18 Mayıs 2019 Cumartesi

dikkat


PİRUS
I
Tanrının altın bataklığından çaldığın, boşluğun tanrısını, göksel erdemlerle sınayarak, bağırsak dünyalarının içine soktuğun ve güneşin karanlığında, korkuyu neden var ettin diye sorduğun tanrı olacak tanrıya ve elektrikli siluetleri üzerine salınca, kalbin mızrak gibi karlı, otonom krallığın gölgelerini geçip, elektron yüklü ovalarda, çöl avına çıkarak, kırmızı uzayları aradım ve taş suretlerde kıpırtısız buldum kendimi ve sağır metal gibi böyle koşarak ve bir hırsız olarak neden ağlamaya kalkışıyorsun dedim kendime ve tanrı bana dedi ki, benim için birsiniz, ben yalnızca bir kişi yarattım, sen kendinden başka biri değilsin dedi... Ağlamaya başladım güneşin doğduğu yönün rüzgârında doğan bir ölümlü olarak. Ağlamak... Tanrım burada durdu, ben sustum, tanrım olacak tanrım dedim, benden başka kimse yoktu, tanrı birden ortaya çıktı, böyle konuşacağını biliyordum ve bunu sana ben söyledim dedi ve işte yalan söylemiyor musun sen dedi, çünkü ben senim... Senin böyle söyleyeceğini biliyordum ben dedi ama böyle söyleyeceğini biliyordun sen dedim ve böyle söyleyeceğimi biliyorum ben dedim.
II
Emoji çağın yeni alfabesi demek, köpek boyunduruğu gibi. İnsanlık için küçük ama havlayanlar için dev gibi bir adım bu dil. Köpeklerinde konuşmayı öğrenmesi gerek, ay rica ederim fifim, bana bir harf öğretenin kulu olurum, İtalya'nın ulusal çalgısını çalan biri, ruh tufanından payını alan biri, kelebek kendini bilse bu kadar safiyane uçamazdı dedi, aseton gibi uçucu mu peki dedim. Ama bak su tesisatı yok kraliçenin yanında, çünkü kara Avrupa suyu ve hamamı tarih boyunca imparatorluk vasisi olmuş olanlardan öğrenmiştir, baron d'Tott ki Frenk toprağının nedimidir, ademin suyla temizlendiğini görünce, Frenk eyaletine durumu arz etmiş ama onlar su yerine parfümü icat etmek gibi bir kolaylığa sapmıştır, orada hala yılan yutan tüneline, sıvı parfüm ve losyon enjekte ederek yaşayan ırklar vardır, uygarlıkları ekspresyonizme ve görselliğe dayanan bu Sallananmızrak çocukları, tiyatroyu yaşam, yaşamı tiyatro sanmakta ısrar eden ruhani ve kadük bir yeryüzü görüşünün insan yavrularıdır, barbarca tutum ve egemenlikleri nükleer güce, baskın kültüre ve bir ortaçağ alışkanlığı olan kanibalizme dayanır, bir ceylanı daima bir sırtlanın parçalayabileceğini bilirler, korkaktırlar ve bunu ve yaygın barbarlıkları, anakaraları fethetmek, kuşatmak gibi bir iç güdüyle gidermeye çalışırlar, Kısa Pepen, herkesin karısı, herkesin kocası Sezar ve Demirbaş Şarl gibi tuhaf isimleri olan monarkları vardır, yemekleri yere uzanıp yiyen ve defalarca kusarak tekrar sefahata ulaşılacağını zanneden ve neandertal İskandinav kabilelerinin Akdeniz'e kadar yayılmış primitif bir kalıntısıdır onlar, kraliçe hala su kullanmıyor, ama o bir kraliçe kokular yayacağını sanmıyorum, onların rektumları dünyanın iki yarısı olup kraliçeler ve kralcıklar, tanrının yeryüzündeki elçileridir ama benim kraliçeye olan dünyevi aşkım karşılıksız kalsa da ben ona hala aşığım, aşkım için neden hala bir şiir bile yazamıyorsun diye soruyorlar bana, bu labirentlerin içinden kurtulmak nasip mi bana, kolay mı düşünmek, ama ben yine de diyorum ki, aşkın şiddeti şiiri geride bırakıyorsa o aşktır diyorum ben, kraliçeye bir gün, sizler korkaklığıyla kıyameti çağıran demonyaklara dönüştünüz dediğimde, hırsla dudaklarımdan öpmüştü ve gerçek düşlerden daha çekicidir diye davranışını haklı göstermeye çalışmıştı ama ben ruj izlerini mendilimde saklıyorum, kıyamet vız gelir bana, ben ona delicesine aşığım, kraliçem, dilerim Hellespont'ta bir şafak vakti yine kucaklaşırız...
III
Çiçeğin ruhu, ateşin pembesisin sen, ah tanrı bizi gözetliyor, görüyor musun şurada, iyi bak işte orada, göremiyor musun, şurada bak, oh senin kalp gözün mecnuna uğramış, tedavi olmalısın, şurada yahu, hala görmedin mi, o seni görüyor bak, bak elini tuttu, kendi elin mi, bak sen ön yargılısın, inanmak bir tarafa görmek istemiyorsun sen, şimdi gördün mü, körler daha iyi görür, sana diyorum ki dişimi damağıma çakan biri mi var, yıllardır orada İyon sütünu gibi duruyor, ne iyi marangozmuş mu dedin, sen münkir bile değilsin, dernek olarak, kadınlara kurs verirsin, okuma yazma bröveleri dağıtırsın, hepsi misyoner ve Hindu, ha evet kamçılı vali propagandası yaptırırsın, öyle bir sözcük yok, yaptırırsın, yaptırttırdı, sen dilini ısıran donkey arısı mısın, doğru konuş, Spartaküs burada rakibi olan köle arkadaşlarını öldürerek özgürlüğüne kavuştu ama bu acıyı unutamadığı için isyan etti, Roma lejyonlarını uzun süre yenilgiye uğrattı ama düzensiz birliklerin, düzene ve sisteme yenilmek alınyazıları olduğu için, sağ kalan arkadaşlarıyla son bir çare olarak Afrika kıyılarına kaçmak istedi, alın yazısı her zamanki gibi yoksulun başarısını engelledi, tutsak düşen arkadaşlarının, yerini bildirmeleri sonucu yakalanarak, çarmıha gerildi, Spartaküs oldu. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sının ilk ve son sayfasına baktım cinayetten söz ediyor, dünya Dostoyevski'yle dolu, Gürcistan'da elektrik tesisatçısı bir Arveled Dostoyevski vardı, yazı yazmaktan elektrikle oynamak daha büyük iş, telaşa gerek yok derdi, bir zaman anıtı gibiydi adam, başkalarıyım ben derdi. 
IV
Sergilenen sanatı eleştirmek herkesin hakkı, ama kötüsü çoğunluğun baskısı, toplum ayrışmamış, öylesi bir tutumla, düşünsüz bir esneklikle bir tarafı tutuyor ve terazinin öbür kefesi hızla yere çarpabiliyor, modern toplum olamayışımızın göstergesi, ayrışamayışımız, genel özeli sürgit yerle bir ediyor, oysa çağdaş toplumda taraflar olmalı, genel bir tarafı suçlayacak ve ilanihaye konu kapanacak, işte sorun bu, düşüncede ayrışamamak, bir kümes jonglörü gibi koro halinde aynı sesi çıkarmak, çağdaş olsaydık, sayısız ayrık düşünce üretirdik, düşünemeyişimiz olağan, şimdi desem ki, sistemin suçu bu, hemen performansı savunanlar karşı çıkacak, oysa performans sahibi bunu yapabilmeli, kendisini eleştirenle aynı konuma düşse bile, çünkü performansı eleştiren aynı zamanda sistemi savunan biri, paradoks içi paradokslar, sanat açınlar, değişiklik yapamaz, serimler, eleştirenlerin, 'sanatsal çabayı' eleştireceklerine, sanat alanının değişkelerle genişlemesi ve toplum olarak dalgın düşüncelere savrulabilmemiz için çaba göstermeleri gerekirdi, toplum durağanlaşma eğilimiyle, batı'la koşuyor, düşünce üretemiyor, ayrıksı bir yaklaşımlar bütününe uzak, iki, üç görüşe bel bağlayan yarıcanlılarız, felsefe geliştirememişiz, resimde bir akım oluşturamamışız, mimarimiz yok, heykelimiz yok, sanayimiz, endüstriyel üretim ve benzeri şeyler gene yok ne yazık ki, bütün bunların nedeni ne olabilir ki, düşünce geliştiremeyen bir toplum, kendi içine-sesine saplanır kalır, ufuksuz, iç sıkıcı, düş kıran bir son iç çekiş toplumu, üzerinde durulması gereken bu sığlık denizinden nasıl kurtulacağız, eğer kurtulabilseydik ve toplumun düşünce üretebildiğine inanabilseydik, sanat gerçek konumunda olacaktı ve eleştirmek, düşünsel bir edime dönüşebilecekti ama böyle bir toplum ve düşün skalasında, eleştirmek son derece lüks bir tutum, düşüncenin gelişmediği, ayrışmadığı, dallanıp budaklanmadığı ve düşüncenin hazzından uzak yaşamak zorunda kalmış bir toplumda, olan biten bir İlahi Komedya'dır diyebiliriz, bu durumda eleştiri, aczin birliği ve yer seviyesinde bir sanatsal, düşünsel bir eda olarak, asıl eleştirilmesi gereken ve üzülmemize yol açabilecek, toplumsal bir drama, tepki gösterilmesi gerekende ne yazık ki bu...
V
Şuna emin olun ki bu tür paylaşımlar manipülasyondur, ahır kapitalizminin şovudur, kaplan ve köpek, kuş ve kedi yan yana gelemez, evcilleştirilmiş yani açlığı giderilmiş, insan olmayan her canlı temelde zararsızdır, bu paylaşımlar, bilinçaltında katille maktulün, kamçılı ve mağdurun, ezenle ezilenin kesin bir dostluk, dayanılmaz bir güzellik içinde yaşayabileceği imajını yaymaktadır, bu canlılar köledir ve doğalarından koparılmış bir kobay, bunu hümanist ve evrensel kardeşlik duygusunu yaymak adına kullananların tümü işbirlikçi ve komprovize bezirganlığın kişileri, klişeleridir, bu görüntüler midesine indirenle, çiğnenenin, dostça yaşayabileceği, aksi suçun 'kendisinde' olacağı düşüncesini yaymaya yönelik bir trolitedir, bir evde 'Büyük Birader'in gözetimindeki her hayvan süt dökmüş kedidir, bunu paylaşanda, niteliksiz bir homoşizoizmin kurbanıdır, bu tür sanat gericidir, Beethoven sağır kulakla ömür boyu piyanoya zincirlenmiş bir sayrıydı, sanatçı robot heykeli yerine, dinozor konsun diye çığlık atabilen bir nobran, süs çiçeği, fırdöndü bir et yiyen bitki, ithal şiiri ülkesine taşıyan pivot, yazarı kolaj duayeni, terleyen balık o, bir yazar nasıl Mona Lisa tebessümüyle ömür geçirebilir ki şu görünen dünyamızda, mutsuz veya düşkünme içindeki bir insanın daha sağlıklı olabileceğini düşünüyorum ben, kırmızı yanmış araba üzerinize geliyor, tüm duyumlar kanı çağrıştırıyor, gerçek ortaya çıkana kadar yalan dünyayı dolaşıyor vs, şu derin bir yara insan için, kendisini avutmak, demagograsiyle yaşamak...
VI
Savruklar beach clup parti kizlari sezonu acilmistir. Bu sene de hep oldugu gibi elinizde tukenmeyen (ickisini bilerek bitirmezler cunku ikinciyi alacak paralari yoktur) naneli mojitolarinizi fosforlu pipetlerinizden yudum yudum cekerken, parasini zar zor denklestirip aldiginiz bikininizle selfie cekilmeniz beach clup kizi olmanin ilk sarti Gülen gözlü sırıtan yüz ha bir de; saclar iri dalga ya da kalca hizasinda duz olacak, gozlerde eye liner ve rimel, dudaklar en rezil renkli ruja bulanacak. Homotrans, kuraniler, yüzeysel derinlikler...
VII
''O zamanlarda başka bir forma evrilen sanatı anlamak için var olan kuramların yeterli olmadığı, karşılıklı-eylem, bir aradalık, ilişkisellik kavramları üzerinden bir estetik kuram gerekir filan, teknolojinin gelişmesiyle iletişim araçlarının çoğalmasına ve mekanların artmasına karşın ilişkilerin güçlendiğini düşünmezsin insanlar arasındaki ilişkilerin gerçeklik değil de bir temsile dönüştüğü, insan ilişkilerinin artık ‘doğrudan yaşanmadığı’, ama yerlerini ‘heyecan verici’ temsillerine bırakarak insanların birbirinden uzaklaştığı bir toplum olarak ‘Gösteri Toplumu’na doğru dönüşümün son evresi, örneğin metaya övgü yayınları, tanıtımlar, insanlar arası ilişki olanaklarını sınırlar, iletişim araçları artarken ilişki azalır; toplumsal işlevlerin genel olarak makineleştirilmesi, ilişkisel uzamı giderek daraltır, birçok işimizi makineler aracılığıyla hallediyoruz artık, bireylerin pasivize edildiği bir post-modernite söz konusu, sanat kendine özgü bir toplumsallığın üretildiği yerdir, sanatın bir karşılaşma hali olduğu söz konusudur, değişen dönüşen sanat pratiklerinin hala geçmişten miras alınan estetik kuramlarla değerlendirildiğini ve daha etkili araçlar, daha doğru bakış açıları keşfetmek için bugün ilişkisel estetik kuramı diye geçse de aslında ilişkisel estetiğin, bir kökenin ve bir yönelimin ilanına işaret eden bir sanat kuramı değil, bir sanat formu olduğunu belirtir, ilişkisel estetikle üretilen sanat çalışmasının geleneksel sanat eserinden farklı olduğu, yapıtın ilk sözünün de son sözünün de sanatçıya ait olmasıyken, ilişkisel estetikte sanat çalışmasının kolektif olarak üretilen/üretilebilen ve etkileşime açık bir sanat ortaya koymasıdır, ilişkisel sanatta, geleneksel sanatta olduğu gibi bir başyapıttan, bitmiş bir işten, üstün bir sanatsal yetenekten söz etmek olası değildir, ilişkisel sanatın üretilmesi de tüketilmesi de kolektif olabilir, kendi üzerine kapanan bir nesnenin tersine, güncel sanat, bir sanatsal önermenin başka oluşumlarla kurduğu dinamik ilişkinin sonucu ortaya çıkan sanat biçimidir, her sanat yapıtı, ortak bir dünyada yer almaya yönelik bir öneri, her sanatçının işi de dünyayla kurulan ilişkilerden bir demet olur; bu ilişkiler ötekileri doğurur ve bu böylece sonsuza kadar sürer.'' 
Geçmiş ve gelecekte, bugünkü gibi!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder