10 Mart 2019 Pazar

SONNOS


SONNOS
Vaspurakan kralıysam da, parmak ayı gösteriyor ama sen parmağa bakıyorsun. Che. lavanta kokuyorsun, bil ki Muinüddin Pervane'sin. sarı eşek görünce de gülüyorsun. batılı  hayalerinden gerçeklere üretir, doğulu gerçeklerden hayaller üretir.düşlerini gerçeğe dönüştürür , doğulu gerçeklerden düşler yaşam turnaların kanonudur, Hannover simsarı, Velletri tefecisi, Einstein'ın babası kuştüyü yatak tüccarıydı.  Solgun bir tanrı Adem boşluk demekti.  İşte bir Arrabalı, ölü Judas'ın yanındaki kokmuş eşek cesedi. Süleymanın ifriti. Tarkovski. nezaman öleceğimizi bilmemek pratikte bizi ölümsüz kılar. varolmayan vardır. ölülerin kuyruk sokumundaki hücreler çürümezmiş.  cebrail vahy getiren melek ve şu an işsiz. violet allığı. leylak kokusu. bir damla gözyaşında dünyadaki tüm kitaplardan daha büyük deha vardır. üç kenarlı kare.  Bukowski mezar taşına denemeyin dedi, dünyanın ilk günlerinden kalma bir güneşle gider gelirdiniz. bedenem gerçektir, günah gerçek midir. tanrı gökyüzü demekmiş Eliot'un tek klasik Vegilius'tur sözünden iyi bir Borges öyküsü çıkarılabilir. kurgul usun bir düşünce kipi oluşturamadığı  ve verili uzayın sonsuzluğu sınırlıdır . imge varlığın gölgesidir zburada saklanır bütün(sürgün) tanrılar, burada geçirirler yüzyılları çinliler arabayı görünce altına bakıp, atları nereye sakladınız demiş. Kelt diliyle yatan sonsuz cinsiyete, antimaddeyi arayabilmek için gerekli olan enerji ancak anti maddenin kendisinden sağlanabilirmiş, pengueni        şeytan sanan kadınlar, güneş bize mekan içinde Napoleon so zaman içinde uzakmış, düştüğüm yerin yardımıyla ayağa kalktım ve güneş sürülerini gördüm, Kordoba halifeleri vs  ve Karakalla, urlar, evrende yalnız olduğumuz duygusu bizi saldırgan-sinirli yapıyor/ elektronik tapınaklar geçiyor. Higgs bozonu ağlıyor. Ökaryot ve trilobitler. Işık, ışık bakterileri yiyor. göz ve düz dünya. uzak yıldızlar ve gezegenlerdeki hiçlik. ölüm. soyut ot. Trankella ucundan kuyruk yüzgecine, Tanrı yokluktur. metal matris kompositlr. ışık tepisi ve kaya koruğu. Theodosius limanı nerede. nerede mermer denizi, nanın tahşinin sarahannida, ay ışığında kuru dalda cırcır böceği parlıyor, iri bir görüntüyle sanki dolunayın ortasında duran bir devi andırıyordu. Ürperti veren bu duyguyla sarsılırken böcek birden havalandı ve onun ayda ölmek için oraya doğru uçtuğu sanısına kapıldım aniden.... köklerin ve kuyruklarının atalarını tanıyan sürüngenler, yücelen toprakların mavi akıntısında, yanık burçak tarlalarının arasından geçerek, kırmızımsı denizlerin içindeki su akreplerinin adını güneşin kutup duvarlarına yazıyordular. diyakronik bir boyutta. imgenin Şamlı Yahya'dan başlayarak kanıtlanmaya çalışılan çifte varlığı , liderlik sultası, penisinin tepesi papatya gibi,  zamanda bir sevi, iknsu derebeyi, gizençli çağlar, düşler ötesi, yürek süveydası, soylu ruh, birlik yaratan yansı o...
Ey Yesenya, melekler gül indirsin şu kadir gecesinde senin gizil      suretine,şol simetrik aminoasitler seni kopyalasın ey rû yüzlüm, Prokaryot bakteriler, arkealarla dolsun iye kemiklerin, güneşin olsun zaman ve metan ve propan ve manolya açsın sarı dudaklarında, ey yitik yinimin Pantalassik okyanusu, ve göğün altın çivileri yıldızlar... Atlantikli köleler ve Hidaspes savaşı Hint-İskender arası

Parslar, Persler ve parsekler. labirent yani çift başlı balta. siyah dişi koyunlar ve Pascal'ın terörü, zaman körlüktü. Bienalde bir odadda bir yapıt vardı, odayı açtık bomboş... şimdi hepimiz o anı ve o yapıtı konuşuyoruz!.. Andre Chenier başı kesilirken içindekiler size gerekebilirdi demiş. Nusiybin akademisi. Politica çok yüzlü demekmiş. Hint keneviri neymiş.İtalya veya Almanya gözle görülebilir nesneler değildir. Panter avı limanı. Gökte arı soğuk ışık, hayvansal kanı üzgündü onun. küçük bir ışığın içinde izlediğim evren alefti, milyonlarca evren gördüm, birbirini örtmüyor ve gölgelemiyorlardı. Aşkın birleştiriciliğini, ölümün değiştiriciliğini gördüm. Ve gırtlağından güneş doğan insanlar vardı.
2b?n2b?=???
(Olmak ya da olmamak işte bütün sorun bu) demekmiş yukarıdaki şifre (gizlek) .. Gargaumela. ve Darius ve Varaka, müjde sana ya Muhammed... dağın cenneti öpüşü, İtalya kralı Emmanuele III bir resim sergisinde yamaçta (vadide) uzanan bir köye bakıp bu köyün nüfusu kaç demiş. mastadontlar, hyperion, hafif bir rüzgar eser , bir iki kiraz çiçeği süzülür yere, Ebu Leheb'in iki eli kurusun... dil sihirbazlığı filan
Pırıltılı arkadaşlığı ayın, eşlik ediyor sana, dalıp giden gözlerinin toza dönüşmüş bir bahçe ya da avluda onu son kez irdelediğin, zamanın derinliğinde yok olup gitmiş o gece ya da günden bu yana... Son kez.. Biliyorum biri çıkıp şöyle söyleyecek günün birinde sana, tamda gerçeği belirterek. Pırıltılı ayı bir daha göremeyeceksin sen, tükettin yazgının sana bağışladığı mutlulk veren olanaklar demetini, Tüm pencerelerini açsanda yeryüzüne boş. Geç artık onu göremeyeceksin bir daha Yaşam boyunca bulur ve unuturuz gecenin pırıltısında göz kırpan ayı Biliriz hep göktedir ama iyi bakmak gerekir ona belki sonuncusudur ve bir daha göremeyeceğizdir. Hepimiz herşey bir gaz devidir. az öğle güneşi, biraz yaban arısı ve sis dörtgeniyizdir. Karluklar ve kır eğlencelerinin rokokosu, titan, soğuk ve sıvı metan. bir ışık yığını güneş. panta rei. Nosebo, Latince zarar vereceğim demekmiş. Sistan, Şiraz ve Isfahan Merv Kirman-şah Herat ve Tus ve padişahın atının dizgini Artosların kucağı, Yunandan kalma eskil kandil.fraktal çağrışımın ışık kızı,  Pomeranya, Danca, Lorca'nın Tamarit Divanı, Dali'nin şiiri, latifunda topraklarını halka dağıtmak üzere bir tarım reformu gerekliliği,, bahadır yavuzlar gazeli, keşmekeş beter varlıklar, terziler sinagogu, Yenisey, Lena, İdil, ...
Ongin, Yenisey yazıtları, Yevgeni Onegin ve Puşkin kimlenrlie yakın ve akrabayız..Karabalgasun, Analepsis, şimdiyi geçmişle karıştırma, Metalepsis, geçmişi şimdiyle karıştırma demekmiş. Arpejli akorlar. Einstein haçı. Enceladus yayı.  Sonsuz, sonsuz sayıda sonludur. Sana kapılarına dek aradım Nitokris'i... Tayvanlı bilimciler derisi ve iç organları yeşil floresan gibi parlayan domuz üretmişler.  Bovarizm, kendini kahramanın yerine koymakmış. Zeus'un bir ylcusundan, taştan Pluton tanrılarından, yoğun kan damlasının o eşsiz biçimlenişi, sarsak sevinç hıçkırıkları, üçgen alınlıkalar, sularına altın balığını geri verdiğim Teselya'daki ırmak, diriltici sağanak, Kolozsvar'da ölen atalarım, sessiz tansıma, Artakserkses'in aradığı ırmak, güldeki metal duyarlık, Duino'daki şato, kuş başlı torso, halkın çürümüşlüğü, İbran bir yoksul, ve hipogonadizm sayrısı vertigo bunlarda seks karakteri gelişmez ve çocuk edinemezler vb...cinsellik hormonu estradiyoldür dedi...Kobranın sırtına (ensesine) bastım ve onu kutsal yaptım...Saç kılından dikiş  attık , ayurveda'ya bakıp ardından koruyucu otlarla kanopos küpüne koyduk ölüyü, siyah maskeleri suratında gördük sonra onların ve bir taşırım içindeydiler...

Senin bedenine aşığım Yahya, bedenin biçilmemiş zambak tarlası kadar beyaz,, bedenin Judaca'nın vadilerine dökülen karlar gibi beyaz, Arap kraliçesinin bahçesindeki gülleri nede onun baharatlar bahçesi, ne yaprakların üstünde parlayan gün ışığının ayakları nede denizin gönlünde yatan ayın yüreği ve dünyada senin bedenin kadar beyaz hiç bir şey yoktur. Bedenine dokunmama izin ver.viyola, çello, korangle, fagot , korno, perküsyon. Sertavul geçidi., peristilli bir avlu, apsisli bir salon, körün pençesi, Frankfurt radyo kulesinin bir ok oluşu, Mata Hari, Cava dilinde 'Şafağın Gözü' demekmiş. Kutü'l-Amare'de gördüğünü, Mozart, Münih Elektörü'nün huzuruna çıkacak ama boş kadro yok yanıtını alacaktır. Kadı Burhanettin'ki tuyuğ şairi, Berkuk, Altınordu hanı Toktamış, Padişahlar şehzadelere mermer tokatlatırlar ve ileride meşhur osmanlı tokadı ortaya çıkardı, Sagarmatha, çiçekler ölümlü ve güzel, altın kalıcı ve sıkıcıdır, Hesse söyler. Yaşlanmış sperm erkekler, atomlar hakkında düşünen atomdur fizikçiler, Kedicik Babası Ebu Hureyre, güneşin yüzü için dibi cehennemdir arada altıbin kat fark vardır.Başkırtlar ve Mercador Atlası, Tih çölü, tanrı bir metafordur, Yakzan'ın babası ve Avlonya, Hurgada limanı, gizembaz, Saud dağı cehennemdeymiş, annemiz Meymune, Birgün tefsir, birgün siyer ve megâzi, bir gün edebiyat, bir başka gün arapların meşhur savaşları demek olan Eyyâmül-arap okuturdu, Basra valisiydi, kötülük yapmak isteyipte vazgeçersen sevap işlemiş olursun. Ebü'l-Abbas Abdullah İbni Abbâs İbni Abdülmuttalib radiyal-lahu anhümâdan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem Allah-ü Teâlâ' dan rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurdu.. Şair Perikles Yannopulos, atnı Salamis denizine sürüp intihar etmiş, sınıflı toplumların kaderi ölmemek için öldürmektir demiş., çelik korse, yeşil gözlü ağaçlar, Serendipli üç şehzade ve Meryem'in hamileykn dayandığı hurma dalı, her duyumun gerçekleşeceği bir zaman var ki siz onu yakında bileceksiniz,  İran denizi, uzak çağlardan gelen gizli güneşimiz kutup yıldızı, epifanya (ortaya çıkışı) , şiiri sayılabilen çoğunluk değil, sayılamayan azınlık okur.
modern bir boş inanç olan bilim, pedantry-bilgiçlik, dinsel görüngünün elektrikli dokungaçları, inancılığın (fideizm) yönlendirmesini hor görme, kurgul us, şiir ele avuca sığmaz bir heterodoksi olmuştur, imgeler amfibik yaratıklardır, Zenta savaşı, Curcan'a sığınır, Kerayitlere hücum eder, benden sonra gelenler altın taşıyacaklar, en iyi eti yiyecekler, engüzel atlara binecekler en güzel kadınları kollarına alaçkalarl, ve bütün bunları kime borçlu olduklarını unutacaklar, Temuçin-Keskinkılıç. köpek içimi gebe bırakan kahredici bir küre gibi yaklaşıyordu, Provence'de Cezanne gibi manzarayı algılayışımız, taşın gebe kalışı, Timarchi, şana ve şerefe dayalı yönetim. Hindustanidiye bir dil varmış, Ladino diliyle yazılan Ferrara Tevratı. Marranolar, Kutai krallığı,  Güvalyar kalesi, Rume kuyusunun suyundan içtik. Beyrut açıklarında kıyı koruması yapan Avnullah korveti, Eleşkirtli eleştirmen, 'Nosce teipsum' Kendini tanı, Delphoi tapınağnın alınlığında yazıyor. Selene kaplumbağa kabuğundan salıncağında uyuyordu. gökyüzü tüylendiriyor ağaçları, ekmeğ yyeceksiniz, suyuda içeceksiniz, Sarmatlar alaca bir ata binmiş koşardı önümden, Samson'un kör edilişi, Rembrandt'ın oğlu Titus, Roma İmparatoruyud, Onu burkmasıyla yeni bir algılama biçimi verdi, barok bir kompozisyon, sudan oluşmuş ağırlıksız deniz anaları, ölü dalgalar, su içi pınarları, kendini taşların ağırlığıyla Ouse ırmağının sularına bırakan Virginia Woolf, Roma da yapıtını okuyan yazarı dinlerken kalkıp gidemezsin sıkılsan bile,  Merkür, Venüs, Müküs ölümü  çiçeği ve tüberkülozu seviyordu, , dans ederken kızkardeşim yükseliyor küllerden, sonra Nebraska'da ahşap bir kulübenin üzerine bir bizon düşüyor, Atinalı böcekler, Tanrıya yaslanan Yakup'un merdiveni,  kendi şiirlerini yiyen Ugolin, efsun büyü sihir, Tantrik metinler, Kavya'nın erotik şiirleri, Borges, Rafael Cansinos Assens adlı şairi denizle ilgili bir şiirinden dolayı kutlayınca şu yanıtı almış; 'Ölmedn bir görebilsem şu denizi.' Çünkü şiir dildir, biçimdir. Aragon gazelcidir. Laedrî , anonim dmekmiş. netuhaf gezegenim ben Yakup'un gözü gibi parlayan, Güneyinbalığı Fomalhaut, , zerdeçal içerim,
pandanus ile ligrendi yaprağını vücuduma sürerim.Padişah falcıyı çağırır, falcı çocuklarınız haşmetlimden önce yaşamdan kopacak kederler göreceksiniz der, padişah kızar ve falcıyı ölüme yollar, başka bir falcı gelir, uzun bir ömür sizi bekliyor çocuklar babalarından yana hiç bir acıya tanık olmayacaklar der, padişah onu armağanlara boğar, oysa iki falcıda aynı imada bulunmuş ama farklı bir deyişle dile getirmişlerdir. Güneşin çevresinde ışıltılı tüyler var şimdi, yerde dalgalar halinde ilerleyen saçaklanmalara bakarak ürperiyoruz, ve dünyanın yeknesak görünüşünede pek güvenilemeyeceğini ve garip değişiklikler olabileceğini anlıyoruz. Hind al Hannud, peygamberin savunduğu tek tanrı fikrine karşı çıkıp, Kadır Tanrı, Ölüm ve Hayatın Anası kavramlarını yerleştirmeye çalışmış ve Bedir'de (624) peygambere karşı savaşmış ama yenilmişti.. Kutuplarından ışınım jetleri püskürtüyor, patlamanın ardıl ışığına odaklanmış karadeliklerden olayın gizemi çözülmeye çalışılıyordu. Kubadabat sarayı, Rafael tablosu gibiydi yüzü, bugün 15.03.2006 Sezar ölmediyse, işte bugün ölecek!..  Önündeki kitaba bakarak başını yumruklayan bir öğrenci gören III. Philip, 'Bu genç deli değilse Don Kişot okuyordur buyurmuş.' Aristo, Abderalılar gibi olmayın dermiş davranmayın- çünkü Abderalılar, yazın sıkı giyinip, kışın karda çıplak dolaşırlarmış. Bir zamanlar Oktay Rıfat en iyi şairlerimizden denildiğinde toplantıdakilerden biri Nereden biliyorsun demiş, söyleyende bir yanıt verememişti. Bu bana herşeyi yanıtlayan bilgisayara Ne var ne yok deyip arızaya yol açan durumla ilgili anektodu anımsattı. Uygunsuz tarfların olduğu tartışmada bazen bilen bilmeyen bilmeyen bilen konumuna geçer. Denilesi ki iyi bir tartışma iki bilen gerektirir. Nilüfer çorbası içer mi bir Narkolepsi. Süreyya'nın kederli yüzü, gen varyantları, Saksonya elektörü Ogüst, Kerala eyaleti, Serhend şehrinde doğup Sühreverdiyye tarikatındandır. Ben ceddim İbrahim'in duasıyım. Kardeşim İsa'nın müjdesiyim. Annemin ise rüyasıyım. O bana hamile iken, Şam saraylarını aydınlatan bir nurun kendisinden çıktığını görmüştü. Ben, Sa'd bin Bekr Oğulları yanında sütlenip büyütüldüm. Bir gün süt kardeşimle kuzuları otlatıyorduk. O sırada yanıma beyaz giysili iki kişi geldi. Birinin elinde içi karla dolu bir altın tas vardı. Beni tutup göğsümü yardılar, kalbimi söküp siyah bir pıhtı çıkararak toprağa akıttılar damlattılar. Göğsümü ve kalbimi o karla temizlediler. Kserkses, Atina'ya doğru giderken Melankoia adı verlen dağlık bir yörede baştanbaşa siyah giyen   insanlarla karşılaşır Melankoia siyah giyen insanlan ülkesidir. Şeytan melekmiş kötülük meleği... Sibirya'daki Elgygytgyn gölünün meteorit çarpması sonucu oluştuğu anlaşılmış. Endonezya'daki Tambora volkanının altında küçük bir krallık bulunmuş, 1815 yılı. Lûtiler eşcinseller demekmiş.. Medine'de Kubâ köyü varmış. Maldoror şiddetli ağrı demekmiş.. Novorossisk limanı, naturalist avangard, spin atmak-flâneur, kılgısal momentler. Yunus , Horasan'dan geldi ve Arap-Fars kültürünün etkisiyle Yunus oldu diyor. Cervantes, İnebahtı'da tutsak düştü, Osmanlı kültürüyle tanışmış oldu yıllar içinde şöyle denilebilir mi, Cervantes Donkişot'u yıllarca içinde kaldığı bulunduğu Osmanlı kültür ve geleneğine borçludur. Süvari çiçeği var mı ki, bir yarı tanrı gibi, Krezüs, deve kokusundan dolayı Perslere karşı bozguna uğrayan mızraklı süvarilerinin tek tek adını bilirmiş, Toledo sanatı simya ve büyü Nemçe-Avusturya diyarı, Fay tanrıdır, leğen ve saksafon, Katapult (mancınık) demekmiş, Bengal ateşi gümüşi sarı kıvrımlı saç,  Sansepolcro'da Halk Sarayı'nın duvarına fresko tekniğiyle yapılmış, kara çeneli bir Etrüsk heykeli, Ankostik resim (mum boya ile) Camille Claudel'in Sakuntala'sı gibi, perçem, tuğyan (azgınlık), Tuvâ'da (mukaddes vadi), Turab (toprak), Sündüs, Kaçut (kısa mızrak), Özi valisi Melek Ahmet Paşa.. Hava karardı, küçük bir esinti çıktı, dünyanın mavi sıvısı çöktü ve anılarına girip annesiyle birlikte kendilerine düşman ettiler.. Kurâ ahalisi, somut hayvan, , beyaz ibikli kagu Kaledonya' da mı yaşar, El Nath, partikul savuran buz jetleri, Drosophila (sirke sineği), yeşil cübbeleriyle Mervan'ın adamları, ilkel çağların kutup yıldızı Ejderha (dragon) takımlıydızında bulunan 'Thuban' idi, Şimdiki kutup yıldızımız Polaris, yıldız çağlarının kutup yıldızı ise Çalgı (Lyra) takım yıldızının kraliçesi Vega olacak. Fallus Kontu Marquis de Sade, Mussolini , Musul'dan gelirmiş kök olarak. nefrit taşından fincan, Asur ülkesinden Kassitlere kadar yürüyüp kollektif güç tanrımıza sövgüler yağdırdık. Hilatoryum, memutun atası, polijenik, heteromorf koglomera, soğuk kütle katılımı fazından sonra, ergimiş bazalt okyanusları, güneşin öksürmesi, ayın donması, kumsalın esnek yayı, Nawfara kahvesinde içtiğimiz mırra, ritmik ve aritmetik koşular koşumlar, ışıntı, körışık, serpinti, dört beygir gücünde, kendi soluğunu tutarak ölümüne yol açan adam gibi, yeşil tepelere değerek oynaşan öğle vakti, vadiden süzülen mor gölgeler, yağan karın bir başka biçime sokuşu anıları, zincifre (kırmızı), azurit (Mısır mavisi) ve malakit (yeşil), en yakın akrabamız su sineği., Etrüsk faresi. Ejderhan-Astrahan,, Moğolca ,Nöker; komutan yardımcısı, Daruga; g2animet paylaştırıcısı memurlar., Jandarma ile Mevlana arasındaki fark. Viverris kedisi, Molosmolossol köpeği. kuyruğun dentimindeki bal peteği biçimindeki iç yapıya hidrolik sıvısı sızdı, akustik test olumsuzdu, tanrının yardımcısı fareler oldu.
Tamarit Divanı, Lorca'nın kitabı, latifunda topraklarını halka dağıtmak üzere bir toprak reformu gerek, Borges, İstanbul'u, Burgaz'ı gördü ya Burgos'u, Falanj ilk çağda İskender'in babası II.Filip'in sonra İspanyol Franko'nun birliklerinin adıydı. Su orgu. karada at, denizde balık, havada kuş ki Hippokampos'tur. erektil sorunlar, Tutamkhulu İsmail Afrika bir şair, annesi Güney Afrikalı babası Türk, sıfır başvuru gerilim değeri ne demek, bobindeki sarımların geometrisi, Vogul dilinde konuşuyorum, aralık, ocak, şubat beyaz burunlu aylarmış, Yıldırım Beyazıt'ın kaderi esir düştüğü Stella tepesinde değişti, az kaldı mürekkep balıkları ormanlarda dolaşacak, Hatila vadisi, Gala gölü, sıcak Jüpiter ve magnetarlar, gökada diski, Pers ölüsü, pars leşi, hayalet evrenler, İrani bakışlı Ali şeriatıdır, pire ile peri, Tanrı yaratırsa, zaman öldürür...Fertek (Niğde) İşlek kapıdır kalpleri, nötür acunun ilişkisizlik uydusu, Kefre anneciğim, otsu kokulu bir çiçek, çocukluğum anneciğim, tanrının rengini barındıran ışık saçan parmaklar, sanal örtü, gebe su, vetekaddes, Hektor'un ruhu-gölgesi düşer defnelerin altına, romantik çağın görkünç su aygırları, yıkıntılar arasında ilahi, Germiyan beyi II. Yakup, step ejderi, madde sonsuzluğun saflığı üzerinde bir lekedir, varoluşundaki doluluk, ah işte benim boşluğum, Kâbe adına suların gebe kaldığını düşün, meta fetişizmi, vals, polka, kadril ve galop için müzik, yapraklar döküldü, ağaçlar anne ölüm uykusunda, renkcil demetlerle süslü, tavus ötüşlü korulukta rüzgârların ve kuşların getirdiği elementler burada hayat bulurdu..ölüm ve yaşam burada oluşurdu. Bir şey söyleyeyim mi aynalar ve çiftleşme insanın sayısını artırdığı için tiksinç bulurum."Ermere geçti yanımdan. Deniz yanımdan geçti. Ve ardından onun tanrılar geçtiler. Ve köpükler taştı tanrıların geldiği yerden. Ve burada doğmuştu tanrılar. Suda bulutlar gibi akıyorlardı. Ve geyik göründü orada. Bulut oldu sonra geyik. Güney sularının kadınıyla. Sonra durup ne olacak diye baktı tanrılar. Ve bir sarı püskül çıktı sonunda. Ve ulular gelip yakınımıza. Salladılar sarı püskülü..." Bitti, yani ; Kavsi Kuzah yani gökkuşağı, ah dünyada kötüler ve barbarlık olduğu sürece iyilik neye yarar, geçmişin büyük Abbasi hümanizmi bile unutulmadı mı, bir tür mavi bahar rüyası gibi ve insan hıçkırıklara boğulduğu zaman güçsüzlüğü tüm canlıları geride bırakır, Şehzadebaşı'ndaki camlinin köşesindeki sütunun dünyanın merkezini gösterdiği söylenir, şair Necati kimdir, eşek örümcek ve gergedanın arasına tazı girerse ne olur, Goygoycular ve Saraçhane nerededir, Arkadyus Sütunu'nun dibinde Avrat Pazarı olduğu doğru mudur...     Çiçeklerin bulanık ruhu üzerine baladlar söylemek... Tartus'ta okumaya davet edilmek... Ve Kum Kaptanı köpek balıklarıyla yürüdük, örnel olan durumlar söz konusu olduğunda ise kızlar o denli güzeldi ki "Cennet ağaçlarının  gölgesinde uzanma isteğini tümüyle yok eden yeryüzü selvileri gibiydiler..." Sonra gelecek kapanırsa zaman durur dedi Dante, inanmadık, insanal krallıklar uydurması kardeşim, insanın gölgesinin peşinden koşmasına ilerleme denmiyor mu onun gibi, kayra nedir peki... bilememki...

Aynalar ve çiftleşme insanın sayısını artırdığı için tiksinç bulurum, aşk gökyüzündeki İsa mı, Yakup'un merdiveni mi derim. Einstein bir şey gerçekse kesin değildir, kesinse gerçek değildir diyor.. 'Şiir bizden önce yaşamış nice yaratıkların alınyazısı mı...' Herakliya tiranına konuk olduğun!.. İyi de Aracataca mı Macondo mu... İyide yarı insan yarı hayvan bir hybrid (melez) olan katır ya da bardo mudur bu herif dedim. Peki arabamızı bir kaplan sürüsüne bağlayıp Hindistan'a gidelim. Dile katık,       kendineözgülük, içerik pekinliği, işte yazarlık dedi. Kibele'nin yaşama döndürdüğü, yaralı, o güzelim Attis gibi...

İberya kralları ve neden iki gözlüyüz ve atla camiye giren Cengiz Han ve Türkçe yazan Hatayi Şah İsmail ve Farsça yazan Yavuz Selim ve ölümüne yakın varlık ötesini özlüyorum dedi ve Agrippina uyluğunu kaşıdı ve Barba Vassili paltosunu çekti uyudu, ve nergise uzanırken ansızın yarıldı yer ve kapkara atların çektiği bir araba fırladı derin yarıktan... ve kör bir kaplan gibi dünya içine kıvrılıp gözlerini yumdu.
Bir quartet, lilyum, gerbera, frezya, fulya... Bir öbür dünya varsa onunda bir öbür dünyası vardır sanırım. 'Chaucer'in zamirleri pek kapalıdır bize / Zamir bir sözcük, geçer bizim yerimize.' Maymunların serebral korteksinden fırlayan sıçırgan mecidiye ve gümüş pullu akçaları, görsel algı eşiğinden saçıp serpen kulunuzdu bu... Lilith efsanesi ne idi, Yunus Emre değerinde bir Osmanlı aydını var mı ki, Raflezya dünyanın en büyük çiçeği, olsun bizim kız, Kenize Murat gibi ya da Mezamorto Hüseyin Paşa, Koyunadaları Deniz Muharebesi, Yera (Z.Burnu deniz savaşı) İbrani çığlıklar, Arapça ve Rabça öğrenmeyi ve ilkel özgürlük çağları... Kırlarda dolaşan şair bir çobanla karşılaşır, çoban şehirdeki gürültünün nedenini sorar, şair benim doğumgünümü kutluyorlar der, çoban kendisinin becerilerinden sözeder ve neden kendisinin değilde bir şairin doğumgününün kutlandığına şaştığını söyler, şair yarışalımmı der ve yarışırlar, şair uzun gölgelerin arasından (akşam üzeri) yükselen ayı görüyor musun der çobana, evet yanıtını alınca, gözlerimizi kapatalım der ve sorar şimdi  ayı görüyor musun, çoban artık heryerin karanlık ve birşey göremediğini söyler. Şairse; ama ben görüyorum der!.. Moskova kralı ve şiir prensesi, Darfur'daki yoksullar, geniş sArkadya caddesi, Oidipus ailesi, Thebai'yi kuran Kadmos oğulları, Yuhanna'nın vahyindeki tınıları çağrıştıran kıyamet havası içeren eşsiz şiirler. Tanrı Haldi'nin büyüklüğüyle Argiştioğlu Sarduri derki terkedilmiş Uhime ülkesini ele geçirdiğim zaman o seferin geri dönüşünde Magaltu şehrinide ele geçirdim, erkek ve kadınları Bianili ülkesine sürgün ettim, Urartu kralı II. Sarduri'ydim. Gondwana süperkıtası... Zamanla göreli olarak hareket ediyoruz ya da zamanın kendisi hareket ediyor ya da zamanın bize göre hareketini algılayış biçimimizi ele veriyoruz, olmadı değil mi... Kör dilencinin önünde Allah rızası için bir sadaka yazmaktadır, şair dilenciye kazancının iyi olup olmadığını sorar, dilenci karnımı ancak doyuruyorum der, şair yazıyı değiştirir bir kaç gün sonra gene sorar, dilenci kazancının oldukça arttığını ve şairin ne yaptığını sorara, şair eski yazıyı 'Bahar geliyor ama ben göremeyeceğim' diye değiştirmiştir...' Aşağı Ürdün vadisindeki Gilgal köyüne geldik, Hititlerin Kumarbi destanını bulduk, dinleyerek Hattuşaş a, Labrandos a kadar geldik, Dor stili sütunlar vardı, Etrafı Mekke sümbülleri sarmıştı. Süleyman ını atları Şâme ve Tafil şehrine giriyordu, Mecenne suyu içiyor, Ebubekir'den aldığımız Kesva'nın üzerinde, Süheyl yıldızı tepemizde, Harzemşahlar ilerimizde kendimizden geçiyorduk. Ancak Tanrının sözünü anlayamayız çünkü yalnızca onda tamah ve heves, zulüm ve garez yoktur dediler. Gün geldi farenin gözü kediyi gördü. Çok varsıldım ayrıca çok servet sahibi, ne yoksulluklar var dünyada görsün diye sabiyi köye yolladım, döndüğünde (bıyık altından) gülümseyip neler gördün anlat bakalım dedim, Sabi bizim b.ir köpeğimiz var, oysa köyün bütün köpekleri onların dedi, bizim bir havuzumuz var, onların uçusuz bucaksız dereleri, bizim altın sarısı avizelermiz var, onların sayısız yıldızları, biz karşı komşunun duvarına bakıyoruz oysa onlar ufku dahi görebiliyorlar dedi, hemen köşkümdeki gizli odama çekilip kaderime ağladığımı bir siz bilirsiniz....
Doğu ile batının ayrımı şu; doğu, doğanın verdiği yeteneklerle bulgular peşinde koşuyor, batı ise; zekanın verdiği yeteneklerle, doğu kuşu taklit ederek kanat takıyor, batı kanatsız nasıl uçabilirim diye düşlüyor, doğu atı evcilleştiriyor, batı arabayla hızlanıyor... Belki yanılgıdır bu ama herkes İskender doğuya uygarlık götürdü, barbar Atilla batıya felaket getirdi diyor. İlkel özgürlük anlayışı bu dedi bana... Ticani biri geldi o ara ve Fuad Sinyora... ve Emil Lahud geldi ve ilahiyatçı Juan de Sepulveda geldi sonra çocuğumu köye gönderdim yoksulluğu tanısın diye sonra sordum baba bizim bir köpeğimiz var onların bütün köün köpekleri onların bizim bir havuzumuz var  onların uçsuz bucaksız dereleri biz mkarşı komşunun duvarına bakıyoruz onlar ufka dek bakıyorlar bizim 3 avizemiz var onların sayısız yıldızları dedi, sonra "nişanlım benden on yaş büyüktü / askere gitti / şimdi ben ondan on yaş büyüğüm / çünkü / öleli yirmi yol oluyor." dedim. Ve Fransada dikiş makinesi icat edildiğinde terziler 85 adet dikiş makinesini tahrip etmişler ayaklanarak bizde basım aygıtı gelmesin diye hattatların isyanı gibi, kompleksim geçti vallahi, Montaigne bin kişi yazar bir kişi yazar olur filan demiş, dilber dudağı ve kadın budu yemiş, İngiliz romancısı Thackeray 'Yaşam Konstantinopol'e benzer, uzaktan romantik görünür ama içine girince kasvet ve kaostan geçilmez demiş, Ogier Chiselin de Busbecq burada (ülkemizde kaldığı hanlarda belki üzerinde Allah'ın adı yazıyordur diye yerden kağıtları alıp duvar kovuklarına koyduklarını söylüyor, Zarit kasabası,, El Manar ki Hizb Ullah'ın televizyonuydu,, Nahariye'de, Beyt Şean'ı vuran füze, Akko'dan, Tiberya'dan, Kiryat Şimona'ya, Nuvar es Sahili ve Muhammed Şükür. Haim Ramon ve Moşe Kaplinski, Dan Halutz ve Huseyin Nasrallah, ve El Hikme ve Huseyn El Burci ve Muhammet Yazbik... Forumun harabelerinde kediler dolaşıyor, altın tapınaklardan yabani otlar fışkırıyor, imparator saraylarından akbabalar havalanıyor, saçaklarından buzlar sarkıyor... vs... Baalbek'te denize girip saklananları gördüm dedi.
Platon, nedrede suç varsa orada adalet yoktur demiş. Rusya ve Macarya'yı gezdim ve 'Tanrının ayağı buzda kayar mı dedim.' Salvador seçeneği nedir, Ozanın acısı Tantalos'un acısı gibidir ve sunakta akan mor sıvı ve Yavuz'un küpesi, Vladimir Çebeş Macarların kahramanı... bir karaltı yaklaştı işte...en güçlü olan en barbardır filan gibi   Kaldıki korolar eski Yunan da halkı temsil ederdi oda kralın yada seçilmişin bözünü yineleyen bir tebaa konumunda idi.  Grift keçi figürinleri, boynuzlu ve arı gövdeli insanlar, İranî koltuklarda oturuyorlardı... bir Arap küheylan, polifenol, çift kör ve randomize deneyler... Sessizliğe katkın olacaksa konuş dedi.... Isı değiştirgeci ve uzaydaki köyler-köyleri ... ah sarmısak kötü kokulu gül, ve Aygır Kalesi, ve o göğsü dar, cıdagosu alçak bir katır gibiydi... ve tükenmeyen mürekkep ve çarpmayan elektrik ve yazıyı okuyan bilgisayar dedi... pasak ve cenin... ve kontraltosu, alışkanlık köleleri tuz çağının... kalbin ve kabin ve zadeganlar ve ticaniler
Epileptik ki, yetmişiki din adamından oluşan Vukuflar Meclisi 'Meclisi Hubrigan' gelecekteki önderini seçti: Ayetullah Muntazari... Ve çarlığın Rasputin'i ve Nazizmin Hanusen'i. O da sevilirmiş önce, Rasputin gibi, sonra Kara Ormanlar'da ölüsünü bulmuşlar, bu kara büyücünün...şiirin Mekke si neresi... ve ama Üdolf, en çok Marika Rokk adlı sahne yıldızını severdi. Adolf cinsi -asitlere-terminlere göre o, yalnızca üremeye yarayan güzel yaratıklardı. Sıradan Faşizm'de (Mikael Romm) görebilirsiniz Marika'yı, yılan gibi kıvrılıyor ve yaklaşmakta olan tehlikeye karşı olanca hızıyla oda ritm tutuyordu. Ne yapabilirdi ki bir sahne yıldızı, Hitler'in gösterileri öyle geometrik ve o denli görkemli ki, propaganda bakanın ki (Göbbels miydi- daha görkünç, çok daha ürkütücü, gamalı haçlar, film değil -gerçek- binlerce meşale dolu insan. Kitleler afyonlanmış ve karnı doyan her Töton! bu kuduz şölenine, bireysel bir kuduru sendromunu eklemeyi hiç unutmamış. Belki perde arkasında gidişi sezen kitleler vardı, ama neye yarar, o sürükleniş yeterli kitleyi almış götürüyor Ren ufuklarının ötesine... Öyle olmasaydı Almanya iç savaşla yer bitirirdi kendini deniyor (Sonuca başka yöntemle mi gitti) Hindenburg'un, Krup, Flick ya da Thyssen'den, eski onbaşıyı şansölye ataması için aldığı çekte, bu işin günlük yaşamı anıştıran tek belirgesi olarak hep anımsanacak artık. Krup, Flick, Thyssen silah fabrikatörleriydi... ThySSen... Endülüs'teki Erak Savaşı'ndan sonra köleler bir dirheme satılır olmuştu. Katilina Tertibi neyin tertibiydi. Ben nefer Seyitoğluşıvgarda, çengelde, dipte yular tuttum. Kumanova'da cephe bozulunca, tekmil batarya at binip topluca menzile kaçtık,, Metroviçe Bolatin köyünde esir düştüm, Allahüekber'in Zivin mev kiinde şehit düştüm. Ol bapta ve herhalde emir ve ferman Hazret-i Veliyyülemir, Velîihsan Efendimizindir. Ve de Almanya ile ittifak âli-menfaatimizdir. Galiçya'daki siperdaşım Ömeroğlu Bedir'dir. Oramar'dan Galiçya'ya gelmiş idi.  Krakov'da, Rakoviçki Mezarlığında yatar. Süveyş'ede gitmiştir. Medine marşı çağırıyoruz hep birlikte, inletiyoruz göğü yeri, ölürüzde vermeyiz peygamberin kabrini. Sırtımızdan girdi Arap'ın eğri boyunlu hançeri., Elbire Ramallah'ta sıtma oldum , kinin dahi yoktu. Bir-Üs Sebi'de üstümüzde paralandı bir atım, bir eski çaputu üstüme sardım. Musul'da da kaldım tifus kol gezer, Ahır dağı, Sincanlı ovasında bulundum, hasılı helal ettim hakkımı sana sende helal et be memleketim... Öteki tanrıların arkasına gizlenmiş yüzü belirsiz tanrıyı gördüm. Korsakov sıvılarının sönümlemesinide ve Venezia'da Engizisyon sütununda kendimi sınadım, parmakucuçlarım yere değdi , günahkardım ve Son bakış köprüsünden ölümümün geleceği zindanlara yürüdüm bir papaz eşliğinde ve töğbe ve istiğfar ettim son kez...
Ve öteki dünyaya böyle doğdum...

Odysseus, Troya savaşından sonra İthaka kralı olarak yurduna dönerken, azgın dalgalar ve kasırgalarla yolunu yitirir, yirmi yıl boyunca denizlerde İthaka'yı arar durur. Belki Malta yakınlarında, belki Kiklat adalarında büyücü Kirke'nin eline düştüğünde, her istediğini kendisine aşık eden bu cadı, Odysseus'a İthaka'ya kavuşabileceğini ama bir koşulu olduğunu söyler. Umarsız Odysseus ülkesine dönebilmek için her koşulu kabul edeceğini söylediğinde kendisine Hades 'Ölüler Ülkesi'nin yolu görünmüştür bile... Odysseus, destana göre Herakles Sütunları'nı (Cebelitarık Boğazı) geçip Atlas Okyanusu'ndan Afrika kıyılarına döner dönmez Hades'e gelmiş ve Ölüler Ülkesi'ne varmıştır artık. Sanki Okyanus'un altından Erebos'a, bu karanlıklar ülkesine geldiğinde bütün ölüler Odysseus'a koşar ve herkes gerçek ve yaşanılır dünyadaki dostlarını, arkadaşlarını, anne, baba ve çocuklarının durumunu sorar Odysseus'a... Odysseus sırayla herkesin gönlünü alır ve herkese iyilik dolu haberler iletir. Ne varki bütün bunlara karşın bir kişi kendisinden uzak duruyordur. Issız ve sisli karanlığın içinden bütün çağırmalara, yakarmalara karşın gururunu yenemeyip gelmeyen bu kişinin adı Aias'tır. Bütün çabalara karşın gelmeyen ve bu olağanüstü fırsatı değerlendirmyen Aias'ın kararlılığını gören Odysseus üzülerek Asfodel çayırlarından ayrılır ve gene yeryüzüne çıktığında Kirke'nin verdiği sözün gerçekleşmesini bekler ve sonunda İthaka'ya kavuşur. Aias'a diğer ölüler kızarak bu davranışının nedenini sorarlar; o ise insanı kahreden o en yakıcı yanıtı verir; 'benim buraya düşmemin nedeni Odysseus'tur, benim ölümüm onun yüzünden' der... Şarap, keçi, değirmen taşı ve kahin... Ve Hermes ; Tanrılar ölümlü insanlardır, insanlar ölümsüz tanrılardır dedi. Kâfurun yedi! Atım Zulcenah, kılıcım Zülfikâr'dır, ve bir Türk palası, saldırmayı andıran koruk bıçağıyla gırtlağımı kesti ve yerlemde Kant ve kanıt vardır dedi,, sonra perde ayaklıları bile parçalayıp, güneşi dahi-bile yakan ayetlerin duvarlarında parçalandığı ağzını son kez açtı ve son soluğunu verdi! anlağındaki bilgi akışı yavaşlayınca güldüm ve İsrailoğullarının Lübnan'a girdiği gün 'Dünya Silahsızlanma Günü' olsun dedim. Salvador seçeneği gibi mi... Anorthosis mi!  ah sorma zamana ağlıyorum dedi
Cinsiyet değiştirerek çiftleşen, çift cinsiyetli sırtlan... Perçemli ve gidimli bir yaşam seninki amorf fazın ve derisi doldurulmuş insan yüzleri, eksenel bir hatta yüzen deniz kargaları ve Rongbuk Manastırı, Hairhan dağlarındaki bir zamanlar var olan okyanus çökelleri, tipik bir melanj ve çörtler ve kırmızı deniz killeri, ve hendekleri, Nohgon'daki yığışımlar, Kaligula tiyatroda, Caracalla sıçarken, Ceasar konuşurken, Otho ise bir et kancasına takılıp Tiber ırmağına atılarak öldürüldü, buhar fazındaki moleküllerden bazıları, su yüzeyine çarparak yapışıp sıvılaşmakta, yüzen geçit flash bellek sistemleri de, eğilme gerinimi ve kırılma tokluğunda yüzmektedir, harmonik salıngaçlar bir parçacığın patikasını izleyerek, monokromatik bir gezim dalgasıyla, faz uzayında bazı dağılımlara karşı geliyor ve bakhur bitkisiyle, onun yakıldığı  buhurdanlar ve Nusayrilerin Kilezi mezhebinden olmakla, yazın altınları ve ateşlerini söndürüp, din amcalarıyla bir kadeh (nakfe) dem sır edilirdi, Meryem'in Arsuz dağlarından çıkıp gelen suyla yıkandığı ve ermiş Elia'nın gökyüzüne çıktığı... Dünya silahsızlanma günü, Abbasi despotizmi ve Huzistan'daki günlerim, annem bir Sefarad Yahudi'siydi ve Ladino dili konuşurdu, babam bir Türk'tü ve Sünni Müslümandı, mürebbiyem (eğitmenim) bir Fransız Katoliği'ydi, tarih öğretmenim Şii'ydi ve Arapça konuşurdu, hahamım İbranice konuşurdu, müzik öğretmenim Ermeni'ydi, İslam'ın farklı bir yorumuna inanan  bir de haremağam vardı ve hepsi bir çeşit Türkçe konuşurlardı...
Dil uzluğu, şiirselleştirilmiş günlük dil, içilen arpa suyu, etker konumlar, Ayurveda'ya bakıp saç kılından dikiş attığımız kızlar ve ardından koruyucu otlarla kanopos küpüne koyduğumuz ölü, sol elin büzülme ve yayılma olanaklarını geliştiren etütler




(Ev düşünür, soba borusu ağlamaya başlar. Atalarının hayaletleri eşiğe gelir, zili çalar ve diğer kediler açlıktan ölürken, yıllardır her sabah evinizde beslediğiniz kedi için dünyadaki tüm diğer kedileri feda edişinizi nasıl haklı çıkarabilirsiniz der. Hüve lâ hüve... O o değil... Teleoloji ve arkitektonik varlığın ilk epifanisidir, yüzsüz bir tiranın yüzünü kay(b)detmesine izin veren bir arkedir. Nötronun ilk yurtluğu nerede, hangi planettedir. Bu soru değildir. Sessizlik bir sözcük olmayan sözcük, soluğumuz, nesne olmayan bir nesnedir. Bataille demiştir. Eskatalojik vs. Çocuk filozoflar için solipsizmin, rölativizmin, psikolojizmin, sessiz ufukta gidişi ise de söz şiddetin ilk yenilgisidir, dil tarihsel bir kalıntı, ışık şiddetin bir öğesidir. Dilin metali ve yerin sentaksı ile heterojen çiftleşme ve insan erken çok erken gelmiş bir tanrıdır...
Fransız devriminin ilk yıllarında (William) Blake, başında kan kırmızısı bir Frigya kepiyle Londra sokaklarında yürürdü... Bayan albay dedim, analojinin son sözü kitap değil (Mallarme'nin dediği gibi) sessizliktir. Castelrosso'da (Meis) izlediğin Krendil kimin oyunu, yok Napolyon İmparatorluğu...Kastilya ve mestizo lehçesiyle konuşalım, kumru popolu yeşim dedim, Transilvanyaca filan, Huidobro'nun büyük şiiri Altazor'u okurken, yükseklere saldıran ve güneşin yakmasıyla gözden yiten şahini, modus operandi, izlenen yöntem demekmiş, Borges'in ölüm ile ölenlere adanmış 'Fervor de Buenos Aires' (Buenos Aires Tutkusu) adlı şiir kitabı  varmış. Koşuntu ve görgül dedim sana ya, tarih ilerleme midir, tutarsızlık mıdır anne, modern çağ genelde neye bürünür,, naiflik midir örneli yani dedim, geleceği sömürgeleştirmek asıl ve ağır görevimiz, yazgımız, İşta tansıklar yıkımlara dönüşüyor, görkem dehşete,, su yok toprak un ufak, atomlar patlamak üzere, açlık toksik zehirlenme ve gaz haline gelme fobileri var içimde, akrep soksa güzel olur yani diyorum bu durumda, kehanet ne, değişim kötü , korunum iyi , Kapitalizm beni makina yapptı, sanayi sonrası erk ise bize birer gösterge gibi davranıyor, ölüyorum yaşarken, mukoza mı, selülözik bir ibre mi, leş miyim ben diyorum... cennet geometrik olduğu içn mi sevilir, bir uzay virüsü olsa ydı gene sevecek miyiz... Ah ki Cem söyler: "Kırmızı Pluton gezegeninde / siyah saplarıyla / çılgın kiraz ağaçları / ürperiyor bedemin / dünyalar içinde / başka dünyalar mı var..." Isfahan beygiri de senin gibi dedim, repesaj mücadelesi verdim, resifteki köpek balığıyla, hipokondriazis olduğum için yenildim, priapizm işe yaramadı, iri bir Roma kandili gibi devrildim, bir Bengal Işığı (kaplan gözü) gibi eridim... yaşamda tökezleyen yüzlerimiz, ayın sırtında hörgüçleri parıldayan develer ve kırmızı allahların yürüdüğü ummanlar boyunca ağlayan melekler ve şeytanlarla kolkola gezen metal bulamaçları... Semerkant'ın sarnıçlarında bir damla su kalmadıysa, Afganların öldürdüğü kara öküzlere ne oldu, Hürmüz kenti nerede, üzerine Adonis figürü işlenmiş Yunan mücevheri gibi ağlıyordu, Hadrianus'un Bitinyalı kölesi yanımda  duruyordu, Neocon dünyasında, somon balıkları üçbin km öteden yumurtadan çıktıkları ırmaklara geri dönebilirmiş, yazgısı Akhaneton'dan beter kardeşim, ağaçların arasından; bizi sessizce gözetleyerek, bir tanrı başı gibi yükselen aya baktık, ayın ışığıyla yaprakların hışırtısı şimdiye dek görülmemiş bir canlının gezinmekte olduğu sanrısını uyandırıp, ürperiyorduk, keşiş korkudan güldü, sonra birden titremeye başladı, yıllar sonra yüzü çizgilerle dolu geri döndüğünde, ay tanrıdır deyince, yanımdaki sen çıldırmışsın veya zehirli ot yemişsin dedi... bu otlar arasında ürkünç faunuslar yaşardı, ve işte bir faunus göründü, tomurcuk açmış bir baldıran yiyordu, cadı o sıra bir cesedin eliyle karıştırdığı çorbadan bizede verdi, ve billur aynada bize ölümü gösterdi, pişman olduk ölüm ürükütücü ve sonsuz bir soğukluk taşıyordu etinde, teni,  uzakta sarı, kükürt gözlü , tüyleri çizgili bir kaplan gibi dalgalanıyordu deniz ve pütürlü             kalın derisiyle yürümekte olan korkunç bir devin sırtına benziyordu derisi, Anadolu Ülkesi ne girdik o sıra ve cadıya Tanrı yı da gösterebilir misin dedim, İyi ama tanrı şu an avlanıyor dedi,, yüzü peçeli bir kız çıkageldi, Nil mezarlarında yaşıyormuş, miğferinde kanatlı aslan yatan bir adam göründü uzaktan ve cadı işte tanrılardan biri dedi... ve mavi irisler ve napolyon laleri aldı giderken ve benden bitmeyen katedral şarkısını söylememi istedi ve büyük karbonun sesini duydu ve Yosun İşleyen Eller adlı bir şiir söyledi, belki de ölmüş M.Ş'nin, "Bir gün gelebilir / Yeryüzünü tamamen sular kaplayabilir / O gün gökdelenler olmayacak / Binalar denizin derinliklerine doğru inecekler / Ve insanlar en çok bulunan şeyi / Yosunu işlemeyi öğrenecekler... " Amin diyemiyorum, ağlıyorum. Konvulzif tedavi görüyorum (elektro şok), ne yapayım... ve Anzelha kendini ateşe attı, tanrının varlığı ve yokluğunu konuşanları kederle dinlerim ben dedi ve gökkayalardan geçtik, hışırdayan ay ipeklerinden... Ayrıca Adriyatik kıyılarında balıklara kıyılmasını doğru bulmuyorum, Balasagun'a gitmiyorum, Büveyhileri, Luvileri tanımıyorum... ve altın tozundan bir buğu yükseliyordu ve tüm kıtaların birleştiği Pangea görünüyordu ve toprak rüzgarla konuşurken, insan aslında ölümsüz bir tekrardan ibarettir dedi, Zilzal suresi gibi mi dedim, oda şu dört şeyden konuşmayınız dedi, Ali, Osman , kader ve yıldızlar, eh imge dile düş gördürürse, sende küçük bir tanrısın öyleyse dedim, sonoritesi kuş mudur dedi, düşünceninde bir yüreği var mıdır, Homersi denklik peki, ve ağaçların bana baktıklarını gördüm, faros , ışık, zağanos da bir tür doğansa normaldir dedi. güldüm, ne yapayım... Tigris ırmağı nerede dedim, Dicle mi dedi, doğu Kanada'yı sordum ağladı, Kelt İrlanda'sından bir kır serdarı geldi ve tek gözünü kapa be Tepegöz dedi... kanatlı uygarlıklar var, insanlıktan ileri, İspanyol Yahudisi büyük Maimonides'te Arapça yazıyordu... sonra abalon denilen deniz sümüklüböceklerinin eşsiz sağlamlıktaki kabuklarını nasıl ürettiklerini düşündük...
'Bette / Bir zamanlar Atlantik'teki evimizde / Açıkta gezinen balinaları görürdük!'
Ama Bette, insan insan için, balina dinlesin diye türkü söylenir mi, kuş kuş için öter değil mi... aksi halde sesssizlik yeterdi her birine... yaşarken ezik sümbüller gibiydi,  ben öldükten sonra ünlü bir ressam olduğunu duydum... Asurbanipal'a Yunanlılar, Sardanapal dermiş... ezik sümbüller gibi, Vasarely şair mi, ressammış ama, onunla herkes gibi arkadaştık, ona ara sıra ben herkes değil, Kserkses'im derdim, aldırmaz gülerdi, sonra ödül misyoner romancılara gitti dedi
Alın size Başo dedim, 'Dağ yolundan iniyordum/ Ah! işte bu/ Bir menekşe' sonra sürdürdüm 'Onu koparmak olmaz/ Ondan ayrılmak olmaz/ Ah... menekşe' dedim.
Bak, doğada cinsiyet yoktur. Uzaya uzaya uzaya gitti, iki adet sıfırı üstüste koyuyorsun sekiz oluyor bari bir olsaydı!.. Sonra Suriye ye gitti, telefonda Şam piyon mu diye sordum...
Milankovitch salınımlarıyla ölüp diriliyorduk, tayfçekerler vardı, putsever suretlerle dikilen surlar... aa! keçi balığı geldi. Öldü, mezar taşında yalnızca tıkırdayan saate çözüm bulamadım yazıyordu ve yaşam öyle güzel ki yalnız mevsimleri izleyerek sonsuza dek yaşayabilirim diyordu.
Titan arum olarak bilinen ceset çiçeğinin kokusu 1,9 kilometreden duyulurmuş, Moorish Kalesi'ne gelince Orozco ve Rivera, Malevitch ve Rodchenko'nunda orada olduğunu gördük, Vasarely uzakta duruyordu onu da çağırdık. İnsan soyunu tutsak eden sentinel ordularını gördük. Borges diyor ki, kaplan dediğimizde tanrıyı yinelemiş oluruz, bir kaplan çünkü, onu doğuran kaplanı (onu peydahlayan kaplan) ve onu doyuran geyik ve kumruyu, onların beslendiği çayırları ve çimeni, onlara analık eden toprağı, toprağın geldiği ulaştığı yükseldiği gökleri, göklerin yaşam bulduğu güneşi ve onun bulunduğu galaksiyi gökadayı ve gökadanın yeraldığı evreni ve evrenin sonsuz yaratıcısı ve sahibi tanrıyı tanrıları ve onların araksına gizlenmiş olan yüzü belrsiz tanrı ve tanrıları akla getirir. Öyleyse diyebiliriz ki kaplan bir tanrıdır ve tanrıda bir kaplandır... Efrasiyab yani Karahanlılar' ı gördük, Türkistan'da Talekân şehrinden geçtik, Karmat ayaklanmasına tanık olduk yeryüzünün bir yerinde ve siyah cüceler ve uyuklayan hayvanlar vardı ki ve sen bir daha uyanmadan öleceksin dedim ona... düşümde kanatlı böcekler kırmızı gecelerime hücum ederken, tramvayda gidiyordum, Diana elini birden omuzuma koydu, tüy sorgucu gibi ipeksi, yumuşacıktı, inci gibi yaşlar akıyordu gözümden, ayrıca pirelerim size bulaştı siz artık pirelisiniz benim kanımı içine pire sizin kanınıza benimkini bulaştırdı, yakında kırılacağız sıtmadan ambulanslar akın akın hastanelere insan taşıyacak, salgın tüm dünyaya yayılacak ve insan soyu bitecek, fakat evdeki hiperaktif çocuğu ufolar kurtaracak başka bir gezegende yaşayacak, yeşim benimle kalacak, benim ısrarım sonucu ufoyla gelenler onu benden almaktan  ısrar sonucu vazgeçecek
yeşim istemiyorsa beni çağırmasın çünkü benimle kalacak eğer şimdiden ayrı kalırsa ufo onu kurtaracak yoksa benimle kalıp cesetlerimiz birbirinin içinde çürüyecek ve bu dünyada benim olmayan yeşim öbür dünyada benim olacak, ben yeşimini hastasıyım yirmi yıldır bugünleri bekliyorum ondan intikamımı alacağım ve o benim olacak benim gözlerim onun gözlerinin içine yuvalanacak, kemiklerim onun kemikleriyle kuru ağaç dalları gibi kaynaşacak, kalbim onun kalbini saracak ve içinde çürüyecek, kanım onun alyuvarlarını içip tüketerek yeşim sapsarı olacak, kucakladığımda kuş ölüsü gibi kollarımdan sarkacak ve onu bir gorgon gibi yiyeceğim, satürn canavarıyım ben yeşimin ayak tırnaklarını deniz suyuyla karıştırıp yaralarıma süreceğim, onun kanını içeceğim, onun hasta organlarını vücuduma sarıp yatacağım, o kollarımda son nefesini verecek ve takyonlarını vucudumda dolaştırıp jüpiteri çılgına çeviren kahkahalar atacağım ölülerin tanrısıyım ben yeşim ve ben yaşayan ölüleriz, onu yemeye geliyorum kaçın! görme deliklerinden gene sular akıttı, tüy sorguçlarıyla gene sırıttı, kuşların tüyü, sürüngen pulları, solungaçlar ve köpek dişleriyle güldü ve eğer deniz kaynasaydı bir sürü pişmiş balık olacaktı dedi.
İngiliz köylülerinin 1381 ayaklanmalarında söyledikleri ünlü isyan -başkaldırı şarkısı "Adem toprağı çapalar ve Havva yün eğirirken, efendimiz kimdi..."
Sen Eski Mısır'daki Fayyum masklarındaki yüzlerden mi geliyorsun, yalnızlık şeytanın at koşturduğu ıssızlıksa, kefren ve kefen ne oluyor, Thomas Dağları mı dedin, kementin boynuna geçirildiği kral ağlıyordu artık, gözyaşlarının prizmasında cellatlar kendilerini gördüler, belki o an herşey -gariptir- üç bin yıl önce Nil'in mavi çamuru üzerine Mısırlı bir çocuğun evcil geyiğinin basmasıyla oluşup güneşte kuruyan ayak izleri kadar ölümsüzdüler. Sıcaktan eriyen meydanlar ve kadının saygısız Cadillac'ı benim bahçe yoluma girdi, ışıklı gözlerini telaşla yumup açarak geri çekildi, yiten krallığından kalma tüm gölgeler kandilin titrek ışığında oynaşıyorlardı, kandil gagalı bir şeydi, Romalılarınki gibiydi,, dorukların en sarpı ve karlısı olan Glitterntin Tepesi'nde havalar açıkken bakıldığında doğu yönünde uzuklarlad, Surprize Körfezi'nin öte yanında bulanık bir gökkuşağı görülürdü, bunun Rusya olduğu söylenirdi, kanıtlanmaz bir şeye inanmak kadar inanmamakta garip dedi, kalay yaprakları üzerinde lahana böceği, çinko arılar ve tungsten kelebeği uçuyordu, Anka çiçeği dibinde açmış ve ahlak uydurma bir kişiyi izleyen uydurma bir kişi olarak ortada dolaşıyordu. Sonra Alba Kralı'yla Sabin'lerin Düğünü'nü izledik.
Milton der ki; Bir insanı öldüren, tanrının betimini, mantık sahibi bir yaratığı öldürür, bir sanat yapıtını yokedense, mantığın kendisini, yani tanrıyı öldürür demiş. Wılde eklemiş, ne zaman bana hak verseler, nerede yanıldığımı düşünürüm! Ve ama bir Tatar gölünde yüzüyordum, ağzımda kırmızı zambaklar vardı, altın vadide, ılık ülkenin yollarına doğru koşuyordum, zıplayan ceylanlar soluğumu kesiyor, güneş oklarıyla gözümü kamaştırıyor, yolumu buldukça kaybediyor ve yalnız ve yalnız bu coşumlu yaratığın sonsuza dek koşmaya yargılı olduğumu anlıyordu.
İranlı tamburuna vurmaya başlayınca, birdenbire bir toz bulutunun bağrından uzun kişneme sesleri duyuldu, ve göz açıp kapayıncaya dek, yeri nallarıyla döven, burun deliklerinden ateş fışkıran, karyağız kanatlı bir at belirdi ve hemen üzerine atlayıp kanat çırparak at uçmuş ve bulutlu dağın doruklarına konmuştu. İsa'nın mesleği ne idi ve Azrail'in kanatları yüzüne değdi...
Adım Kaan Romero dedi ve resimlerin içinde Barbari'den gerçek bir 'Vanitas' gördük
Deştikebir'de geceledik, Ardzırunî  kralı Seneker yanımızdaydı, eşdeğeri kral Sargon'da karanlıkta bir put gibi atının üzerinde duruyor surlara yaklaştıkça, kuleler, burçların gölgeleri tanrıların hayaleti gibi karanlıkta azametle uzanıyordu----surlara yaklaştıkça kuleler karanlığın putları gibi uzanan gölgeleriyle yarışıyor, ürkü veriyorlardı. Üç yıldır havada duran bir martıyla karşılaştık. Şiir insanın doğaldinidir dedi, Novalis demiş onada, siyah bir aslana binmiş gidiyordu, Dişayil adında bir şeyh vardı, sadaka yoksul gerektirir dedi. Tevrat altın suyudur, güldük, haydutlar seni zebun düşürür dedim, yarı buçuk kerem denizine girmeye niyetlendi, o sıra Kazvinli dinsizin öyküsünü dinledik... 
Kâbe adına, suların gebe kaldığını düşün. Kobra çiçeği, koma zehirisin. Hektor'un ruhu düşer defnelerin altına. Ah deyip ağlar ve geri dönerim. Uyak ve cinasların renginliğine. Hey Anibal, Kartagena nerede derim. Şiir ne işe yarar. Yıkıntılar arasında ilahi. Kör dilenciyi gören şair, allah rızası için bir sadaka yazdığını görür ve nasıl sadaka iyimi diye sorar oda karnımı zor doyuruyorum der. bunun üzerine şair yazıyı değiştirir ve bir kaç gün sonra gene sorar dilenci sadakanın arttığını söyler şair şöyle yazmıştır 'bahar geliyor ama ben göremeyeceğim' işte şiir bu işe yarar.
Tamar!..
(Dost, bu kadar yeter. Daha ötesini okumak istiyorsan, /
Git, sen kendin yazı ol ve sen kendin öz ol.)









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder