TANRI PARADOKSU
Tanrı, bir töz, bir algı değil, cismani bir yapı, somut, elle tutulur, gözle görülür bir madde, bir dünyevilikten olagelen bir varlık, bir yaratıcı sayılacaksa eğer;
Bir kabulün türevi ve bir yansıması olarak ve madde ruhtan değil, ruh maddeden doğar ya da oluşabilir kuralı uyarınca...
Çünkü; Tanrı insana, çamurdan yaratılmışa, ol dedi ve oldu demiş ve sonrasında üfleyerek ona bir ruh kazandırmıştır ve ruhta kimyasal bir elektriktir gerçeklikte…
Öyleyse şöyle düşünebilir ve sürdürebiliriz, maddenin sakınımı yasasınca; var olan bir madde yok olamayacağı, yok olan bir madde de var sayılamayacağı kuralınca, kendini bir biçimde var kılmış ya da baştan beri var olagelen madde, öncelik olarak ve kaçınılmazlıkla, tanrının kendisinden önce var olduğu ya da oluşmuş sayılması gerektiği ya da doğallıkla böyle bir kabulü gerektirdiğinden artık;
Tanrı kendisini var eden maddeden önce, varlığı kabul edilebilen ya da öne sürülebilen bir yaratan veya yaratıcı olamayacaktır ve böyle bir kurgulanımın olanağı da yoktur.
Kozmik dağılımda, maddenin tanrı olması da düşünülemeyeceği için, çünkü o her şeye gücü yeten ve kendisini yoktan var edebilen bir yaratıcı değildir ve madde, organik, inorganik veya üçüncü cins ya da başka bir tür canlılık, devinim olsun ama her şeyi yaratan ve var eden ya da her şeye gücü yeten bir somutluk, sonsuzluk veya tinsel bir varsayım sayılamayacağı açıktır, algı kapılarımız ve anlağımızın sınırları içinde bir doğrum olarak görülebilen ve kabul edemeyeceğimiz bir tasımlama olarak bu görü, kesin ve anlaşılırdır.
Çünkü bir maddi varlık, bir somutluk, cismani bir ten, beden veya düşlenebilen bir bünye ve her tür dünyeviliğin içinde biçimsellenebilen, var olabilen ve durum alabilen bir üretke, tanrısal bir niteleme veya ilahi bir varlık, yaratan da olsa, yaratılan da olsa, maddeden önce var olamayacağı için;
Çünkü o maddi bir varlıktır artık ve maddeden önce var olabilmesi düşünülemez.
Bu açında denilebilir ki, kozmik evrenimizi var eden, dalga ya da parçacık veya varsayımsal her oluşku;
Öncesizlik ve sonrasızlık, her şeyi yaratan ve her şeye gücü yeten varlık olarak kabul edilip, algılanamaz.
Çünkü o, maddeyle kendini var edebilecek bir töz ya da biçimlenim olmaktan öteye geçemeyecektir. Bir tanrı nitelemesinde, maddi bir varlık söz konusuysa eğer, kendisini var eden nitem, diğer bir deyişle maddeden önce var olamayacağı ve var oluşu maddeye bağlı sayılacağı veya ancak onunla varlığını sürdürüp bir olasılıkla kanıtlanabileceği için, artık tanrı maddi evrenimizi yaratan ve sonsuzluğu var eden bir yaratıcı, sınırsız gücü ve yetkesi olan cismani bir töz -bir ruhu olduğu düşünülebilen somutluk- olarak algılanıp, var sayılamayacaktır.
Katmanın ikincil varsayımında; tanrı ruhani, tinsel bir varlık, bir töz, düşlenebilen bir yaratıcı veya imgelemde dirimcil, canlandırabildiğimiz bir nen, bir tür nitem, tümüyle kurgusal ama varlığı kabul edilebilen bir yaratıcı veya tekillikte bir yaratan ya da düşsel ama kutsevi bir yaratımsallık, sayılabilecekse eğer;
Bu kez, onu düşleyebilen, tasımlanabilir bir varlık olarak, onu canlandırabilen, bir yaratılmışa gereksinim duyacak, varlığı ancak bu yolla duyumsanıp, kanıksanabilecek ya da sözel dünyamızda gerçelliğinin benimsenmesi ancak bu yolla bir olasılık barındırabilecektir.
Çünkü, ruhani, eş aşınımla tinsel olarak varsaydığımız bir neni, tanıtlanması yolunda ancak düşleyebiliriz.
Sonuçta bir inançsızlığa varmıyordur bu hipotez ve ama tanrıyı düşleyebilen bir varlık, saltıklıkla ve bir belirleyim olarak, ondan önce var olmak zorundadır, çünkü onu düşleyecektir ve ama gerçeklikte, bir tümellik ve aşkınlıkla var olsa bile o, düşleyenin ufuk ötesindeki varlığından uzaklaşarak var olamayacağı, varlığının kabul edilme olanağı, bu yönsemenin dışında bir güçlük, bir yoksama sayılması gerekeceği için, verili ve canlandırabildiğimiz tüm kozmosu var edebilen, görünür kılan, düşsel bir varlığın salt kendisi de, düşlemekte olanın imgeleminde, var olmak zorunluğunda kalacağı için, bir düşleyim ve bir tinsel varsayım ve açık bir algılayım biçimi olarak, artık varlığını düşselliğinin varlığına bağlı saymamız ya da bu tür bir varıncanın öznesinde var kılabileceğimizi açıkça belirlemiş olacağımızdan, o, başka bir deyimle, her şeyi var eden ve her şeyi yaratan ve her şeye gücü yeten bir töz, bir varlık ve kesinlenebilen bir varsayım olarak;
Kendisini düşleyebilenden önce var kılamayacağı için, böyle bir yaratıcının varlığı ve öncesiz ve sonrasız olarak, her şeyi yaratan bir tanrısallığın gerçeklikte var sayılabilmesi gene olanaksız olacaktır. Çünkü o bir düşleyimdir ve düşlemde var kılınabilen bir yaratıcıdır, bir kesinleme olsa bile varlığı, onu bir düşlemde canlandırabildiğimiz ve varlığını sürdürebilmemiz, onun varlığında değil, bir diğer yaratılmışın düşlerinde belirmiş olması sayılabileceğinden, kaçınılmazlıkla ve gene o düşsel bir yaratıktır artık ve varlığını doğallıkla düşsel sınırlar içinde sürdürebilecektir. Düşsel bir varlığın somut, matematik bir varlığa dönüşmesi onu maddi anlamda var kılamayabilir.
Soyut ve somut, maddi ve tinsel olan arasındaki içerik, kutuplaşmayı çağrıştıran ve ikisi arasındaki, öze yönelik bağıntı, gerçekte bir kurgusallık barındırır ve somuttan soyuta doğru, insansı olanın varlığında gidilebilir ama soyuttan somuta gidilebilme olanağını kanıtlayabilmiş, bulgulayabilmiş değilizdir, bu yoktan var etmeye benzeyeceği için, imgelemde düşleyen, bir tanrı olmaklığın konumuna geçebilir artık ve ama buda geçerli bir yaklaşım sayılamayacaktır varlığın indinde ve öyledir de...
Çünkü düşlenen, o, vardır belki ama kavramsal bir yaratıdır sonuçta, düşleyimde vardır ve gerçekliği düşleyenin düşleriyle sınırlı kalmak durumundadır. Gerçeklik burada, Janus'un yüzü gibi her iki olasılığa da varsayım alanı yaratmak zorundadır. Düşseldir çünkü ve gerçekliği belirsizlik ilkesiyle bağıntılı bir varsayıma da dönüşmek zorundadır. Belki de derinde insan gibidir de diyebiliriz, ama bu kez ona bir tanrı nitelemesi sunulamaz. Çünkü onu maddi bir görsellik bekliyorsa eğer varlık sorunsalının algı dünyasında, yukarıda değindiğimiz gibi, maddi olabilen varlık ya da kavramsallık, maddeden önce var olabilen bir nen değildir ve olamayacaktır da ve bu algı her şeyi yaratmış olma düşüncesiyle de çelişir. Kendisinin madde kavramının içinde belirdiği bir algılayımın, maddeden önce var olabileceğini ileri süremeyiz.
Çünkü varsa bile, kendi yaratıcısının, söz gelimi insanın düşlemiyle sınırlı bir yaratan ve bir yaratıcı olabilecektir artık, onu düşleyebilen onu yok edebilecek olandır aynı zamanda ve varlığı da, doğallıkla ondan öncelikli sayılabilir elemanter kozmolojide, düşsellik buna olanak tanıyordur ve varlığı ona bağlı ve ondan kaynaklı olacağı içinde, o artık böylesi bir tözü yüklenemeyecek ve yaratıcı sayılamayacaktır,
Çünkü tanrı düşlerimizde ve gerçeklikte, başka varlıklardan, örneğin insansıdan sonradır artık ve sonrada olmak zorundadır. Bundan ötürü, düşleyerek var kıldığımız tanrı olamayacaktır, çünkü zamanın nitelemesinde, yarattığından sonra ve salt onun düşlerinde beliren bir yaratıcı, ne yazık ki öncesiz ve sonrasız olamayacak, her şeyi yaratan ve her şeye gücü yeten sıfatını taşıyamayacaktır, çünkü bir düş ürünü olarak bu nitelemeleri var saymak kabul edilebilir değildir ve bu tür bir açın olanaksız sayılabilir de...
Düş zorunlu bir tasımdır ve kendisiyle sınırlı kalmak zorundadır, gerçekliğe dönüştüğündeyse, onu zaten maddi, somut olan bekliyordur ve o zaman somut olanın, varlıkla biçimlenmesinden ötürü, varlığın hamurundan önce var olamayacağını ileri sürdük. O düşselse, düşleyenin belleğinde yaşamak zorunda, somut bir varlığa dönüştüğündeyse, varlığın hamurundan önce var olmamak zorunda, olası aynı anda var olabileceğini düşündüğümüzde, bir yaratım ve yaratıcı olarak, zamanda bir öncelik sanısı tanıma olanağından yoksun olacak ve bu kez her şeyi yaratan olamamak durumunda, ötekinden bağımsız ve bir birlikte var oluş ve belki de iç içe, birbirini yaratma söz konusu olacaktır artık!.... Ama tanrı bu değil, algı dünyamızda o yokluğun efendisiyse, varlığında lütfedeni, yaratanı olmak durumundadır.
Diyelim ki duygulanım ve düşüncenin kuvözlerinde, tanrı var olsa da, bir maddi varlık olarak, maddenin öncesinde yaratılmış bir yaratıcı olması sayılamayacağını kurgulayabildik ve maddeden önce yaratılmış olması olanaksızdır dedik, bu nedenle biçimlendiğinde, bir varlığa dönüştüğünde, onun işlevi ve kavramsallığında, yok sayılması gerektiğini ileri sürdük.
Varlığını, düşsel ve imgelemde canlandırabildiğimiz bir tanrıyı var sayacaksak eğer dedik, o ilahi gücünde, kendisini düşleyenin varlığına ve doğallıkla kendisinden önceliğine gereksinim duyacağını ileri sürebildiğimizde, bir eğretileme olarak gene var sayılamayacağından söz ettik. Çünkü düşsel sınırlarından çıktığında zaten olamayacağını belirttik. İnsanı var eden materyal nasıl insandan önceyse, tanrıda kendini var eden materyalden veya varsayımdan sonra olmak zorundadır. Evrensel bilitteki sıralama duyumsalı bunu açınlıyor ve görüldüğü gibi ayrıksı yaklaşımlar paradokslara dönüşebiliyor. Onun somutlaşması, maddeye öncelik tanımak anlamına geliyor, düşsel sınırlarda kalması da, düşleyen varlığın, onun ilkinsil sayılmasının önüne geçmesine yol açabiliyor.
Tanrı, belki de varlıktan, söz gelimi insandan sonra yaratılmış bir yücelimdir. Düşsel bir varlık olarak ya da somut, gözlemlenebilir, duyumsanabilir bir varlık olarak da maddeden sonra yaratılmış olabilir. Tanrı bu açın doğrultusunda, maddeden veya kendisini düşleyebilen bir yaratılmıştan sonra var olmuş, yaşayabilen veya kozmik evrensellikte eş benzerlikle konumlanabilen bir varlık ve de sorguya elveren bir tür ölçek olduğu ileri sürülebilir. Tersinirlik veya bir tür paradoks yığınına geçiş olanağı tanıyabilen bir töz veya varlık o, eğip bükülebildiğin de, var oluşun dışına girip çıkabilen bir tanrısallık tanrı!.. Söz gelimi maddenin içine gizlendiğini düşünebildiğimiz de, o anda da pek çok niteliğini yitirebiliyor.
O, gerçek bir varlıktan, örneğin madde veya organik bir varsayım sayılabilen insandan önce var olma ve yaşama olanağı bulunmayan bir yaratıcıdır olasılıkla... Çelişik de olsa mikro düşüncenin tuzaklarıyla dolu bir varsayımız biz belki de ve evren, kozmoloji, makro düşüncenin bir varsayımı olarak, tanrıyı aramızda bir yere, bir titrem, bir salınım olarak yerleştirmiştir belki de....
Belki de;
Özü ya da bir ötekiyle karşılaştırılması ve bir varsayım olarak yorumlanabilirliği onu incitiyordur da…