11 Ağustos 2013 Pazar

EJDER




Arka bahçede ateş soluyan bir ejder yaşıyor dedim. Haydi göster, gösterebilir misin öyleyse dedi. Mahzen aralığından bahçeye çıktık. Duvara yaslanmış merdiven, boş boya kutuları ve dipte üç tekerlekli, tahta bir bisiklet vardı...
Sarı yapraklar zemini örtmüş, ölüs, bitkin görüntüye, daldaki kuş eşlik ediyor ve kulak verdiğinizde yalnızca paslı bir suyun şıkırtısı duyuluyordu...

Ejder nerede dedi...
İşte tam orada; ama söylemeyi unuttum o görünmez bir ejder...
Gözlerinin pırıltısı kayboldu, yine de ayak izlerini görebilmek için yere un serebilirdik dediğini duydum!..
Yazık ki havada uçuyor o, yere indiğini pek sanmıyorum dedim.
O halde alevi için kızıl ötesi alıcı kullanabiliriz dedi!
Hemen alevinin ısısı da yok, görünür kılamayız onu dedim.

Düşündü...

O zaman sprey boya ile görünür kılalım dedi!..
Ah, özür dilerim; bu ejderin cismi de yok, ayrıca ısısız, görünmez, alev püskürten, havada uçan bir ejderle; gerçekte hiç var olmayan bir ejder arasında ne fark olabilir ki dedim!..
Ve bir ejder hipotezi, denenmemiş savlar, çürütülemez önerme, ulaşımsız bağdaşıklıklar gibi laflar geveledim...

Görünmez, alev soluyan bir ejder, dünyanın her yerinde bu savı ileri sürenler var!.. Un serip, izin sahte çıktığını ama parmağı yanıp; ejderin ateş püskürttüğünü inançla söyleyenler çıkabiliyor...
...
Geçen gün eski eşyalarla mahzene iniyordum ki; önümü keserek bir şeyler söylemeye çalıştı...
Kısa kesip, ejder yok dedim!..
Kıpkırmızı bir suratla baktı, gözlerini karartarak dişleri arasından; O senin görebileceğin bir şey değil dedi!..

Yine de;
'Saf bir us garip şeylere inanmaktan haz alır, yalın ve anlaşılır şeylere yüz vermez, çünkü onlara herkes inanır dedim...'

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder