4 Haziran 2018 Pazartesi

SAF DİL YOKTUR

 

SAF DİL YOKTUR
İngilizceye geçen tek alameti farikamız yoğurt sözcüğüdür belki de, İngiliz lügatinde Türkçe kökenli İngilizce sözcük diye geçiyordur sanıyorum. Örneğin söylenişi gönülleri tetreten ıtır Türkçe sözcük değil, ama şiirlerin baş tacı bu sözcük saf Türkçeymiş gibi kullanımda...
Nereye gelmek istiyorum, bir soruna değinmek amacım, dilin dört ayağı vardır, daha doğrusu ekin hegemonyasının, yüz yılların olmazsa olmazı, kültür emperyalizminin, bilişim köleliğinin...
Dört ayak şu, Konfüçyus'un dediği gibi, bir ulusu ele geçirmek istiyorsanız önce dilini ele geçireceksiniz, aslında bu diğer ayakların tezahürü, doğal sonucu yani, ulus olmanın koşullarına bakalım biz, bir dil, iki din -bunu gelenek ve ruhani topoğrafyası o toplumun diyebiliriz-, üç bayrak, yani egemenlik hakkının ele geçirilmiş, sağlanmış olması, dördüncüsü kollara ayrılıyor, şöyle, var oluş bütünlüğünün mutlak belirtileri, kültür, sanat, eğitim, ekonomi ve sınai -teknolojik noktada- çağı yakalamak ve ötesine geçebilmek gibi bir süreç içinde olmanın varlığı veya tartışmasız gerçekleştirilmiş olması.
Dördüncü ve en önemli ayak yok ya da yeterince gelişmiş, kanıtlanmış bir sürece karşılık gelemiyorsa, o ülke dil, din ve bayrağına sahip olsa bile, bir ulus bütünlüğü gösteremez, sıradandır ve uluslar bütününde, erimekte ya da yok olmakta olan ülkeler arasında başı değilse bile kuyruğu çeker, daha doğrusu ikide bir kuyruğu çekilen biridir ne yazık ki!..
Yüzyılımızda ülkemiz ne yazık ki başı dertten kurtulamayan ülke sıralamasında başı çeken ülkelerden. Tüm Avrupa bir olmuş, kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor, toplumun yarısı onların bu köhnemiş topluma vereceği dizaynın demokrasi, çağdaşlık ve üst-ülke konumu olmakta sayılacağına öylesine inanmış ki, ülkesini pazarlayıp satacak kadar gözü dönmüş olabiliyor.
Heyhat bu benim hezeyanlarım mı, hayır, kuyruğu kolayca çekilen kedinin oynayanı o kadar çoktur ki, çocuk çeker onu, fare çeker, diğer kediler çeker, yavrusu çeker, tavuk gagalar, tilki güler, ördek saldırır vs vs vs...
Ne demek istiyorum, dilim var benim diyebilmek için, binlerce yıldan bu yana sağ salim gelen bir dilinizin olması yetmez, felaket yavaşça gelir, hissettirmeden nüfuz eder ve kanserli göğsün ciğerlere sıçraması gibi akut olanın, kronik, yerleşik safhaya geçtiği an, koca bir çınar, evrenin derinlerinden gelen bir çığlık gibi, kulakları tırmalayarak, kimilerinin canhıraş feryatlar duydum yaygarasına bile meydan bırakmadan devrilir ve tarih sahnesinden çekilir. Dünyamız bunun örnekleriyle doludur.
Ulusların, toplumların sahneden çekilmesi, olağanüstü bir düşün, büyüleyici bir masalın aniden bitmesidir. Bu tüm dünyayı acılara boğar aslında, çünkü kardeşlerimizden birinin hayalleri suya düştüğü için, onun algı sınırlarından mahrum olarak yaşamak, çiçekli bir dalın kırılması gibi dünyayı biraz daha çorak kılmaktan başka bir işe yaramaz. Bir insanın ölümü bir dünyanın ölümüdür gerçekte, bir toplumun yok oluşuysa dünyaların, varın siz düşünün sonunu!..
Ne yapmak gerekiyor, teknolojik dil var dünyada, katkımız sıfır, kültürel dil var dünyada, edebiyat, müzik, resim, sinema gibi, daha çok üst yapıya ilişkin bir üretim olduğu için katkımız söz konusu ama yetersiz, neden, teknolojik dilin varyantı bilim kurgumuz var mı bizim, olamaz çünkü teknolojimiz yok, olsa bile dürbün karşısında elini güneşe siper ederek uzaklara bakan meczup konumundan kurtulamayız, ferrarisini satan bilge konumuna düşeriz, farklı bakış açısıyla, gülünçlük bize kalır ne yazık ki...
Dilin varlığını, bir şiiri; dışarda kalan sözcükler belirler mottosu uyarınca, dilin kendisiyle, yaşamasıyla güvence altına alamayız, dil sözcüğün varlığı demek değildir, dili ulusun dünya arenasında ki yeri belirler, teknolojiden, iletişim dünyasının ön sıralarından, sınai ve eğitim pergelinin geniş açılarından, ekonomik varyantların devleri bile yutan dehlizlerinden sağ salim çıkamayan, kendi varlığını kanıtlayamayan ulusların ne yazık ki bir dili olduğundan, olabileceğinden söz edemeyiz.
Ülkemiz bu konuda can çekişiyor diyemem ama çırpınıyor, zor işler tabi, ama tarih boyunca imparatorluklardan geçmiş bir toplumun yok olması zaten dünyanın kaybı ve kederi olur, hazır böyleyken iş, tasalarımızın; kuru kuruya sözcüklerle sınırlanmış bir fabl dünyasının ötesine geçememesi ve salt eskilerden kalıt, üretimsiz ve dolaşımsız, yeni sözcüklerden mahrum bir lisanı kadükle uğraşmamız, zamanımızı buna ayırmamız, boş yere çabalamak olur. Kondansatör ne deyince birbiriyle bakışan cahiliyenin altın buzağılarına dönüşürsünüz artık.
Yukarıda işaret edildiği gibi dili; ontolojik varlığı dışındaki çağdaşlığın, modernitenin; dört ayağı var kılar ve zenginleştirir. Yoksa yoğurdun bir zamanlar Ortaasya'dan gelen bir ırkın ürettiği İngilizce bir sözcüktür diye sunulmasından kurtulamazsınız, İngilizce dikkat edin sözcük ihraç ediyor az gelişmiş ülkelere, yarı İngilizce konuşan, bir kültürün esareti altında emekleyen kuşaklar -nesiller- üretmekle oyalanıyoruz biz, hiç bir yararı olmayacak bir şey, üstelik globalizmin kaçınılmaz ve katlanılır, düzgün doğrusal dünyamızın olmazsa olmazıdır bunlar diyen, kolonyal bir dile iman etmiş fürularımız, sonraki varlıklarımız ve her şeyi bildiğini sandığımız veletlerle dolu bir dünyamız var artık.
Sonucu şimdiden belli bunun, terör cumhuriyeti diye tanımlanmak, sürgit güvenilir ülke statüsünün sırat köprülerinde dolanmak, beyinleri siz yapmayın biz verelim mantığıyla doldurarak eveveynlerine afra tafra yapan, omuzdan yukarısı boş-kof kavanozlarla bulvarları doldurmak ve...
GİDEREK YOK OLMAK!...
Yok olmayı kurtuluş sanan ecinnilerin dünyasıyla avunmak!...
Dil o kadar abartılacak bir şey değil yani, senin sözcüğün zamanla benim oluyor zaten, neden, çünkü sen hala kağnıya yüklenmiş mermilerle bağımsızlığını kutlarken, öteki aydan annesiyle, boynumdaki muskama bel bağlıyorum anneciğim, sağ salim gelecek, seni kucaklayarak, öpücüklere boğacağım gene diye şakalaşıyor.
Bakın futuristikde olsa bir şakada ben yapayım, öyle bir zaman gelecek ki, bu dünyayı iki ayaklı az gelişmişlere bırakacaklar, dilinizi unutacak kadar moronlaşacaksınız üstelik, şimdi soruyorum dil neye yarar, dil diye bir şey yok, çağın hızına, teknolojisine ve dünya uygarlığına katkıda bulunma yarışı var, yalnızca dilinizi korumaya çalışarak bir yere varamazsınız, dil en son korunacak bir şey, teknolojik, kültürel ve sosyal arenada, kağnıya mermi yüklenmiş görüntülerle, göle maya çalmaya devam ederseniz, yukardan inen paraşütler sizi siborgların besin kaynağı diye mezbahalara götürebilir ve hiç bir ses çıkaramayacağınıza da kalıbımı basarım.
Öyleyse Vega'ya taşınmak olası mı, nükleer güç olmazsa gurk tavuğun civcivleriyiz, şu insanlığa onları şaşırtacak ne armağan edebiliriz diye düşünmezseniz, hello ve çav diye sokakları doldurmanız hiç bir işe yaramaz, onlar bunu adı gibi biliyor, hellocuların bilmesi ise olanaksız, sığır mezbahaya giderken küspelerin en tatlısıyla uğurlanır!...
Peki uygarlığımız sağlıklı ve insana yakışır bir uygarlık mı, kanımca hayır, ama bunu değiştirmek bile o uygarlığın öncülerinin önüne geçmekten geçiyor!
Hah, Türkçemizde bu işte!..
 

 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder