böğüreceğim ve Kidron vadisinden, bahar oğlakları gibi  tepinerek içeri gireceğim ve şehadet mertebesine erişeceğim, ülkün için öleceğim. Dianam sen Meryem'in bir eşisin bir yetimin  kardeşisin. Sen kaderimsin. Diana, biliyorsun ki bedenlerimiz değildir, ruhlarımız sevişir Diana, hep böyle sevişeceğiz böyle, çığlığımı duyuyor musun, o çığlığın içinde anıların var, fısıldayışların, koklayışların var, küçük İsa var, annemiz Meryem var, bedenim seni tutsak edemeyecektir biliyorum  ama ruhum seni darmadağın edecektir, sen Horeb'te Eden'i aramaya yelteneceksin o gün. Aşk bir yinelemedir, sevişmek yinelemedir, ama kitaplardan başka bir yerde yaşayamazdı ki o...
Şimdi bana çıplak bak ve günahlarından kurtulma fırsatını kaçırma. Seni cennete götüreceğim. Tanrı'dan af isteyip fahişe olarak çıplak yürümeye yemin edeceksiniz. Sonra bir kadın oldum ve "Pablo'ya pişmanım, İsa'ya pişmanım" diyerek horozumu iştahla yaladım.Benim Maria'm ol ve bana hamile kal. Yeni bir İsa doğuyor. Belki de kedi ağrınız için bir ilaçtır.


Şimdi bana çıplak bak ve günahlarından kurtulma fırsatını kaçırma. Seni cennete götüreceğim. Tanrı'dan af isteyip fahişe olarak çıplak yürümeye yemin edeceksiniz. Sonra bir kadın oldum ve "Pablo'ya pişmanım, İsa'ya pişmanım" diyerek horozumu iştahla yaladım.


Tek sorun, sevgiyi çok yapmak. Biz bunu hak ediyoruz. Benim olmalısın. Kendimi her koridorda secde etmeli ve hayatımı çığlıklarla boşaltmalıyım.
tek sorunumuz bu, çok müthiş sevişiyoruz ve  Biz bunu hak ediyoruz. senin her koridorunda secde etmli ve canhıraş feryatlarla boşalmalıyımBenim olmalısın. Kendimi her koridorda secde etmeli ve hayatımı çığlıklarla boşaltmalıyım
evet ben anne ve babamı seviyorum en çok. onlar beni kırmadı. aşk olanaksız. bunlar edebi konular, ben aşktan söz etmedim. sevebileceğim birinden söz ettim. aşk edebi bir metindir benim için. dünyavi değil ruhanidir. seninle yaşayacağım. ayrılmak mı sorun. ben boşandım. 30 yıl ıstırap çektim, ama ona kızmıyorum. çünkü dünya aşktan büyüktür ne yazık ki!!!!! ve insan için ölümcül bir yerdir. yaşamak bir mucizedir!!! aşk ise bir vaat, lütuf. aşık oldum diyebilmek, tanrıyı gördüm demek gibi bir şey. aşk bir talihtir. onu gören, yaşadım diyen doğrudan cennetliktir. çünkü dünya sonsuz bir mücadele alanı. aşka vakit yok, ben aşık oldum. çok acı çektim çok. genede geriye baktığımda beni mutlu eden tek şey belkide o. paradokstur hayat, dünya, aşk!..















sevgilim senin koridorlarında boğazın, kedin, rektumun, kulak memen, ilahi burnun, meme uçları, karnındaki küçük gezegen ve parmak araların

Tehlikeli olan Führer değil Diana, göklere doğru, eril bir şeymiş gibi yükselen, çelik konstrüksiyon, yıkıntılar arasındaki ilahi, sapienizmin baş yapıtı Eiffel'dir. Soytarılık çağımızın logosu. Her şey ruhsuz konstrüksiyona iman etmekle başladı ve robotlaşmış köpek' önderimiz oldu. O 'Post cro magnon old' Diana



Şimdi bana çıplak bak ve günahlarından kurtulma fırsatını kaçırma. Seni cennete götüreceğim. Tanrı'dan af isteyip fahişe olarak çıplak yürümeye yemin edeceksiniz. Sonra bir kadın oldum ve "Pablo'ya pişmanım, İsa'ya pişmanım" diyerek horozumu iştahla yaladım.


bu belki yetersiz mi bilmiyorum ama beni anladın. eğer seninle bu haytta yüz yüze gelemezsem sende bende çok onursuz insanlarız. Senin için her şeyi yapacağım san atağacağım. öo insan gördüm ama Matanzas'daki Diana gibisini görmedim. Çok sağol senin için sevişeceğim ömrümce hep sevişeceğim, yatkta sokakta aklımda. ne yaparsak yapalım buluşalım sen çok büyük insansın. san atapıyorum demke az ve senin için çıldırıyorum sevşşmek değil kavuşmak için. Sen kimsin Diana, seni anlayamıyorum ölmek sitiyorum ben. Dianam benim canım her şeyim sevgilim sevdiğim. İyi dinle görüşmek için yol bulmalıyız bu ikimizin onursuzluğu olacak biz seninle uykulara dlmalıyız sonsuz aşkım ölümsüz sevgilim canımın caı Dianam her şeyim.










Aminin benim için kutsal. Çayırlarında otlayacağım. Buzağılar gibi övüneceğim ve boğa gibi geri adım atan Kidron Vadisi'ne gireceğim. ve Dianam'a ihanet edeceğimsen akllı kadınsın. beni silmen initiharın olur. bende silemem seni. kaderimin kadınısın. ahirette seni arayacağım.ben inançsızım. Dianayı avlarken tanrı başucumda olmalı. kurnazlık çok mu kötüdür!biliyorum. ama ruhlar sevişir. beden değil. hayal kırıklığına uğrama. sadec benim olrken çığlığımı duyacaksın o kafar. ama o çığılığın içine hatıralar var. isa veri sen varsın MERYEM...bedenim seni esir alamayabilir ama ruhum seni darmadağın edecek biliyorum.sevişmek klişedir aşkım bir tekrardan ibarettir. aşk edebiyattır demiş bazı filozoflar. ama seni çok arzuluyorum tabi. faklı duygular olabilir. mutluluk veren.

Tehlikeli olan Hitler değil, göklere doğru, eril bir penis gibi yükselen, çelik konstrüksiyon, yıkıntılar arasında ilahinin, idiotizmin baş yapıtı Eyfel Kulesi!!!! Soytarılık çağının logosu!!! Her şey ruhsuz çeliğe iman etmekle başladı!!! ve 'robotlaşmış köpek' önderimiz oldu!!!! Eyfel, post cro magnon old!!!! Rüyalar kelimelerle görülür. Diana'yı dövüşle avlarsın !!!Kelimeler uçucudur. Kanatlar yan yana değil. Yürüyecek.Beden için, bir kalbi kazanmak yeterli değildir.Öfkenizi seviyorum! ha ha ha. Teorik olarak size sevişiyor gibi görünüyor ve çok güzel! öfken gibi! ha ha ha.Tanrım, bize o günleri gösterecek misin, Diana? Şimdi gidiyorum Hayaliniz benimle olacak, bana bir çare bulun. Seni solumak istiyorum. bu aşkın buharlaşmasına engel olmalıyım Diana

Nefret ve sevgi soyuttur. Gelmek geçici bir duygu. ve önemli değil Hayat ne yaptığınıza bakar. Sizler Tanrı için yaşayan bir varlıksınız. güzellik duygusu olamaz. onun önünde bir köpek gibi olduğumuzu biliyoruz.


DANA CANIMBENİM, HANIMEFENDİM, NENİ UNUTMA, SAKIN, MASUM BİR GÜZELLİKLE KARŞILAŞACAĞIZ. CANIM BENİM KÜL KEDİM PERİM. benden bir şey istiyorsan mezarda beklersin artık

çok acemisin hiç kimse düşüncelerinden vazgeçmez Hernández senin tanrın olabilir. Bu kimseyi ilgilendirmez. Eğer benden hoşlanmıyorsan, dünya yok olmayacak. Umarım onları beğenirim. Onları sevmiyorum. Bunlar ana sorunun gereksiz parçaları gibidir. Zevklerime bağımlıyım. Diana'nın bunu sevdiğini sanmıyorum. ^ 30 yıldır ismimi bile söylemeyen kadınla yaşadım Beni çok düşünmüyorsun Beni kırma ... benden bir şey istiyorsan mezarda bekle!her zaman iyi görünnenler her zaman iyi görünürler. ve zaman azalıyor.Tanrım, bize o günleri gösterecek misin, Diana?tanrıda kapris yapıyor olabilir bizlere Diana aşk Seni öldürecek ve ben kurbanımı seveceğim diana!çünkü binlerce yıl dua ettik sanki ikimiz içinve . arkadaşlığımız sanki yıllarca sürdü! ..Hernández senin tanrın olabilir diana Bu kimseyi ilgilendirmez. Eğer benden hoşlanmıyorsan, dünya yok olmayacak. her zaman iyi göründüğünü söyleyenler her zaman iyi görünür. ve zaman azalıyor.
Nefret ve sevgi soyuttur. diana Gelmek geçici bir duygu. ve önemli değil Hayat ne yaptığınıza bakar. Sizler Tanrı için yaşayan bir varlıksınız. güzellik duygusu olamaz. onun önünde bir köpek gibi olduğumuzu biliyoruz.



Hayatlarımıza gizlenmiş utançlar içinde yaşarız. ve Hepimiz gibi dürüstüzdür. ve hepimiz saldırgan düşünceler bana büyük bir haz veriyor. Orgazm oluyorum
Açıklık bir erk bir hegemonyal işarettdir. Sen güçlüsün ve seni beslemek için bir tutkum var. Seni severken seni ağlatmak istiyorum. sen çok eksantriksin bedenimiz en pahalı mteryalimizdie fiana ruhlarımız savaş alanıdır diana ben bedenini istiyorum onun yanındayım ondan yanayım umarsızca vücudunugörmek isterim diana sizinle yaşayacaksam bedenini görmüş olmalıyım diana
Vücudunuzu sahilde göstermediğinizde Türkleri boşa harcadığınızı gösterin. Penolepe vücudunu taliplere göstermelidir. aksi halde oryantalisttir ... ve utanır
Kılıç otları bitecek seviştiğimiz yerde oyuklarda insan yavruları doğacaki arılar döllenecektir. Vücudunuz bir model ressam olsaydı, soyunursunuz, şiir sevgilisini sever misiniz? Paradokslardasınız. muhafazakar bir Batılı ha ha ha ha ha ha ha ha
kendimizi sapık ilan etmek. Çağdaş batı yaşamının peçeli başkanı!
Kalbinizin iki yüzü var. ruhun örtüsü. Vücudu talihsiz. Oh Diana
Vücudunuzu bana bağışlamadığınız, ona bakma, kilitlemediğiniz sürece iflas ediyorsunuz.
beni kandırabilirsin asla kendini kandıramazsın.
Batı !!! Doğudan yürüdüğünüzde, anti-hümanizm barbarlığı, kadınların ticaretini gizler!
Bir yanılsamanın gerçeği affetmesini istemiyorum Penelope
Kalbinizin iki yüzü var. ruhun peçeli. bedenin bahtsız
Sevginin manevi olduğunu bilmiyorsunuz, vücudunda bir çekirdek var. Gerici başınızı bir örtü ile örtün ve kilisede bir rahibe olun.
çıplak vücudun dünyasını doyururken beni hatırla
Rektumun ağzı ve vajina susuzluk ile kuruduğunda beni hatırla
fahişenin ne olduğunu, vücudunu bir malzeme olarak gören kim olduğunu biliyorsun. Saklıyorsunuz çünkü sizin için pahalı. Git piyasada sat. Avucunuzu sevgililerinize yalayın. talihsiz Diana!
dini ruhun bedenini köleleştirdi. Sana sevişirken genelevde oturacağım
 modern batı !!!tarih boyunca ölüm serbestliği hakkı var gettoların diana
Bana çıplak gelmedikçe bir satış görevlisisiniz. borsa ve borsada karşı taraf. Et asistanı. defol!
dünyadaki aptal orospu değil, vücudundaki kaostan kurtulmayan ilahi bir kaçışsın
Seni gökten kovdular çünkü meyveyi bile pazarladık biz
Bundan sürünüyoruz. Umarım baldırlsrın yere değmez.
Her yerden kovulduk. sırf vajinismusunuzun paha biçilmezliği yüzünden. Sen bir frijit oldun. bana gösterme
Benim Maria'm ol ve bana hamile kal. Yeni bir İsa doğuyor. Belki de kedi ağrınız için bir ilaçtır.
Seni becereceğim çünkü sen büyük aptal ve korkunç bir kaltaksın. Kahretsin bile yenir. Siz mitoloji gibisiniz. Ben bütün deliklerinde sureler vaaz edeceğim. Sözlerim gül suyu gibi suya dökülecek ve Kudüs'e gideceksin. Benim yaşlı Maria'm.Kedini yalayacağım çünkü vajinismus. Kidron Vadisini iyileştirmeliyim, içine suyu dökmeliyim ve Golgota çarmıhını koymalıyım
senin ğöğüslerin son akşam yemeğim benim Diana, gözlerin uykusuz sabahlarımın Judasıdır. masum meleğim, sen benim günahlarımın son taşısın, Kidson vadsiin uçan sonnkuşlarısın acaba benim olur mu............. kaderini arayan adama bir kere dönüp bak, belki güneş yeniden doğar döngüsel ve organiktir onunla ilgilenmedim. Diana, hayata bakışımız farklıydı. sevmek nedir... onu düşün. sevmek kabaca yalandır. çünkü görecelidir. iniş çıkış var insan yaşamımda. sevmenin ölçüsü ne... sevişmek mi, borç vermek mi, manevi destek mi, sevgiye inanmıyorum diyemem. o bir gereksinim. ve deniz gibi dalgalı bir kavram. sonuç şu, bunca yıl sonra bu soru karşısında ğalasaydım, yazık çok seviyormuş diyecektin mesela... göz yaşım ölçü olacaktı. çok derin bir konu bu... başbaşa olsaydık sabaha kadar konuşurduk. bir gün evdeki koltuğun geröekten var olup olmadığını konuştuk. son söz ise şu; bir şeyin varlığı veya sevginin dercesi ya da yokluğu değildir önemli olan. önemli olan onu bütün boyutlarıyla muazzam biçimde tartışabilmektir. koltuk var mı yok mu bilmiyorum. ama o günkü sohbet
 bugün Diana'ya bunları yazabilme gücünü verdi abna. işte önemli olan budur. insanın kendini geliştirmesi ve bakış açısının zenginliği ve gücü...





Asla ağlayacak birine benzemezsin.



Ben kırılganım ama ruhun seni ezmek istiyor. Gücünü ihlal etmek istiyorum.
























sen büyük bir insansın. bunu bil. her şeyi anlıyorum. bende kabus görüyorum zaman zaman. corono yokken üstelik. çünkü yalnızım. senin yanındayım. ruhumun bir parçasısın sen. emin ol. uzağız ve kader birliği içindeyiz. bir şay yapamam sana, kendime ne yapabildim ki, ama sevmek, birini anlamak ve paylaşmak seni sevindirecekse şu an seninleyim. el eleyiz ve birlikte uyuyoruz belki de. öyle düşün, senin bir arkadaşın, bir kardeşin var. ruhunu öpüyor senin. ne güzel bence, unut yalnızlığını, kederini ve seni saesan düşüncelerini yanındayım ve saçlarını koluyorum, sen birşeyler fısıldıyorsun, garip düşüncelr içindesin ve haklısın. ama yanyanayız. kendini bırakma diyemem sana, beni bırakma Diana...















anrı türklerin akıl almaz maceralarını görebilsinler diye diğer milletleri yarattı. türkler olmasa dünya yavan ve yaşanılmaz bir yer olurdu. tanrı işsiz kalırdı!.. dünya türkler için yaratılmış bir oyuncaktır!.. dünyayı ciddiye alan diğer milletler gerçekte ebleh olanlardır. ne humourdan anlarlar ne ironiden, sığırdır hepsi!.. bakın dünyanın en büyük mizahçısı aziz nesin, şairi nazım, romancısı yaşar kemaldir. üstelik bu öyle enteresan bir hal alır ki bir türke aynı şeyi söyle sen kafayı yemişsin der, çünkü türkler müthiş ve kimsenin anlayamayacağı kadar ultramatik bir millettir, palavra ama bunlar, atıyorum, eee ben türküm kardeşim!.. türkü türk bile anlayamaz işin sırrı da bu! yürüyen merdivene ters binmek, elektriğe çıplak elle dokunmak,, metan dolu kuyudan kaynanası çıkmazsa, artarda 5 kişi inmek, radyatör su kaynatınca ailecek işemek, bu yüce milletin en basit gösterileridir, öyle ki herkesin marsa taşınmasından sonra, dünyanın yaşanılır bir cennet olacağını adı gibi biliyor milletimiz ve kurnazca bekliyor, masrafsız bir ütopya gerçekleştirmenin bedava yolu işte, aaaa anlamadı, ulan hanginiz sığır sizin, türk değil misiniz yoksa, vah yavrucum vah, işi çok zor!!!!!











çalışmak şart meşgul olmak yani. çünkü insan savaşan bir hayvan iki maymun sürüsü bile savaşmıyoi çalımak barış ve düzen aracı bence. dolasıyla zorunlu olamaz yararlı ama toplumsal sözleşme

.

tanrı türklerin akıl almaz maceralarını görebilsinler diye diğer milletleri yarattı. türkler olmasa dünya yavan ve  yaşanılmaz bir yer olurdu. tanrı işsiz kalırdı!.. dünya türkler için yaratılmış bir oyuncaktır!.. dünyayı ciddiye alan diğer milletler  gerçekte ebleh olanlardır. ne humourdan anlarlar ne ironiden, sığırdır hepsi!.. bakın dünyanın en büyük mizahçısı aziz nesin, şairi nazım, romancısı yaşar kemaldir. üstelik bu öyle enteresan bir hal alır ki bir türke aynı şeyi söyle sen kafayı yemişsin der, çünkü türkler müthiş ve kimsenin anlayamayacağı kadar ultramatik bir millettir, palavra ama bunlar, atıyorum, eee ben türküm kardeşim!.. türkü türk bile anlayamaz işin sırrı da bu! yürüyen merdivene ters binmek, elektriğe çıplak elle dokunmak,, metan dolu kuyudan kaynanası çıkmazsa, artarda 5 kişi inmek, radyatör su kaynatınca ailecek işemek, bu yüce milletin en basit gösterileridir, öyle ki herkesin marsa taşınmasından sonra, dünyanın yaşanılır bir cennet olacağını adı gibi biliyor milletimiz ve kurnazca bekliyor, masrafsız bir ütopya gerçekleştirmenin bedava yolu işte, aaaa anlamadı, ulan hanginiz sığır sizin, türk değil misiniz yoksa, vah yavrucum vah, işi çok zor!!!!!





*************************************
Yazmak virüs bulutu gibidir, önce bir alışkanlığa, sonra da bir cehenneme dönüşür. Derler ki, böyle açımlardan uzak dur, ılık baharlar, sofistike özgürlüklerden söz et, Jane Eyre gibi, Rüzgarlı Tepe'leri anlat, gerçek üzünçlerden, gerçek trajedilerden söz et hiç olmazsa ki, dehşet ve kaotik atmosferleri anlatarak zaten perişan olmuş ruhumu kökten öldürme!.. Hiç anlamam bu sözlerden, insan önce kendisi için yazar, o da insan çünkü, kendisi kabullenebilmeli yazdığını, buna da kılıf uydururlar okunmuyorsun, onun için böyle söylüyorsun, doğrudur, okunsaydım mutluluktan çıldıracaktım çünkü, ne sanatçılar gördüm ben, yalnızlıktan kaldırımda ayakkabısının bağlarını üç vakitte bağlayan, burada ne demek istediğimi hiç bir zaman öğrenemeyeceksiniz!.. Antikite diye bir başlıkta toplayayım dedim biriktirdiğin notları, sonra Odysseus diye daha büyük bir saçmalığı yazacağım çünkü Corona gezegeninde başka türlü oyalanmanın yolu yoktur belki de!.. Bir şey söyleyeyim yazmak içini dökmektir, ne olursa olsun, yaşamı, dünyayı, evreni, tanrıyı, aşkı bile eleştirmeyen yazar yazar değildir nazarımda, mutsuz  sanıyorlar böyle konuşanı, ah ah, Cibran'a göre dünyadan umudunu kesen -ayırtkan kısıtlı!- herkese bahar dalı uzatır, dünyadan umudunu kesmeyende herkese saldırır!.. 

Notlar şunlar, yükünden kurtulayım ki, HiçKimse olma yoluna gireyim!.. Not dediğimiz şey dünya ahvalidir, merak etmeyin!..
***
Portekizli bir gemici, soğuk hava deposunda kilitli kalmış, ne yapsa boş. Umarsızca, ölümünün donarak yavaş yavaş  gelişini, duvarlara yazmaya başlamış,  ama limana vardıklarında, kaptan ölen denizciyi görünce şok geçirmiş. Çünkü deponun derecesi + 19 muş. Denizci donarak ölmemiş, donduğunu sandığı ya da donduğuna inandığı için ölmüş.

Muhalif ikonu, amip bölünerek çoğalıyor, popovizm büyütecek kadar meşum ve gözü karadırlar, uzay formasyonları, vaazlar ve vaatler, coronadan korkmaya gerek yok, ölüp cennete gidin diyor dul cariyeniz!..



BURD KLDIK
MERKEZ , TEMERKÜZ, MALTIZİ MEZURA doğa tanrının müzesidir

Pazartesileri Robinson Crusoe gibiyim: Cuma ' yı bekliyorum.İnsanlara güvenmek zor, kör insanlar bile köpekler tarafından rehberlik etmeyi tercih eder! beşki ruhum seni istiyordur, arzu karanlık e gelgeler arasında dolaşır

Tehlikeli olan Hitler değil, göklere doğru, eril bir penis gibi yükselen, çelik konstrüksiyon, yıkıntılar arasında ilahinin, idiotizmin baş yapıtı Eyfel Kulesi!!!! Soytarılık çağının logosu!!! Her şey ruhsuz çeliğe iman etmekle başladı!!! ve 'robotlaşmış köpek' önderimiz oldu!!!!

sözcüklerle rüya görülür
, yaşam mücadele ister.
DEVLET HALKTAN TOPLADIĞI NPARAYI HALKA DAĞITAN KOMİSYONCUDUR. gAYBI BİMEK OLASI DEĞİLDİR VETE AMA KORONOYA virüsünüYII UZAYDANİ AYTOPRAKLARINDAN GELEN BŞR ASTRONOT YAYMIŞTIR.

Göksel, göğü andıran, gibi nin biraz daha ilerisi anlamında, benzemek, çağr iştir mak anlamında, içerik ve biçim olarak söylenebilir. Göksel Arsoy varken bu sel eki yoktu, batıdan alınma değildir, kullanımı artmıştır. Çav, beybi, bay gibi moronik alıntılar çalıntıdır. Yanlış olan rastlantısal demektir, bu Londrasal demek kadar bilisizcedir. Dilin gerçekte kuralı yoktur, bilinci vardır. Raslantısal demek cinayettir, yine de dil ortak bilincin yönlendirmesiyle gelişir, dil bir organizmadır, doğar yaşar ölür. Bu gün tevafuk, müstevli, mütedeyyin gibi yarı Osmanlı sözcükleri dile katkı sanmak yanlıştır, o sözcükler var, kullanım alanı geçmişte kalmıştır yalnızca, bin yıl önceki sözcükleri canlandırmak dil kargaşasıdır, bulantıdır, gerici bir yaklaşımdır. Ne yapmalıyız, direksiyon, akü, buji, kondansatörün Türkçeleri olmalı, yerli araba bilincin yoksa bu da yetmez, dil sözcük üretmekle gelişmez, paralel kuvvetlerin işbirliğidir. Dilin mütedeyyin demekle bir adım ileri gitmez, nötron, pulsar, robot, nükleer sözcüklerinin Türkçesini yaratmakla ileri gider. Çağımız bunu gerektiriyor. Buda teknolojik, ekonomik, sosyal gelişmelerin çağdaşlığıyla paraleldir (koşut). Gelişmiş ülke değilseniz, diliniz ağzınızla kuş tutsanız gelişmez. Son bir şey, kızmayın, şapkaya devrim diyerek, kumaş fabrikası veya üretimi devrim saymayan bir yaklaşımla diliniz ancak yedi cücelerden birisi olur. Sonuç, beybi, hello, mütedeyyin, mugalata gibi biri eski, diğeri -gerçekte her yönüyle celladınız- İngiliz hayranlığının pigmeleşmiş bir toplumun tavırlarına döner. Atatürk biçimle, içeriği çözeceğini zannederek en büyük hatayı yapmıştır. Fasonizmdir yaptığı ve öyle oldu. Yapay Türkçe sevdası, ferrariye, bonjura, workşopa, eselamünaleyküme çarpmıştır. Paralel kuvvetlerin işbirliği yoksa sömürgesiniz, her yönden, dilin iflası bunun kanıtıdır. Bu ülke dili tek başına bir sorunmuş gibi algılıyor, hayır dil ticaret hacminizdir kardeşlerim, gelir dağılımı adaletinizin çağdaş ölçüsüdür, gerisi ahırda geviş getirmektir!!!!! Dil gücünüzün göklere yükselecek ve her yanı saracak vahyidir. Büyük biraderlerin değil, asansör ülkelerin dil kavgası mastürbasyondur. Tarih bunu söylüyor!!!!!



MYCELİUM, BİTKİLER ARASI İLETİŞİM

para yaırsınla rdiye hesap numarasını vern dolanırıcını hesabını boşaltanların öyküsü
sevmek tanrısaldır ve gölge aramaz
ruh arar


Bu anneden kuşkuluyum. Çocuğunu dünyayı anlamaya çalışan bir çaylağın gözleri gibi sonsuzluğa yapayalnız  gönderilmesine göz yumduğu için. O bakışta insanoğlunun başlangıçtan bu yana tüm trajedisi ve düş kırıklığı var. Gözyaşı dökmek o bakışa ihanet etmek olur. Acı duymaksa, bende duyuyorum belki de onun kadar, bu ülkede ölümden dönmeyen yok. Ama göz yummamalıydı, tabutun başında çığlıklarını duymak ona hiç bir şey kazandırmıyor, sessizliğin tövbesini o bakışlar için bozduysa, çok geç, o da herkes kadar suçlu!..  Bilmeliydik ki onun ölümü dünyayı hiç bir zaman değiştirmeyecek. Hümanizmin baş tanrısı, Avrupa mültecilere hiç bir zaman kapılarını açmayacak, gelenler de ancak KÖLE olacak, tıpkı Roma gibi, bu mu çağdaş batı ve melun Türkiye, tanrı indinde hepimiz tek bir canlıyız ve bu ölü, hepimizi günahkar ve onursuz bir lanetliler yüzyılının ifritleri yapıyor. Dünya yıkılsa annesi ve babası sorumlular kadar sorumludur gözümde!!! Yazıklar olsun, şu iyi, öbürü kötü ve  ben insanım diyene!.. Ölüm orucu, işkencecinin yaptığını, mazlumun kardeşine reva görmesidir, tanrı ikisinin de nemrut olduğunu biliyor!..

Cumhuriyet gazetesini İHLAS basım dağıtım şirketi basıyor, al sana 1 nisan İlhancım!!!! taşı önce en masumunuz atsın!!!! dünyada HALKIN !!! gazetesi olan en pahalı gazete, buda 2 nisan olsun İlhancım!!!! 3. de var ama mezarında ters dönmeyesin diye saklıyoz!!!! gazeteni hem İHLAS basacak hem türban şehadeti getircen YEMEZLER!!!!! yiyen yesin, laisizm değil sığırizm lazım bize cicoşum!!!! kendisi KEMAL UZAN PARA VERMEDİ DİYE AKP nin uzanların köşkü edgar allan poe hikayesine omuz vermiş bir müflisdir!!!! gene de büyük edemdir tebi!!! olcek o gada!!! emre kongar gibi bir -bakar kör- şimdi gazetenin ilhanı!!! fesüphanallahhhhhhhhhhhhhhhh!!!! burası KÖRKİYE! 193 ülke arasında 149. cusunuz, yüz senedir hindilerim!!!!2001 2011 arasını bu gazete yönetti türban gevişiyle, ilhan bırakın bu idiotluğu gidin denizli ye bir üniversite açın diyemedi, haklı sürüleri gırtlağının tadına bakar, hem midye satıcısı, hem balici, hem esrar tiryakisinin GAZETESİ OLACAKSIN HEM DE 2, 5 LİRA OLACAKSIN EŞİ MENENDİ OLMAYAN BİR MECZUBİYET, bu gazete AKP yi iktidara getiren gazetedir, aksi halde varlık nedeni ortadan kalkar, ordan geçenler ihanetin içinden geçen hainlerdir kim biliyor ki!!!! Akıllı kadın, bağımsız olmak istemez, tam aksine o,  herkes gibi dünyaya bağımlıdır.. Bağımsız olmak isteyen kadın, bağımlılığı bir anomaliye dönüşen kadındır ve sınıfının yalnız bir vampirellasıdır, büyük olasılıkla... Bağımsızlık peşindeki kadın, bir sürü prangadan kurtulmak ister, o bir seri katil gibidir, sürekli kaçan ve yakalanmak korkusuyla yaşayan bir insan. Erkeklerde vardır böyle ve bu sayı kat be kat fazladır kadınlardan ne yazık ki...  Genellikle yaşamları ölüm, intihar ya da düşük seviyeli,  izole bir hayatla noktalanır.  Kadınlarda bunun göze çarpmasının nedeni, Don Kişotluk veya -yalnız şövalyelik- gerektiren, sıradan insanların karanlık diye nitelediği iş ve -mesleklerle- haşır neşir olmalarındandır. Bar, diskotek, ses sanatçısı, eskortluk, konsomatrislik, esnaf şirketleri, kenar mahalle kabadayılığı veya sorumluluğu, marjinal ticari vaka ve uğraşlar diye nitelediğimiz, uzun yol, tır şoförlüğü gibi şeyler ürkütücüdür. Şunu unutmayın bu yolda ölen erkeklerin sayısı kadınların sayısını katlar. Riskli işlerdir bunlar. Bu metruk vakalarda, istisnai durumlar hariç, ölen kadınlar, toplum için bir femme fatale algısı yarattığından,  fazlasıyla dikkat çeker. Oysa korkulacak ya da orijinal bir olay değildir. Her insanın başına, bu yolda kötü şeyler gelebilir.  Mitingde vurulmak, yalnız konuk olduğumuz bir bekar evinde öldürülmek, şebekelerin eline düşmek, vesaire, bu tip olayların beşiğidir. Algılarımız, çağlar boyunca kadın ölümlerini daha çarpıcı ve seçici kılmaya koşullanmıştır. Olan biten budur, -kadınlardan beklemediğimiz vakalar- algısından kurtulduğumuzda, her şey olağan biçimine dönecektir. .Algı kapılarında ve genlerimizdedir sorun. Buda, kategorik olarak, erkek egemen toplumun tescili demektir doğallıkla!.. Bir insan bir DEVLET ten daha değerlidir, bu insanı ölüme sürüklemenin de bir çıkmaz tavır olduğunu düşünüyorum, şairler yeniden doğarız biz ölümlerde diye çığlık atıyorlar, güneşe akın diyorlar ama KARŞI KOYMAK BİLE BİR ÇEŞİT İŞBİRLİĞİDİR diye bir söz var ve ölüme giden hiç bir yol benim için kurtuluş değil, o şairlere de zerre kadar saygım yok (Habil'den beri ağıt yakar insanlık, en çok ölülerin sayıldığı çağ da işte bu çağdır,  o şairlere de buradan selam olsun, lanet olsun, ölümü -kutsayan- her yeryüzü yolcusuna!..) , YAŞAMA HAKKI tanrının bile inhisarında değildir!.. Helin için neler yazılmaz ama bu benim için yalnızca bir iki yüzlülüktür!.. Bir mumya gibi onun bedenine kapanacak ve zamanın çarklarında karşımıza çıkacak bir özgürlük savaşçısı diye tapınacak ve gene ölülerimizi sayacaksak bu dünyamız için bir trajedi ve bir işbirliğidir ne yazık ki!.. Evrensel ruh için insanlığın bir kategori sayılmasını istemiyorsak, birinin ölümünü bekleyerek yaşama hakkı aramaktan vaz geçmeliyiz. Buna hakkımız yok. Karanlığın ardındaki tüm ölülerimizin anlamsızca, hakça ve sessiz çığlıklarıyla bizi gördüğüne eminim. Ölüm, ölüm severliği yüceltiyor bunu anladığımızda kurtulacağız!..  Ben bu paradoks için Helin'in ölüsüne yüz sürmek değil, bir şarkısını daha dinleyebilmenin daha insanca olduğuna inanıyorum. Bir kurbanın olduğu yerde tüm insanlık suçludur, tanrı indinde günahkarla masum aynı kişidir, bu yüzden  onun nezdinde bir sayı, bir kategoriyiz biz; bundan kurtulmayı başarmalıyız. Genlerimizdeki şiddet duygusu ve kozmolojik sömürme alışkanlığımızdan kurtulmadıkça, Helin yarın bir başka firavun, devlette bir başka Sezar olacaktır... O yalnızca benim kendimden utanmama yol açtı, belki de başardığı tek şey budur!.. Kadim alışkanlığımız!..
Kral dondurucu soğukta bekleyen nöbetçiye nasıl dayandığını sorar. Nöbetçi alıştım efendim der. Kral seni ısıtacak giysi yollayacağım der. Nöbetçi formayı beklerken ölür. Çünkü, beklentiye geçmesi  vücudunun üşümesine, alışkanlık duygusunun erimesine yol açmıştır.
Pascal'ın terörü
sürekli kendşine hesap soran, , boşlukl kvga eden biriydi.ölüyle dost olunmaz

TABLETİ ŞÖVALESİNE KOYDUM hERMNN bROCH'UN vERGİLİUS'UNUN GÖZÜMLE SAYFALARINI ÇEVİREREK OKUMAYA BAŞLDIM
yaşam umutlarımız için kısa ,mucizeler için yeterlidir.
İKTİDAR YANLISI BİRİ HÜKÜMET AYA DÖRT ŞERİTLİ YOL YAPTIRACMIŞ DEDİ
köpek bile kimsesize havlıyor.   bir beraberlik arzu edilmedikçe ruhsal kölelik olur.

 MISIR İNCİRİ YEDİK


Dünya bi rk,taptır,ev rendev ekitapları son suz  çeşitşemde gö rsellerr  ol up      arın ı vızıltısı v e kelebe ğin kanat       çırpışıda on un  sayfalarıdır B uyüzeb her kitap,tan rın ın       düşün c elerini insan  aracılığıyla  kaleme  almaktır, he r  kitap evrenin  basmaklarını gözler önüne sunmaktır. A ntik  Rom an b u nedenle,   öncelikle  şu düşünceleri  anımsattı kulunuza...                 
İnsanoğlu neden kendi alanının dışındaki bazı şeyleri deliliğin edimlerine yorar veya yolunu yordamını şaşırmak ya da verim sağlayamayacağı alanlarda koşturmak olarak algılar... Cavendish kimdir merak ederim, Cartagena'ya tan vakti düşen ışığın, önündeki aydan, kütle çekim yasası uyarınca bükülerek geçtiğini, karadeliğin devasa yıldızların sönüp gitmiş bir közü olduğunu, dönen gezegenlerin, yörüngesinin de döndüğünü elden geldiğince bilmeye çalışırım. Manyetik giysileri bulgulayıp başardığımızda, tekstil sanayiinin, tilki postuyla örtündüğümüz çağların bir süreğeni olduğunun anlaşılmasını, içimizde ürettiğimiz elektriğin ledleri yakacağı günleri, mevsimleri dilediğimizce değiştirebilmeyi, sanal ormanlar değil, üç vakte kadar koru cennetleri yaratabilmeyi, beslenme ile mide ilişkisini sonlandırmayı, söz hünerlerinin bir yetenek değil kişisel uğraşlara evrilmesini, felsefenin tinsel doyumlara yol açan bir edim olmasını ve tanrıyla birebir konuşulmasını özlüyor ve bekliyorum. Kutülamare'de ölenleri diriltmeyi ve eski bir dille yeni bir şey yazılamayacağını da öğrenmeyi umuyorum.
İnsanın evrende oluşturulabilen bir varlık olmasını, canlıların boşluğun gerdanlığı olduğunu, ilahi mekanizmanın, maddenin kendi iç dinamiği ve denetimi olabileceğinin anlaşılmasını ve hemoglobin yasalarının değişmesini de istiyorum. Ölümsüzlüğün ölümde olduğunun anlaşılmasını dileyerek, kaderci bir yaklaşımında tutsağı olduğumun bilinmesini düşlüyorum. Primitif arzuların eşiğinde ve kavranılmaz evrenin kışkırtıcılığında gizemli yolculuklar hep sürsün istiyorum. Daracık odada düşlerimle baş başa, pencereden dışarı baktığımda sonsuz çeşitliliği görüyor ve düşlerin sınırsız değil, sabah serinliğinde odama sızan ot kokusunun yansımasında, bildik gerçeklerin buyruğunda cirit atan başı bozuk -kimyevi partiküller- olduğunu anlıyor ve elem dolu gözlerle boşluğa bakarak, gerçeğin kozmikomik türevleriyle oyalandığımı anlıyor ve alabildiğine kendime acıyorum artık... Bir ot bile olamayacaksın sen!..
Yaşamak ya da sanat bir deney, bir arayış, sorularla dolu bir bekleyiştir sonuçta, uygarlık yarattığı erkin tutsağı olmaktan kurtulduğunda, birbirimize düşmekten uzaklaştığımızda, kuyularımızdan çıktığımızda, yaşadığımız çağların ilkel dürtüler eşliğinde sürüp giden bir yoksunluk olduğunu anlayacağız, insanlık henüz kendini tanımaya çalışmakta, büyük boşluklardan korkuyor ve uçurumlarında iç çekerek yarattığı tanrılara sığınmayı bir ödeşkenin bileşenleri sanıyor, oysa evrenin bir parçası, bir süs, bir matruşka o, varoluşsal bir hologramda kendi kendini yok etmesi, ötekilere saldırması, onu alabildiğine gülünç kılıyor ve hala anne sütüyle besleniyor o!.. Ne zor şeymiş uçsuz bucaksız yeryüzünü paylaşmak, ne zor şeymiş, okyanusların üzerine dizilmiş çadırlarda tanrılara tapınmak, ne zor şeymiş karınca diyarının yaratılmışlarını barındırmak ve minicik tanrılarımız, annelerimizi göz yaşlarından arındırmak... Şeytan mıyız biz, cin miyiz, her birimiz birer katil ve Kan-su Gavri'nin elçileri miyiz!..
Biz düşüncelerimizin esiriyiz. Bizim tüm birikimlerimiz, inançlarımız, dinimiz, bilimimiz, ilmimiz ve alışkanlıklarımız, her tür us dışı, beceri dolu, yetenek gösterilerimiz, hayranlık veren edimlerimiz, yaşamsal verilerimizin, düşünsel sistemlerimizin, dünya, deniz ve topraklar karşısındaki tavırlarımızla oluşturduğumuz verilerden ve geçmişte ve şimdinin oluşturmakta olduğu göstergelerden kaynaklanıyor. Yanardağların patlayışı ve volkanların aleviyle, seller ve depremlerle, ulumalar ve kükremelerle içimize ürkü girdi bizim, cehennemimizi onlara benzettik, çünkü yüzyıllar boyunca onlara yenildik, tufanlarımızla insani ve etik davranışlarımıza yön verdik, Sodom ve Gomore'yi alev toplarının emrine verdik, dinimiz, inancımız, bilim ve düşlerle dolu sanrılarımız bu görsellerin eşliğinde oluşan sayfalara dönüştü...
Kitabı kutsal saydık çünkü o bizim geçmişimizin resmiydi, ona bakarak geçmişimizi öğreniyorduk. Sonunda nükleer topları icat ettik, henüz kültürümüzü değiştirmedik ama bir yüz yıl sonra Hiroşima ve Nagazaki için efsanelerimiz, Natziler için düş kıran söylenlerimiz ve peygamberler toprağı Eden yarımadası için nice yeni mesellerimiz bekliyor bizi kapıda, Buffalo Bill araya girecektir elbette, Antarktika için kim bilir neler uyduracağız, yeni Amerika oraları olacaktır belki de, o zaman cennet, soğuk sular ve denizler altında yüzen sonsuz çeşitlilikte varlıklar olacaktır bu kez, ama zaman kalırsa, Mars'ın ötesine, yeni ve başka dünyaların düşlerine kapılmazsak, yeni tanrılarımızın oluşması için vakitte olacaktır kısacası, yeni söylencelerimizin oluşması için vakit var. Düşünce eylemden sonra gelir, düşündüğümüz için doğmayız, doğduğumuz için düşünürüz, ne ki gerçekte tümüyle bir düşünceyiz biz, her şey, hepimiz...
Taş devri, maden devri, tunç, bronz, demir çağları, volkanlar, tufanlar ve doğa felaketlerine göre oluşturduk tanrılarımızı biz, kuyruk sokumunda başlangıcımızın izleri var, ellerimiz pençelerimizin gölgeleri... Geleceğin dini ve tanrıları, atom altı parçacıkların, nötronların, yüksüz dünyaların, açıklanmaz novaların, göksel protonların, nükleik vagonların, partikülden vatmanların, dijital vaatleri ve ayetleriyle dolu olacak bizim. Tanrılarımız hologramda bir bir canlanacak ve sizinle birebir görüşmelerde bulunacak. Gelecekte şimdiki tanrılarımız müzelerde yer alacak, tıpkı geçmişteki tanrılarımız gibi... Adem ve Havva sanal bir söylentinin, yüzyıllara hükmeden Nuh-u Nebileri olarak size el sallayacak, tanrılarınız biçim ve ruh değiştirecek, inançlarınız sonsuzca yenilenecek, şimdiki alışkanlıklarınızın totemleri, muska ve varyeteleri ortadan kalktığında, cennet ve cehennem; genlerinize sinmiş pagan çağların korku ve vaatleri olduğu anlaşıldığında, geleceğimiz, yeni kıyametler tasarlayıp gönüllerinize yine esenlikler bağışlayacak, tıpkı çoktanrılı dönemlere gülümseyerek bakmamız gibi, şimdiki tanrılarınıza gelecekteki bizler gülümseyecek ve geçmişteki ilkel uygarlıkların primitif canlıları olarak, şaşırtıcı ve trajikomik bulunacak ve arkanızdan göz yaşı dökeniniz bile olmayacak ne yazık ki...
Sizin tanrılarınız yarattığınız ve sahip olduğunuz uygarlıkların ürünüdür, yeni tanrılarınızda yarattığınız uygarlıkların ürünleri olacaktır. Siz var oldukça onlarda var olacak onlar sizinle değişecek ve siz yok olduğunuzda onlar evet yine var olacak, çünkü siz düşünüyor ve yargılar verebiliyorsunuz!..
Düşünce yoksa, tanrı neye yarar?.. Düşünce tanrının ötesindedir, düşünceyi yaratan tanrı olsa bile, düşünce tanrıyı kapsar, tanrı düşünceyi kapsar mı, iki kutup, orasını bilmemiz için yalnızca düşünceye gereksinimimiz var ne yazık ki... Düşünceyi kimin bağışladığı bile bir düşünceyse eğer...
Evrende her olay sui generistir, kendine özgü, devinim ve eylem yineleniyor olabilir, benzeridir evet ama her olay kendi olay ufkunun, kendi kozmik bahçesinin oluşturduğu bir yazgıdır. Yazgı; yazılım!..
Diyesim, sözü şuraya getirmek istiyorum, kutsal kitaplarda ya da kozmik varsayımlarda sözü edilen kıyamet -songün- hiç bir zaman gerçekleşmeyecektir. Evren tümüyle çökmeyecektir örneğin, bir yerde bir şey çöküyorsa, başka bir yerde başka bir şey oluşuyor, yükseliyordur devinimde...
Dünyada kıyamet kopuyor diyelim, nedenlerden biri güneşin sönmesi olduğunu düşünelim, güneş tüm gezegenlerin ve bizim sonumuzu getirdi diyelim, evrende bir nötron yığınına dönüşen milyonlarca yıldız var, her saniye kıyametler kopuyorsa, bize sıra geldiğinde bu yaşamın neden sonu olsun, o zamana dek kim bilir hangi yıldızlara konuk olacağız, kim bilir nerede varlıklar, tinler, tözler nereye göçmekte, nerde yer değiştirmekte, tanrısını göremeyen onun kullarını nasıl görsün!.. Yolun yarısına gelmeden Mars'a gidiyoruz biz, Mars'tan Kuiper kuşağına, oradan Samanyolu'nun dışına, başka yıldız yuvalarına ve başka komşularımıza, yalnız olduğumuzu düşünmek mutsuzluğumuzdur bizim, sonsuz kalabalıkların parçasıyız biz...
Belki de başka ve sönmüş bir gezegenin kıyametinden kaçmış yaratıklarızdır, altın sarısının içinde yaşadığımız bir planete konuk olmuşuz, burası metal yorgunluğuyla çökerek uluduğunda, omurgaları Süleyman'ın sütunları gibi yıkıldığında, gideceğimiz yere kültürümüzü de götüreceğiz doğallıkla ve bitip tükenmeyen bir kıyamet korkusuyla yaşayıp duracağız biz, ölümsüzlük bu korkuyu yenmemizi sağlamayacak, varlık ve yokluk ikilemi bizim vazgeçilmezimiz ve baş tacımızdır kaçınılmazlıkla...
Kıyamet korkusu, masallarımız, söylencelerimiz, ninnilerimizdir bizim. Gönüllü tasarımlarımız, tanrılarımız, büyücülerimiz, dehşet veren cadılarımız ve içgüdüsel korkularımız, tümünün dışa vurumu, yinelemenin eşiğinde durduğumuz sürece, Adem peygamberse, Havva ana tanrıçamızdır. Adem biricikti, kime yalvaçlık yaptı ki, biz onu yüceltiyoruz, sözün büyüsüne beleyerek, armağanlar veriyoruz, peygamberlik zanaatı, konuşmaya erdikten, yazı ortaya çıktıktan sonrasıysa, Adem ilk insan olabilir mi... Roma valisi ve Tibet laması değildi evet ama Adem konuşmayı bilmiyordu, cennetten kovulmuş, dili tutulmuştu bir kere... Çünkü insanoğlu son derece yetenekli ve edebiyat için, estetik ve akan zaman için, yaşayan bir kozmik bilinç o!..
Adem peygamber değil, bir sabıkalıydı gerçekte ve günahı Havva'nın üstüne yükleyerek, insanlığını gösterdi ve yeni bir düzen kurdu, şer'in üstüne, bu düzen değişmedikçe Habil ve Kabil savaşımı sürecektir. Bundandır ki gerçekte, kötülüğün türevleri ve saltanatını yıkmak için çabalıyordur tüm insanlık!..
Yaşam evrene açılan bir pencere... Elem verici konu, Çökilyas dağının yamaçlarında, gece yanan ışıklar altında, bir yunus balığı gibi kıvranan İsabey kasabasında, evlerin penceresi yok denecek kadar azdı, güneş sızardı odalara, hiç unutmam ışığın içinde tozdan bir dünya vardı sanki, kıpırdaşan, yüzen, uçuşan, dönüp duran iplikçikler, niçin bir mikro evren olmasın, şaşardım bunları içiyor, yutuyor muyuz biz diye... İçimizde onlar var belki de ve biz kendimizi bir şey sanıyoruz. Bir tozanız, bir tozan bizim gerçekliğimiz.
Bologna'da ortaçağdan kalan evler ve sokaklar varmış, bizde en eski yapı, yol, yolak, çeşme kaç yılları geçiyordur acaba... Çok üzülüyorum dünyamız ahvaline, biz neden böyleyiz; göçebeyiz, aydınlanma yaşamadık, pederşahiyiz, dinlerin kölesiyiz, hepsi saçma geliyor, bir adım ötemizde onca şey varken, Efes tapınağını görmüyor muyuz, Yedi uyurları bilmiyor muyuz, Selimiye'yi yedi ceddimiz yaşamadı mı?... Mimarimiz yok, estetik duygumuz sıfır bizim. Dağda, kırda herkes kendi evini yapıyor, 'Kırlangıç yapar yuvayı, çamur sıvayı sıvayı' . Doğuda sultan saraylarının erki, kaç yüzyıldır kedi köpek kulübeleri denli bir ziynet bile yapmıyor acaba!.. Neden şatolarımız yok bizim, neden bir sayınç ve hayranlıkla seyredeceğimiz evlerimiz yok, tahta ev yapmış çok tasalananlar geçmişte, yalnızca bir dünyayı küçümsemenin ve öbür tarafa borçlanmasız gitmenin görkemiyle açıklanamaz bu, reaya ne yapsın, 'Şalvarı şaltak Osmanlı, eyeri kaltak Osmanlı, ekende yok, biçende yok, yiyende ortak Osmanlı', Osmanlı'yı yerden yere vuran bir cehlin cennetine kim sığınmak ister ki, geçmişimizi aşağılarsak, bizi bekleyen karalar bağlamak mıdır, uyandığımızda yanımızda kimseleri bulamayabiliriz, size bıraktık dünyayı, kimsecikler olmasa da, kendinizi aşağılayacak kadar, insan sevmez, kadir bilmez, tanrı tanımaz mısınız bakalım yine de!..
Biz başkalarına bel bağlamayı alışkanlık haline getirmiş bir toplumuz, tanrı kültüne, batı kültürüne, el kapılarına... Bizim bel kemiğimiz yok mu, kim layık gördü bizi bu tutsaklığa; öncelikle kendimiz!.. Kulluk diye tutturmuşuz, kölelikten evrilme bir sözcüğe sevdalanmışız, öznesine sıkı sıkıya bağlı bir oyuncağı sonsuza dek taşıyan, deliliğin edimleriyle oyalanan bir varsayımın görünmez prangasına, dünyaya gelip de bir kalem oynatmayan, bir fidan sulamayan, bir emeği üretmeyen, var oluşun çayırlarında, panayırlarında ter akıtmayan, bir verime katılmayan, bir pergelin kadranıyla oynamayan bizden değildir. Tanrı tapınmamızı değil, el ele olmamızı, kendisine yardımcı olmamızı istiyor, kul değil adı üstünde insan arıyor ve gerçekte yerini onlara terk etmeye hazırlanıyordur. Amaçsız, değişkesiz, ufuksuz, sonuçsuz ve sürgit yenilenmesiz bir varoluş biçiminin ne anlamı var, sığlık ve durağanlık karanlığın şarkısıdır, 'Her şey değişip akmada, bu hal beni hayran bırakmada!..'
Yaşanılanlara, olmuş ve olacak olanlara bakın, tasımlayıp, düşleyin, kolaylıkla duyumsanıyor bu döngü, görünüyor, tanrının işini kolaylaştırmayanlar, ona sığınarak, tembelliğin yamaçlarında uyuklayan onu yadsıyan kurnazlardır. ... Kederimizin Efendisi penceresiz kör evlerde büyüsünler diye yaratmadı bizi, kim ki onun kulu duyumsuyordur kendini, yaşamı ve rabbini yadsıyor, hiçliyordur, biz ona bağlanmayı değil, ona sığınmayı değil, ona layık olabilmeyi, onun katına çıkabilmeyi, varabilmeyi başarmalıyız, buda insanı ve onun var ettiği dünyada sürüp giden yaşamı yüceltmekle olasıdır, gerçekte tanrı bizden bir şey istemiyor, yarattığı insanı yüceltmeyi ve var ettiği yaşamın hakkını vermemizi istiyor, o zaman ki biz ona layık olacağız ve o bizimle belki gurur duyabilecektir artık, ona sığınmak, bizim suçumuz ve onu aramak, bizim en büyük günahımızdır. Kutsanacak bir şey varsa yaşamdır ve tapılacak biri varsa insandır. İnsanı eziyor, hiçliyor ve böylelikle tanrıyı sürgit yadsıyoruz biz. Tapınmak günahlarımızı çoğaltıyor, sığınmak acılarımızı artırıyor ve onu aramak iki yüzlülüğümüzün kanıtına, utanmazlığımızın ve kurnazlığımızın onulmaz acımasızlığına dönüşüyor artık. Alışkanlıklarda değişir, biz tanrının 'gölgesini' çiğnemeyi bırakmalı ve ona, yaratana kin duyan kahredici ve pişman edici, göz yaşlarıyla dolu yaratıklar olmaktan kurtulmalı, kurtulabilmeliyiz...
Tanrı ne demek istedi kutsal kitaplarda...
Onun kutsal kitabı evren...
Ve o soruyor, düşünmekle ne yapmak isteyebilir ki insan?..

***

günlük  dil zaten sokakt a kon uşuluyoronu edebi yata taşımak hamallık olur ve            yararsızb irb ileşeni k çabad o             ır. gerk et e yo ktur,edeb i yat üst dil ol mak zorundadır.

labarotuar faresi Bu adan tarihçi değil, magazin mukallitidir. Tarihçi geçmişin gevişini getirmez çağını yorumlar, bu bir bilim soytarısı, sorsun meslektaşlarına tarihçi kimdir diye, ben buradayım, bu sosyal antropoloğum derse eh derim, batının tasmalı köpek üretimi için bir proje olarak öne sürülen mankurtların lafıdır kılıçla Müslüman olduğumuz. Bana kültürü girmeden savaşla din değiştirmiş 1 adet millet gösteremezsiniz, Latin Amerika son derece primitifti, at ve insanı tek bir canlı sanıyordu başta ve egemen ve gelişmiş kültüre teslim oldu. Bir Yahudi olan Kolomb'un kalyonları, Aztekler için uçan daireydi, atlar paraşüt, kukuletalı askerler CİN, arboletler tanrının gazabıydı Dilbercim benim!!!! Din ritüeldir, din değiştirmekte kültürel bir olaydır ve sakıncası yoktur, İsa'yı batı çarmıha gerdi ama İsa vaazlarıyla batıya diz çöktürdü. İsa yahudidir ve çağının kültürel nihilisti olduğu için Romalı general Paulus onu çarmıha germiştir, Çelişkiye bakın, çünkü tüm Avrupa İsa'ya neden iman etti peki, kültürle, vaazla!.. Osmanlı 500 yıl Arapları zapturapt altına aldı  Dilbercim bunu neden söylemiyor, çünkü daha sonra söyleyeceği şey Araplar bizi arkadan vurdu olacaktır. FORMAT ATILMIŞ FLASH BELLEKTİR BU MECZUP !!! Bu adam zır cahil poposu kafasının on katı bir şaklabandır. Kültür ezbercisi ve yorumdan, düşünce geliştirmekten aciz bir fıçıdır!!!  Batıya iman eden sığır sürüsü olduk Çanakkale'de desin de göreyim yiğitliğini, diyemez sıçar!!!! Dilber egemen entelijansiyanın borusu, uzaktan kumanda bir idiottur. Suflörünün kuklası! Bilim adamı ha!!! ezberci kişi, bilim adamı değil kalfa değil, çırak değil, halkalı bir köledir!!! Prof'ossurdur!!! Tarihçi de değildir dediğimiz gibi magazin şaklabanı dersek doğrusu odur ne yazık ki!!!!!!! Soruya, -istenilen- yanıtı veren  uzaktan kumanda bir şarlatan!!! Niteliksiz dolandırıcı!!! Bu kişi şunu da diyebilecektir, dinde hurafe vardır, bilim deneyseldir ve hurafeye yer vermez,. Bir galat-ı meşhur olarak hurafe ne demektir, aslı astarı olmayan bir yaklaşımın, gerçek gibi algılanması sonucu, manipülasyona dönüşmesi ve anlağımızı tutsak almasıdır. Örneğin evcilleşme köleleşmedir dersek bu bir tür hurafeye dönüşür, çünkü vahşi yaşam türü daha doğrudur anlamına yol açabilir bu. Hurafeye bu nedenle, bilim, din, sanat, siyaset, ticaret gibi dünyevi her alanda her kurum ve kişi başvurabilir. Bilim adamları Korana Virüsü için farklı argümanlar kullanabiliyor, hangisi hurafeye dönüşecek bunların, gördünüz mü, tarihe bakın, dünya düzdür diyen pek çok bilimsel görüş vardı, deneyle bu da olasıdır üstelik!.. Bu açıdan din hurafedir demek, dinin safsatalarından toplumu uzak tutmak isteyen bilimsel yöntemin savunucularıdır, peki bilim değil mi Hiroşima ve Nagazaki'ye yol açan gelişmeler, bu bilimi suçlamak değil, bulaşıcı bir koronanın aşısını bulmak için milyonların ölümüne yol açabilmektir. Hurafe burada oyuncak bir kavram olarak kalır anlayacağınız. Karikatürize bir yer kaplar. Bilimin hurafeden uzak olma savunusu bilimin Frankşeytanlaşmayacağı anlamına gelmez kısacası, mazohist polyannacılıktır bu, din iffet bezirganıysa, bilimde pekala gerçekliğin frankşeytanlığına soyunabilir kısacası, buradaki sorun, insanın izanıdır, hümanist düşüncenin, genlerimizdeki şiddet ve vahşet duyunçlarından arınması sorunudur, belki çağlar vardır daha bunlar için. Son dünya savaşlarının dinle ilgisi vardır diyene şaşarım, bilimin önderliğinde Hiroşimal kıyamet provasıdır o savaşlar. Paul Tibbet tuşa basarken nükleer bomba için, haç çıkarma gerğini duymadı kısacası, üstelik Hristiyanların birbiriyle savaşıydı gerçekte, demek ki din hurafedir demek, temel gerçekliğimize aykırı bir şey, biz insan nasıl insan oldu'nun yanıtlarını aramalıyız, kültürel çatışmaların barışı getireceği argümanıyla düş kurmayı bırakmalıyız. Kaptalizm örneğin din kadar bilimi de iman kaynağı yapabilir, ölüm severliği yayabilir gezegenimize, bilim masum değildir tek başına, onun kimin ellerinde olduğuna bakacaksınız ve hurafeyi bizzat yayanların konumuna düşmeyeceksiniz!.. Din ve bilim geçmişte iç içeydi, bugün ayrıştı diyelim, geldiğimiz noktanın ibret dolu senfonisini dinlerseniz,, değişen nedir diye sormak gerekir!.. Sorun bilim ya da din değildir, uygarlık biçimimizde yatıyor sorun. Dilberleşmek bizim için çare olsaydı, çağdaşlık sıralamasında durumumuz bu olur muydu!.. Bu anneden kuşkuluyum. Çocuğunu dünyayı anlamaya çalışan bir çaylağın gözleri gibi sonsuzluğa yapayalnız gönderilmesine göz yumduğu için. O bakışta insanoğlunun başlangıçtan bu yana tüm trajedisi ve düş kırıklığı var. Gözyaşı dökmek o bakışa ihanet etmek olur. Acı duymaksa, bende duyuyorum belki de onun kadar, bu ülkede ölümden dönmeyen yok. Ama göz yummamalıydı, tabutun başında çığlıklarını duymak ona hiç bir şey kazandırmıyor, sessizliğin tövbesini o bakışlar için bozduysa, çok geç, o da herkes kadar suçlu!.. Bilmeliydik ki onun ölümü dünyayı hiç bir zaman değiştirmeyecek. Hümanizmin baş tanrısı, Avrupa mültecilere hiç bir zaman kapılarını açmayacak, gelenler de ancak KÖLE olacak, tıpkı Roma gibi, bu mu çağdaş batı ve melun Türkiye, tanrı indinde hepimiz tek bir canlıyız ve bu ölü, hepimizi günahkar ve onursuz bir lanetliler yüzyılının ifritleri yapıyor. Dünya yıkılsa annesi ve babası sorumlular kadar sorumludur gözümde!!! Yazıklar olsun, şu iyi, öbürü kötü ve ben insanım diyene!.. Ölüm orucu, işkencecinin yaptığını, mazlumun kardeşine reva görmesidir, tanrı ikisinin de nemrut olduğunu biliyor!.. Tehlikeli olan Hitler değil, göklere doğru, eril bir penis gibi yükselen, çelik konstrüksiyon, yıkıntılar arasında ilahinin, idiotizmin baş yapıtı Eyfel Kulesi!!!! Soytarılık çağının logosu!!! Her şey ruhsuz çeliğe iman etmekle başladı!!! ve 'robotlaşmış köpek' önderimiz oldu!!!! Eyfel, post cro magnon old!!!!


Tehlikeli olan Hitler değil, göklere doğru, eril bir penis gibi yükselen, çelik konstrüksiyon, yıkıntılar arasında ilahinin, idiotizmin baş yapıtı Eyfel Kulesi!!!! Soytarılık çağının logosu!!! Her şey ruhsuz çeliğe iman etmekle başladı!!! ve 'robotlaşmış köpek' önderimiz oldu!!!! Eyfel, post cro magnon old!!!!


T.C nin lokman hekimi, siyasetçi demeye şahit ister, sakin olalım, parayı iyi harcayalım, dersimizi iyi çalışalım gibi alfabe mukalliti amet hakan cehilini aratmayan bir muhalefet lideri, lideri demek hayatının en büyük iltifatı, kamili görevden alın CHP de yaprak bile kımıldamaz, gölgesinden ürken adam, 80 milyon 800 yıl yaşam sigortası yaptırsa, bu herifi naşerifin iktidar olduğunu göremeden nalları diker,  AKP nin kanaat önderlerini karalayan it yığınlarına şaşıyorum, yahu böyle bir muhalefet lideriniz varsa AKP dünyanın en iyi partisi kardeşim, bu herif muhalefet lideri olduğu sürece AKP iyilik perisidir, bu kadar başı boş ahır damızlığının olduğu yerde AKP nin yeri göğü inletmesi gerekir. Genede insaflı adamlar. Bu CHP ülkenin başına bela bir partidir, kapatanda olmayacağına göre koronanın CHP yi kavurup yele savurmasından başka çare yok. Bu adam 20 yıldır huzurla kefenini bekleyen bir hayalet yahu, piyango satıcısı bile bunun kadar huzurlu ve sakin bir ömür sürüp, naciyelik yapamaz. Ülke battı diyelim, bu AKP nin suçu olamaz, elekle su eleyip muhalefet geçinen  CHP ve kamil olduğu sürece bu ülke sömürge olmaya da devam eder, terörden de başını kurtaramaz, dolarda 15 bin olur hiç şaşırmam. CHP  büyük önderin partisiymiş, bu neye yarar biliyor musunuz,  kurucudan şüphe etmeye yarar, CHP nin tek yararı budur ülkeye, kurucuda bir kusur var vallahi!!!! Henüz akıl eden yoksa da!!!! Bu partiye son seçimlerde oy verdim, bir daha verirsem ece ayhan gibi ben böyle cumhuriyetin...….. yani!!!!! klitorsin kıpırdanışını görüyor ve şaha kalkıyor benimkisi, köpüğünü savuracak rüzgar arıyor ve ağzına haykırarak boca ediyorum.. Hrari hiç bir şeyin değişmesini istemeyen bir dünya muhasabecisi yoksulların düşmanı varsılların saray soytarısı.
ben seni istiyorum. ve seni yağmurla yıkayacağım. yıldırımla şimşekle ve ayetle Dianam tüm ihtişamıyla bırakır ve bir gün o benim merhametim olacak. Tanrı sabır versin ve onu affedin. Bu benim son isteğim. Rahmetle benim olacaksın bir gün. pazarlama ve dirsekleme

keşiş yengeci. kış bahçesi ve çıngıraklı yılan. lüksetik, ölüm kuğusu, yaban elmalarından, çalı çiçekleri, kirazlara, erken güllere

araban yok, yol yapıyorsun, gemin yok, kanal açıyorsun, uçağın yok, seferden sefere koşuyorsun. Aklında yok! cinayet işliyorsun!!!! CİNAYETİN TÜRLERİNE KARŞI ÇIKMAYIP, sadece ali ayşeyi öldürdüye kafa takarsan, şiddet zevke dönüşür!!!! salt tüketime endeksli ve gelir dağılımının -anarşik disipline- dayalı olduğu toplumlarda şiddet kaçınılmazdır. kadına şiddette yalandır, o sorunu saptırmaktır, şiddetin yüzlerce türü vardır, kim ki kadına şiddet diye bağırıyor, o işbirlikçidir, palyatifdir, tepeden inmeci çözümden yanadır, tavşana kaç tazıya tut oportünizminin tasmalı köpeğidir, dahası sosyal haindir!!!! şiddet diyelim ki -OLAMAZ!- kulvar değiştirdi!!!! bu tip toplum şiddeti bizzat üretir, mutlaktır. Hatta dengelerin fazlasıyla açık olduğu toplumlarda şiddet bir özgürlük biçimidir. Zamanla kanıksanır ve al gülüm ver gülüme dönüşür, örneğin kadına şiddetin önlenmesi mümkün değildir, sistem şiddetten yana olmak zorundadır ayrıca, sadece şiddeti asimile edecek girişimlerde bulunur, af veya her türe açık sığınma evleri vesaire bu çabanın ambalaje edilmiş reaksiyonlarıdır -jelatinel parıltı- ve büyücülükten başka bir işe yaramaz!!!!! bu göz aldanmasıdır, bir tür avuntu ve yanılsama!!!

Kemalizm konformizmdir. Bu tür yazı yazmaya dahi değmez, siz tarihte nüfusun % 90 ı baldırı çıplak ve okuma yazmasız olduğu halde fötrün devrim diye sunulduğu başka bir yecüc mecüc ülkesi gördünüz mü, üst yapısal bir fenomenin devrim diye sunulduğu tek aganigi maganiki ucubesi T.C dir. Ne bir burjuva sınıfı çıkmıştır içinden, ne aydın sınıfı oluşmuştur, bir acayip homongolosizmdir ki hala sürüp gitmektedir. Tek başarısı budur, temelsizliğin bile sağlam bir temel üzerine oturabileceği mucizesi, hayran olmamak elde değil ama çok sürmez, fizik yasalarına aykırı!!!! bu mazohizm cumhuriyeti, ya yerle bir olacaktır, ya Osmani bir yapılanmaya dönüşecektir ya da meçhuliyettir sonu, çünkü ışık hızı sofralara girmek üzere!!!! Bayburt bayburt olalı böyle zulüm görmedi!!!! 193 ülke arasında 149. cuyuz diyorlar, bir köstebek cumhuriyeti kursan bu rekoru kıramazdı!!!






ayıptır söylemesi bu kadına şiddet konusunda, kadınların bu dünyada yapayalnız yaratıklar olduğunu sanıyorum hep. diyelim yüzlerce vaka var, yahu bu kadının anası, babası, kardeşi, çocuğu, olmadı teyzesi, halası, dayısı, sülalesi hiç mi yok bu dünyada, sanki bir tavşan yavrusunu, yolda buluyor katili!!! eve götürüp yiyor!!! kadın bundan yakınlarına elbet söz ediyordur, peki onlar hayvan mı!!! insan konuşur, çözüm arar, kimse bir cinayetin önüne geçemez bu dünyada ve sorumlu yalnızca yetkili birim olamaz, kendini ya da arkadaşını öldürmek isteyen bir memura bile kimse engel olamaz ki, bakın pankartta yargıla yazıyor, bu AHLAKSIZLIK, CEHALET VE İŞBİRLİĞİDİR. kardeşim daha dün af çıktı, onu sevinçle karşıladın, bugün cezaları ağırlaştır diyorsun, cezalar suçu önlemez, bir üst yapı önlemidir ve aldatıcıdır. Şapka giymekle batılı olamadığın gibi bu bir ahmaklıktır, zibidiliktir.. Öyleyse koruma, yargıla diyenler, kadına şiddet yanlısı birer ahlaksızdır ve sorunun kökten çözümünü aramayan hainlerdir !!! ceza nedir hukukçulara sorsunlar ve örneklerle ne kadar işbirlikçi birer hain olduklarını anlasınlar, zaten öyle ya!!! ! banu avar denen tasmalı batılı bile bunların global entrikalar olduğunu haykırıyor, tıpkı korona gibi!!!! ve bu protestlerin içinde tek bir şalvarlı da yoktur, çünkü amaç dernek kurup türkan saylan gibi iki kız okutup bağış hırsızlığına soyunmak, blody mary kokan salonlarda kişnemek havlamak, kırışmak, parsayı paylaşmaktır!!!! yani tavşan kaç tazı tut puştluğunun organize işleri, -KARA KADER- borsacılığına soyunan, fuhuş aklayıcı!!! PİÇ sürüleri!!!! ama bu sürmeyecek, kum saati doluyor!!!


sömürge devletlerin vatandaşı kompleksli ve eziktir. turistin önünde eciş bücüş olurken, kendi vatandaşına daha ilk cümlesi, sen benim kim olduğumu biliyor musun der! yüz yıldır böyledir bu, sözde laik ve özgür kemalizmin hediyesi! vatandaş kendi yurdunda sürgünken turist mal sahibi gibi dolaşır ve o şarpo, baş örtüsü fes göreceğini sanırken Churchill'in silindir şapkasıyla karşılaşır. burada yaşayacağı tek şok budur. ve hikaye sürer gider!!!! üstelik tüm dünyayı kana boğan, -iki cihan savaşının mucidi- batının tasmalı köpekliği bir itibar nesnesidir ve nüfusun yarısı barbarların dilini öğrenirse adam olunacağını sanır, oysa içte ve dışta bir eskortluğa yarar bu, kimi tuvaleti gösterir kendi yurdunda, kimi tuvalet temizler el kapılarında, arada cızırtılar ve envaı çeşit fasaryalarda vardır tabi!!!!! türkiye de iktidarların ambalajı değişik sunumlarla bir göz bağcılığa yol açar, ama kimse onların aynı tornadan çıkan farklı zatturi zutturiler olduğunun ayrımına varamaz, sonuç bu zottirikliğin neslini kurutmaktır. KÜLTÜR DEVRİMİ!!!!!! montajcı, taklitçi ve özbenliğinden uzak ülkeler görüleceği üzere, sömürge, yarı sömürge, karşılıklı bağımlılık gibi sert ve naif biçimlerle tanımlanır. bende açıkça sömürge diyemiyorum, turist zevkle uzun bacaklarıyla dolaşırken, BEKÇİ KİMLİK SORABİLİR BANA!!!! ama bu deja vu! işte anlamak istemediğimiz bu!!!!!!! kendi toplumuna, birbirine düşman bir nesil !!!!! yüz yıldır!!!!
yaşamdan bir şey beklemiyorum sadece sonsuzluğun tadına varmak istiyorum aradığım o. kimi yurtluklarda belki Küba da belki Kaledonya da her şey daha iyi daha insani ama insanlar gene insan gene mutsuz ya da mutlu gene hırçın belki kavgacı ya da oyunu bozan çünkü bunlar Kabil in çocukları



Tekrar konuşacağız. Bence sende yaz. Gerçek bir sevdadan ne kötülük gördün.  Kimse durduk yere bu kadar yazmaz. Sizde büyü var. Belki genlerimizde size yakınlık duyabileceğim bir geçmişim vardır. Öpüyorum ...

resim çarpıtma ya da farklılaşmadır. sanat ayna değildir.


İnterpedide olan koruma eksikliği nedeniyle yenilmiş ve çıplak bir psişik yansımasıdır
 .
Graciela, kuvvetli ifade etmişsin. Borges'in bir sözü var. Japonyayı fethetmek için değil, fethetti desinler diye savaşırız. Doğru yoktur. Kuvvetli biçimde ifade dilen her şey doğrudur. Yoksa Naziler dünyayı svaşa sürükleyemezdi. Ya da sanat bu kadar çeşitlenemezdi.  Paz'ın Yay ve Lir adlı bir kitabı var, belki elli kere okudum, çünkü anlatım korkunç güçlüydü. Benim için Paz'ın söylediği doğrudur!..

-KARA KADER- borsacılığına soyunan, fuhuş aklayıcı!!!  ama bu sürmeyecek, kum saati doluyor!!! Ranuna vadisinden Kuba mescidine gidildiğinde

ROLL ROYCE'NİN 2035 modeli için söyleyebileceklerim, İNŞAAT KEPÇESİNİN EHLİLEŞTİRİLMİŞ VERSİYONU, POSTVANDALİZM, BÜYÜLÜ GÖRGÜSÜZLÜK!..
sismik görünmezlik pelerini takmış, uranyum tuzu koşuyor, su kaplanı trombosit yığınlarına saldırırken fibrin ve makaralar orgazm yığınlarına saldırıyordu

kaledonik havva sebze tarlalarında koşarken kabilin çocuklarının haykırıyordu





Bak bir şey daha söyleyeyim, seni sanki daha önce görmüş gibiyim. bunun nedeni şu, kafamdaki ruhani meleğin görüntüsü sana uyuyor. yani güzeli seninle tarif eden bir ruhum var demek ki, onun için seni zihnimde daha önce yaratmış olabilirim. bu salt güzellik değil, saflık, arılık, yücelik.



Ülkemden soğuk algınlığı ve ev ve ısırıyorum. Anlayamıyorum. Dini okumaların hiçbiri size söyleyecek, din benim kültürümün kullandığı dini bile taşımam değil. Hayattaki hiçbir şey. Ne düşünüyorsam onlar acımasız kader oyunlarıydı.


lüksetik yaşam, lüks sefillik vb. insan kendini göremez. onu karşısındaki görebilir belki. ruhani bir yaratığın tarifi yoktur. o haleti ruhiyesinin esiridir.



denize gireceğiz, ormana gideceğiz. ve susarak yıldızları seyredeceğiz. ve ayın altında benim olacaksın. toprağın kokusu senin dudaklarınla birleşecek ve ölümü çağıracağız elele . tanrım aşkımız sonsuz olmalı diye...



şapkayı devrim ilan edip, tarihte görülmemiş bir cehaletin, fasonizm, montaj kolaycılığı, sapkın taklitçilik ve soytarizme dönüşen biçimciliğin şizofrenisini enjekte etti topluma, (ama iyi niyetle, ama bilinçsizce, -şapkada iyi niyet olamaz, devrim diye sunulması kültürel Şarlo'tanlıktır, çünkü toplum kuantumla değil, ablasının peştamalıyla uğraştığı için bir yüzyıl boyu, tam bir ihanettir) dese anlarım, eleştirme niyeti olmayan bir hainin eleştiri tarzı!!! cahil değil, bilinçli Azevlik yaptığı, hainler kralı böyle olur!!! Atatürk eleştirilemediği sürece erken bunama sürecektir bu toplumda, eleştirilmek -büyüklüğün- ilk şartıdır, eleştiriye tahammül edemeyenler cüce krallarıdır tarihin. Eleştirilemeyen kişi despottur. Atatürk ün eleştirisine göz yumamayan onu karalayan ilk beyinsizdir!.. Onun sözü var bu konuda, ama toplum öyle kafayı betona vurmuş ki artık, eleştirmeyi küfür, yan bakmayı cinayet nedeni sanıyor. İşte bu anlayış Atatürk'ün asıl düşmanıdır, asıl onursuzlardır. Atatürk evlere, dillere girmelidir, Duvara iki şey asar bu toplum, bir Kuran, iki Atatürk!.. Başka söze gerek var mı!!!!! Perinçek bu açıdan açık toplum savunucusudur bir yerde, teşekkürler, karınca hac yolunda!!!! Kendisinin eleştirilemediğini bilen kişi, kendisine saygısı olmayan kişidir. O materyaldir, kukladır, uzaktan kumanda, kurmalı bir oyuncaktır. O bunu bilir, toplum bilmez!!! İşte bilinmesi gereken de budur. Eleştirilemeyen kişi kendisi olamayan kişidir. Dünyanın en büyük ıstırabı, bakın tarihe onlar gülünç, alay edilen, hakkında anekdot üretilen bir kozmikomik sınıfına dahil edilirler her zaman. Eleştiriye açık olmayan kendinden kuşkulanır, karşısındaki de kuşkulanır dolayısıyla... Eleştiriye açık kişi -insandır-. Diğerlerinin tanımını tarih yapıyor!!!!! onu eleştirin, birilerine benzemesin!!!!!!! Ona en büyük iyiliği yaparsınız!!!

Sorunu tanımlamak çözümün yarısıdır. Seninle konuşmanın beni nasıl mutlu ettiğini söyleyemem


aslında birbirimizi tanımıyoruz. Ama kişi birbirini asla tanıyamaz. Atomlarımız temas etmeden bile dokunmuyor. Bilim öyle diyor!


bu nedenle paylaşılmamış bir sorun, sorun olamaz, o bir tümördür, sorun en az iki kişinin bildği şeydir.




Ne kadar cesursan, o kadar cesursun, ben daha cesurum. duygular ve düşünceler bulaşıcıdır!

Ancak, Tanrı'nın söylediği gibi, kaderin momentumu da dahil edilebilir. Belki tanrı Mariam, bilemeyiz! .


ama sözler bağışlamaya yarar, eylemdir var eden!



belli bir seviyedesin. benden daha yüksek. ben hayata ilgisizim. çözüm beni etkilemez. çünkü her şeye alaylı bakarım ve yıkıntılar arasında bir ilahidir durumum. yarı gülünç. sen yıkılmazsın. gerisi ne olur bilemem.  



ilişkin var yazıyor zaten. ama aşk çözümsüzlüğün saltanatıdır. çözüm bulduğunda aşk biter. aşk labirenttir. paradokstur. çıkmazdır. çözüm arama, arasanda bulamazsın. aşkı az hasarla atlatmaya çalış. aşk geçilmesi gereken ama çözümün senin elinde olmadığı bir Sırat Köprüsüdür.


bu konuda sana nasıl yardım edebilirim diyemem, seni seven birinden bu istenmez ne yazık ki... ama senin bu sorununu sabahlara kadar paylaşır teselli edebilirim. bu beni sana aşık eder sonunda ve hepimiz perişan oluruz. sen halime üzülürsün, ben ne yapacağını bilemeyen biri olurum. Mariam, aşk tek kişiliktir, bunu kimse bilmiyor. Bu yüzden dediğin gibi yaralayıcıdır. Hatta öldürücü. Seni seviyorum bu uçurumu sadece seyretmeni dilerim.




sana karşı sevgi duyan biri sana yardımcı olamaz ne yazık ki, ama teselli eder tabi, başka ne yapabilir. aşık olmak güzel şeydir, tüm acıya karşın anımsadığımız güzellikler, ıstırap veren güzellikler onlardır. beni kaosa sürükledin. ne yapmamı istersin söyle bana... yüreğimi elime alıp her şeyi yapabilirim senin için diyeceğim. sonuç dram oluyor ama genellikle... keşke olmasa!




Güçlüsün, ama aşkı yen, hayatı yen, Mariam. Sen sevgiden daha büyük bir kişisin. Aşkı küçümsemiyorum. ama eğer aşkın trajedisi tarafından yenildiysen, sadece gözyaşı bırakırsın. Bunun size uygun olup olmadığını soruyorum.






seni bende seviyorum. bu konular ajitasyona açıktır, o ne peki, insan kendini bilemez hale gelir ve sayıklamaya başlar, Mariam oradayken gece ve gündüz ve rüyalarında aşkla boğuşur. Paranoyaya dönüşür aşk. Belki sen de öylesin bilemem. ama melekler ağlamaz! bunu bil. ben görmedim!..


bende dikkatli konuşmalıyım
 senin derdine kendimi dahil etmem, iyi olamaz. ne diyeyim sen bana derdini açtın. seni kucaklayabilirim. gözümün önündesin. ama elini tutamıyorum. aşk budur işte. bir illüzyon. akıl aşkın düşmanıdır ve işe yaramaz. senin yanındayım. güzelsin, insansın, mutlu olmanı diliyorum. istersen içine dönebilirsin. söylemek günah belki ama gözyaşları bazen insanı ferahlatır. aydınlığa çıkarsın. öpüyorum seni, çünkü geçtiğim yolların üzerinde uçuyorsun. yakalasam belki kurtulacaksın, ama uçman daha doğru!..



65 yaşındayım canım adana dürüm istedi, moleküllerine ayırıp uydu yolula göndere bilir misinizi siparişimi. karşılıksız bir aşkı ancak tanrının göz yaşları teselli edebilir. yağmur. güle güle acımasız  tanrım, güle güle Elisem.

Mezar taşında 'ölüm gerçekmiş' yazıyordu.



Acılarımı hafifletmek için Tanrı tarafından gönderildin. Çabuk gel, ya da benim horoz cinayete gelir ve boğazını sıkılaştırır ve seni ölü bulacaklar, benim horoz bir kobra yılanı. Senin etrafında dolaşıp senin kedi girer. Zarar vermez, bal gibi tadı ve kokusu bir miskiamber gibidir. ve rektumunuzdan çıkarın. Tanrı'nın harcadığı azizlerin sevgisi için çığlık atıyor ve benim horoz size merhamet ve nimetler getiriyor.



yazar yaşamadığı için yazar gerçekten yaşayan ve hayatı n kendisini değil kendisinin hayata hükmettşği insan edebiyatçı olamz yazar yaşamadığı için yazar. öyledir.



ason burjuvazinin hürriyet, adalet müsavat anlayışı o denli sinsidir ki, darbe olana kadar ve olduktan sonra bile keçi hala abdurrahman çelebidir!!! bunun neresi demokratik şövalelik! yahu, banksy denen Şarlo'tanı taklit eden bir meczubun cahilane işbirliğini yutan soytarizm, tabi bunu savunacak, bu hanıemefendinin sayfasında nelerin savunulduğuna bir bakın, kaçacak delik ararsınız, fason burjuvazinin kalesidir hanımefendi, bir tür çillerizmin paleolitik şubesi, son durağı da budur. millet illet değil artık!!!! ha hazineden geçinebilir tabi, dilenciliğin çağımızda versiyonları çok gelişti, olacak o kadar! öbür dünyada veni vidi yedi'm dediğinde bu dünyada esamesi kalmadığını anlayacak!!! ne önemi var demeyin, buzağıda yaşıyor!!!! süt veriyor, eti yeniyor, derisi ayakkabı oluyor, gaitası mazot kıvamında, ama en fazla inekliğe terfi edebiliyor, yani şabanizmin laisist şubesi!! ister misiniz!!!!!! sonuç; inek ineği kandırır, altın buzağıda tabi mabut olabilir!!! dünya gailesi!!!! ezeli muhalefet böyle ayakta duracaksa, sığır rekoltesi düşmedi hala demek ki, fasonizmin cennetinde, valla öbür dünyada yerli arabanız, üniversiteleriniz ve gökte Farisilerin uydusundan bir adet uydunuz olacak, ama yemin billah canan ablanız gene muhalefet olur, bedava geçinmenin yolunu bir tanrıcığım bilir, bir de canan ablam!!!!! melek mi aslında acaba!!! valla işbirliği noktasında sonsuz hünerleri oluyor bu ablalarımın, la figarodan, çemişgezekli nurettinin görümcesine kadar!!! yani frenk lavabosundan kenefe kadar zanaatında usta bunlar, işimiz zor değil, imkansız anlayacağınız!!!! dünya korona değil cananizmin istilası altında!!!! yoksullar, evinize girin, yatın, geberin, gerekirse canan ablanız komünizmi de getirir size!!!! dilekleriniz you tube gibi belirli sınırlamalara tabidir, hah anladınız be sığırlarım, valla umutlandım!!!! azılı derecede geri kalmış ülkelerin ebedi mottosu şudur sığırlarım, koyunun olmadığı yerde keçi canan çelebidir. gerçi ablam claude cardinale'nin yerli versiyonu ama!!!! bak şimdi içime bi kuşku girdi, canan ablam haklı mı acaba!!! beni de şaşırttınız yahu!!!!

italya anadoluyu işgal edenlerden biriydi!!! yedi düvelden biri!! anıtı yapansa bir italyan, burada bir çelişki var, kendi bağımsızlık anıtını işgalciye yaptıran zihniyetten resmen şüpheliyim!!!!!!! heykeltıraş mı yoktu, gezi parkını bile kışlayı yıktırıp parka çeviren bir fransız, oda işgalci, hayırdır diye soranın ağzından bal damlıyor!!!! daha neler var, söyleyen yok, e o zaman bu dominyonlarda görülen bir hastalık!!!!! çanakkalede her martta ingilizle kucaklaşan kafa bu!!! olacak şey değil, stokholm sendromu tıppi adı!!!! ayrıca anıt gösterişten yoksun, cücemsi, avrupaya gidin bağımsızlık anıtlarını görün ve layığınızı bulduğunuz için ağlayın!!!!! mazohizmden vazgeçin kardeşim!!! bana göre o anıt bağımsızlık değil bağımlılığı simgeliyor, kaldırılsın diyemem, daha ortaya ona rahmet okutan bir anıt dikilsin, molotov, voroşilov, çörçil, venizeloslu anıtlar nerede var!!! mankurt kafası bu!!!! göktürk hakanı, alpaslan, fatih, sinan, evliya çelebi, yunus, nazım, yaşar kemal in olduğu, hatta beğenmem ama orhan pamuk ta olabilir, şerefi olan böyle anıt yapar!!! bu işte bir iş var kardeşim!!! o anıt resmen ŞAİBELİ, ezik, işbirlikçi, TESLİMİYETÇİ bir zihniyet bu!!! MANDARİNCİ KAFA!


ölüm orucu, insanoğlunun en büyük ahlaksızlığıdır. kişi kendi iradesiyle sürüklenmiyorsa, ki büyük ölçüde öyledir, o zaman, kesinlikle bir cinayettir ve failleri yakalanıp en ağır cezalar verilmelidir. ölüm orucu ne ötenazi ne intihar ne düşmanın seniöldürmesi ne de savaşa benzer. o sindire sindire yavaş yavaş dünyada eşi görülmedik bir ahlaksızlıkla insanın kendi ölümünü görerek yok olup gitmesidir ki, tanrı bile bunu beceremez. yatalak bir hastanın bile umudu vardır, ama ölüm orucundaki insan bir eşyadan farksızdır onu ölüme sürükleyenler veya kendi iradesi -ki bu yalandır- onun yok oluşunu vicdansız bir köpek gibi izler, dünyada hangi irade bu denli ruhsuz ve ahlaksız olabilir ki... temerküz kampındaki adam bile kendine küçümseyen bakışlarla çakıl taşı fırlatan asker için, keşke ateş etseydi de o tavrını görmeseydim der. bu kromagnon çağlarında bile görülmeyen cehaletin terk edilmesi gerekir. Devletin tek suçu vardır burada, ölüm orucunu teşvik edenleri tutuklamak ve ağır cezalar vermek ve ölüm orucu tutan kişiyi de içinde bulunduğu cendereden - o cendereleri bir avukat olarak hem yaşadım hem de tanık oldum- kurtarmalıdır. her şeye gücü yeten Büyük Birader bu konuda nasıl aciz olabilir. Ölüm orucu bir yöntem değildir, bu düşmanın yerine insanı bizzat dostlarının öldürmesine benzer ki, her iki taraf için, ilkinden çok daha ahlaksızca ve onursuzca bir şeydir. Ölüm orucu tutan kişinin başında bekleyen, talimat veren kimlerse, ailesi dahi olsa ki bu daha büyük bir vicdansızlıktır, onlar katildir hemen tutuklanmalıdır. .bu devletin görevidir. çünkü ölüm orucu tutan kişi rehin alınmıştır, bu olayları yaşayanlar bunları çok iyi bilir. devlet harekete geçmelidir. ve bu hayasız katillerin cezasını vermelidir. böyle bir zihniyet iktidar olsa emin olun diline doladıkları tüm iktidarlardan daha fazla kana susamış insan yiyiciler olur ki ben bu olaylara -bir avukat olarak- çok tanık oldum. ölüm orucu sadece öleni değil, hepimizi aşağılamaktır. 80 milyonu, sağ duyu sahibi herkes buna müdahil olmalıdır ve sorumlular için gereğini yapmalıdır. bu insani bir ahlaksızlık ve onursuzluğa hepimizi alet etmektir. bir insanlık suçudur. hiç kimsenin, sorumlusu olmadığı bir olay ve yöntem için başkalarını alet etmeye ve töhmet altında bırakmaya hakkı yoktur. kendisi içinde olamaz, olmamalıdır. devlet kapıdan adam alıyorsa, bunu neden yapmıyor, yazık!.. dünya bizi her tür adaletsizlikle tanıyabilir, adalet bir yöntemdir, bir soyutlamadır gerçekte ve ahlak gibi her ülkede farklılıklar gösterir ama ölüm orucunun izahı yoktur, bu kabile devleti mantığıdır ve müdahil olmayan devlet, ülkenin küçük düşmesine seyirci kaldığı için, doğrudan doğruya sorumludur. İhkak-ı hak hukukta cezası olan bir kavramdır, ölüm orucu daha gayri insani bir yöntemdir. devlet görevini yapmalıdır ve bu suça ortak olan kimler varsa gereğini yapmalı ve yargılamalıdır. çünkü ortada aleni bir suç vardır. ve yetkililerin seyirci kalması da bir tür suç anlamına gelir, tıpkı ölüm orucundaki şahsın etrafına çöreklenen azmettirici, feri failler gibi!.. ölüm orucu, devletin ve toplumun saygınlığı ve güvenilirliğine karşı, pasifize ve negatif bir terör faaliyetidir. onu destekleyenlere de bir çift sözüm var, aranızdan kurban seçip, körebe oynayarak, kana susamış bir katil olmanın hazzını yaşamak yerine, sizde oruca yatın, yüzlerce olmanız çözümü garanti eder, aksi halde vicdansız bir katilsiniz ve insan bile değilsiniz. Yiğitlik, desteklemek ahlaksızlığına sığınmak değil haklıyla el ele yürümektir!! ama yurttaşın köprüsünden yolundan parayla geçtiği bir ülkede deli dumrul egemenliği olacaksa giderek ve canı isteyen yurttaş elbette ölebilir mantığı yerleşecekse eğer, vay halimize diyemem, koronanın bir temizlik harekatı olduğuna inanırım artık, bu yüzden ölüm orucu kadük bir protesto biçimidir ve sorumluları küresel soykırımın lokal alt şubeleridir, nereden nereye geldiler görüyorsunuz!!!!


yaptığı heykel bit pazarına düşen mozambik heykelleri gibiydi. iDAM CEZASININ UYGULANMASINA NEDEN OLAN MAHKUMUN KENDİSİDİR ÇÜNKÜ O BİR BAŞKASINI İDAM EDEREK YANİ ÖLDÜREKE BU CAZANIN CELLADIDIR ZATE. BİR PARASOKS.mahkumvicdanları yaralayan idam cezasının keşfine neden olur başkasının celladı olmakla vbiriin ibam etmekle öldürmekle bu paradokstur.


Antropoloji dergisinde bu hafta yayınlanan rapora göre , bu mağaradaki çizimler  köpeklerin çölde  balık avı için yetiştirildiğini gösteriyor. Dişi anakonda eşsiz üremiş, ne büyük bir tansık tanrı inancını yerle bir etmiyor bu anakonda ama, bir gariplik var yine de…
Tanrı çokluktur, basit nasıl bir araba yapmak için fabrika ve sayısız insan gerekiyorsa, bir fabrika olan evrende sayısız yan yol ve materyale gerek duyan bir nendir… Soğuk duman tütünden sinen ve her eşyaya sinen dumanın kanserojen olabileceği ileri sürülüyor, Hüsnü aşk ı okumak, Tanpınar ın havvasını yeniden yorumlamak, evrenin kör noktaları olabilir mi, kara delikler, organik ve sansürsüz kitap Atlantis mi dir… Bir düş gibi ağaçların arasından geçiyordu, sanki yeryüzünün ilk insanı bu  olabilirmiş gibiydi.

Toplum sığırtmacı, uğultuyla uçuşan gölgelere binerek uzaklaştı


Bilgisyar operatörü masaüstünü kopyalayıp gitti acab a bir gün bir kitapla geri döner mi


bir türkiye tanıtım videosu izledim az önce, kapadokya da turist köpeği görünce geri geri merdivenlerden kaçıyor. dünyanın hiç bir yerinde sokak köpeği diye bir kavram yok, köpek koyun değil keçi değil, bir süs hayvanı şehirlerde, bir egonun tatmini... sahipsiz olması mantıksız, nedeni şu, onu beslemek için petşoptan alıyorsun ve bıkınca özgürlüğün anarşizan paranoyalarının tatmin edildiği dünyadaki tek ülkede, sokağa salıyorsun ve utanç verici görüntüler ortaya çıkıyor. köpekler sahiplendirilmeli, petşop gibi hayvan severlerin asla dil uzatamadıkları hayvan cezaevleri kapatılmalı ve ahlaksız, iki yüzlü hayvanseverlerin kurduğu barınak ve bağış hırsızlığı kapkaççılığına son verilmelidir. köpek değil sahipleri elektronik kelepçeyle izlenmelidir. bu ülke bu haliyle malezya, nepal ve bengladeşle yarışabilir. istanbul da ancak katmandu olur! çocuklar kaç kere ağlıyor, annesinin bacaklarına sarılıyor, ama -ayrıcalıklı- hayvansever kılıklı hayvan!!! bir şey yapmaz diyerek gülümseyerek geçip gidiyor. köpekleri çok severim ama travma derseniz, sadece sahipli ya da sahipsiz köpeklerin ıssız sokaklarda, kafe diplerindeki ani saldırıları ya da havlamalarının verdiği dehşet randevuları aklıma geliyor!!!! bu ülkede hayvan sever yoktur, ortamdan istifade eden, onu medyatik avantaja dönüştüren ahlaksızlar, kolpacılar, beyaz yakalı hırsızlar vardır sadece!!! bir sorunun taliplisi, gönüllüsü çoksa!!!!! -sosyoloji bilimi der ki-, o sorunun çözülmesini asla istemezler artık, çünkü sorun gönüllünün, varlık nedenine dönüşür canlarım!!!! tarihte de böyledir bu! anlamak için sadece biraz beyin jimnastiği yapmanız yeterlidir. örnek, kız çocuğu okutur bütün dernekler, ama kızların okula gitme oranı ve okuma yazma oranı bir türlü değişmez. bir çıkar kovanına dönüşür yapılan işlem ve istismarları kurtarıcılardan kurtulamayan kurbanlardan dinleyebilirsiniz. işte bu tür her girişim, azılı derecede az gelişmiş ülkelerdeki sosyete entelizminin, lüksetik mastürbasyonlarına yarar sadece, bir tür frank şeytanlık!!!! ve şark ekspresinde batıya doğru koşturan illüzyoncu köpeklerin resitalidir olan biten!!!!bu ülkede aydın ya da köklü bir burjuva yok ki malikanesini köpeğine miras bıraksın, bizimkilerin, cinsiyeti ya borsa sosyetesi ya da tasmalı aydın mükellefiyetidir, tabi ki sokağa salacaklar köpeğini, bu ülkede yarın ne olacağı belli değildir bu yüzden, sosyetesi tuvalet bekçiliğine düşer aniden, aydını da köprü altında gazel eşliğinde -şiyir- kitapları satmaya başlar!!! insanımız soytarıdır, asla köklü, gerçek bir çözümden yana değildir, o çözüm aramaz, sorunla hem hal olmaya, sevişmeye ve celladıyla yatağa girmeye meyyaldir daima, AZ GELİŞMİŞLİK SENDROMUDUR BU, herkese sirayet eden, onun için hiç bir yerde itibarı yoktur bunların. itibarı sadece öksüz kızlara, çoluk çocuğa, köpeklere ve ordinary people'ye geçer. bu yüzden tamamı depresan bir mutluluk içinde tepinir. aniden kükrer sahra köpeği gibi, aniden ağlamaya başlar, aniden boğazınıza sarılır, aniden ikamet değiştirir, boşanır ve aniden kusar!!!! sokak köpeği bu ülkenin tasmalı aydınlarının ve altı kaval üstü şişhane sosyetesinin özetidir!!!!


Benim ona tutkum vardı, aşkın ötesi, oda beni seviyordu, karanlık arzulardı bizi birleştiren, kanda olsak sevişirdik, senin gibi birini bulamadım derdi, gerçekte bir cinsel kasırgaydı yaşadığımız.

aklını güzellikle bozma Lola, maymun ne kadar süslense de ayna karşısında, gene de maymundur!!!!


artik ya da artisa bir tavırla ileri sürülemeyecek mottolarla ve teoremalarla yazıyı güçlendirme ve fantastik, marjinal ya da edebi güç katarak ilgi çekme yöntemleri vardır. gerçekliği ve yaşamda yeri olmayan. modern sonrası deyimi hurefedir, simulakr tanımı yoktur vb.
ancak iskorpit balığı doğurabilirmiş gibi zayıftı sadece siyasi irade suçlama alışkanlığını bırakın, laikler tarihi binaları çürümeye terkediyor, islamiyetçiler tadilatı şaklabanlığa dönüştürüyor. Ben yinede 2. sini tercih ederim. Ülkede mimar yok, hepsi geri zekalı, restorasyon için teklif sunuluyor, mimarlarda zerre kadar beyin olsa bunlar olmaz, ispatı var, gelin beyoğlun'da göstereyim. Eğitim diyorlar, eğitimle hiç bir şey olmaz, merak, tarih bilinci, yaşam felsefesi eğitimle olmuyor, ekonomi, ülke sosyalitesinin seviyesi, teknolojik ulaşılabilirlik vb. olmadıkça bu ülkeden ümidinizi kesin ve aklınız estikçe kilise perişan oldu diye yayın yapmaktan vazgeçin çünkü işe yaramıyor yas tutmaktan başka. Çözüm aydınların , fason burjuvazinin, sanatçıların zihinsel dönüşümünde, bu da bir rönesans gerektiriyor, inanın 1923 felsefesiyle bu olmaz!! çünkü o dışa bağımlı ve montajcı kafalara tapınan bir zatturi zutturi ideolojisi!!!! kızmayın durumunuz ortada, sadece din iman edebiyatıyla köpekliğin önüne geçilemeyeceğini görün artık!!!! Büyükada yetimhanesini restore edemeyen bir zihniyet kimdir, bir sorun kendinize, kim olacak T.C, tüm takım taklavatıyla T.C soytarı kafalı mimarı, haramzade doktoru, soyguncu avukatı, vatan haini holdingleri ve tüm esamesiyle BİZLERRRRRRRRRRRRRRR!!!!! Siyasetçiler bizlerin uzantısıdır, öküzlüğe gerek yok!!!! üstelik kemalizmle filan avunuyorsunuz, yahu Atatürk ne aya gidildiğini gördü, ne korona virüsünü, kadük bir ideoloji kardeşim bu, peki peygamber, onunla yönetilelim diyene rastlamadım ben, sedece ahlaken söyleniyor o, yalan, laiklerin zırhı o, bu düzeni, yani soygunu ayakta tutmak, ithalat sömürüsünü sürdürmek için!!!! onu bırakın CHP ye oy veren kişi söylüyor bunu!!!!

Kuran'da her şey var ama Kuran 622 den önce yoktu! Rabbim her şeyi bilir, takdiri ilahi!!!! Her şey var kendisi yok yani!!! Nasıl bir şeyse! Olacak o kadar!!! Bu insan eliyle çoğaltılan bir kitap sonuçta, dizgi hatasıyla bu kitapta her şey yoktur desek öyle mi olacak, bu olanak dahilinde, öyleyse bu kitapta her şey yazılıdır demekte olanak dahilinde, sonuçta Heisenberg'in belirsizlik ilkesine tabi bir kitap Kuran, kendisi bu ilkeye tabi yani!!!!! bu da bütün kutsal kitaplar gibi Kuran'ın kesinlenemeyeceğinin kanıtıdır!!! (İnanmaktan caydığım anda, her şey uçup gidiyor. İbn-i Rüşt.)
ALEKA KARŞILIKSIZ AŞKIM BENİM. BAKILIŞI GÜZEL MELEĞİM... BÖYLE KAL.. AŞK TANRININ KAPRİSİDİR...

Cihangir de elvan kafe var, eşcinseller de gelir, selamlaşırız, çok severim onları, kültürleri de marjinaldir, ama şu var, batı kültürüne özenen bizim gibi zottirik toplumlarda basın bu insanları öne sürüyor ve hiç yoktan mesele çıkarıyor. Orada biri vardı, çay parası yoktu, halinden belli, bizim basın adamı tuttu bir gecede fenomen yaptı, adamda rolünü muhteşem oynuyor, neredeyse yalı sahibi oldu 1 yılda. Sorun şu, ülkede ucuz kahramanlar yaratılıyor ve bulmaca sütunlarından rezidansların çatısına kadar çalışmadan kazanma, bir gecede parayı bulma gibi bir zihniyet aşılanıyor. ((öyle ki loto moto oynama üzerine şiir yazan şairler var artık ülkede, nazım tilmizi üstelik, eee postmodernizm nazımizmi sürüngen, guevera yı da tişört zengini yapmakta ustadır ne yazık ki... ama günümüzde nazım şiiri yazmakta cehalettir artık tabii)) Bu ne demek, yerli araba rantabl değil diyen fason burjuvazinin bekası için yapılan piar çalışması!!!! bu ülke azılı derecede geri kalmış, hepsi yalan, AKP bile bu kesimle nikah kıyalı 10 yıl oluyor. Sonuç şu, LGBTİ sorunu yok ülkede, ülkede bir sömürge olmanın içerdeki yardakçısı ve işbirlikçilerinin ömrünü uzatmak ve bu kadına şiddet fasaryasını, LGBTİ mavrasını, kırım kongo lotaryasını, hatta korona virüsünü nöbetle piyasaya süren iç ve dış yardakçılarının işbirliğini pekiştirmek... Bu açıdan kim ki LGBTİ yi bir sorunmuş gibi öne sürüyor o dünyanın en hayasız ve işbirlikçi insanıdır. Ülkede her gün cinayet işleniyor ve işlenecek, çünkü İstanbul bir tür Meksiko, rejimde Kolombiya ile İran ve Suriye'nin laik versiyonu bir zatı sungur ülkesi. Gidin Meksiko'ya basın aynı tür haberleri yapıyor, Suriye ve İran'da bazen rahat, bazen viraneye dönmesiyle bize ayna tutan ülkeler. LGBTİ yi sorun yapan bir ülke de, o kesimin sorunu olduğu için değil, kenef ekonomisi ve temel endikasyonlarını gizlemek için paravan seçilen mankurtluklardır bu adetler. Alet olanda redingotlu berduştur!!!!! yukarıdaki iki akademisyende AKP nin maşasıdır tebrik ederim. Karşı koyar görünmenin doyumsuz işbirliği!!!! Akademisyenler zaten uzaktan kumanda, enerji dağıtım panelleridir, geri kalmış ülkelerde aksi halde kadavra olarak fakültelere bağışlanırlar!!!! Neyse ki AKP de vicdan var biraz, kodes şakasıyla yetiniyor ama öküzler çığlık atıyor gene de, eee sığırlık genlerine işledi bu itlerin, ezile ezile!!!! bakın işbirlikçi olduklarına bir örnek bu profossur takımının, kanal istanbul için hem dilber ortaylı hemde celal şengör açılabilir dedi, sonra çark ettiler ama sinyalizasyon helalliğini almışlardı bir kere!'!!! bunlar prof ossurdur!!! kaderleri budur asansör ülkelerde, bu durumda dilber ve celalin bilim adamı değil kümes hayvanı olduğu tartışılmalıdır, ama aynaya bakınca 80 milyon, dilber ve celal versiyonu milyonları görüyor, işimiz mahkeme-i kübraya kalmıştır.



Profesör cahil biri, bu tip yazılarda o... kelimesi asla kullanılmaz, memur ve o... diyor, memur yasal ve toplumsal konsensusa uygun bir nitelemedir, ama o... marjinaldir, milletçe kullanılsa bile, yasal ve toplumsal meşruiyeti yoktur, hakarettir, suçlayıcı kavramdır ve kamu oyunu aydınlatma amaçlı bir yazıda bu kelimeyi kullanan azılı bir cahildir ve inandırıcılığı şüphe götürür artık. Alelade yorumda nicelik dediğimiz kitle bunu söyleyebilir ama bu kişi söylediği an, savunduğu şeyler ve görüşleri kendisini mahkum eden ve suçladığı kesimin yerinde olsa aynı şeyi yapacak tıynette biri olduğunun -kesin- tanıtlamasını verir. Profun bunu öğrenmesi ve iç güdülerinden arınması gerekiyor. Kulağına küpe olsun!!!! Bir de şu var demokratik diye örnek verdiği devletler, ortadoğuyu ve dünyayı! sömüren ve bu artı değerlerle yurttaşını ödüllendiren kanibalist ve barbar ülkelerdir, bunu bilmiyor mu bu adam, bilir, bu yazıda onları belirtsin diyemem, ama isimlendirdiği rejimler sözünü ettiği ülkelerden çok daha ahlaksız, iki yüzlü ve periferi faşizminin rejimleridir. Yok öyle değil diyorsa bu profesör idiotluktan emekli olur, mekanizmanın dişlisi olmak kadar ıstırap verici bir şey yoktur. Bu konuda da dikkatli cümleler kullanırsa cennete gider, yoksa yeri cehennem de değildir, çünkü insan değildir ne yazık ki !!!!! Harari de yazıyor bunları, ama bir ahlaksız olduğunu anlamak için zeka gerekmiyor! Gözlem yeterli!!!! Kısacası bu prof geviş getiriyor denilmesini istemiyorsa, ufkunu genişletmeli. Yoksa nicelik ankormanı olur ve yüzlerce kişi olur cenazesinde, buda onun dünyevi son gösterisi olur!!!


*************************

 İyi geceler ruhum, ellerini öpsem bile tenini duyumsuyorum, bu başka bir şey. sevginin ötesinde. ılık bir esinti, hafif bir ürperti.


Yaşınızın benim için uygun olduğuna inanmak cesaretimi artırdı. Güzelliğiniz elbette sonsuz bir armağandır ... sevgi özeldir. Sen benim mitolojimin tanrıçasısın.

destek sayılmaz. güçlü olmanız yeterli. sanat destek aramamalı bence. gerçek sanat bir intihardır..********************************
itiraf etmek özlemekten iyidir. çok olgunsun ayrıca. seni mutlu etmek kolay. bir şiir, bir gün batışı, bir iç çekiş ve gözlerine dalıp gitmek....
dünyada ırk yoktur, tüm ırklar kültür ırkına dönüşmüştür kültürler ayırır toplumları artık, yazın nemagazin yalvaçlığı peygamberliği, n eçevren içi don kişotluk, ne oportünist meşguliyettir, astenik salyangoz gibi,
göğüsleri tavşan yavrusu, vulvası denizlerde yitip giden bir yelkenli gibi bir çizgi, sisli, dudakları arzunun karanlık nesnesiydi.sevmek duyumsmaktır. görmek ve yaşamayı gerektirmez.

********************* edebiyatımızın, şiirimizin, sanatımızın neden rakipsiz olduğunu anlayın, hayal kurmaya gerek yok, gerçekleri görün yeter, tüm dünya altına yapar!!!! gerçekten!.. aziz nesin mizahta, nazım şiirde, yaşar kemal romanda vallahi rakipsizdir. turhan selçuk, gülseli inal, ahmet güneştekin de play offdan asla düşmez. ama bir yan tesiri var bu işin, en rezil sanatçılarda bizdedir. şair olamayacak ama ortalıkta dolağıyla dolanan, loto üzerine şiir yazan, madem böyle roman yazılıyor bende büyük babamın, dişsiz büyük annemin yediği bokları yazarım diyen, çocuk kitabı diye idiotluğunun seviyesini gösteren sayısız zottirik kalça kıvırır meyhanemiz de, onun için en yüksek ve en rezil gösteriler gene de bizdedir. uçurum derinleştikçe rivayetler aklın alamayacağı kadar zenginleşir anlayacağınız!!!! şu kesindir, ne kadar nicelik çoksa, nitelik orada yüksektir. tabiatın kuralı!!! bizde herkes şair, ama en büyük şairde bizde bre hayvan!!!! aaa inanmadı, yahu böyle toplumun kendine güveni sıfırdır, kendini bilse sanatının çapı düşer ne yazık ki!!! edebiyat, sanat gerçekte bir yarış değil, doğaçlamadır çünkü..  


resmi zorlu olan insan sanatçıdır bence, sizinki zorlu geldi bana. bir fraksiyon sanki.

bana bir şey söylemelisin, bir şey söyle, Serawit susmak, karanlıktır.


haklısın. o dengeyi kurmak zor. ars longa vita brevis. sanat uzun hayat kısa demek. bence aşk sonsuz ama hayat kısa. onun için Serawit, acele edenleri affetmeyerek, kendini cezalandırıyor olabilir. Anlayış belki zamanı evcilleştirebilir. Kazanmak yenilenin zaferidir. sanat değersiz bir mücevherdir.


seninle sevişseydim. tanrım borcunu ödemiş olurdu. neden yarattın diye soramazdım!

çünkü Hades'de hatırında kalacak tek Dianalık bu olacak. Güzelim Aleka...







Ona göre, doğru olduğunu düşündüğünüz bu tutum aslında yaşamdan nefret etmenin dayanılmaz bir yoludur, sinir bozucu bir reddetmedir.



hayal edebileceğin hiç bir şey böyle bir anı kadar canhıraş bir feryada dönüşemez. 
ve bizler hayatın köleleriyiz.zincirlerimizi kendimiz icat ediyoruz ve tanrı sadece yapıtını izlemekle meşgul. bu yüzden bütün günahlarından sen sorumlusun. ve bir hayat kaçkınısın.


av tanrıçası. seni ne kadar sevdiğimi ve son iç çekişimin senin gözlerinde solup gidişini hayal edebilseydin. eminim yalvarark bana koşacaktın.



ama sen dünya hapishanesinin bir mahkumusun ve gardiyanlar senin ruhunu görebiliyor. yazık!



istediğin kadar ayet indir ama benim olmadığın sürece sen bir hiçsin ve benide hiçliğe sürüklüyorsun. bu yüzden azılı bir günahkarsın sevgilim. affedilmez bir cennet kaçkınısın. ve seni unutmak üzereyim. çünkü solup gidiyorum senin bu tavrın yüzünden. 



III. amenofis vrbs salgınında önce 80,000 mıdırlıyı nil deltasındki taş ocaklarına göndermiş 2. önleminfeyse veba saşgınından hiç söz etmmeiş





sermaye dolşımı


O kitap okumaya başlamıştı hvapur hareket etm eden önce
musa geldi isa takdis etti  musa artık ayrı muzevi yarı Yahudi dedi
karadan y ürüyerek denize vapura geldi asa vesaire
çok zekisiniz, ancak gelişiminiz durursa aniden komik bir figür haline gelirsiniz, hayat daha büyüktür.alkış kölelik sisteminin zarif bir tezahürüdür 
eleceğin dünyasında inşalar öldürülecekhitler haklı çıktıafrika parya ve serfler topluluğu olacak          en iyiler abd ve asya da en üst sınıf mars ta yaaşyacakhattopluca öldüürlecekler gerekirseta mars ın sömürgesi olacak dünya işsiz sınıf en kalabalık sınıf olacak  işsiz kölelertopluca öldüürlecekler gerekirse anlaşıldı tavuk çifliklerindeki tavuklar gibi davranacaklar insanlara insan atıl varlık olacak gereksiz üzt insan siber yuttaş ya da sınıf yaşayacak
yaşamakta annlam değiştirecek tabi
işsizle doğrudan cennete gidecekler simülasyonlarla en az bir yıl sümülasyon yaşamı sürcekler cennet te saacaklar kendilerini oysa ölü olacaklar birer
ama bune gerek duyuluşa tabi yoksa ölüm en eacımasızından onları bekliyor oalcak

palyatifizm ajanı, yıldızlar karanlık tünelden elmas parıltıları gibi göklerden dökülünce aydınlandım o an

düşünce geliştikçe iyilik ve kötülükte ona paralel olarak gelişir, bir şey değişmaz yani, insanın biricik yazgısı budur, bunu değiştirmelidir.


osmalı bakiyesi cüce kooperatifi!!!!
Yahya’nın deve tüyünden giysisi, belinde deri kuşağı vardı. Yediği, çekirge ve yaban balıydı. tOPKAPI SRAYINDAKİ YAHYA NIN ELİ GİBİ ÜZGÜN VE CANSIZDI BAKIŞLARI.

Resimde bir hata var, Yahya'nın bakışları sanki çevreyi süzüyor gibi, öldükten sonra bir süre canlı kalırmış insan ve hatta ölmekte olduğunu bilirmiş, Yahya son kez içini çekiyor ve umarsızca yazgısını izliyor olabilir!..



Doğaçlama, tanrıya, inanca ya da egemen kültüre dayalı dünyamızın primitif eleştirisi. Sembollerle ifade ama salt inancı kastetmek abartı olur, külliyen insanlık ailesinin yanlışın üzerinde yükselen bir doğrunun oluşumu olduğu ima edilmek isteniyor..Bütün öykümüz bir anomali yani!.. Ayrıca resimler başkasının, dijital imgeler benim yalnızca, bu bir hırsızlık olabilir!..



Analayamıyorum bunlar aşkın tanımında yok. bizim kültürümüzde aşk yasaka elmadır. sen benim için Ying / Yangsın.

bu normal YU. birbirimizi anlamak için var aşk. anlasak aşk olmazdı. aşk bilinmeyenin çözümüdür ya da benim için bilinmeyen Yu'nun gizemine kapılmaktır. bunu bana çok görme. seni seviyorum.

burada aptalca bir oyun var asan kişi yada kişiler nasıl bir millet ki!!!!! ihbarcıya yüklüyorlar suçu, onlar kim neci, ee asıl soru bu ahmaklarım!!!! ve onlar kim biliniyor, söylemesi çok güç tabi, öyleyse köylüyle idare edin ahmaklık doğunun şerbetidir!!!! köylüyü suçlayan halis öküzdür, kurtuluşa ihtiyacı olmasa ihbar etmez!!!! peki ya ötekiler işte onlar hangi millet canlarım benim!!!! hiç bir hareket yoksullar için yapılmaz tarihte, 1789 lüi ve antuvaneti devirmek için yapıldı, köylülerin haberi bile yoktu olaydan!!!!!! boşevik devrimi petersburgda başlayıp bitti, vladivostok olanları 3 yıl sonra duydu!!!!! devrim halk hareketi değildir, o işin medyatik yanıdır. 3000 gezici sokağa çıkar, kars taki sela okur!!! bu her zaman böyledir! köylüyü kitleleri suçlamak teorik yaygaracılıktır. hareket başarısızsa, benim oyum çobana göre iki sayılmalı mandalığı devreye girer yani!!!!

dudakların ne kadar muhteşem biliyor musun Natasha, ağzımın içinde onların uyuduğunu hayal ediyorum. ve kalçaların bana değer değmez ürperiyorum ve kurt gibi uluyarak orana giriyorum sevgilim. 

seni sevdiğm için konuşuyorum. resimlerinde birazda anlam arayışına gir. güzel, dekoratif ve mekanik resim çok dışa bağımlı resim bence. Lisaizmi ara! 



Tanrı şikayetçilerden iğrenmiştir. Şikayet etmek, mırıldanma ve olumsuz konuşma hepsi şeytanın dilinde yapılır ve bu konuşma bunu konuşup duyan için zararlıdır. Şikayet etmek, mırıldanmak ve olumsuz konuşma çaresizlik ve hastalık, hatta ölüm ve sonsuz lanet yaratır.
En büyük şikayetçi tanrıdır. Meleklerine şikayetlerin yazılması emrini vermiştir. Adı günah. Kendisi bir soytarıdır, hem şeytanı yaratır hem sevaptan söz eder, beceriksiz bir marangoz ve oğlu da marangozdur. Aptal kutusu!



Ev tüylerle yürüyebileceğiniz bir yer.


bak Jennifer, sanat anlayan içindir. sen anlam yüklüyor ve sanatçıyı belki de aşıyorsun. bu bir gizemdir ve gerçek sanatçı sensin. yani gerçek sanatçı izleyicidir bazen
 yapan kişi aracıdır artık. ben senin bir düşünce insanı olduğunu anlıyorum ve büyük bir saygı duydum inan ki. sanatçı sensin bence.


bu sözler alışılmış şeyler. alışılmamış olanı yapmalıyız. nasıl farkıl görüyorsan işleri, eyleminde farklı olabilmeli. yoksa bu düşüncen bir klişe olmaktan öteye gitmez. seninle en azından ruhsal işbirliğimiz olabilirdi. çünkü sanat yalnızlıktır. ama düşünce yalnız kalamaz!!!

bu bir zorlama değil, övgü kof bir şeydir. beğeniyorsan iletişim ve kalıcı şeyler olmalı. bence ama!bu bir zorlama değil, övgü kof bir şeydir. beğeniyorsan iletişim ve kalıcı şeyler olmalıdır. alkış dünyevi bir sıradanlıktır. bence ama! şunu demek istiyorum, beğenin içini dökme arzusu beni bağlamıyor, beni ancak senin işlevinin olması heyecanlandırır. ikiside bir tür bencilliktir. 

ama herkes gibiyim bende. teşekkürler ve öpücük. her insan sıradan
gideceğim yasak nedeniyle. seni kalbime yazdım her zaman görüşürüz.

sevgiler bu bir borç ruhunu yansıtma. kucaklıyorum - ayamıyorum!Bunu ancak tanrı yapabilir, muhteşem bir anomali!

ben dinin ve yürürlükteki kültürün bir baskı aracı olduğunu, yeni bir dünya ve uygarlık yaratmamız gerektiği düşüncesini ima etmek istiyordum.   yukarıdaki gezegen başka bir dünya olmalı mesajını amaçlıyor. ama evren sınırlı, düşünceler sınırsızdır tabi.


senin paylaşımların tek tip ve bir üslupun olduğunu kanıtlayan şeyler. sen bir sanatçısın. ama ben köyde büyüdüm. açık söylersem bu görüntüler altında büyüdüm ve çok mutluydum. senin görüntülerin bana yabancı değil. onun için pek heyecanlanmıyorum.   ama seni anlıyorum. seni seviyorum. sen incelik dolu, narin bir ruhsun. kırılabilirsinde. insanlar kaba, bende dahil.  senin benim olmanı isteyecek kadar fütursuzum. çünkü ruh birliği kalbin atışlarını bozuyor!.. 


Jennifer, sevgi ile yaklaştıkça aynı cevaplar veriliyor bunu biliyorsun değil mi, senden aşk dilensem bile hoş gör. çünkü bu ruhun sevişmesi bedenin değil. Bunu lütfen anla... ben seninle yazarken sevişiyorum. bunu anlayacağını biliyorum. bunun nedeni, bütün bir dünyadaki yalnızlığımız....
sana minnettarım.  ama bu çaresizlik değil. Jennifer'in ben olması. kendimi görüyorum onda. ruhun kardeşliğini görüyorum. ve sarılmak istemem bunun, korkunç bir isteğe yol açmasından.
ne güzel konuştuk sen çok güzelsin. seni hiç görmedim belki de yoksun. ama tek olduğumuz için bu sorun değil. ente ene  ene ente! sen bensin. ben senim.

bazen sevmek duygusu da yetebilir insana, sevmek. seni sevmek. bu görmeyi gerektirmeyebilir. görme arzusu taşımaktır belki de görmek... onunla olmak demektir belkide onu arzulamak. hiç bilemeyiz.


anlatamadım. bilim diyor ki, atomlarımız temas etmedikçe öpüşmüş olamayız. bu yüzden yan yana gelsek bile özlemlerimiz dinmeyecektir. Sisifos söylencesidir sevmek!..


İspanyol kadınlar çok güçlü ama femme fatale bir ruh içindeler. Kara romantizm.
Jennifer dünya yalnız resim ya da ikimiz değiliz. konuştukça birbirimizden uzaklaşabiliriz.!!!!


yani Padova'da yaşıyorsun  Oraya geldim ve şimdi adını unuttuğum kitapçıya girdim, hatırladığım kadarıyla sakin ve nehir vardı.  Seni görürsem seni nehirde yıkardım, çünkü sen bencilsin. Sen kışkırtıcı bir türsün, ben de benim olmak için dua ediyorum !!! Nymphomaniac ve frigits arasında çok garipsin. benim için kusursuzsun. İstanbul'a gelirsen kemiklerini estetik hale getireceğim. kültürlü fahişe !!!


ruh dilencisi gibi çağımızda bu tüe hak arama modası geçti... 


işte senin gibiler, insanı perişan eder. kraliçesin dersin, kurada ben seçildim der, dünya güzelisin dersin, ikiz kardeşim var der, benim olur musun dersin, baş döndüren bir kahkaha atar, öpersin, Milo venüs'ü gibi cansızdır, ben seninle hastalanmak iztemiyorum. sana aşık olmayan yoktur, ama nasıl söylesin, deli derler!..

gördüğüm en muhteşem ama parapsikolojik bir kadınsın. senden ayrı yaşamak ıstırap. seni tanımak istemezdim. ruhumuz perişan ölüp gidiyoruz sonuçta. delirmek zevkli ama sonuçta büyük bir ıstırap.

ben ressam değilim. edebiyatla meşgulüm. bak sana bir kitabımı göstereyim. belki delirir, sürünerek ölmek için kollarıma gelirsin. seninle  öbür dünya provası gibi sevişeceğime emin olabilirsin. bir tapınma ve son iç çekiş gibi. ruhum karanlıkta damarlarındaki kanda yüzebilir ve sen buza dönüşebilirsin. ve artık iki sfenks gibi oluruz sonsuza dek...gelmelisin Jennifer senin delinim ben. muhteşemsin.


Jennifer senin kalbini fethetmek için ne yapabilirim. yalvarırım söyle. ruhum sana kavuşursa. ölümsüz olacaktır.


biraz pejmurde ve boyu senin kadar değil belki ama san aşık olmak için biçilmiş kaftan. o bir deli. bu dünyada jennifer i anlayacak tek mahluk, sevişmek için de primitif tapınmaların tamamını biliyor ve Jennifer'i tanrıyla bile paylaşmayacak kadar çılgın Jennifer benim olmalısın sevgilim. Sana tapıyorum. inliyorum. canhıraş tutkular sarıyor bedenimi. ne olur benim ol.

Jennifer benden sağlıkla yazı bekleme, yazıyordun vazgeçtin. bir şey yapamam . büyücüsün benim için. sana normal davranamam. ben böyleyim. çok fazla etkileyicisin benim için. ruhum sapıyor. edebiyat insanı güzellik karşısında afallar maalesef. ve saçmlar. afazi olur. bunu anlamadığın takdirde konuşamayız.Liana aracılığıyla pazarlık orospu çok seksi çünkü sen köle altında yatan, resmin altındaki Roma kraliçesi gibisin. Sevgili kaltak.Amerika tarihsiz, köksüz bir ülkedir, böyle derin şarkılar yaratamaz.

Bu yüzden Amerikalı değil, seni ben anlıyorum sevgilim.

Empresyonizm sisli Londra ve sefil Fransa'nın fason burjuvazisinin kır gezintilerinden esinlenen bir resim akımıydı, günümüzde bu belirsiz ve moleküler tarzın göze hoş gelmeyen yanını, Heisenberg'de kurtaramaz Liana, bir deja vu olan bu resimleri paylaşman, işsiz ev kadınlarının ve cahilliğin bir tercih olduğunu kanıtlayan motamot erkeklerin yaptığı evcil resimlere benziyor, hala bunları paylaştığın için hayıflanmalısın, sanat sanat değil artık, resimde resim değil, başkalarının değil, kendi zamanını bile çalmaya vaktin yoksa, iyi yoldasın demektir!!!
ben alırım ama seni, absürt yapın beni tahrik ediyor, yalarım bütün arazilerini!!!

sanat biraz delilik ister evleri kuşları ağaçları yapma orospu karı, onlar resmin konusu olmaktan çıkalı yüz yılı geçti,
malevich vasraely ernsrt seni açar resmi öğrenirsin, ürkek serçe gibi bakıyorsun zaten,

senden ancak morgda kadavra olur, ban gelirsen kurtulursun, çünkü ürkekliğnini ehli bir canavara dönüştürecek tek mahluk benim, koş sevgilim çabuk ol

fiziksel ve tinsel mekan
ve Childland da yaşıyordu


son bir şey söyleyeyim. her sanatçıyla anlaşamazsın, arkadaş olamazsın. burada öyle sanatçılar var ki, rezaletten öte. cehaletin tarifi şu bence, senin kültürüne uzak ve kendi kültürünü bir dogma gibi yansıtan kişi zır cahildir. onunla beraber yaşamaya kalkışmak cehennem provasıdır. bana neden arkadaş bulamıyorsun diyorlar, işte ben 112 kemikli bir canlı, sanatçıda olsa anlaşamam. ruh terazisi evet bu insan olabilir demeli!!!


Mona Lisa'ya benziyorsun. evcil bir huri! evinin rahibesi. sen boşansanda bana gelmezsin. ruhun katolik senin.


HERKESİN BİRBİRİNİ SUÇLADIĞI BİR DÜNYADA, GÜÇLÜNÜN ADALETİ VE DEMOKRASİSİYLE DÖNEN BİR DÜNYADA, HAKKINI ÖLÜM ORUCUNDA ARAYAN BİR İNSANIN SON İÇ ÇEKİŞİ VE SON BAKIŞI, HİÇ BİR TABLO ONUN YÜZÜNDEKİ ANLAMI VEREMİYOR VE GÜNAHKAR OLANI ARAMAYIN ADEMİN ÇOCUKLARI, YALNIZCA İLK TAŞI KENDİNİZE ATIN YETER VE GEÇMİŞİNİZE BAKIN, BİR DEFACIK OLSA BİLE!..


diyor ki, felsefe zaman kaybıdır. 2019 yılındayız ve Aspasia tam 2500 yıl önce yaşamış, düşünceye karşı değilim, absürt veya ahmakça olsa bile, ama felsefe şu demek, -Bir Düşünce Üretmek- yani düşünceyi aramak, yani Murat Bardakçı felsefe ahlaksızlıktır dese dahi, bir tür felsefe yapmış olur, evrende ki her edim, her oluşku bir felsefeden kaynak alır kısacası, tanrının varlığı ve yokluğu felsefi bir sorundur, buzdan çöller veya ne güzel koku ya da aşk öldürme arzusudur demek, hepsi felsefi kaynaklı birer yaklaşım, bir tür düşüncedir, düşünsel arayış kaynaklı söz ya da söz dizimidir, Dinlerin tamamı felsefi birer yaklaşımdır, tümü felsefe çıkışlı insani edimlerdir. Tanrının evreni, insanı yaratması felsefi bir tutumdur. Kısacası önce söz vardı ya da önce tanrı vardı desek de, önce felsefe vardır. Tüm bunların adı, çıkış kaynağı, olabilecek her oluşkunun köksel tanıtına felsefe denir ki, önce FELSEFE vardır. Varlık bir felsefe olmadan var olamaz, bedenlenemez, her şey bir felsefenin ürünüdür. Murat bardakçıgillerin sorunu şu; Böyle bir durum varken, felsefeden kaçınarak, kendi varlığını hiçlemesi, evrensel varoluşu bu tür bir yaklaşımla hiçe sayıp, yoksayarak, bugün nedenini ve yanıtını aradığımız doğu vurdumduymazlığı ve dünya uygarlığına kayıtsız kalmak, herhangi bir katkı yapmaktan neredeyse kaçınan, miskinlik ve uyuşukluğa indirgenebilecek bir ölümseverlikle, öbür dünya gailesinin ağır bastığı bir yaşamsal sefaletin ve pejmurdeliğin; Bilerek ya da bilmeyerek katkıda bulunur olmak veya bu pasifizmi savunur olmalarıdır. Tanrı kendini duyumsayabilmek için; evreni ve insanı yaratmıştır bir görüşe göre, bu açıdan bakıldığında onun eşsiz yapıtına katkıda bulunan, düşünen ve bu yolda çabalayan her insan; ancak tanrıya inanıyor olabilir,
Onun nimetlerine kavuşmaktan başka bir amaç taşımayan ve de yalnızca o yolu düşünüp, tasımlar veya çabalar görünen biri, olsa olsa bir münkir ve belki de bir hayasızdır tanrı indinde!.



Felsefe zaman kaybıdır demek işte o kapının açılmasını gereksinen bir yaratılmış ve o yolda tükenip gidecek bir varlığa yol açmak olur ki, bu tanrıyı başarısız kılmaktan öte hiç bir işe yaramaz ve tanrıyı kusurlu da kılar ki, nedeni sonucundan çok daha büyük bir günah olan bir
-zaman kaybına- yol açacaktır artık!



svaş ge misin eatt tılarfilm dek ibaştaolange miyegöçmenlergeldiku rtarılan laronların için den biri sva şgemisine at tı

veogem i batt ı

yan dı dahado ğrusu

ben an la ma m filmden b unu an ladım

d a

çünk ü b en film leri kendi kafama g öreyorumlarım hiçdikkatetme m

1900 şahane dirama b irin cisien güzeldir

ben ce
Ulus

yah ufilm ler b izişaşırtm alı macera fil m leri ben işaşırtmaz ne kadar beğen sen mde kelebe kv eyatitatn ikfilmi ben id e h şete düşürüradre sıfır kelebe kv eyatitatn ikfilmi ben id e h şete düşürüradre
Ulus

kumların kadın ıolan aksızbirin san lıkhalin ipsikolojikbirinsan na turasın ın nehalegeleb ileceğin ian latıyor

tab ikihepsin den muazzam v eun utulmuyor

solaris ben ih erzilediğimdedehşetedüşürüyor

ama kork ma değilb u

ürkmedeğil

beyin selşaşırma

şo k

anlatamam

b a şkab irdün ya

sev diğikadın ın bireb irayn ısıbirkadın

vesev diğinin kopyası

can lıve insan y na i

ama o kadın diyork i

sen ben isevmiyorsun

tümüyleilk kadın ama

b öyleolun ca

sev gin in zama n ve me k anolduğun uan lıyorsun

k adın oradafigürolarakkalıyor

korkunç birşey

yan isevgiinsan lık l a ilgili değil

zaman ve mekan üretiyor on u

şimdi nasılsolarisiiun utacaksın

titatnik fi lan film değilozamna

ti ta n i k koşturmaca

elini tutma

ağlama gitme filande mek

ama solarisbun ların ne de n böyleolduğunu analtıyor ve beynin duruyor

hayatabirga ripbakmayabaşlıyorsun

hastalanıyorsun y an i

ben dşyorum ki

sanat m utlu etmez hasta eder

!!!!

etmelidir ya da !! !!!

kumların kadını in san ıbozuyor

solariskafasısıskatlı yo rin san ın
Latife Demirci Aşıkuzun
Ulus
Gemi gidiyor filminde bombayı hangi gemiye attı tam anlayamadım orayı. Kendilerini isteyenlere mı yoksa sanatçıların gemisine mi

1900 ü izledim 5 saatten fazla...