21 Eylül 2018 Cuma

KÜN



KÜN
Karga mavisi atlar, kumru kahvesi arabacının önünde gidiyordu, bir an atları kırbaçladı adam, ama kırbaç ele vuruyor sandım ben!..
(Your mysterious beauty among all these people is mad for me, you know that my soul worships you ...)
Margit'e ağıt bu.
Ama arabacı şöyle bir türkü tutturdu.
'Senin damar tellerin, elektronize ediyor beni, yerevine bağlı boruların çok çekici, akaryakıt depon çılgınca kokular yayıyor, delice kışkırtıyor, ama farların yok mu, sanki kızılca kıyamet, tungstenden daha parlak ve karoserin korkunç büyüleyici. Bir kısrak gibi coşkulu kaportan, boyaların losyon gibi ve parıldıyor göklerde.
Dualar ediyorum, bu gece altın anahtarım içinde şıkırdasın, tapılası can evini yarsında; uyuyakalsın diye. Dört dörtlük çalışıyor motorların, bujilerin, kardan milin, direksiyon, kondansatör, aksın ve yıldırımlar üreten, egzoz boruların...
Işık hızında mısın şu saatte, Prokyon'a giderken, kalk kucağımdan şimdi, tan atımına çok var, sabırlı ol, fişi çek, şaha kalkmak için erken, somurtkan Venüs'üm benim!..'
Arabanın aygır gibiydi yüreği, akciğerleri viyolonsel gibiydi. Karnı sanki kısrak kişneyişi. Ah yıldız örümcekleri, atlara saldırıyor dediler, çarmıh gülleri gibi de alımlılar, ama şiir konuşma dilinin dışında kalandır, biliyorlar.
Yangın tavus kuşunun kuyruğundaki gül, lahana bitki değil, kızılderililerin hepsi kondüktör olmuş, çiçek açan kertenkeleler ve dokuz canlı boyutu var kuasarların, ama insanlar ve ejderhalar kozmikomik statüsünde burada!..
Yukarılarda biri bizi izliyor ve aşk tanrıçası gözyaşlarını tutamıyor artık!..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder