HARMS
Gustav Meyrink... İkinci paylaşım savaşının destroyer
adlarından biri gibi sanki, Goben ve Breslau gibi, o birinciydi demeyin,
olsun!.. Kruvazör adı gibi zaten fark eder mi... Öngörülerimizin tümü
yanıltıcıdır ne yazık ki.
Gustav Meyrink'in Golem diye bir kitabı varmış, merak
ettim, Golem biraz Musevi noktürnlerini çağrıştırıyor, okuyacağım o kitabı, ama
sanal ağlar yüzyılında, onu bırakın galaktik çağlara yaklaştıkça, işi
zorlaşıyor insanlığın, örneğin yoldaşlarım, tüm faturaları ödediğiniz halde,
bir mail geliyor sizlere, faturalarınızı ödemezseniz, yaşamınıza son verilecek
gibi!..
Ey Treblinkacılar ödedim diyorsunuz, ekranda gözükmüyor
ama, nereye çekersen oraya gider gibi bir mottoyla yanıtlıyorlar sizi,
alındıları, kurdelalı fişçikleri getireyim diyorsunuz, binlerce fatura
arasından, birbirini tutmayan, algoritmalarla süslü rakamsal labirentleri,
Escher, Mobius döngüsü gibi şeyleri, sizin puantiye liginize uyduramıyorlar bir
türlü ve işleriniz ters gitmek şöyle dursun, hücreye kapatmak gibi nazik
şeylerle tehdit ediyorlar artık sizi ve astarı yüzünden pahalı borçları
ödemenin daha ehven olduğunu görüp, gururla kredi kartınızın şifresini basarak,
göklere doğru şahlanan bir edayla ödüyorsunuz biriktirdiğiniz hayati tehditleri!..
Dünyaya taksit ve fatura ödemekle geldiniz ey kullarım,
cennet ve cehennem onların bonusları!..
Bitmedi ödeyemezseniz eğer, ömrünüze yayalım borçları gibi
sevecenlik dolu bir öneride bulunuyorlar, bu görünmez ejderha ve sanalitik
tanrılar!.. Yaşamınız yıllarca yıllar kadar yıl süren taksitler ve minicik
borçlarla sürüp giden bir kölelik cumhuriyetinin, bayrak sallamalarıyla tükenip
gidiyor artık, mutlusunuz çünkü elle gelen düğün bayram, hepimiz birimiz için,
birimiz hepimiz için değil mi yani!..
Sonuçta, kaldırımlarda yürüyen paryaların sırtında Matrix
fabrikalarında üretilen hangi marka otomat cihazı, ne renk kumanda var diye göz
atarak dolaşıp duruyorum artık sokaklarda.
İnanın ben kendime değil onlara acıyorum, çünkü o kadar
fütursuz ve vurdumduymaz ki onlar, bütün yoksulluk ve yoksunluklarına karşın,
bu hoplit takımı ve çift gözlü primatlar, örneğin yeni seçilecek president ve
onun ayakçısı general elektrikçilerine, bağışta bulunalım diye birbirinin
kasığını kaşıyorlar, -şakacıdır bu yaratıklar- nasıl yani diyorum onlara, ya
diyorlar gözümün içine baka baka, kölelik ücretlerine yapılan son zammı
-minicik bir mango parası!-, aylardır ekranın köşesinde endam eyleyen hesap
numarasına havale edelim diyorlar, yahu diyorum canım feda ama, hesap numarasını
yanlış girmişsiniz, tuşlarınız f klavyeymiş gibi numaralarla bağış
yapmadığınızı ileri sürerek bizi döviz kuru üzerinden icraya vererek, pehlül
perişan edip, alenen borçlandırarak ikinci kez almasınlar -riali- diyorum, o
kadar da değil Zübeyde, sen taş devrinde yaşamışsın, reenkarne olduğun
devirlerde deyip, hiç tınmıyorlar, dalgalar yayıp, duman tüttürüyorlar
benimle!..
Öldürmeyen rabbin seni güçlendirir kız diyorlar, oğlanım
ben diyorum onlara aaa uzatma ne fark eder diyorlar, hangi devirde yaşıyorsun
sen diyerek... Ama öyle deseniz de rabbim değil, Nietzsche öldü işte diyorum
ama, yine de acımıyor acınasılar, hep üste çıkıyorlar!..
(Bak dostum, Kapital'i anlamak için emek vererek okuman
gerekiyor, orada kullanılan terimleri henüz anlayacak düzeyde değilsin, onların
pek çok dilde karşılığını bulmak güç olduğu gibi, gerçekten anlamak da pek
olası değil, belirli bir birikimle okumak gerekir. Biraz da bu nedenle
özellikle Kapital'i anlaşılır kılmaya yönelik özetlerini veya kısaltmaları
okuman daha doğru olur, gerçekte hiçbir devlet kavramı yoktur ki temel olarak yaşamın da
kavramı olmasın: felsefe ya da sezgi, mantıksal olarak gelişim gösteren bir
görüş veya inançta bir araya getirilen, ama neredeyse her zaman organik bir
dünya algısı olan düşünceler sistemidir olan biten, bu nedenle, eğer bir sosyalite, komünalite veya
anarkokapitalist / faşistik yöntem her zaman, onun yaşamı algılayış biçiminin
ışığında, soyutlanarak yüceltilmiş bir yolla sunulmamış olsaydı, bir partizan
organizasyon, analitik bir eğitim sistemi, bir disiplin olarak onun gerçekçi
dışa vurumları anlaşılamazdı. Şiddetin dünyası; yüzeysel, bireyin diğer
herkesten soyutlanıp tek başına durduğu, kişiye içgüdüsel, anlık hedonizmle
dolu egoistik bir yaşam sürdüren doğa yasalarının bireyi yönettiği, materyalist
bir dünya değildir. Şiddetin dünyasında birey, bireyin basitik orgazmlar
çevrenindeki bir yaşam içgüdüsünü, zaman ve uzamın sınırlarından bağımsız, daha
yüce bir kolhoz kurmak amacıyla bastırarak, bireyleri ve kuşakları beraberce
bir gelenek ve tutsaklığa bağlayan bir etik yasa konumundaki ulus ve toprak
bütünlüğüdür. Sözü geçen yaşamda birey, kendini yok saymakla, var oluşsal
çıkarlarından özveride bulunmakla, ölümün doğrudan kendisiyle, bir 'homohome'
-konut faresi- olarak değerinin yer aldığı, bu tam anlamıyla soyut bir şiddet
ve sömürü dünyasın daki dünyasındaki sanalitik var oluşunun ayrımına varır. Pozitif yaşam kavramı, kesinlikle etik bir kavramdır ve salt yaşamı
denetleyen insan mekaniğini değil, tüm evrenik
gerçekliği içine almaktadır. Hiçbir eylem, etiksel bir yargıdan ayrı tutlamaz.
Yeryüzünde hiçbir şey yoktur ki onun etik, sınırlayıcı amaçlarla olan
ilişkisinde her tümellikte bulunan değerden yoksun bırakılsın. Bundan ötürü,
yaşam, tutsak hominidlerce algılandığı üzere, kutsevi, savaşçıl ve ritüeldir.
Bu yaşamın tümü; tinin etkin, donanımlı ve sorumlu güçlerince desteklenen
yeryüzünde matematik bir pekinlikle, coşkulu, kolayca algılanabilirliği
perdelenmiş bir dengede durmaktadır. Bu yüzden 'Kafes İnsanları' mutlu,
barışçıl ve esenlik içeren bir yaşam biçimine hiç bir zaman gönül indirmezler,
bunu arzulasalar tanrının yeryüzündeki özdekleri karşı çıkar, bu bağışlansa
kendileri isteyecek güç ve pratiğe sahip değildirler, boyun eğmek bu nedenle
kutsal ve yitirildiğinde özlemle aranılan ve hep geri dönülen, kesinlikli
bir yaşamsal plantasyon biçimidir. Yaşam kavramsallık içeren bir ritüeldir ve insan, bu ritüelist
kavramsallılar içinde, daha yüce bir yasalar bütünü, sürükleniş varyantları ve
nesnel bir yönlenimin, içkin ilişkiler bütününde savrularak zamanı karşılığı
olmayan bir biçimde sömürür, bu simbiyotik ilişki, tek bir bireyin aşkın hale
gelerek, kişiyi soyut bir toplumun bilinçli üyeliğine yükselterek avuncalar ve
katlanışlarını ödüllendirerek organik, katastrofik biçemselliğini ölümsüz
kılar. Yeryüzü klanının görsel uçurumları ve poetikalarında, sofistik, arı,
kutsanarak yıkanmış öz çıkarcılıktan başka bir şey görememiş canlı figürleri,
kutsevi yöntemin algılanabilirlikten alabildiğine uzak, pekişmiş ve tinsellik
içeren bir tanrısal sistem olmasının yanı sıra, bundan daha değerli bir tansık
sayılabilecek seviyede, olağanüstü ve neredeyse çözülmez bir düşünce sistemi
olduğunu anlamamışlardır.'
Efendim yeni zamlar kapıdaymış, kölelik ücretleri öyle
artacakmış ki tüm açıklarımızı kapatacakmışız, buna benzer milyonlarca
katakulliyle geçiyor hayatımız, ben umudumu çoktan kestim hayattan, lafı
uzatmayayım, bu zamazingalardan çıkardığım sonuç şu; Bu internet ağlarının
esaretinde, bana aşık oldukları için yükseltilen gigabayt çağlarında, daha
doğrusu galaktik ve yıldızlar arası yaşama doğru sürüklenen bu Adem ve Havva
klanıyla, envaı çeşit primatlardan, etsel üretim, kitlesel kölelik çağlarından
el alan yaşamımız, korkunç derecede mağaratik aslında, taş devrinden,
mastodonlar döneminden, çok daha geriye doğru akıp gidiyor, olağan dışı bir
dehşetin gölgesinde sürüklenerek, rögar kapaklarına, lağım kuyularına doğru yol
almaktayız dostlarım.
Şunu söylemek isterim ki, çağdaşlık, somut verilerle değil,
soyut verilerle ölçülebilir ancak, yaşam cismani değil ruhani bir görüngüyle
karşılaştırılabilir, bloody mary içtiğinde değil, kruvasan yediğinde değil,
gülümsediğinde ölçebiliriz insanın krematoryum tehditlerine olan direncini...
Topluca bir kölelik ve görünmez primatlar gibi, prangaların
yön belirlediği, tüm kitlelerin Pavlov'un köpeği gibi, hep birlikte havladığı,
hep birlikte tepki verdiği çağlara doğru gidiyoruz. Tüm insanlığın köle olduğu
ve ekrandan gelen işaretlerle devinip, evrenik yönergelere harfiyen uyan bir
ilkel hominid çağlarına doğru sürükleniyoruz.
Artık kapımızın çalınarak, ellerimize arkadan kelepçe
vurularak bir yerlere götürülmemiz, faili meçhul olma çağlarımız kapandı. Her
şey olduğumuz yerde olup bitiyor. HOMOHOME zaten bir köle, zincir gereksiz
artık, bak tuşa bastım, yok oldun işte!.. Sürüden ayrılanı kurt kapar, kölelik
senin için bir ayrıcalıktı; zavallı biyocil bir türlü anlayamadı!..
İşte homohome için yazılan ağıt, bizim son marşımız işte
bu...
''Smyrna dağlarında çiçekler açar / çip bileşenleri şip
para yapar / bak ışık öttürüyor biri aşağıda / pencereden bak ve gözünü kapa /
sokak radyasyonla yıkanacak akşam / ışık öttüren adam hey / çok komiksin sen
ama / oturduğun kanepeden mantarları topla / onu bana inandır / her şey ya
tanrıdan ya aptallıktandır / öptüm seni civanım / ya ya ya / sey sey sey / şa
şa şa!.. / Cebinden bir kurbağa çıkar / ah kilide soksana / vulvayı
sabitle ama / sincap pişirmeyi unutma / gökyüzü camdan / geliyor amcan / bak
yağmur yağıyor çanaklara / TO KYO / KYO TO / Michel şapeli boya / hor horoz
içeri gir / ötüp durma boşuna / her şey dumandan işte / tavuk gagalıyor
pijamanı / bak expromt spontane / balığın güldü mü Hindi bey / turna yemişlerin
masada / guguk kuşu kursağı odada / açar gibi yap ağzını / bütün şehir şiir
yazacak bugün / iyi aç ama / püskürtecekler ağzına / ooo üüü eee / uuu iii ööö
/ Küçük sakalın bülbüle benziyor senin / yemek borun yanıyor / bakır bakışlı
mıhçıktım benim / Canopusum aşkım benim / kedi kulaklım / biri yaya Rusyalara
gitmiş / biri ayakkabısını yemiş / taş günah işler mi demiş biri / uvertür paşa
sormuş fuhuşu / dağ yerinden oynamamış / kedi örgüsünü bitirmiş / fare ağustos
bugün mü demiş / Galyalı tükürmüş mendiline / bak karyoladan düş / bulut ne
güzel / elim üşüdü ne çok sevindim / kız içine gir çok sıcak / ne güzel
yaşıyoruz bak / Smyrna dağlarında çiçekler açar / ah ah ah / hoş hoş hoş / hav
hav hav!..''
Alo Bay E, thanks, negatif motivasyon tamam, onları
sakinleştirecek bundan daha iyi bir metin olamazdı sanırım!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder