18 Mayıs 2019 Cumartesi




OTOİZM

Teizm, tanrıcılık, tanrının varlığını kabullenme, ateizm, onun var olduğunu yadsıma, varlığını kabul etmeme dolayımı olarak bilinip, algılanıyor. Ateizm, tanrıyı yadsıma değil, onu yok saymadır açıklaması da eklentiler arasında, bu tümüyle bir yanlışlama, yanılsamaya yol açan bir varsayım.

Örnekçe, Marksizm öğretisini yok saymakla, yadsıma aynı şeydir. Bir veriye bağlı olarak, onu yok sayabilmek için, onun önce varlığını kabul etmek gerekir. Düşünsel bir kavram bunlar evet, ama tanrı yok diyebilmek için, var diyenlerin öngörüsünü, varsayım bile olsa öncelikle kabul etmek gerekiyor. 

Sonuç olarak, ateistler tanrı tanımaz olabilirler ama, bu görüşlerini, ancak tanrının varlığını kabul etmeleri koşuluyla, bir ordövr uvertürünün ardından, yüzeye konuşlandırarak, tartışmaya açabilir, mottosunu ileri sürebilirler. Belki de...

Öyleyse tanrının varlığı çerçevesinde, onun türevine dönüşen düşünceler, bir memorandum, momentum ya da bir bağıt oluşturabilirler. Onun varlığı doğrultusunda olup biten, bilgi ve düşün varyantları, ancak bu halde diyagonal, kaotik ya da spektral bir analize veya vektörel bir karyotipe dönüşebilirler. 

Ne ki beni yok edemeyen düşmanım, beni büyütecektir ilkesi burada da işlevsel bir etkinlik kazanır ve bu yaklaşım boyutunda ateistler, dinsel inancın, tanrının varlığı tözünün katlanarak büyümesine, kalıtlaşıp, katmerleşmesine yol açan açmazlara düşerler. 

Çünkü düşün tarihi, temel ide çevresinde, onun yörüngesinde dolaşan tüm cismani uydu, peyk ve onun minik bir parçası veya doğunumu gibi nenlere, bu açını getiriyor ve bunlar kökağacın, dalları, yaprakları ve çiçeksi verimleri gibi olay ufkunu yücelten ve aydınlık kılan, besleyen göz alıcı verileri olarak görünür bir işlemselliğe dönüşüyorlar. Bir temelin çevreninde büyüyen görkünç ayrık otları ve güneşin halesinde yanıp sönen tanrısal kıvılcımlar, ağırsak özün, algılanır zaman dizininin kaçınılmazlıkla tutsağıdırlar. Yaşamlarını birbirine borçlu, karşı koymak bile bir çeşit işbirliği sayılabilir deyisinin ortakçılı, bağdaşığıdırlar. 

Ateizm, çarpışan güçler, kazananı güçlendirir mottosuna yarayan bir ilkelliktir. Ateistler, toplumsal presin dayanılmazlığı karşısında, tanrı var ama dine inanmıyorum diyebilmektedirler, adeizmede yaslanabiliyorlar zaman tünelinde, çünkü toplum içinde, deniz seviyesindeki ortam, olağan kuşkuların nedenselliğinde, tanrı yok diyebilmeyi oldukça güç bir önek ve yaygınlık kazanması, homohome çağının bireylerince, empati uyandırması ne yazık ki doğal bir olağandışılık ve bir varsayımı varsayma olanağından bile yoksun, kendisini bile sürükleyemeyen bir parçacığa dönüştürüyor...

O zaman, bir varsayıma karşı çıkmak, düşüncelerin potası ve yadsıma tünelinin viyadüklerinde, kuvvetle klişeleşmiş olanı güçlendiriyor ve pekiştiriyorsa, karşıt olanı, diyalektiğin çıkış nedenselliğini, toplumun determinist noktada, bütünleşir kavramını büyütüyorsa, bir düşünceye yol açmak şöyle dursun; tamamlayıcı öğeye dönüşen bir niceliği terk edecek ve mezhebi olandan, ayeti olana doğruda, artık yelken açmalısın diyebilmek gerekirdi. 

Ateist dalga ya da parçacık biçiminde bir dağılımın kozmik peyzajında yer almak istiyorsa, tanrıyı yadsımak gibi; ortaya atılmış ve kuvvetle kabul görmüş bir kavramın negatif motivasyonu, anti motoru olmaktan uzaklaşmalı, kozmik varsayımın başka kutuplarında gezintilere çıkarak, yeni bir aura, kutupcul ışıkların gölgesinde kulaç atarak, varlığını kanıtlamalıdır. Çünkü edimi, bir görüş değil, ilahi ninninin bir varyantı, göksel olanın ışıklı, kristalize bir parçası ne yazık ki!..

Tanrı tanımazlar, inancın kulları ya da ateizmin aksiyomları, 'Onu aradım, neredesin baba dedim, uçsuz bucaksız boşluklar ve uçurumlara yağan yağmurlardan başka bir şey göremedim' ağıtının bütünleşik parçaları; öznesinin, karşıtlamının bir yadsınmazlığa yol açmayacağı her tür görüş, kendi beslek görünebilir ama kuyruğunu yiyerek beslenen canavarın bir parçasıdır ve görünmezlikle bir formatın, dişlileri olarak, sadık ve kutsal görevini sürdürürler.

Hiçlikçilik ileri sürülemez mi, (nihilizm, hiçleyicilik değil, sıfırlayıcı  başlangıçtan, arı tözden,  saf hiçlikten,  arınmış estete,  kaozmotik uyuma, sonsuz barışıklığa yaklaşma, ulaşma) bir töze payanda olmadan yaşayamayan, bir tözü payanda seçmeden yelken açamayan, ürkek varlığın yeni tanrısı, yapayalnızlığın uluyan gücü olamaz mı, yücelik doruklarda değil mi, yalnızlığın kutsallığı, tanrısalı güçlendirecek bir göksel yakarıya dönüşemez mi, ana kucağını terk eden, babasını yadsımakta beis görmeyen insanoğlu, tanrısını neden bu denli yoruyor, tanrısından vazgeçmekte işte diyebilmek için, elbette ondan yavaşça uzaklaşmak gerekiyor, ama onun bir şaka ya da yaşama tutunmak yolunda inaksal-dogmatik bir varsayım olduğunu anlamanın kutsal mutlanı ne zaman başlayacak ya da azımsanmayan bir özümseyiş yolunda tansık dolu bir gülümsemeye yol açacak ve hatta, tanrının varlığı veya yokluğunu tartışacak kadar yeryüzü zeminine bağlı kalmak, gökyüzüne bakarak Adem'in çamuruna saplanmak, topraklaşmak ve sürgit zincirlerimi şıkırdatmak beni gülünç kılıyor diyebilecek...

Hiçlikçilik, hiççilik doyurucu gelmiyorsa, 'Kendiliğindenciyim' görü'sünü ileri süremez miyiz, ateist olmak değil, 'Otoist' olmak gibi tanrının bize gerçekte asıl bahşetmek istediği, bir hassanın çocukları olabilsek, başı ve sonu olmayan, dönüşümcü, varlık ve yokluğun birbirini tetikleyen, birbirinin türevi olduğunu ileri sürebilen bir yaklaşımı denesek, paslı, çelik kulelerimizin dolambaçlarında yitip giden, göksel tutsaklığın kavramsallıklarına kararlılıkla karşı çıkabilsek, tersinir görüşlerle, sahiplenilmiş bir öğretinin parçaları olmaktan kaçınsak ve tanrımızı işlemek zorunda kaldığı, işbilirlik ve işbirliğiyle eylemekte olduğu günahlarından arındırabilsek ve inancımızın temellerini güçlendirebilsek ve tanrının ben sizin ilahınız olamam feryatlarını dindirebilsek. (Öyle günahlar işledim ki / Binlerce yıl tövbe etsem / Cehennem kapısı yine de kapanmaz. / Seni şu ellerimle boğup öldürsem / Cezalarımı biraz olsun artırmaz.)

Çünkü alışılmış dünyamızda, verili yaşamda, yarattığımız uygarlık sisteminde, karşı çıktığın görüşe, paralel bir zıtlık oluşturmak, temel görüşün parçası olmaktan öteye geçmiyor, öyleyse, karşı çıkmak bağnazlığı yerine benim yeni dinim şudur diyebilmeliydik!.. Sözün özü, ateizm düşünsel statükoya bağlanmış bir inak, bir illüzyon ve tanrının eli onları ödüllendiriyor, takdis ediyor, çünkü onlar yaramaz çocuklarımız olmaktan öteye geçemiyor. 

Otoizm!.. Kendiliğindencilik. Hep var olan; Süreğenizm. Tanrının, tanrısı yoksa, süreğenizminde başlatanı yok diyemez miyiz, usların okyanusunda, sahilin nerede olabileceğini bilen var mı, peki bu boşluk ve hiçlikten, varlığa nasıl geldik, boşluk ve hiçlik, adı her şey gibi, sonsuz sayıda olabilecek yokluk, varlığın öbür yüzü değil mi, varlık nasıl bir şey'se, yoklukta bir mutlakıyetle onun gibi, bir şey, bir nen, bir töz.

Varlık nasıl oluştu sorusu, yokluk nasıl oluştu demenin tersinir algılanımı, varlık bizi şaşırtıyor, yokluk ondan daha şaşırtıcı olamaz mı, yokluk varsa varlık kaçınılmazdır diyemez miyiz, varlığı algılayabiliyorsak, yokluk onun özsuyu, var oluş nedeni belki de, sığlık bizimse, denizimizin de sonsuz olduğunu bilip, kavrayabiliriz... Varlık sözcüğü kendi başına alabildiğine yetersiz, yokluk onun paralelinde yer almak zorunda, ikisi de bir olabilir oysa, sorularımızı sorgulayamıyoruz ki biz, varlık, yokluk kavramının, yersiz sayılabileceğinin kanıtı belki de, yokluk bir tür varlık mıdır ya da biri öteki ve bilebilir miyiz kozmosta, hiçlik, yokluk, boşluk bir tür Godot'dur belki de...

Varlık, yokluk kavramını olması gerektiği gibi algıladığımızda sorunsal olmaktan çıkacaktır belki de, çözülecektir belki, ne ki, çözülebilen bir şey var mı ki, sorularımızı sorgulayabildiğimizde, yanıtlarımızın birer soru olmaktan öteye geçemediğini bildiğimizde ona yaklaşabileceğimizi düşünebiliriz...

Kuzey kutbunun kuzeyinde ne var, benim tanrım bu olamaz, belki de, kozmosun kendisi dışında hiç bir şeye gereksinimi yoktur ya da olmadığını düşünelim, o kendisidir ve varlık, yokluk onun içindedir. Öyleyse, yokluk ve varlık diye bir kavramı içerme gereği duymuyordur belki de, o kendisidir ve kendisi de bizizdir belki, kavramlarımız salt bizden başka bir şey değildir belki veya yokluktan varlık çıkıyorsa, yokluk nasıl hiçlik olabilir ki, yokluk yok öyleyse, bir de, yokluk varlıktan daha yüce, oradan gelen tanrımızın gücü buysa, uygarlık, kozmos, yaratı, yaratık ve yaratımlarımız buysa, her şeyi yeni baştan ele alabilmeliyiz, çeliştikçe çelişmeliyiz, hiçlik denizinde yitip giderek kendimize dönmeliyiz, belki buna zaman bulamayacağız, ama bulabilmeliyiz, yazgımıza egemen olabilmeli, onu değiştirebilmeliyiz, o  zaman tanrıya inanacağım...  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder