18 Mayıs 2019 Cumartesi

TANRI
 
''Rüzgâr, tanrının süpürgesidir.''
 
Ortaçağ Rafaelcileri tanrıyı gördüklerini, onunla konuştuklarını ileri sürerdi. Tanrı bu metin ya da diyaloglarda açıkça görünür tartışmalar olurdu. Bana benzeyesiniz diye yarattım sizi ama siz beni kendinize benzettiniz onun için buradayım derdi. Ötekilerde konuşur dururdu, biz senden duyduğumuz korkudan kurtulmak için yaptık ne yaptıysak, günahkârlığımızın tanrısı budur. Cenneti yaratan kuşkusuz sevecen ve kesenkes iyi biridir, cehennemi yaratan tanrıysa, tartışmasız kötü, hatta korkunç biridir. Öyleyse tanrı vardır ama o güvenilmez biridir, affedici ve cezalandırıcı olan biri yaratıcı olamaz. Kusur barındıran birinin, ruhu da karmaşık olmalı. Tanrının iki kitabı var diye düşünüyoruz biz, tansık dolu dünyası ve kutsevi kitabı. Ne yazık ki, yaşamı parçalayıp, darmadağın etmeye yaradı ikisi de... 
Onları kapıda karşılarken şunu demiştin, beni kendinize benzettiğiniz için buradasınız. Bu tanrıyı yadsımaktır gerçeklikte, onun için cennet ve cehennemi yaratmak zorundasın, omnipotans paradoksu gibi, kaldıramayacağın büyüklükte bir kaya yaratsan da yaratamasan da gücün sınırlıdır senin. Tanrı, merkezi her yerde, çevresi hiç bir yerde olan, sonsuz bir küreye benzer. Bu dünyaya ve evrene benzeyen bir yansılama. Siz yalnızca kurnazlık yaptınız, inançlı olmak bu değil. Göz küredir bana baktığınızda, tanrınızda bana bakardı deseniz bile, bundan hiç bir şey anlayamıyoruz biz, belirsizlik, güvensizlik içindeyiz. Gerçekte yaratıcıyı değil yaratılanı, kendimizi us dışı bulduk biz. Başlangıçta kalplerimizle konuşuyorduk, her şey yolundaydı, sonra dili yarattılar ve kendimizi yitirdik. Rüzgâr, yağmur, orman, güneş, bulut ve kar atalarımızdı, meleğimiz kelebekti bizim, oysa şimdiki atalarımız cro magnonlar...
Tanrıyı yadsımaya kalktık ama uçsuz bucaksız uçurumlara yuvarlandık, inancı çürüttüğümüzde kendimizin de yok olduğunu gördük. Bu sağlıklı bir tanrısallık değil, ölümü çağıran, şiddet içeren bir vodvil bu bizce, atom maddenin en küçük parçasıysa, hepimiz aynıyız, sonsuza dek çoğalan şeylerin aynısıyız biz. Yeryüzü, evren gene de çocuksu, çocuk bir tanrının kusurlu ve eksilmiş bir utancı olmasın bu, yarıda kalmış olmasın. Bir şeyin daha iyisi ve görkemlisi tasarlanamadıkça, onun varlığından söz edilemez, düş içindesin ve daha kusursuz bir insan her zaman vardır. Evrende öyle, tanrıda öyle, bizde öyle, varlığın koşulu budur. Bu olan biten bir illüzyon ve kandırmaca, gerekçelerin yaratılışın içinde olmalı, varlığın içinde, yoksa sabit olan, stabilite olan, skolastik olan, yok olandır. Hiçlik o, evreni, tanrıyı, insanda tasım olarak düşünebilir, yaratabilir ama tanrının yarattığına ulaşabilmesi için yaratılanın konum değiştirebiliyor olması gerekir. 
Tanrı değilsin, suretisin demek, evrenin tanrısal taslağı ve insan yapısı taslağını planlamaktan caydıramaz bizleri, Vrangel adasının güneşi, parsek, sekstilyon, kuantilyon hızınızdır, ışık hızı senin hızın olamaz. Tanrının hızı olabilir miydi, hız yoktur tanrıda, o sınırsız bir hız olmalıdır ya da biz onu aşacağız, her yerde, her şey de olacağız. Yeryüzünde biricik bir dostum olsa, ama ona kimse inanmasa, kimse görmese, hiç yardım etmese, yalnızca onun şanlı, soylu biri olarak onsuz olamayacağımızı ileri sürsem, bu kimi mutlu eder. Ne kadar inandırıcı gelebilir bu, tanrı için söylenir bir şey ki bu, ayrım yok olmalı. Tanrı, bir insan var, onu yarattım diyor ama inanmıyorlar demek, neyi değiştiriyor ki. Her insan kendi tanrısını, öncüsünü yaratır, her tanrı geleceğini, geçmişini yaratır, nesi farklı bunun, madalyonun iki yüzü gibiyiz, ayrımında değiliz, bizi mutlu etmiyor bu, acılar içinde sürükleniyoruz, şiddet içindeyiz, bir barbarlık bileşeniyiz, bir elementin, bir paranın iki yüzü gibiyiz, seni sorgulayabilmeliyiz. 
Seni bulgulamış olmak oldukça zor, sonrasında varlığını, gerçekliğini duyurmak, kanıtlamak çok daha zor, olanaksız bu, bir paradoks gibi, kulları, yaratılmış olanlar, tanrısını seçebilir ama tanrı onları seçemez, seçememeli ya da tersi, hangisi doğru. Neden hep İsrail tepelerinde, Arap dağlarında dolanıyor o, biz senin suretiniz, aynadaki biziz diyelim ya da sensin o, neden bir kişinin dileyebileceği bir şeyi iki kişi, iki kişinin dile getirebileceğini yirmi iki kişi, yirmi iki kişinin yerine getirebileceğini, kırk dört kişi yükleniyor, bu ne kadar doğru. Bir Çar'a, Sezar'a görev dağıtıyorsun, sonra bunlar çalınıyor, hizmetkârı, perde arkasında, yönteç o deniyor. Bu nedir, gökyüzünde düşler içinde olan bizleriz de, yeryüzünde olan kim. Truva Atı'ından, ayın görünmediği bir gecede indi Akhalılar, bu öyküyü yaratan kim, tanrının çelişkisi mi bu acımasızlık.
Tanrıların tanrısının tanrısı, bunun böylece sürüp gitmeside bir sorun. İlahiyat, her tür teizm gerçekliktir belki ama, içerikten yoksun oluşu, çok acı ve yaratılmışı çığırından çıkaran bir kâbus. Okyanuslardaki kum sayısı kadar okyanus olsaydı, onlardaki kum sayısı kadar, gene okyanus olsaydı, bildiğimiz şeylerin katlarından, gene de çok olacaktır bilmediklerimiz, bu tek bildiğimizdir bizim. Var olmak, belki bir şeydir ama, var olmayan hiçlik, tanımsız bir şeydir. Sana yakaran şu dil ne Pavia kulesi, ne ardışık bir simgeler dizisidir. Düşüncede, bir biçimde dildir diyebildiğimizde, tanrıyı kolaylıkla hiçleyebilir miyiz. Kanın ve ülkesinin çağrısını yanıtlayan kalbin sesine, kulak vermelerini istemişlerdir onlar tümcesi ne anlama gelir, ayrıca biz insanız bundan beter ne olabilir ki... 
Soruyorum, şu oy pusulalarının anlamı ne, toplu heyecanlar neden mutlak biçimde soysuzluğa işaret ediyor. Bir gün şeytan, melek, insan, her şey tanrıya dönüşecekse, dur duraksız çığlıkların, umarsızca olan biten sıkıntıların, bunalımların, acımasızlıkların açımı nedir, bile isteye sunaklarda kurban vermenin adı nasıl oyun olabilir, körpe bir deneye, yarı gülüt sınavlara nasıl mantıkla bakabiliriz. Roma imparatorluğunun, paralı askerlerin yerini, batının skolastik skeptizmi aldı deniyor, pilgrimist akınlar sürecek, ilkel kordalı doğu un ufak olup, parçalanacak, tanrıya inanmak, ona kanmak, sürgit Herakles'le işbirliği yapmak mıdır. Güçlüden yana olmaklığın daniskası bu deseler, yoksullara nasıl anlatabileceğiz bunu, ne yapabiliriz biz. Sıradan insanlar seni görünce, neden gözlerini kapatıyorlar, çocuklar neden ağlıyorlar. 
Tek bir kişi düşledi başlangıçta, ama hepimizin anısı oldun. Özgür bir ruha sahip olamama, ötekinde var olma, güdüsel alışkanlık, korkunun içselleştirilmesi mi bu, tanrı neden vahşette çağrılıyor, kötülükle anılıyor, kanın içinde dolanıyor. Bir yaratıcı kendinden üstte bir şey yaratabilir mi, bu onu sınırlı kılabilir mi, olabilirse o daha güçlü biri değil mi, tanrı olağan dışı, anormalite, bu gözden kaçmanı ya da göz önüne alınmamanı gerektirmiyor mu. Belki de sonsuzluk, maddenin ruhu, var olan tek şeydir, yalnızca odur var olan, var olan yalnızca tanrı, var olmayan, yalnızca bizleriz belki. Belki tanrı yalnızca biziz ya da tanrının salt parçaları, sarkan öğeleri. Serebralizm nedir ki, bilgi sınırlı, bilgisizliğimiz, sınırsızlığın ötesi. Zamanı çürütürsek, tanrıyı da çürütmüş sayılabilir miyiz, çürütülemediğinde bu varlığının kanıtı mıdır, yoksa değişen bir şey olmayacak mı. Duyu yoksa, hepimiz bir hiç ülkesi miyiz, algı yoksa, dünya da yok öyle mi.
Zamanın kayganlığında, belki de hiçbirimiz yoğuzdur. Başlangıcı ve sonu olmayan bir şeyden çıkarım yapılamaz, ikiye bölünerek iyi ve kötü ileri sürülemez, şeytanın ve tanrının varlığından söz edilemez, sen varsın ben olmasam da varsın, ama bunu ileri sürmek, bu tasımı algılayabilmek, birinin düşüncesini, idesini unutmaktan başka nedir ki. Ben yoksam varlık, varoluş senin tininde saklı olan bir hiçlik belki de. Belki madde var yalnızca, düşün- düşünce onun naif, primitif bir parçası, tanrılığa koşan, tanrısallığı arayan. Madde tanrının kendisiyse, cismani olması onun ilkelliği belki, gelişecektir belki de, belki kendini yoksayacak, tine dönüşecektir. Sarı bir üçgen miyiz biz, yoksa kelebekle dolu bir bahçe mi, zaman aynı anda, her yerde, her şeyde, homojen bir eşitlikle dağılmazsa bazen var, bazen yoksun ya da ne var nede yoksun, belki hem var hem yoksun, belki de hiçliğin koridorlarında dolaşıyorsun. Neyse ki bütün bilgilerimiz bir düştür ne yazık ki. Mesellerde sürüp gidiyordur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder