25 Ağustos 2018 Cumartesi

KRAL MEZARLARI

                                        
 
Göklerdeki yurtluğunda uyuyan Teb kralları, çalan gonkla uyandıklarında, Nil'in Musasını kendilerine bakar buldular.
Kleopatra'nın 'Sevişmek Ayindir' kitabını okuyordu Musa ve Sara dans ediyordu bulutlarla...
Bakır düdükler Nazaret'in Ezrasını da davet etti panayıra ve Tiberius da karar verdi katılmaya, 'Özgürlüğün Kızı' (*) dönüp duruyordu aralıklarla...
Tarşiş'te ağıt yakan kayalık geyikleri, sıra sıra durmuşlar izliyorlardı olan biteni...
Kösnül avcılar ağızlarında duman yayan çubuklarla, keyif içinde bağdaş kurmuş, Sodom'da düzülmüş sofrayı yağmalıyorlardı.
Kızıl güneşte, dört nala atlılar sökün etti, ellerinde Kudüs çiçekleri çekilin diye bağrışıyorlardı.
Çölün yalnızlığında herkes şaşkındı.
Lotüs, elinde paşa kılıcıyla Avusturya'yı çağırdı.
Ludwig diye biri geldi karanlıklardan, ok gibi gagaları, yelken gibi kanatlarıyla iri kuşlar çıkmıştı kıyıdan köşeden.
İrdelenmemiş yaşam ve zamanın platonik aşıkları diye sınıflar bir bir saf tuttular.
1848 devriminin kargaşasına girdiler.
Ve Balzac hışımla çalışma odasına geçerek 'Gerçekliğe Dönme Zamanı Geldi' Feliks dedi.
Filyos son anda yetişti arkadaşını kurtarmak için.
Yettim ya Harun dedi sallanan bir yaprak gibi toplanmış kalabalığa ve seçilmiş kral haykırarak, bundan sonra hepimiz arkadaşız dedi ölümseverlere...
Onlar kara kanatlı kuşlara bindiler ve Yahudiye devletinin içlerine doğru uçup gittiler.
Ve yıllarca düş gördüler, -ışık savaşlarının kararttığı- evrenin uçurumlarında yuvalanarak, yaşamın ve ölümün baskılarından gizlendiler.
Her tuttuğu altın olan Krezüs ve kulaklarını eşek kulağıyla değiş tokuş etmiş Midas'ı bulut dağlarının içinde gördüler.
Ve sanayi mahallesi diye bir borunun içine girerek, Astoria gezegenine doğru hareket ettiler...
...
Sonra alıntılar bitti diye haykırdı tanrıları, bugünlük yeter demişti Eloah onlara...
Onlarda ayaklarına kapanıp geri çekildiler.
Ve Kral Mezarları yüzyıllarca ziyarete açık olmayı sürdürdü.
...
Bir gün, -beyaz mı beyaz katırıyla- bir adam geldi ve azık torbasının içinden bir şey çıkardı...
'Kısacık bir prelüttü bu' diye mırıldanıyor alet yanıp sönüyordu.
Kahkahalarla güldü.
Ve deleteye bastı birden;
Her şey silinip gitti.
...
Kıpırdaşan ışık yongaları, yarı karanlığın solgun gölgeleri ve örümcekler yaşamayı sürdürdü...

(*) Jeanne d'Arc.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder