17 Haziran 2020 Çarşamba

MARGARET


MARGARET
'Małgorzata Majerczyk için...'
Sen benim düşlerimsin. Katowiçe kontesi. Zakopane'nin meleği. Mavi kanın prensesi!..
Ah, söylemeyi unuttum, bir ressam o. Tanrı sözü israf etmeyin diyor, bu tanrının kusuruysa, benimde heyecanımdır.
Margaret, güzeller güzeli, vicdanımın yüreği. Sen uzaklardasın, yaşam bu, her olasılığa hazır olmak aşkın öncül ilkesidir belki!.. Bilinmez, belki bir gün kavuşabiliriz, belki de denizler, dağlar yasımızı tutar. Ama aramızdaki titreşim diyor ki, onun varlığı yeter!..
Margaret, bir balerin inceliğindesin, ressamların en güzeli... Operaların, en tiz, en derin sesi. Biliyor musun, Tosca'yı izlerken uyumuştum ben, çocuk yaşta, arkalardan bir melek suflörlük yapıyordu, dedi ki, üzülme, alışırsın!...
Gecede öyle güzelsin ki, öyle seviyorum ki incileyin bedenini, bağdaşıksız belki ama, bir Siyu'nun ruhu var sende, kararlı, arzu dolu, bir öz güven sarmalıyla, umudun harmanlandığı bahçede, çiçeklerin arasında, kızıl bir zambaksın gerçekte.
Margaret, seni her düşlediğim de, uykularım kaçıyor.. Irmaklar gürültüyle akıyor, atlılar yıldızlara kıvılcımlar saçıyor, kuşlar ufukları aşıyor, pembe bulutlar göz yaşlarıyla üzerimize yağıyor ve sen gecede bana doğru koşuyor, kalbimi kucaklıyorsun.
Sanrılar, umutlarıma karışıyor ve senin belirsiz, gölgelerle dolu suretin içinden, Tanrı süzülerek çıkıyor ve gözlerim görmez olup, kulaklarım duymazken, son iç çekiş vadisine ulaşıyor ve alevlerin arasından, aşkın ve güzelliğin dünyasına ve yaratılmışların büyük hülyasına, İrem Bağı'na, dünya renklerinin özlemiyle buluştuğu, bir cennet çavlanına kavuşuyoruz.
Şimdi uyumaktasın ve bakışların, derin uykuların şarkısını söyler masallardır demiştim sana ve gülümsemiştin, bir gül bahçesinden havalanan kelebeğin neşesiyle...
Ama bu evrende, gerçekler mi düş, düşler mi gerçek, hiç bir zaman bilemeyeceğiz Margaret, ne geçmişte, ne de gelecekte...
Ah resimlerin, işte düşler gerçektir demiştim sana, evet düşler, tarzını değiştirme diye haykırıyorum, tuvallerdeki buğulu havaya, Heisenberg'in belirsizlik ülkesinde, onun can alıcı gölgesinde, özleyen dudaklarla, hümanik, nitelikli şeyler yapıyorsun ve yüreğinin çizgisini sürdürmelisin, henüz pek erken, bu yolu Araf'ın yolu saymalısın diyorum.
Güvençli ruhun, varlığını kanıtlasın ve bir gün varyantlara dalmalısın. Erken değişim kozmosda, ölü doğan kuş gibidir. Margaret, sen bakılışı güzel, bir yıldızın içindesin, dirimcil hücrelerin sevdasına, kızgın, körpe heyecanına yenilmemelisin.
Bu yıldızlar maratonu, kötücül olanla, parodiye kaçanların, düşlerinde uyuya kaldığı masallardır. Bilirsin...
Derler ki, Mozart biraz barok, bir tutam da rokokodur ama Beethoven dünyaya sağır, gotik bir cehennem ve tutkularıyla Venüs'den inen, alev dolu bir katedraldir. Sanat tutkunun yolculuğudur Margaret, bir başarı öyküsü değil.
Bir yazılımdır belki de şu dünyamız, belki de bir matriks, 'döl yatağı', önemi yok, varlık neyi amaçlıyorsa, dünya odur belki de, belki de biyolojik robotlardık biz ve nöbeti siborglara bırakıyoruz. Belki de onun için, hem yüzüyor ve hem ağlıyoruz.
Şimdi sen uyumaktasın Margaret, ama dünya belki de bir halloween provasıdır, belki İsa'ya ilk taşı atıyorlardır bir yerlerde, belki Habil'e karşı sürgit utkular kazanan Kabil, Taç'ını giyer giymez yeniliyordur da bilemeyiz. Adı sonsuz bir virüse!.. Oğlunu çarmıha geren babamız, belki düşünceler içindedir. Bilinmez, yaratılmışlar düşünce aşamasına, belki de bir türlü geçememiştir.
Margaret, arzunun karanlık nesnesi geceyi tetikliyor, ant verdiğim gibi ağzımdan nice sözler dökülüyor, senin -gül goncanı- öpücüklere boğuyorum ben. Bir idealin rüzgarında, uçuşan desenlerinle, İncil'imsi bir dünyan var, kusursuz bir mozaiksin sen, tanrının sevdalanacağı, bir ölümlünün kalbini çalacağı melekler gibisin. Yer insanlarına coşkular bağışlayan bir müsekkinsin. Sen büyüleyicisin Margaret....
Dramatik bir müzik ve depresif ruhumun koridorlarında göz yaşı döküyorum, yaşama ağlıyorum Margaret, ulaşıldıkça ulaşılmaz olan bir evrenin içindeyiz ne yazık ki diyorum...
Senin belirsizliğin içinde yüzen bir bulut gibiyim. Konuşmalarımız bir rüya benim için. Kendimi unutabilirim. Bilinir mi, bir düş ya da bir beklentinin tanrı katında yüzleşme anıdır belki de bu. Çok şeyler haykırabilirim ama bilinmeli ki bu dizginsiz bir tutku, tıpkı resim gibi, müzik gibi.
Margaret, aşkta bir sanattır belki...
Pygmalion'un öyküsü.benimki. Düşlerimde yarattığım, onun hayaletine aşık olduğum. Düşlerinin tapılacak kadınına aşkın ayetlerini fısıldayan adam, pejmürde, çaresiz ve kendi dünyasının Mecnun'udur o... Şaşkınlığıma şaşırmayınız. Evet sizi seviyorum ve biliyorum ki bu bir düş.
Horkheimer diyor ki, aşkın sözleri salt kitapları süslemek için vardır.
Margaret bir kerecik bu kuralı bozmayı denesene, ne olur, uyuyan güzeli öpüyorum ben ve sarılıyorum bedenine. Çünkü o bir insan ve narin bir ceylan ve belki de aşka aşık bir canan.
Margaret, sevinçler içindeyim ve bugün bana uyku yok.
Platon'un tanrıçasını seviyorum gerçekte, iyi geceler der sevenler birbirine, tan sökümünde, iyi geceler, ama gece bir türlü bitmez Margaret, lütfen uyu, ressamların en güzeli, kederli ruhumun iyilik meleği...
...
'Harika bir yeni arkadaş, küçük beden ve duygulu bir kalp. Zakopane' deki stüdyosunda günlük olarak 180 X180 cm ile uğraşır, bu kentte yaratılan büyük ressamların varisi ve şimdiki büyücülerin öncülerinden, izlediği yol kendi tarafından ve tam bir düşlemle seçilmiş, gece gündüz gözlemci, duygular bağışlayan ve zamanın yorumcusu. Mavi, sarı, kırmızı dünyası, her zaman siyaha egemen ve onun hülyalı tonlarıyla güzel. Acı, umutsuzluk, korku ve sevincin karnavalı, umutla ortaya çıkan. Duvarlarınızda ki yerini hazırlayın, Margaret'i dünyanıza çağırın, dünyalar buluşacak ve sizi mutlu edecektir. Çünkü içinde insanlık ve bitimsiz gerçeklik var. Margaret, dünyasıyla paha biçilmez bir mücevher...'
Pożegnanie Margaret, sabah oldu ne yazık ki...
Gün doğdu, yine geceyi yarılar, yine konuşuruz belki...
Gün ışığında bedenimizi görebiliriz, karanlığın ışıltısındaysa ruhumuzu!...
Hoşçakal...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder