7 Ağustos 2018 Salı

YABANCI HAYRANLIĞI!


İngilizler Yaşar Kemal'i Yashar Kamal diye yazıyor. Çünkü son derece ulusalcı, geleneklerine bağlı, yazılı anayasası olmayacak kadar statik, kibirli bir ülkenin çocukları. Biz Şekspir'i Shakespeare diye yazıyoruz. Eğer biz onlar gibi yazsak Şekspir diye, onlar bizim gibi yazsa Yaşar Kemal diye yazmaları gerekir.
Hangisi doğru, başka kültürlere hayranlık besleyen, kuyrukçu toplumlar birebir taklide bayılır ve kendileri olmaktan korkarlar, kimlik erozyonuna uğrayarak, öz benliğini yitirirler, tıpkı bizim gibi...
Günün birinde Marquez diye bir telaffuzda bulundum, İngilizce bilen bir şairle konuşurken (Aaa türk yazarsanız bilgisayarda T harfi kendiliğinden büyük harfe dönüşmüyor, İngiliz yazarsanız İ harfi otomatikman büyük harfe dönüşüyor, bu bile bu topraklarda yaşayan biri için en aşağılık bir durum! yazıklar olsun bu topluma! yazıklar olsun İzmir Marşı'yla afra tafra yapanlara!)
Şair hemen beni Markez diye düzeltti, genelde tepki vermem, çünkü öğrendikçe bilmediklerimizin çoğaldığını bilenlerdenim. Ama konuşacağım tuttu, sen dedim Kolombiya da hangi dilin konuşulduğunu biliyor musun, bilmiyorum dedi, İspanyolca belki de Portekizce dedim, öyleyse dedim dürüstsen, onların ana dilindeki gibi telaffuz etmelisin Marquez'i, haklısın dedi.
Düşünün adam Markez diyerek bilgiçlik taslıyor ve tasmalı bir insan, kültür hegemonyasının kurbanı bir hominid olduğunun ayrımında olmadan, yüz kızartıcı bir duruma düşüyor.
Türkçe söylese anlayacağım, Kolombiya nın ana dili İspanyolca söylese gene hoş göreceğim ama adam ilgisizce İngilizce telaffuz ediyor sözcüğü, bu Mao Çse Tung'u bilmem artık ama Moy Çe Tan demek gibi bir aşureye dönüştürmek oluyordur her halde!..
Tanrı Türkü korusun ne diyeyim, binmiş bir alamete, gidiyoruz kıyamete!..
Yıllar önce şiir aşkıyla konuşurken, aynen Baudelaire dedim, Fransızca ile hiç bir bağım yok çünkü, yakınım olan şahıs Bodler dedi, büyük bir kibirle değil ama; bana öyle geldi, çünkü foyam meydana çıkmıştı, Bodler'i biliyorum ama nasıl telaffuz edildiğini bilmeyen bir garibcik durumuna düşmek var serde!..
Baudelaire yazacak ve Bodler diye okuyacaksın sömürge T.C nin şanlı evlatları!..
Yetmedi, Yevtuşenko derken, Bokassa derken, Güneş Kral Louis derken, Claudius derken, Russel derken, Mario Vargas Llosa derken mutlak surette onların dilinde yazacak ve onların dilinde telaffuz edeceksin ama onlar Yachar Kamal diye tatlı bir şiveyle gözlerinin içine bakacak...
Ha Çukurovalı Yaşar'dan söz ediyor diye küçümseyecek ve -toalet- deyince de kenefe varana kadar onlara eşlik edecek, yetmedi ilahi kıçının gereksinimleri dinene kadar, kapıda bekleyeceksin, ey şanlı Türk'ün şanlı evlatları!..
Bütün dünya dillerini bileceksin gibi bir mankurt zihniyeti var bunun sonunda ama biliyorum İngilizce ötmeniz için bütün çaba... Rehberleri her iki cihanda hem Londra'da hem Ankara'da Sakson dilini çeken yurttaşlarım!.. İngiliz'in bekası için gurk tavuk gibi gıdaklayan yoldaşlarım. Simültane çağlarının bile geri kaldığı bir dünya da hem de!..
Ama gene de başkalarının alfabesinde proton nötron yazarken, siz gene de uyu uyu yat deyinde tohumlarınızın boyu el alemi geçsin iyi mi!..
Biz ulusalcı bir toplum değiliz, biz birbirimize düşman bir toplumuz, biz doların esir aldığı, bye bye diye birbirine on kere el sallayan -vallahi şahidim- bir ırkın kesirleriyiz kardeşlerim.
Kerizleriyiz diyen var ama ben o kadar açık konuşamıyorum.
Ne diyeyim ben, sözümü uzatsam ne yazar, kırk dereden su getirip, beni yere seren yurtseverlerimizle baş edemediğimi biliyorum.
Bir şey daha biliyorum, bu mantığın, bu zulmün ve bu rezilliğin sonunda, BM'nin 193 ülke arasında bize ayrılan yerin, 149. sıraya kazık çakmak olduğunu da biliyorum.
Bir şey daha biliyorum, bu ülkenin Türklerin tarihi boyunca, en geri, en etkisiz ve en tasması boynunda bir ülke olduğunu da, bunu söyleyen ben değilim ama...
Vallahi yukardakileri de söyleyen ben değilim, dinlediğim, duyduklarımdan seçmeler canım kardeşlerim!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder