SONNOS
Vaspurakan
kralıysam da, parmak ayı gösteriyor ama sen parmağa bakıyorsun. Che. lavanta
kokuyorsun, bil ki Muinüddin Pervane'sin. sarı eşek görünce de gülüyorsun.
batılı hayalerinden gerçeklere üretir,
doğulu gerçeklerden hayaller üretir.düşlerini gerçeğe dönüştürür , doğulu
gerçeklerden düşler yaşam turnaların kanonudur, Hannover simsarı, Velletri
tefecisi, Einstein'ın babası kuştüyü yatak tüccarıydı. Solgun bir tanrı Adem boşluk demekti. İşte bir Arrabalı, ölü Judas'ın yanındaki
kokmuş eşek cesedi. Süleymanın ifriti. Tarkovski. nezaman öleceğimizi bilmemek
pratikte bizi ölümsüz kılar. varolmayan vardır. ölülerin kuyruk sokumundaki
hücreler çürümezmiş. cebrail vahy
getiren melek ve şu an işsiz. violet allığı. leylak kokusu. bir damla
gözyaşında dünyadaki tüm kitaplardan daha büyük deha vardır. üç kenarlı kare. Bukowski mezar taşına denemeyin dedi, dünyanın
ilk günlerinden kalma bir güneşle gider gelirdiniz. bedenem gerçektir, günah
gerçek midir. tanrı gökyüzü demekmiş Eliot'un tek klasik Vegilius'tur sözünden
iyi bir Borges öyküsü çıkarılabilir. kurgul usun bir düşünce kipi
oluşturamadığı ve verili uzayın
sonsuzluğu sınırlıdır . imge varlığın gölgesidir zburada saklanır bütün(sürgün)
tanrılar, burada geçirirler yüzyılları çinliler arabayı görünce altına bakıp,
atları nereye sakladınız demiş. Kelt diliyle yatan sonsuz cinsiyete,
antimaddeyi arayabilmek için gerekli olan enerji ancak anti maddenin
kendisinden sağlanabilirmiş, pengueni
şeytan sanan kadınlar, güneş bize mekan içinde Napoleon so zaman içinde
uzakmış, düştüğüm yerin yardımıyla ayağa kalktım ve güneş sürülerini gördüm,
Kordoba halifeleri vs ve Karakalla,
urlar, evrende yalnız olduğumuz duygusu bizi saldırgan-sinirli yapıyor/
elektronik tapınaklar geçiyor. Higgs bozonu ağlıyor. Ökaryot ve trilobitler.
Işık, ışık bakterileri yiyor. göz ve düz dünya. uzak yıldızlar ve
gezegenlerdeki hiçlik. ölüm. soyut ot. Trankella ucundan kuyruk yüzgecine,
Tanrı yokluktur. metal matris kompositlr. ışık tepisi ve kaya koruğu.
Theodosius limanı nerede. nerede mermer denizi, nanın tahşinin sarahannida, ay
ışığında kuru dalda cırcır böceği parlıyor, iri bir görüntüyle sanki dolunayın
ortasında duran bir devi andırıyordu. Ürperti veren bu duyguyla sarsılırken
böcek birden havalandı ve onun ayda ölmek için oraya doğru uçtuğu sanısına
kapıldım aniden.... köklerin ve kuyruklarının atalarını tanıyan sürüngenler, yücelen
toprakların mavi akıntısında, yanık burçak tarlalarının arasından geçerek,
kırmızımsı denizlerin içindeki su akreplerinin adını güneşin kutup duvarlarına
yazıyordular. diyakronik bir boyutta. imgenin Şamlı Yahya'dan başlayarak
kanıtlanmaya çalışılan çifte varlığı , liderlik sultası, penisinin tepesi
papatya gibi, zamanda bir sevi, iknsu
derebeyi, gizençli çağlar, düşler ötesi, yürek süveydası, soylu ruh, birlik
yaratan yansı o...
Ey
Yesenya, melekler gül indirsin şu kadir gecesinde senin gizil suretine,şol simetrik aminoasitler seni
kopyalasın ey rû yüzlüm, Prokaryot bakteriler, arkealarla dolsun iye
kemiklerin, güneşin olsun zaman ve metan ve propan ve manolya açsın sarı
dudaklarında, ey yitik yinimin Pantalassik okyanusu, ve göğün altın çivileri yıldızlar...
Atlantikli köleler ve Hidaspes savaşı Hint-İskender arası
Parslar,
Persler ve parsekler. labirent yani çift başlı balta. siyah dişi koyunlar ve
Pascal'ın terörü, zaman körlüktü. Bienalde bir odadda bir yapıt vardı, odayı
açtık bomboş... şimdi hepimiz o anı ve o yapıtı konuşuyoruz!.. Andre Chenier
başı kesilirken içindekiler size gerekebilirdi demiş. Nusiybin akademisi.
Politica çok yüzlü demekmiş. Hint keneviri neymiş.İtalya veya Almanya gözle
görülebilir nesneler değildir. Panter avı limanı. Gökte arı soğuk ışık,
hayvansal kanı üzgündü onun. küçük bir ışığın içinde izlediğim evren alefti,
milyonlarca evren gördüm, birbirini örtmüyor ve gölgelemiyorlardı. Aşkın
birleştiriciliğini, ölümün değiştiriciliğini gördüm. Ve gırtlağından güneş
doğan insanlar vardı.
2b?n2b?=???
(Olmak
ya da olmamak işte bütün sorun bu) demekmiş yukarıdaki şifre (gizlek) ..
Gargaumela. ve Darius ve Varaka, müjde sana ya Muhammed... dağın cenneti öpüşü,
İtalya kralı Emmanuele III bir resim sergisinde yamaçta (vadide) uzanan bir
köye bakıp bu köyün nüfusu kaç demiş. mastadontlar, hyperion, hafif bir rüzgar
eser , bir iki kiraz çiçeği süzülür yere, Ebu Leheb'in iki eli kurusun... dil
sihirbazlığı filan
Pırıltılı
arkadaşlığı ayın, eşlik ediyor sana, dalıp giden gözlerinin toza dönüşmüş bir
bahçe ya da avluda onu son kez irdelediğin, zamanın derinliğinde yok olup
gitmiş o gece ya da günden bu yana... Son kez.. Biliyorum biri çıkıp şöyle
söyleyecek günün birinde sana, tamda gerçeği belirterek. Pırıltılı ayı bir daha
göremeyeceksin sen, tükettin yazgının sana bağışladığı mutlulk veren olanaklar
demetini, Tüm pencerelerini açsanda yeryüzüne boş. Geç artık onu göremeyeceksin
bir daha Yaşam boyunca bulur ve unuturuz gecenin pırıltısında göz kırpan ayı
Biliriz hep göktedir ama iyi bakmak gerekir ona belki sonuncusudur ve bir daha
göremeyeceğizdir. Hepimiz herşey bir gaz devidir. az öğle güneşi, biraz yaban
arısı ve sis dörtgeniyizdir. Karluklar ve kır eğlencelerinin rokokosu, titan,
soğuk ve sıvı metan. bir ışık yığını güneş. panta rei. Nosebo, Latince zarar
vereceğim demekmiş. Sistan, Şiraz ve Isfahan Merv Kirman-şah Herat ve Tus ve
padişahın atının dizgini Artosların kucağı, Yunandan kalma eskil kandil.fraktal
çağrışımın ışık kızı, Pomeranya, Danca,
Lorca'nın Tamarit Divanı, Dali'nin şiiri, latifunda topraklarını halka dağıtmak
üzere bir tarım reformu gerekliliği,, bahadır yavuzlar gazeli, keşmekeş beter
varlıklar, terziler sinagogu, Yenisey, Lena, İdil, ...
Ongin,
Yenisey yazıtları, Yevgeni Onegin ve Puşkin kimlenrlie yakın ve akrabayız..Karabalgasun,
Analepsis, şimdiyi geçmişle karıştırma, Metalepsis, geçmişi şimdiyle karıştırma
demekmiş. Arpejli akorlar. Einstein haçı. Enceladus yayı. Sonsuz, sonsuz sayıda sonludur. Sana
kapılarına dek aradım Nitokris'i... Tayvanlı bilimciler derisi ve iç organları
yeşil floresan gibi parlayan domuz üretmişler.
Bovarizm, kendini kahramanın yerine koymakmış. Zeus'un bir ylcusundan,
taştan Pluton tanrılarından, yoğun kan damlasının o eşsiz biçimlenişi, sarsak
sevinç hıçkırıkları, üçgen alınlıkalar, sularına altın balığını geri verdiğim
Teselya'daki ırmak, diriltici sağanak, Kolozsvar'da ölen atalarım, sessiz
tansıma, Artakserkses'in aradığı ırmak, güldeki metal duyarlık, Duino'daki
şato, kuş başlı torso, halkın çürümüşlüğü, İbran bir yoksul, ve hipogonadizm
sayrısı vertigo bunlarda seks karakteri gelişmez ve çocuk edinemezler
vb...cinsellik hormonu estradiyoldür dedi...Kobranın sırtına (ensesine) bastım
ve onu kutsal yaptım...Saç kılından dikiş
attık , ayurveda'ya bakıp ardından koruyucu otlarla kanopos küpüne
koyduk ölüyü, siyah maskeleri suratında gördük sonra onların ve bir taşırım
içindeydiler...
Senin
bedenine aşığım Yahya, bedenin biçilmemiş zambak tarlası kadar beyaz,, bedenin
Judaca'nın vadilerine dökülen karlar gibi beyaz, Arap kraliçesinin bahçesindeki
gülleri nede onun baharatlar bahçesi, ne yaprakların üstünde parlayan gün
ışığının ayakları nede denizin gönlünde yatan ayın yüreği ve dünyada senin
bedenin kadar beyaz hiç bir şey yoktur. Bedenine dokunmama izin ver.viyola,
çello, korangle, fagot , korno, perküsyon. Sertavul geçidi., peristilli bir
avlu, apsisli bir salon, körün pençesi, Frankfurt radyo kulesinin bir ok oluşu,
Mata Hari, Cava dilinde 'Şafağın Gözü' demekmiş. Kutü'l-Amare'de gördüğünü,
Mozart, Münih Elektörü'nün huzuruna çıkacak ama boş kadro yok yanıtını
alacaktır. Kadı Burhanettin'ki tuyuğ şairi, Berkuk, Altınordu hanı Toktamış,
Padişahlar şehzadelere mermer tokatlatırlar ve ileride meşhur osmanlı tokadı
ortaya çıkardı, Sagarmatha, çiçekler ölümlü ve güzel, altın kalıcı ve sıkıcıdır,
Hesse söyler. Yaşlanmış sperm erkekler, atomlar hakkında düşünen atomdur
fizikçiler, Kedicik Babası Ebu Hureyre, güneşin yüzü için dibi cehennemdir
arada altıbin kat fark vardır.Başkırtlar ve Mercador Atlası, Tih çölü, tanrı
bir metafordur, Yakzan'ın babası ve Avlonya, Hurgada limanı, gizembaz, Saud
dağı cehennemdeymiş, annemiz Meymune, Birgün tefsir, birgün siyer ve megâzi,
bir gün edebiyat, bir başka gün arapların meşhur savaşları demek olan
Eyyâmül-arap okuturdu, Basra valisiydi, kötülük yapmak isteyipte vazgeçersen
sevap işlemiş olursun. Ebü'l-Abbas Abdullah İbni Abbâs İbni Abdülmuttalib
radiyal-lahu anhümâdan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahü aleyhi ve
sellem Allah-ü Teâlâ' dan rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurdu.. Şair
Perikles Yannopulos, atnı Salamis denizine sürüp intihar etmiş, sınıflı
toplumların kaderi ölmemek için öldürmektir demiş., çelik korse, yeşil gözlü
ağaçlar, Serendipli üç şehzade ve Meryem'in hamileykn dayandığı hurma dalı, her
duyumun gerçekleşeceği bir zaman var ki siz onu yakında bileceksiniz, İran denizi, uzak çağlardan gelen gizli
güneşimiz kutup yıldızı, epifanya (ortaya çıkışı) , şiiri sayılabilen çoğunluk
değil, sayılamayan azınlık okur.
modern
bir boş inanç olan bilim, pedantry-bilgiçlik, dinsel görüngünün elektrikli
dokungaçları, inancılığın (fideizm) yönlendirmesini hor görme, kurgul us, şiir
ele avuca sığmaz bir heterodoksi olmuştur, imgeler amfibik yaratıklardır, Zenta
savaşı, Curcan'a sığınır, Kerayitlere hücum eder, benden sonra gelenler altın
taşıyacaklar, en iyi eti yiyecekler, engüzel atlara binecekler en güzel
kadınları kollarına alaçkalarl, ve bütün bunları kime borçlu olduklarını
unutacaklar, Temuçin-Keskinkılıç. köpek içimi gebe bırakan kahredici bir küre
gibi yaklaşıyordu, Provence'de Cezanne gibi manzarayı algılayışımız, taşın gebe
kalışı, Timarchi, şana ve şerefe dayalı yönetim. Hindustanidiye bir dil varmış,
Ladino diliyle yazılan Ferrara Tevratı. Marranolar, Kutai krallığı, Güvalyar kalesi, Rume kuyusunun suyundan
içtik. Beyrut açıklarında kıyı koruması yapan Avnullah korveti, Eleşkirtli
eleştirmen, 'Nosce teipsum' Kendini tanı, Delphoi tapınağnın alınlığında
yazıyor. Selene kaplumbağa kabuğundan salıncağında uyuyordu. gökyüzü
tüylendiriyor ağaçları, ekmeğ yyeceksiniz, suyuda içeceksiniz, Sarmatlar alaca
bir ata binmiş koşardı önümden, Samson'un kör edilişi, Rembrandt'ın oğlu Titus,
Roma İmparatoruyud, Onu burkmasıyla yeni bir algılama biçimi verdi, barok bir
kompozisyon, sudan oluşmuş ağırlıksız deniz anaları, ölü dalgalar, su içi
pınarları, kendini taşların ağırlığıyla Ouse ırmağının sularına bırakan
Virginia Woolf, Roma da yapıtını okuyan yazarı dinlerken kalkıp gidemezsin
sıkılsan bile, Merkür, Venüs, Müküs
ölümü çiçeği ve tüberkülozu seviyordu, ,
dans ederken kızkardeşim yükseliyor küllerden, sonra Nebraska'da ahşap bir
kulübenin üzerine bir bizon düşüyor, Atinalı böcekler, Tanrıya yaslanan
Yakup'un merdiveni, kendi şiirlerini
yiyen Ugolin, efsun büyü sihir, Tantrik metinler, Kavya'nın erotik şiirleri,
Borges, Rafael Cansinos Assens adlı şairi denizle ilgili bir şiirinden dolayı
kutlayınca şu yanıtı almış; 'Ölmedn bir görebilsem şu denizi.' Çünkü şiir
dildir, biçimdir. Aragon gazelcidir. Laedrî , anonim dmekmiş. netuhaf gezegenim
ben Yakup'un gözü gibi parlayan, Güneyinbalığı Fomalhaut, , zerdeçal içerim,
pandanus
ile ligrendi yaprağını vücuduma sürerim.Padişah falcıyı çağırır, falcı
çocuklarınız haşmetlimden önce yaşamdan kopacak kederler göreceksiniz der,
padişah kızar ve falcıyı ölüme yollar, başka bir falcı gelir, uzun bir ömür
sizi bekliyor çocuklar babalarından yana hiç bir acıya tanık olmayacaklar der,
padişah onu armağanlara boğar, oysa iki falcıda aynı imada bulunmuş ama farklı
bir deyişle dile getirmişlerdir. Güneşin çevresinde ışıltılı tüyler var şimdi,
yerde dalgalar halinde ilerleyen saçaklanmalara bakarak ürperiyoruz, ve
dünyanın yeknesak görünüşünede pek güvenilemeyeceğini ve garip değişiklikler
olabileceğini anlıyoruz. Hind al Hannud, peygamberin savunduğu tek tanrı
fikrine karşı çıkıp, Kadır Tanrı, Ölüm ve Hayatın Anası kavramlarını
yerleştirmeye çalışmış ve Bedir'de (624) peygambere karşı savaşmış ama
yenilmişti.. Kutuplarından ışınım jetleri püskürtüyor, patlamanın ardıl ışığına
odaklanmış karadeliklerden olayın gizemi çözülmeye çalışılıyordu. Kubadabat
sarayı, Rafael tablosu gibiydi yüzü, bugün 15.03.2006 Sezar ölmediyse, işte
bugün ölecek!.. Önündeki kitaba bakarak
başını yumruklayan bir öğrenci gören III. Philip, 'Bu genç deli değilse Don
Kişot okuyordur buyurmuş.' Aristo, Abderalılar gibi olmayın dermiş davranmayın-
çünkü Abderalılar, yazın sıkı giyinip, kışın karda çıplak dolaşırlarmış. Bir
zamanlar Oktay Rıfat en iyi şairlerimizden denildiğinde toplantıdakilerden biri
Nereden biliyorsun demiş, söyleyende bir yanıt verememişti. Bu bana herşeyi
yanıtlayan bilgisayara Ne var ne yok deyip arızaya yol açan durumla ilgili
anektodu anımsattı. Uygunsuz tarfların olduğu tartışmada bazen bilen bilmeyen
bilmeyen bilen konumuna geçer. Denilesi ki iyi bir tartışma iki bilen
gerektirir. Nilüfer çorbası içer mi bir Narkolepsi. Süreyya'nın kederli yüzü,
gen varyantları, Saksonya elektörü Ogüst, Kerala eyaleti, Serhend şehrinde
doğup Sühreverdiyye tarikatındandır. Ben ceddim İbrahim'in duasıyım. Kardeşim
İsa'nın müjdesiyim. Annemin ise rüyasıyım. O bana hamile iken, Şam saraylarını
aydınlatan bir nurun kendisinden çıktığını görmüştü. Ben, Sa'd bin Bekr
Oğulları yanında sütlenip büyütüldüm. Bir gün süt kardeşimle kuzuları
otlatıyorduk. O sırada yanıma beyaz giysili iki kişi geldi. Birinin elinde içi
karla dolu bir altın tas vardı. Beni tutup göğsümü yardılar, kalbimi söküp
siyah bir pıhtı çıkararak toprağa akıttılar damlattılar. Göğsümü ve kalbimi o
karla temizlediler. Kserkses, Atina'ya doğru giderken Melankoia adı verlen
dağlık bir yörede baştanbaşa siyah giyen
insanlarla karşılaşır Melankoia siyah giyen insanlan ülkesidir. Şeytan
melekmiş kötülük meleği... Sibirya'daki Elgygytgyn gölünün meteorit çarpması
sonucu oluştuğu anlaşılmış. Endonezya'daki Tambora volkanının altında küçük bir
krallık bulunmuş, 1815 yılı. Lûtiler eşcinseller demekmiş.. Medine'de Kubâ köyü
varmış. Maldoror şiddetli ağrı demekmiş.. Novorossisk limanı, naturalist
avangard, spin atmak-flâneur, kılgısal momentler. Yunus , Horasan'dan geldi ve
Arap-Fars kültürünün etkisiyle Yunus oldu diyor. Cervantes, İnebahtı'da tutsak düştü,
Osmanlı kültürüyle tanışmış oldu yıllar içinde şöyle denilebilir mi, Cervantes
Donkişot'u yıllarca içinde kaldığı bulunduğu Osmanlı kültür ve geleneğine
borçludur. Süvari çiçeği var mı ki, bir yarı tanrı gibi, Krezüs, deve
kokusundan dolayı Perslere karşı bozguna uğrayan mızraklı süvarilerinin tek tek
adını bilirmiş, Toledo sanatı simya ve büyü Nemçe-Avusturya diyarı, Fay
tanrıdır, leğen ve saksafon, Katapult (mancınık) demekmiş, Bengal ateşi gümüşi
sarı kıvrımlı saç, Sansepolcro'da Halk
Sarayı'nın duvarına fresko tekniğiyle yapılmış, kara çeneli bir Etrüsk heykeli,
Ankostik resim (mum boya ile) Camille Claudel'in Sakuntala'sı gibi, perçem,
tuğyan (azgınlık), Tuvâ'da (mukaddes vadi), Turab (toprak), Sündüs, Kaçut (kısa
mızrak), Özi valisi Melek Ahmet Paşa.. Hava karardı, küçük bir esinti çıktı,
dünyanın mavi sıvısı çöktü ve anılarına girip annesiyle birlikte kendilerine
düşman ettiler.. Kurâ ahalisi, somut hayvan, , beyaz ibikli kagu Kaledonya' da
mı yaşar, El Nath, partikul savuran buz jetleri, Drosophila (sirke sineği),
yeşil cübbeleriyle Mervan'ın adamları, ilkel çağların kutup yıldızı Ejderha
(dragon) takımlıydızında bulunan 'Thuban' idi, Şimdiki kutup yıldızımız
Polaris, yıldız çağlarının kutup yıldızı ise Çalgı (Lyra) takım yıldızının
kraliçesi Vega olacak. Fallus Kontu Marquis de Sade, Mussolini , Musul'dan
gelirmiş kök olarak. nefrit taşından fincan, Asur ülkesinden Kassitlere kadar
yürüyüp kollektif güç tanrımıza sövgüler yağdırdık. Hilatoryum, memutun atası,
polijenik, heteromorf koglomera, soğuk kütle katılımı fazından sonra, ergimiş
bazalt okyanusları, güneşin öksürmesi, ayın donması, kumsalın esnek yayı,
Nawfara kahvesinde içtiğimiz mırra, ritmik ve aritmetik koşular koşumlar,
ışıntı, körışık, serpinti, dört beygir gücünde, kendi soluğunu tutarak ölümüne
yol açan adam gibi, yeşil tepelere değerek oynaşan öğle vakti, vadiden süzülen
mor gölgeler, yağan karın bir başka biçime sokuşu anıları, zincifre (kırmızı),
azurit (Mısır mavisi) ve malakit (yeşil), en yakın akrabamız su sineği., Etrüsk
faresi. Ejderhan-Astrahan,, Moğolca ,Nöker; komutan yardımcısı, Daruga;
g2animet paylaştırıcısı memurlar., Jandarma ile Mevlana arasındaki fark.
Viverris kedisi, Molosmolossol köpeği. kuyruğun dentimindeki bal peteği
biçimindeki iç yapıya hidrolik sıvısı sızdı, akustik test olumsuzdu, tanrının
yardımcısı fareler oldu.
Tamarit
Divanı, Lorca'nın kitabı, latifunda topraklarını halka dağıtmak üzere bir
toprak reformu gerek, Borges, İstanbul'u, Burgaz'ı gördü ya Burgos'u, Falanj
ilk çağda İskender'in babası II.Filip'in sonra İspanyol Franko'nun
birliklerinin adıydı. Su orgu. karada at, denizde balık, havada kuş ki
Hippokampos'tur. erektil sorunlar, Tutamkhulu İsmail Afrika bir şair, annesi
Güney Afrikalı babası Türk, sıfır başvuru gerilim değeri ne demek, bobindeki sarımların
geometrisi, Vogul dilinde konuşuyorum, aralık, ocak, şubat beyaz burunlu
aylarmış, Yıldırım Beyazıt'ın kaderi esir düştüğü Stella tepesinde değişti, az
kaldı mürekkep balıkları ormanlarda dolaşacak, Hatila vadisi, Gala gölü, sıcak
Jüpiter ve magnetarlar, gökada diski, Pers ölüsü, pars leşi, hayalet evrenler,
İrani bakışlı Ali şeriatıdır, pire ile peri, Tanrı yaratırsa, zaman
öldürür...Fertek (Niğde) İşlek kapıdır kalpleri, nötür acunun ilişkisizlik
uydusu, Kefre anneciğim, otsu kokulu bir çiçek, çocukluğum anneciğim, tanrının
rengini barındıran ışık saçan parmaklar, sanal örtü, gebe su, vetekaddes,
Hektor'un ruhu-gölgesi düşer defnelerin altına, romantik çağın görkünç su
aygırları, yıkıntılar arasında ilahi, Germiyan beyi II. Yakup, step ejderi, madde
sonsuzluğun saflığı üzerinde bir lekedir, varoluşundaki doluluk, ah işte benim
boşluğum, Kâbe adına suların gebe kaldığını düşün, meta fetişizmi, vals, polka,
kadril ve galop için müzik, yapraklar döküldü, ağaçlar anne ölüm uykusunda,
renkcil demetlerle süslü, tavus ötüşlü korulukta rüzgârların ve kuşların
getirdiği elementler burada hayat bulurdu..ölüm ve yaşam burada oluşurdu. Bir
şey söyleyeyim mi aynalar ve çiftleşme insanın sayısını artırdığı için tiksinç
bulurum."Ermere geçti yanımdan. Deniz yanımdan geçti. Ve ardından onun
tanrılar geçtiler. Ve köpükler taştı tanrıların geldiği yerden. Ve burada
doğmuştu tanrılar. Suda bulutlar gibi akıyorlardı. Ve geyik göründü orada.
Bulut oldu sonra geyik. Güney sularının kadınıyla. Sonra durup ne olacak diye baktı
tanrılar. Ve bir sarı püskül çıktı sonunda. Ve ulular gelip yakınımıza.
Salladılar sarı püskülü..." Bitti, yani ; Kavsi Kuzah yani gökkuşağı, ah
dünyada kötüler ve barbarlık olduğu sürece iyilik neye yarar, geçmişin büyük
Abbasi hümanizmi bile unutulmadı mı, bir tür mavi bahar rüyası gibi ve insan
hıçkırıklara boğulduğu zaman güçsüzlüğü tüm canlıları geride bırakır,
Şehzadebaşı'ndaki camlinin köşesindeki sütunun dünyanın merkezini gösterdiği
söylenir, şair Necati kimdir, eşek örümcek ve gergedanın arasına tazı girerse
ne olur, Goygoycular ve Saraçhane nerededir, Arkadyus Sütunu'nun dibinde Avrat
Pazarı olduğu doğru mudur...
Çiçeklerin bulanık ruhu üzerine baladlar söylemek... Tartus'ta okumaya
davet edilmek... Ve Kum Kaptanı köpek balıklarıyla yürüdük, örnel olan durumlar
söz konusu olduğunda ise kızlar o denli güzeldi ki "Cennet
ağaçlarının gölgesinde uzanma isteğini
tümüyle yok eden yeryüzü selvileri gibiydiler..." Sonra gelecek kapanırsa
zaman durur dedi Dante, inanmadık, insanal krallıklar uydurması kardeşim,
insanın gölgesinin peşinden koşmasına ilerleme denmiyor mu onun gibi, kayra
nedir peki... bilememki...
Aynalar
ve çiftleşme insanın sayısını artırdığı için tiksinç bulurum, aşk gökyüzündeki
İsa mı, Yakup'un merdiveni mi derim. Einstein bir şey gerçekse kesin değildir,
kesinse gerçek değildir diyor.. 'Şiir bizden önce yaşamış nice yaratıkların
alınyazısı mı...' Herakliya tiranına konuk olduğun!.. İyi de Aracataca mı
Macondo mu... İyide yarı insan yarı hayvan bir hybrid (melez) olan katır ya da
bardo mudur bu herif dedim. Peki arabamızı bir kaplan sürüsüne bağlayıp
Hindistan'a gidelim. Dile katık,
kendineözgülük, içerik pekinliği, işte yazarlık dedi. Kibele'nin yaşama
döndürdüğü, yaralı, o güzelim Attis gibi...
İberya
kralları ve neden iki gözlüyüz ve atla camiye giren Cengiz Han ve Türkçe yazan
Hatayi Şah İsmail ve Farsça yazan Yavuz Selim ve ölümüne yakın varlık ötesini
özlüyorum dedi ve Agrippina uyluğunu kaşıdı ve Barba Vassili paltosunu çekti
uyudu, ve nergise uzanırken ansızın yarıldı yer ve kapkara atların çektiği bir
araba fırladı derin yarıktan... ve kör bir kaplan gibi dünya içine kıvrılıp
gözlerini yumdu.
Bir
quartet, lilyum, gerbera, frezya, fulya... Bir öbür dünya varsa onunda bir öbür
dünyası vardır sanırım. 'Chaucer'in zamirleri pek kapalıdır bize / Zamir bir
sözcük, geçer bizim yerimize.' Maymunların serebral korteksinden fırlayan
sıçırgan mecidiye ve gümüş pullu akçaları, görsel algı eşiğinden saçıp serpen
kulunuzdu bu... Lilith efsanesi ne idi, Yunus Emre değerinde bir Osmanlı aydını
var mı ki, Raflezya dünyanın en büyük çiçeği, olsun bizim kız, Kenize Murat
gibi ya da Mezamorto Hüseyin Paşa, Koyunadaları Deniz Muharebesi, Yera (Z.Burnu
deniz savaşı) İbrani çığlıklar, Arapça ve Rabça öğrenmeyi ve ilkel özgürlük
çağları... Kırlarda dolaşan şair bir çobanla karşılaşır, çoban şehirdeki
gürültünün nedenini sorar, şair benim doğumgünümü kutluyorlar der, çoban
kendisinin becerilerinden sözeder ve neden kendisinin değilde bir şairin
doğumgününün kutlandığına şaştığını söyler, şair yarışalımmı der ve yarışırlar,
şair uzun gölgelerin arasından (akşam üzeri) yükselen ayı görüyor musun der
çobana, evet yanıtını alınca, gözlerimizi kapatalım der ve sorar şimdi ayı görüyor musun, çoban artık heryerin
karanlık ve birşey göremediğini söyler. Şairse; ama ben görüyorum der!..
Moskova kralı ve şiir prensesi, Darfur'daki yoksullar, geniş sArkadya caddesi,
Oidipus ailesi, Thebai'yi kuran Kadmos oğulları, Yuhanna'nın vahyindeki
tınıları çağrıştıran kıyamet havası içeren eşsiz şiirler. Tanrı Haldi'nin
büyüklüğüyle Argiştioğlu Sarduri derki terkedilmiş Uhime ülkesini ele
geçirdiğim zaman o seferin geri dönüşünde Magaltu şehrinide ele geçirdim, erkek
ve kadınları Bianili ülkesine sürgün ettim, Urartu kralı II. Sarduri'ydim.
Gondwana süperkıtası... Zamanla göreli olarak hareket ediyoruz ya da zamanın
kendisi hareket ediyor ya da zamanın bize göre hareketini algılayış biçimimizi
ele veriyoruz, olmadı değil mi... Kör dilencinin önünde Allah rızası için bir
sadaka yazmaktadır, şair dilenciye kazancının iyi olup olmadığını sorar,
dilenci karnımı ancak doyuruyorum der, şair yazıyı değiştirir bir kaç gün sonra
gene sorar, dilenci kazancının oldukça arttığını ve şairin ne yaptığını sorara,
şair eski yazıyı 'Bahar geliyor ama ben göremeyeceğim' diye değiştirmiştir...'
Aşağı Ürdün vadisindeki Gilgal köyüne geldik, Hititlerin Kumarbi destanını
bulduk, dinleyerek Hattuşaş a, Labrandos a kadar geldik, Dor stili sütunlar
vardı, Etrafı Mekke sümbülleri sarmıştı. Süleyman ını atları Şâme ve Tafil
şehrine giriyordu, Mecenne suyu içiyor, Ebubekir'den aldığımız Kesva'nın
üzerinde, Süheyl yıldızı tepemizde, Harzemşahlar ilerimizde kendimizden
geçiyorduk. Ancak Tanrının sözünü anlayamayız çünkü yalnızca onda tamah ve
heves, zulüm ve garez yoktur dediler. Gün geldi farenin gözü kediyi gördü. Çok
varsıldım ayrıca çok servet sahibi, ne yoksulluklar var dünyada görsün diye
sabiyi köye yolladım, döndüğünde (bıyık altından) gülümseyip neler gördün anlat
bakalım dedim, Sabi bizim b.ir köpeğimiz var, oysa köyün bütün köpekleri onların
dedi, bizim bir havuzumuz var, onların uçusuz bucaksız dereleri, bizim altın
sarısı avizelermiz var, onların sayısız yıldızları, biz karşı komşunun duvarına
bakıyoruz oysa onlar ufku dahi görebiliyorlar dedi, hemen köşkümdeki gizli
odama çekilip kaderime ağladığımı bir siz bilirsiniz....
Doğu
ile batının ayrımı şu; doğu, doğanın verdiği yeteneklerle bulgular peşinde
koşuyor, batı ise; zekanın verdiği yeteneklerle, doğu kuşu taklit ederek kanat
takıyor, batı kanatsız nasıl uçabilirim diye düşlüyor, doğu atı
evcilleştiriyor, batı arabayla hızlanıyor... Belki yanılgıdır bu ama herkes
İskender doğuya uygarlık götürdü, barbar Atilla batıya felaket getirdi diyor.
İlkel özgürlük anlayışı bu dedi bana... Ticani biri geldi o ara ve Fuad
Sinyora... ve Emil Lahud geldi ve ilahiyatçı Juan de Sepulveda geldi sonra
çocuğumu köye gönderdim yoksulluğu tanısın diye sonra sordum baba bizim bir
köpeğimiz var onların bütün köün köpekleri onların bizim bir havuzumuz var onların uçsuz bucaksız dereleri biz mkarşı
komşunun duvarına bakıyoruz onlar ufka dek bakıyorlar bizim 3 avizemiz var
onların sayısız yıldızları dedi, sonra "nişanlım benden on yaş büyüktü /
askere gitti / şimdi ben ondan on yaş büyüğüm / çünkü / öleli yirmi yol
oluyor." dedim. Ve Fransada dikiş makinesi icat edildiğinde terziler 85
adet dikiş makinesini tahrip etmişler ayaklanarak bizde basım aygıtı gelmesin
diye hattatların isyanı gibi, kompleksim geçti vallahi, Montaigne bin kişi
yazar bir kişi yazar olur filan demiş, dilber dudağı ve kadın budu yemiş, İngiliz
romancısı Thackeray 'Yaşam Konstantinopol'e benzer, uzaktan romantik görünür
ama içine girince kasvet ve kaostan geçilmez demiş, Ogier Chiselin de Busbecq
burada (ülkemizde kaldığı hanlarda belki üzerinde Allah'ın adı yazıyordur diye
yerden kağıtları alıp duvar kovuklarına koyduklarını söylüyor, Zarit kasabası,,
El Manar ki Hizb Ullah'ın televizyonuydu,, Nahariye'de, Beyt Şean'ı vuran füze,
Akko'dan, Tiberya'dan, Kiryat Şimona'ya, Nuvar es Sahili ve Muhammed Şükür.
Haim Ramon ve Moşe Kaplinski, Dan Halutz ve Huseyin Nasrallah, ve El Hikme ve
Huseyn El Burci ve Muhammet Yazbik... Forumun harabelerinde kediler dolaşıyor,
altın tapınaklardan yabani otlar fışkırıyor, imparator saraylarından akbabalar
havalanıyor, saçaklarından buzlar sarkıyor... vs... Baalbek'te denize girip
saklananları gördüm dedi.
Platon,
nedrede suç varsa orada adalet yoktur demiş. Rusya ve Macarya'yı gezdim ve
'Tanrının ayağı buzda kayar mı dedim.' Salvador seçeneği nedir, Ozanın acısı
Tantalos'un acısı gibidir ve sunakta akan mor sıvı ve Yavuz'un küpesi, Vladimir
Çebeş Macarların kahramanı... bir karaltı yaklaştı işte...en güçlü olan en
barbardır filan gibi Kaldıki korolar
eski Yunan da halkı temsil ederdi oda kralın yada seçilmişin bözünü yineleyen
bir tebaa konumunda idi. Grift keçi figürinleri,
boynuzlu ve arı gövdeli insanlar, İranî koltuklarda oturuyorlardı... bir Arap
küheylan, polifenol, çift kör ve randomize deneyler... Sessizliğe katkın
olacaksa konuş dedi.... Isı değiştirgeci ve uzaydaki köyler-köyleri ... ah
sarmısak kötü kokulu gül, ve Aygır Kalesi, ve o göğsü dar, cıdagosu alçak bir
katır gibiydi... ve tükenmeyen mürekkep ve çarpmayan elektrik ve yazıyı okuyan
bilgisayar dedi... pasak ve cenin... ve kontraltosu, alışkanlık köleleri tuz
çağının... kalbin ve kabin ve zadeganlar ve ticaniler
Epileptik
ki, yetmişiki din adamından oluşan Vukuflar Meclisi 'Meclisi Hubrigan'
gelecekteki önderini seçti: Ayetullah Muntazari... Ve çarlığın Rasputin'i ve
Nazizmin Hanusen'i. O da sevilirmiş önce, Rasputin gibi, sonra Kara Ormanlar'da
ölüsünü bulmuşlar, bu kara büyücünün...şiirin Mekke si neresi... ve ama Üdolf,
en çok Marika Rokk adlı sahne yıldızını severdi. Adolf cinsi
-asitlere-terminlere göre o, yalnızca üremeye yarayan güzel yaratıklardı.
Sıradan Faşizm'de (Mikael Romm) görebilirsiniz Marika'yı, yılan gibi kıvrılıyor
ve yaklaşmakta olan tehlikeye karşı olanca hızıyla oda ritm tutuyordu. Ne
yapabilirdi ki bir sahne yıldızı, Hitler'in gösterileri öyle geometrik ve o
denli görkemli ki, propaganda bakanın ki (Göbbels miydi- daha görkünç, çok daha
ürkütücü, gamalı haçlar, film değil -gerçek- binlerce meşale dolu insan.
Kitleler afyonlanmış ve karnı doyan her Töton! bu kuduz şölenine, bireysel bir
kuduru sendromunu eklemeyi hiç unutmamış. Belki perde arkasında gidişi sezen
kitleler vardı, ama neye yarar, o sürükleniş yeterli kitleyi almış götürüyor
Ren ufuklarının ötesine... Öyle olmasaydı Almanya iç savaşla yer bitirirdi
kendini deniyor (Sonuca başka yöntemle mi gitti) Hindenburg'un, Krup, Flick ya
da Thyssen'den, eski onbaşıyı şansölye ataması için aldığı çekte, bu işin
günlük yaşamı anıştıran tek belirgesi olarak hep anımsanacak artık. Krup,
Flick, Thyssen silah fabrikatörleriydi... ThySSen... Endülüs'teki Erak
Savaşı'ndan sonra köleler bir dirheme satılır olmuştu. Katilina Tertibi neyin tertibiydi.
Ben nefer Seyitoğluşıvgarda, çengelde, dipte yular tuttum. Kumanova'da cephe
bozulunca, tekmil batarya at binip topluca menzile kaçtık,, Metroviçe Bolatin
köyünde esir düştüm, Allahüekber'in Zivin mev kiinde şehit düştüm. Ol bapta ve
herhalde emir ve ferman Hazret-i Veliyyülemir, Velîihsan Efendimizindir. Ve de
Almanya ile ittifak âli-menfaatimizdir. Galiçya'daki siperdaşım Ömeroğlu
Bedir'dir. Oramar'dan Galiçya'ya gelmiş idi.
Krakov'da, Rakoviçki Mezarlığında yatar. Süveyş'ede gitmiştir. Medine marşı
çağırıyoruz hep birlikte, inletiyoruz göğü yeri, ölürüzde vermeyiz peygamberin
kabrini. Sırtımızdan girdi Arap'ın eğri boyunlu hançeri., Elbire Ramallah'ta
sıtma oldum , kinin dahi yoktu. Bir-Üs Sebi'de üstümüzde paralandı bir atım,
bir eski çaputu üstüme sardım. Musul'da da kaldım tifus kol gezer, Ahır dağı,
Sincanlı ovasında bulundum, hasılı helal ettim hakkımı sana sende helal et be
memleketim... Öteki tanrıların arkasına gizlenmiş yüzü belirsiz tanrıyı gördüm.
Korsakov sıvılarının sönümlemesinide ve Venezia'da Engizisyon sütununda kendimi
sınadım, parmakucuçlarım yere değdi , günahkardım ve Son bakış köprüsünden
ölümümün geleceği zindanlara yürüdüm bir papaz eşliğinde ve töğbe ve istiğfar
ettim son kez...
Ve
öteki dünyaya böyle doğdum...
Odysseus,
Troya savaşından sonra İthaka kralı olarak yurduna dönerken, azgın dalgalar ve
kasırgalarla yolunu yitirir, yirmi yıl boyunca denizlerde İthaka'yı arar durur.
Belki Malta yakınlarında, belki Kiklat adalarında büyücü Kirke'nin eline
düştüğünde, her istediğini kendisine aşık eden bu cadı, Odysseus'a İthaka'ya
kavuşabileceğini ama bir koşulu olduğunu söyler. Umarsız Odysseus ülkesine
dönebilmek için her koşulu kabul edeceğini söylediğinde kendisine Hades 'Ölüler
Ülkesi'nin yolu görünmüştür bile... Odysseus, destana göre Herakles
Sütunları'nı (Cebelitarık Boğazı) geçip Atlas Okyanusu'ndan Afrika kıyılarına
döner dönmez Hades'e gelmiş ve Ölüler Ülkesi'ne varmıştır artık. Sanki
Okyanus'un altından Erebos'a, bu karanlıklar ülkesine geldiğinde bütün ölüler
Odysseus'a koşar ve herkes gerçek ve yaşanılır dünyadaki dostlarını,
arkadaşlarını, anne, baba ve çocuklarının durumunu sorar Odysseus'a... Odysseus
sırayla herkesin gönlünü alır ve herkese iyilik dolu haberler iletir. Ne varki
bütün bunlara karşın bir kişi kendisinden uzak duruyordur. Issız ve sisli
karanlığın içinden bütün çağırmalara, yakarmalara karşın gururunu yenemeyip
gelmeyen bu kişinin adı Aias'tır. Bütün çabalara karşın gelmeyen ve bu
olağanüstü fırsatı değerlendirmyen Aias'ın kararlılığını gören Odysseus
üzülerek Asfodel çayırlarından ayrılır ve gene yeryüzüne çıktığında Kirke'nin
verdiği sözün gerçekleşmesini bekler ve sonunda İthaka'ya kavuşur. Aias'a diğer
ölüler kızarak bu davranışının nedenini sorarlar; o ise insanı kahreden o en
yakıcı yanıtı verir; 'benim buraya düşmemin nedeni Odysseus'tur, benim ölümüm
onun yüzünden' der... Şarap, keçi, değirmen taşı ve kahin... Ve Hermes ;
Tanrılar ölümlü insanlardır, insanlar ölümsüz tanrılardır dedi. Kâfurun yedi!
Atım Zulcenah, kılıcım Zülfikâr'dır, ve bir Türk palası, saldırmayı andıran
koruk bıçağıyla gırtlağımı kesti ve yerlemde Kant ve kanıt vardır dedi,, sonra
perde ayaklıları bile parçalayıp, güneşi dahi-bile yakan ayetlerin duvarlarında
parçalandığı ağzını son kez açtı ve son soluğunu verdi! anlağındaki bilgi akışı
yavaşlayınca güldüm ve İsrailoğullarının Lübnan'a girdiği gün 'Dünya
Silahsızlanma Günü' olsun dedim. Salvador seçeneği gibi mi... Anorthosis
mi! ah sorma zamana ağlıyorum dedi
Cinsiyet
değiştirerek çiftleşen, çift cinsiyetli sırtlan... Perçemli ve gidimli bir
yaşam seninki amorf fazın ve derisi doldurulmuş insan yüzleri, eksenel bir
hatta yüzen deniz kargaları ve Rongbuk Manastırı, Hairhan dağlarındaki bir
zamanlar var olan okyanus çökelleri, tipik bir melanj ve çörtler ve kırmızı
deniz killeri, ve hendekleri, Nohgon'daki yığışımlar, Kaligula tiyatroda,
Caracalla sıçarken, Ceasar konuşurken, Otho ise bir et kancasına takılıp Tiber
ırmağına atılarak öldürüldü, buhar fazındaki moleküllerden bazıları, su
yüzeyine çarparak yapışıp sıvılaşmakta, yüzen geçit flash bellek sistemleri de,
eğilme gerinimi ve kırılma tokluğunda yüzmektedir, harmonik salıngaçlar bir
parçacığın patikasını izleyerek, monokromatik bir gezim dalgasıyla, faz
uzayında bazı dağılımlara karşı geliyor ve bakhur bitkisiyle, onun yakıldığı buhurdanlar ve Nusayrilerin Kilezi
mezhebinden olmakla, yazın altınları ve ateşlerini söndürüp, din amcalarıyla
bir kadeh (nakfe) dem sır edilirdi, Meryem'in Arsuz dağlarından çıkıp gelen
suyla yıkandığı ve ermiş Elia'nın gökyüzüne çıktığı... Dünya silahsızlanma
günü, Abbasi despotizmi ve Huzistan'daki günlerim, annem bir Sefarad
Yahudi'siydi ve Ladino dili konuşurdu, babam bir Türk'tü ve Sünni Müslümandı,
mürebbiyem (eğitmenim) bir Fransız Katoliği'ydi, tarih öğretmenim Şii'ydi ve
Arapça konuşurdu, hahamım İbranice konuşurdu, müzik öğretmenim Ermeni'ydi,
İslam'ın farklı bir yorumuna inanan bir
de haremağam vardı ve hepsi bir çeşit Türkçe konuşurlardı...
Dil
uzluğu, şiirselleştirilmiş günlük dil, içilen arpa suyu, etker konumlar,
Ayurveda'ya bakıp saç kılından dikiş attığımız kızlar ve ardından koruyucu
otlarla kanopos küpüne koyduğumuz ölü, sol elin büzülme ve yayılma olanaklarını
geliştiren etütler
(Ev
düşünür, soba borusu ağlamaya başlar. Atalarının hayaletleri eşiğe gelir, zili
çalar ve diğer kediler açlıktan ölürken, yıllardır her sabah evinizde
beslediğiniz kedi için dünyadaki tüm diğer kedileri feda edişinizi nasıl haklı
çıkarabilirsiniz der. Hüve lâ hüve... O o değil... Teleoloji ve arkitektonik
varlığın ilk epifanisidir, yüzsüz bir tiranın yüzünü kay(b)detmesine izin veren
bir arkedir. Nötronun ilk yurtluğu nerede, hangi planettedir. Bu soru değildir.
Sessizlik bir sözcük olmayan sözcük, soluğumuz, nesne olmayan bir nesnedir.
Bataille demiştir. Eskatalojik vs. Çocuk filozoflar için solipsizmin,
rölativizmin, psikolojizmin, sessiz ufukta gidişi ise de söz şiddetin ilk
yenilgisidir, dil tarihsel bir kalıntı, ışık şiddetin bir öğesidir. Dilin
metali ve yerin sentaksı ile heterojen çiftleşme ve insan erken çok erken
gelmiş bir tanrıdır...
Fransız
devriminin ilk yıllarında (William) Blake, başında kan kırmızısı bir Frigya
kepiyle Londra sokaklarında yürürdü... Bayan albay dedim, analojinin son sözü
kitap değil (Mallarme'nin dediği gibi) sessizliktir. Castelrosso'da (Meis)
izlediğin Krendil kimin oyunu, yok Napolyon İmparatorluğu...Kastilya ve mestizo
lehçesiyle konuşalım, kumru popolu yeşim dedim, Transilvanyaca filan,
Huidobro'nun büyük şiiri Altazor'u okurken, yükseklere saldıran ve güneşin
yakmasıyla gözden yiten şahini, modus operandi, izlenen yöntem demekmiş,
Borges'in ölüm ile ölenlere adanmış 'Fervor de Buenos Aires' (Buenos Aires
Tutkusu) adlı şiir kitabı varmış.
Koşuntu ve görgül dedim sana ya, tarih ilerleme midir, tutarsızlık mıdır anne,
modern çağ genelde neye bürünür,, naiflik midir örneli yani dedim, geleceği
sömürgeleştirmek asıl ve ağır görevimiz, yazgımız, İşta tansıklar yıkımlara
dönüşüyor, görkem dehşete,, su yok toprak un ufak, atomlar patlamak üzere,
açlık toksik zehirlenme ve gaz haline gelme fobileri var içimde, akrep soksa güzel
olur yani diyorum bu durumda, kehanet ne, değişim kötü , korunum iyi ,
Kapitalizm beni makina yapptı, sanayi sonrası erk ise bize birer gösterge gibi
davranıyor, ölüyorum yaşarken, mukoza mı, selülözik bir ibre mi, leş miyim ben
diyorum... cennet geometrik olduğu içn mi sevilir, bir uzay virüsü olsa ydı
gene sevecek miyiz... Ah ki Cem söyler: "Kırmızı Pluton gezegeninde /
siyah saplarıyla / çılgın kiraz ağaçları / ürperiyor bedemin / dünyalar içinde
/ başka dünyalar mı var..." Isfahan beygiri de senin gibi dedim, repesaj
mücadelesi verdim, resifteki köpek balığıyla, hipokondriazis olduğum için
yenildim, priapizm işe yaramadı, iri bir Roma kandili gibi devrildim, bir
Bengal Işığı (kaplan gözü) gibi eridim... yaşamda tökezleyen yüzlerimiz, ayın
sırtında hörgüçleri parıldayan develer ve kırmızı allahların yürüdüğü ummanlar
boyunca ağlayan melekler ve şeytanlarla kolkola gezen metal bulamaçları...
Semerkant'ın sarnıçlarında bir damla su kalmadıysa, Afganların öldürdüğü kara
öküzlere ne oldu, Hürmüz kenti nerede, üzerine Adonis figürü işlenmiş Yunan
mücevheri gibi ağlıyordu, Hadrianus'un Bitinyalı kölesi yanımda duruyordu, Neocon dünyasında, somon balıkları
üçbin km öteden yumurtadan çıktıkları ırmaklara geri dönebilirmiş, yazgısı
Akhaneton'dan beter kardeşim, ağaçların arasından; bizi sessizce gözetleyerek,
bir tanrı başı gibi yükselen aya baktık, ayın ışığıyla yaprakların hışırtısı
şimdiye dek görülmemiş bir canlının gezinmekte olduğu sanrısını uyandırıp,
ürperiyorduk, keşiş korkudan güldü, sonra birden titremeye başladı, yıllar
sonra yüzü çizgilerle dolu geri döndüğünde, ay tanrıdır deyince, yanımdaki sen
çıldırmışsın veya zehirli ot yemişsin dedi... bu otlar arasında ürkünç
faunuslar yaşardı, ve işte bir faunus göründü, tomurcuk açmış bir baldıran
yiyordu, cadı o sıra bir cesedin eliyle karıştırdığı çorbadan bizede verdi, ve
billur aynada bize ölümü gösterdi, pişman olduk ölüm ürükütücü ve sonsuz bir
soğukluk taşıyordu etinde, teni, uzakta
sarı, kükürt gözlü , tüyleri çizgili bir kaplan gibi dalgalanıyordu deniz ve
pütürlü kalın derisiyle
yürümekte olan korkunç bir devin sırtına benziyordu derisi, Anadolu Ülkesi ne
girdik o sıra ve cadıya Tanrı yı da gösterebilir misin dedim, İyi ama tanrı şu
an avlanıyor dedi,, yüzü peçeli bir kız çıkageldi, Nil mezarlarında yaşıyormuş,
miğferinde kanatlı aslan yatan bir adam göründü uzaktan ve cadı işte
tanrılardan biri dedi... ve mavi irisler ve napolyon laleri aldı giderken ve
benden bitmeyen katedral şarkısını söylememi istedi ve büyük karbonun sesini
duydu ve Yosun İşleyen Eller adlı bir şiir söyledi, belki de ölmüş M.Ş'nin,
"Bir gün gelebilir / Yeryüzünü tamamen sular kaplayabilir / O gün
gökdelenler olmayacak / Binalar denizin derinliklerine doğru inecekler / Ve
insanlar en çok bulunan şeyi / Yosunu işlemeyi öğrenecekler... " Amin
diyemiyorum, ağlıyorum. Konvulzif tedavi görüyorum (elektro şok), ne yapayım...
ve Anzelha kendini ateşe attı, tanrının varlığı ve yokluğunu konuşanları
kederle dinlerim ben dedi ve gökkayalardan geçtik, hışırdayan ay ipeklerinden...
Ayrıca Adriyatik kıyılarında balıklara kıyılmasını doğru bulmuyorum,
Balasagun'a gitmiyorum, Büveyhileri, Luvileri tanımıyorum... ve altın tozundan
bir buğu yükseliyordu ve tüm kıtaların birleştiği Pangea görünüyordu ve toprak
rüzgarla konuşurken, insan aslında ölümsüz bir tekrardan ibarettir dedi, Zilzal
suresi gibi mi dedim, oda şu dört şeyden konuşmayınız dedi, Ali, Osman , kader
ve yıldızlar, eh imge dile düş gördürürse, sende küçük bir tanrısın öyleyse
dedim, sonoritesi kuş mudur dedi, düşünceninde bir yüreği var mıdır, Homersi
denklik peki, ve ağaçların bana baktıklarını gördüm, faros , ışık, zağanos da
bir tür doğansa normaldir dedi. güldüm, ne yapayım... Tigris ırmağı nerede
dedim, Dicle mi dedi, doğu Kanada'yı sordum ağladı, Kelt İrlanda'sından bir kır
serdarı geldi ve tek gözünü kapa be Tepegöz dedi... kanatlı uygarlıklar var,
insanlıktan ileri, İspanyol Yahudisi büyük Maimonides'te Arapça yazıyordu...
sonra abalon denilen deniz sümüklüböceklerinin eşsiz sağlamlıktaki kabuklarını
nasıl ürettiklerini düşündük...
'Bette
/ Bir zamanlar Atlantik'teki evimizde / Açıkta gezinen balinaları görürdük!'
Ama
Bette, insan insan için, balina dinlesin diye türkü söylenir mi, kuş kuş için
öter değil mi... aksi halde sesssizlik yeterdi her birine... yaşarken ezik
sümbüller gibiydi, ben öldükten sonra
ünlü bir ressam olduğunu duydum... Asurbanipal'a Yunanlılar, Sardanapal
dermiş... ezik sümbüller gibi, Vasarely şair mi, ressammış ama, onunla herkes
gibi arkadaştık, ona ara sıra ben herkes değil, Kserkses'im derdim, aldırmaz
gülerdi, sonra ödül misyoner romancılara gitti dedi
Alın
size Başo dedim, 'Dağ yolundan iniyordum/ Ah! işte bu/ Bir menekşe' sonra
sürdürdüm 'Onu koparmak olmaz/ Ondan ayrılmak olmaz/ Ah... menekşe' dedim.
Bak,
doğada cinsiyet yoktur. Uzaya uzaya uzaya gitti, iki adet sıfırı üstüste
koyuyorsun sekiz oluyor bari bir olsaydı!.. Sonra Suriye ye gitti, telefonda
Şam piyon mu diye sordum...
Milankovitch
salınımlarıyla ölüp diriliyorduk, tayfçekerler vardı, putsever suretlerle
dikilen surlar... aa! keçi balığı geldi. Öldü, mezar taşında yalnızca
tıkırdayan saate çözüm bulamadım yazıyordu ve yaşam öyle güzel ki yalnız
mevsimleri izleyerek sonsuza dek yaşayabilirim diyordu.
Titan
arum olarak bilinen ceset çiçeğinin kokusu 1,9 kilometreden duyulurmuş, Moorish
Kalesi'ne gelince Orozco ve Rivera, Malevitch ve Rodchenko'nunda orada olduğunu
gördük, Vasarely uzakta duruyordu onu da çağırdık. İnsan soyunu tutsak eden
sentinel ordularını gördük. Borges diyor ki, kaplan dediğimizde tanrıyı
yinelemiş oluruz, bir kaplan çünkü, onu doğuran kaplanı (onu peydahlayan
kaplan) ve onu doyuran geyik ve kumruyu, onların beslendiği çayırları ve
çimeni, onlara analık eden toprağı, toprağın geldiği ulaştığı yükseldiği
gökleri, göklerin yaşam bulduğu güneşi ve onun bulunduğu galaksiyi gökadayı ve
gökadanın yeraldığı evreni ve evrenin sonsuz yaratıcısı ve sahibi tanrıyı
tanrıları ve onların araksına gizlenmiş olan yüzü belrsiz tanrı ve tanrıları
akla getirir. Öyleyse diyebiliriz ki kaplan bir tanrıdır ve tanrıda bir
kaplandır... Efrasiyab yani Karahanlılar' ı gördük, Türkistan'da Talekân
şehrinden geçtik, Karmat ayaklanmasına tanık olduk yeryüzünün bir yerinde ve
siyah cüceler ve uyuklayan hayvanlar vardı ki ve sen bir daha uyanmadan
öleceksin dedim ona... düşümde kanatlı böcekler kırmızı gecelerime hücum
ederken, tramvayda gidiyordum, Diana elini birden omuzuma koydu, tüy sorgucu
gibi ipeksi, yumuşacıktı, inci gibi yaşlar akıyordu gözümden, ayrıca pirelerim
size bulaştı siz artık pirelisiniz benim kanımı içine pire sizin kanınıza benimkini
bulaştırdı, yakında kırılacağız sıtmadan ambulanslar akın akın hastanelere
insan taşıyacak, salgın tüm dünyaya yayılacak ve insan soyu bitecek, fakat
evdeki hiperaktif çocuğu ufolar kurtaracak başka bir gezegende yaşayacak, yeşim
benimle kalacak, benim ısrarım sonucu ufoyla gelenler onu benden almaktan ısrar sonucu vazgeçecek
yeşim
istemiyorsa beni çağırmasın çünkü benimle kalacak eğer şimdiden ayrı kalırsa
ufo onu kurtaracak yoksa benimle kalıp cesetlerimiz birbirinin içinde çürüyecek
ve bu dünyada benim olmayan yeşim öbür dünyada benim olacak, ben yeşimini
hastasıyım yirmi yıldır bugünleri bekliyorum ondan intikamımı alacağım ve o
benim olacak benim gözlerim onun gözlerinin içine yuvalanacak, kemiklerim onun
kemikleriyle kuru ağaç dalları gibi kaynaşacak, kalbim onun kalbini saracak ve
içinde çürüyecek, kanım onun alyuvarlarını içip tüketerek yeşim sapsarı olacak,
kucakladığımda kuş ölüsü gibi kollarımdan sarkacak ve onu bir gorgon gibi
yiyeceğim, satürn canavarıyım ben yeşimin ayak tırnaklarını deniz suyuyla
karıştırıp yaralarıma süreceğim, onun kanını içeceğim, onun hasta organlarını
vücuduma sarıp yatacağım, o kollarımda son nefesini verecek ve takyonlarını
vucudumda dolaştırıp jüpiteri çılgına çeviren kahkahalar atacağım ölülerin
tanrısıyım ben yeşim ve ben yaşayan ölüleriz, onu yemeye geliyorum kaçın! görme
deliklerinden gene sular akıttı, tüy sorguçlarıyla gene sırıttı, kuşların tüyü,
sürüngen pulları, solungaçlar ve köpek dişleriyle güldü ve eğer deniz
kaynasaydı bir sürü pişmiş balık olacaktı dedi.
İngiliz
köylülerinin 1381 ayaklanmalarında söyledikleri ünlü isyan -başkaldırı şarkısı
"Adem toprağı çapalar ve Havva yün eğirirken, efendimiz kimdi..."
Sen
Eski Mısır'daki Fayyum masklarındaki yüzlerden mi geliyorsun, yalnızlık
şeytanın at koşturduğu ıssızlıksa, kefren ve kefen ne oluyor, Thomas Dağları mı
dedin, kementin boynuna geçirildiği kral ağlıyordu artık, gözyaşlarının
prizmasında cellatlar kendilerini gördüler, belki o an herşey -gariptir- üç bin
yıl önce Nil'in mavi çamuru üzerine Mısırlı bir çocuğun evcil geyiğinin
basmasıyla oluşup güneşte kuruyan ayak izleri kadar ölümsüzdüler. Sıcaktan
eriyen meydanlar ve kadının saygısız Cadillac'ı benim bahçe yoluma girdi,
ışıklı gözlerini telaşla yumup açarak geri çekildi, yiten krallığından kalma tüm
gölgeler kandilin titrek ışığında oynaşıyorlardı, kandil gagalı bir şeydi,
Romalılarınki gibiydi,, dorukların en sarpı ve karlısı olan Glitterntin
Tepesi'nde havalar açıkken bakıldığında doğu yönünde uzuklarlad, Surprize
Körfezi'nin öte yanında bulanık bir gökkuşağı görülürdü, bunun Rusya olduğu
söylenirdi, kanıtlanmaz bir şeye inanmak kadar inanmamakta garip dedi, kalay
yaprakları üzerinde lahana böceği, çinko arılar ve tungsten kelebeği uçuyordu,
Anka çiçeği dibinde açmış ve ahlak uydurma bir kişiyi izleyen uydurma bir kişi
olarak ortada dolaşıyordu. Sonra Alba Kralı'yla Sabin'lerin Düğünü'nü izledik.
Milton
der ki; Bir insanı öldüren, tanrının betimini, mantık sahibi bir yaratığı
öldürür, bir sanat yapıtını yokedense, mantığın kendisini, yani tanrıyı öldürür
demiş. Wılde eklemiş, ne zaman bana hak verseler, nerede yanıldığımı düşünürüm!
Ve ama bir Tatar gölünde yüzüyordum, ağzımda kırmızı zambaklar vardı, altın
vadide, ılık ülkenin yollarına doğru koşuyordum, zıplayan ceylanlar soluğumu
kesiyor, güneş oklarıyla gözümü kamaştırıyor, yolumu buldukça kaybediyor ve
yalnız ve yalnız bu coşumlu yaratığın sonsuza dek koşmaya yargılı olduğumu
anlıyordu.
İranlı
tamburuna vurmaya başlayınca, birdenbire bir toz bulutunun bağrından uzun
kişneme sesleri duyuldu, ve göz açıp kapayıncaya dek, yeri nallarıyla döven,
burun deliklerinden ateş fışkıran, karyağız kanatlı bir at belirdi ve hemen
üzerine atlayıp kanat çırparak at uçmuş ve bulutlu dağın doruklarına konmuştu.
İsa'nın mesleği ne idi ve Azrail'in kanatları yüzüne değdi...
Adım
Kaan Romero dedi ve resimlerin içinde Barbari'den gerçek bir 'Vanitas' gördük
Deştikebir'de
geceledik, Ardzırunî kralı Seneker
yanımızdaydı, eşdeğeri kral Sargon'da karanlıkta bir put gibi atının üzerinde
duruyor surlara yaklaştıkça, kuleler, burçların gölgeleri tanrıların hayaleti
gibi karanlıkta azametle uzanıyordu----surlara yaklaştıkça kuleler karanlığın
putları gibi uzanan gölgeleriyle yarışıyor, ürkü veriyorlardı. Üç yıldır havada
duran bir martıyla karşılaştık. Şiir insanın doğaldinidir dedi, Novalis demiş
onada, siyah bir aslana binmiş gidiyordu, Dişayil adında bir şeyh vardı, sadaka
yoksul gerektirir dedi. Tevrat altın suyudur, güldük, haydutlar seni zebun
düşürür dedim, yarı buçuk kerem denizine girmeye niyetlendi, o sıra Kazvinli dinsizin
öyküsünü dinledik...
Kâbe
adına, suların gebe kaldığını düşün. Kobra çiçeği, koma zehirisin. Hektor'un
ruhu düşer defnelerin altına. Ah deyip ağlar ve geri dönerim. Uyak ve
cinasların renginliğine. Hey Anibal, Kartagena nerede derim. Şiir ne işe yarar.
Yıkıntılar arasında ilahi. Kör dilenciyi gören şair, allah rızası için bir
sadaka yazdığını görür ve nasıl sadaka iyimi diye sorar oda karnımı zor
doyuruyorum der. bunun üzerine şair yazıyı değiştirir ve bir kaç gün sonra gene
sorar dilenci sadakanın arttığını söyler şair şöyle yazmıştır 'bahar geliyor
ama ben göremeyeceğim' işte şiir bu işe yarar.
Tamar!..
(Dost,
bu kadar yeter. Daha ötesini okumak istiyorsan, /
Git,
sen kendin yazı ol ve sen kendin öz ol.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder