18 Mayıs 2019 Cumartesi










TABLET
 
Ey Petra vadilerinin kanatlı ceylanı, 
Sesi göklerde yankıyan, ey suskun volkan.
 
O büyük adanmışlık, kahreden inanmışlık 
 Ey unutuşu affın nişanı, affı günahkârların şanı.
 
Ey Venüs tepelerini arşınladığım
 Ey kutsal çılgınlığım, uçurumlara uluyuşum.
 
Sızlayan kaburgalarım, kıvılcımım
 Ey kan pıhtısından soluyuşum.
 
Vahşi çağlardaki ilkel varoluşum.
 Ey damarlarımda gemi azıya alan, öç saatim.
 
Ey dizginsiz sıvım.
 Ruhumun su içtiği bataklık.
 
Son iç çekişim.
 Dünyalardan, dünyalara geçişim.
 
Acunlarla bütünleşen, kozmik parçalanış.
Ey sınırsız acılar, sonsuz gülümseyişim.
 
Tanrılardan tanrılara koşarak
 Varlıklardan hiçliklere uçuşum.
 
Ey aşka aşık olanların kapısı
Yaratanın aşkla yaratılışı.
 
Ölüşüm, dirilişim, ruhtan ruha geçişim.
 Ey ölümlerden ölüm beğenişim.
 
Ey ana rahmim, esin perim, Meryemim.























































 BERENİCE
Berenice'deydik
 çöl ceylanı bakışlı
ürkek ve gizemliydi.
İnsan ruhunu
 alıp götüren bir şey 
tuhaf bir gizem var
bu toprakta 
 bu canlıda...
Görünmez bir görkemin ardında
 ipek kadar narin yürek
 ellerde bahar kokusu.
Ölebilirler 
 ama öldürücü değil 
 sevebilirler ama 
 can alıcı, kristal bakışlılar.
Kırılgan şeyler.
 Gerçek mi ki...
Alnında siyah bir büyü
Dünya derler bir yerdeki
 Abbasiler'e götürür gibi.
 Kaba ve hoyrat bir hibridin 
 bir şeyh hominidi bu.
Kozmosu kavrayamamış
aç gözlerin cin evleri, 
 çulsuz, aşkiya ve çapulcuların 
 tinine düşmüş gibi.
Ve tavus gibi süslü, 
 cennet sümbülü gibi
kokusu olmuş
Adem saraylarının
bin bir gece masallarının.
Ağız galaksisini yakmışlar
 Ama hiç öpmemişler dokunmamışlar
 bu nasıl olabilir ki.
 Boynuna hançer süsü gibi 
 yılankavi boynuz da asmışlar
 bak bu doğru
 bir çöl ceylanı bu.
 Muska da var boynunda
 yürek biçimli
 sunakta boyun eğecek
mavi kanı içilecek 
 bir maral gibi.
 Boynundan aşağı
diyagonal  zülüfler
 günahları mıdır
 kara yazgısı mı...
Haykırmak istiyorum ben
 dilini yitirmiş, bu çılgın, 
kışkırtan arzuya, bu ahuya...
Şiddet ve cinnet içinde saldırmak istiyorum
 aynaya yansıyan evrenin düşmanıyım ben
 yeryüzü varken bu ceylansıya katlanamam
 onu yok etmeliyim severken.
Ben karanlıkların içinde
 vahşeti ve hiçliğinde
 peşinden koşarak, onu arayarak, 
 onu anarak, silinip gitmeliyim.
 Ben onun Berenice'i
 bir güzellik aylası
bir cennet hülyası sanmasına 
 katlanabilir miyim.
 Öyleyse onu severek, 
   yok etmeliyim.
 Tüm evren bir cehennem.
 Tanrının onu yaratmakla 
 bir kapris uğruna 
tüm yaratılmışları 
hiçlediğini
 göstermeliyim.
 Ve şükran duymalıyım
 bu kutsal gerçeklikten
 şükran adına ölmeyi bilmeliyim.
 Karanlığıma dönerek
onu aramayı
uçsuz bucaksız boşluklara
 uçurumlara yağan yağmurlara
haykırmayı...
Ve sonsuza dek inlemeyi
 sürdürmeliyim.



RİDEN
Mısır tarlalarında geziyorum, çay bahçelerinde
Uçuyor arılar, baryonik maddeler dolaşıyor
Avrupa tanrıları, Asya'nın ilahları, Afrika'nın mabutları...
Bulutlar, melekler ve Desiree yamaçlarda
Mikroçipler, manyetik monopoller, metropoller
İşte diyorum Fritz Lang geliyor, demans oluyor
Silezya dağlarında III. Osman'ı arıyorlar
Demir topuklu ayakkabılar, harem ve kasırlar
Voids boşluklar, parabolik yansıtıcılar
Seksör, reformatör ve dronlar
İkonlar dağlardan iniyor, tavşanlar 
Dans ediyor gece kuşları eğleniyor
Tanın çiyi boyun bağlarını giyiyor
















KATULLUS
*
YAS TUTAN
Nice ülkeler, nice denizler aşarak geliyorum kardeşim, ...
bu acıklı cenaze törenine, sunmak için ölümün son armağanını sana 
ve seslenmek için, boşuna biliyorum, sessiz külüne göz yaşı dökmek,
ayırmış bir kez alınyazısı seni benden, heyhat, 
benden zamansız koparılan kardeşim!..

Yine de kabul et bunları törenin için 
ana babamın eski töresinden kalan bu hüzünlü armağanı, 
ve sonsuzluğa doğru, güle güle git kardeşim, güle güle!..














kesinlikle doğru, ama iki doğru bir arada bulunabilir! soykırım albümünde İngiltere birinci, bonusu ABD ikinci, Türkiye vallahi sonuncu!!! ayrıca evet soykırım yaptık diyene kim ne diyor ki! soykırımcılığın zalim ve mazlum şampiyonu İsrail bile Filistin i bırakıp bizi kan içici ilan ediyorsa, katilin arkadaşı katil olur ilkesi uyarınca, bu kuduzu illa bulaştırmak istiyorlar! İsrail soykırımcıysa eğer, mecliste bir önerge verin! yiğitliğinizi test edin mesela! SIKAR!! Beni üzen bu! Hocali desem! bana tebessüm ediyorlar, çünkü tedavülden kalkmış parayım ben! Ermeni soykırımı mavaldır arkadaş!!! Kan içmek isteyen suriyeye, Irak'a (cetvelle çizilmişmiş! Irak diye bir ülke yokmuş zaten! Irak Uruk devletidir tarihteki, en büyük uygarlıktır, ama İngiliz menşeli konuşan içerdeki tasmalı köpek - Truva atı, bu yalanı yayar!!!!) Mertlik bu mu, gerçeklik bu mu! Bu millet soykırım diye tutturan barbarlığın mucidi batıya, 20. yüzyılın ilk HAÇLI SEFERİ'nde boyun eğdirdiği için çığlık atıyor! Ermenistan onlar kadar bağırmıyor NEDEN!!! Haçlılar her yıl nisan ayında bu paskalyayı kutluyorlar, her yıl çanakkalede şafak ayini için kucaklaşıyorlar, ertesi gün gazetelerde SOYKIRIMCISIN! Bunun adı ŞARK MAZOHİZMİDİR ve haçlılardan iğrenirim! Soykırım sahtekarlıktır, mazlum bir milleti aşağılamaya çalışan haçlıların salyasıdır!!! Dünya ceset pazarlığıyla yönetilen bir yerse, HODRİ MEYDAN! Honk Kong, Vietnam diye saymaya başla, halkada bir boşluk olursa, emekli maaşımı İngiliz Muharipler Derneği'ne bağışlar pembe külotlu Elizabeth'in elini öperim!!! Tanrı dünyayı yaratmış ve Tanrım nerede hata yaptım demiş, Şeytan gülmüş! Bak demiş, Hazar Gölü ile Brötanya Adası birbirinin tıpkısı, Biri Habil, biri Kabil olacak, birinin çevresinde hep karışıklık olacak, huzur bulmayacak, biride hep karıştıracak, İsa'nın kasesini (kutsal kase) kanla dolduracak!.. Bu masal gibi gelen sözler Barnabas İncili'nde açıkça şifrelenmiş!.. Soykırımcılar yeryüzünün en yüce ulusundan olan Türk milletine kara çalmak istiyorlar, Tanrı buna izin vermez. Şöyleki; Şiiri felsefeyle birleştiren ilk tanrı evladı Yunus Emre'dir, insanı tanrı katına yücelten ilk yeryüzü çocuğu Mevlana'dır, dünyanın hayal dünyası arşı alaya yükselmiş ilk tanrısal aklı Evliya çelebi'dir, Günahkar ve komünist ilk ademoğlu, varidatlı Şeyh Bedreddin'dir, gelmiş geçmiş en büyük şairi, mazlumun kurtuluş savaşını tanrısal dille bize aktaran Nazım Hikmet'tir, insanoğlunun öyküsünü -roman sanatının- en yüce katlarını yaratmış olan, tanrının gönül gözüyle kucakladığı insan Yaşar Kemal'dir, Kuran dilini, Türkçeye uyarlayan ilk ermiş Sezai Karakoç'tur, Tanrıyla muhabbet etti diye Ömer Hayyam, ilahi adaletin kılıçlığına soyunup, farisi konuştu diye Hasan Sabbah gibi görmezden gelinen Safevi (Şafi) Türklerini saymıyorum, Manas destanını görmüyorum. Edebiyatın, 'Kutsal Kitabı' bu coğrafyanın Binbir gece masallarından çıkmadır, tüm batı, kendileri bizzat belirtir, Hindu Tagore bile Yunus'un çömezidir, tüm Avrupa'nın şairlerinin toplamı Nazım etmez, Yaşar Kemal dünya romanının Homeros'udur, Varidat, Kapital denen harf kalabalığının özetidir. İsteyen herkesle her yerde tartışabiliriz. Şimdi soruyorum Truva Atları'nıza saray paparazzisi, kralın soytarısı Seks'pir'i insanlık hallerinin yansıması diye bu coğrafyanın her tiyatrosunun açılışını oyunuyla yapmaya iten soysuzluğun mucibi nedir, Karın Deşen Jack gibi bir rahim düşmanını, hamilelik yuvasını deşmeyi adet edinmiş bir cenin sapığı, kanibalist münkiri, yücelten bir milleti demokrasinin beşiği diye size pazarlayan, alçaklığın evrensel tarihine üye olmuş hainleriniz kimler, kim bu 250.000 ölünün cesedini çiğneyerek şafakta gurka ve anzak gibi katilleri yücelten, bunun nazilere gözyaşı dökmekten ne farkı var, yeryüzünün 193 ülkesinin 143 ünde insan eti pişirmeyi başarmış bir Coni topluluğu mu He is a boy gentlemen! Yazıklar olsun, kim ki buna iman eder, ona tanrının ilk sorusu işte bu olacaktır. Batının tasmalı köpekleri olacaksan, Mevlana'yı, Yunus'u, Nazım'ı hatmet öyle git!!! 1600 yılının Şekspir iyle afra tafra yapan bir milletin şiir damarları zaten kurumuş demektir. Soğukkanlılığıyla meşhur bu milletler topluluğunda ruh yoktur, insanlığın başına beladır ve ıslah edilmelidir. Sonuç; Bu seçimler işte bu zihniyete karşı çıkanlarla, İngiliz muhibbi, Truva Atları'nın savaşı olacaktır. Alçaklığın evrensel tarihine üye olmayın! Elde edilmiş tüm zaferlerin sevinci, annenizin gözyaşları kadar değerli değildir! Batı kültürü skolastik bir şarlatanlıktır, ışık hızı en büyük hız kabul edilir, yalan! kuantik hızdır doğrusu, bir maddenin aynı anda iki ayrı yerde bulunabilmesi hali, tenekeleri ile aya giderler ama bunu bilgileriyle değil, yağmaladıkları ganimetlerle yapar, tıpkı de gama, bartelmi diaz ve kolomb gibi katillerle yaparlar bunu, Einstein sarsılmaz gibidir bizde, oysa iddialarını yalanlayıp, meslektaşlarından özür dileyen bir şarlatandır, popemperyal kültürün kobaylarının figürlerinden biridir, en büyük günah insan doğup, köpek olarak ölmektir, medya yalanın ve mazlum toplumları köleleştiren fuhşi ahlaksızlığın aynası ve prozak işlevi gören mezarıdır, her insan bir kitaptır evrende, herkes değerlidir, kölelik zincirle değil, içine sürüklendiğiniz kültürle gerçekleşir, laisizm bu kültürün sahte profilden omurgası seçilmiştir, Truva atlarının can simididir, batının karda bıraktığı izi takip ederek öğretilerini yayan kimi profossurlarınız, üniversite açılırsa kalite düşer diyebilen tasmalı ve satılmış köpeklerdir. Teknik üniversiteleri devrimci fabrikası niteleyen, sapanla toma avlayan mühendis türü ve milyonlarca haçlı malı arabaların Anadolu yollarında cirit atmasının sigortası hainlerdir. Metroyu su basacak şayialarını üreten batının misyonerlik belgesiyle hareket eden zilli bebekleri, kuklalarıdır. Soykırım ve Çanakkaledeki şafak ayinleri birbirinin paraleli haçlı örgütlenmesi, kültür köleliğinin kumpası ve içerdeki misyoner okullarıyla hayat bulan, ihanet şebekesi Truva atlarının şenlikleridir. Bu kültüre isyan edin, kendi kültürünüzü ikame edin ve insanlığın kurtarılmasına hizmet edin! Bu uygarlık nükleer silahların gölgesinde, barbarların kan içmeye doymadığı, insanı köpekleştiren, tanrıyla küfr ve şirkle alay eden, köpeksi bir uygarlıktır. Mazlum milletleri, toplumları iftira ve köleliğe mahkum eden, onların etiyle, kanıyla yükselen ve sen kan içici bir primatsın diye beynine soykırım imajlarını yerleştirerek, kendi 'küçük çocuklarını' kıtalara kolaylıkla atabilen, İskender gibi bir kanseveri doğuya uygarlık götürdü diye sunabilen bu Kabil tarafının cellatları, insanlığın sapkın bir koludur. Kandan beslenen, kanla yükselen, cesetlerin üzerinde kuleler, gökdelenler inşa eden bu uygarlık bir kafir, bir küffar ve bir kefaret uygarlığıdır, bu uygarlığın motoru batı külliyen lağvedilmeli, kendi insanıda dahil olmak üzere kurtarılmalı ve paralarının rengi kandan arındırılmalıdır. Cinayet ve kanla beslenen her uygarlık insan soysuzluğunun türemeleridir! Tanrıyı, evreni, insanı ve yaşamı inkar etmektir. Onlar bir ölü cinayet, bin ölü istatistik kuramının homosapiensleridir. Bu insan türü ve bu dünya mutlak değişmelidir. Uygarlık kandan üretilmiş tenekeyle Mars'a gitmek olamaz, uygarlık Tanrı parçacığı insanın, uzattığı her eliyle Tanrıya dokunabilmesidir. Mars uzvumuz kadar yakındır gerçeklikte, ama Tanrı bizim erdemimiz, varoluşumuz ve kardeşliğimizdir. Ona ulaşabilmeliyiz.





 
OLAĞAN KUŞKULAR
 
serçe parmağı olmadan kılıç tutulmaz, gözümüzün önündeki ufacık şeyler gözün vitröz sıvısındaki proteinlerdir. 
ULYSSES ve JOYCE
Kültürel hegemonyacılık öyle rezil bir şeydir ki, James Joyce'un Ulysses'ini, Homeros'un Odysseus'uyla bağdaştırır ve daha başlangıçta bir ilgi merkezi olmasını sağlar. Oysa Ulysses'in Odysseus'la bir gezip tozma anlatısı olmasından başka bir ilgisi yoktur. Birde isim benzerliği! Bu edebi bir hiledir. Bakın Don Kişot'ta gezip tozmadır, Alın size bir Don Odysseus. Faik Baysal'ın abdallardan başka kimsenin bilmediği roman Sarduvan'da köy köy dolaşan bir fukaran...ın romanıdır. Demek ki o da bir Sardysseus, dünya Ulysses'lerle doludur. Onu bırakın Dostoyevski'den, Kafka'ya, Marquez'den Yaşar Kemal'e kalburüstü her romancının bir Odysseus'u vardır. Bunların içinde en saçma ve Odysseus'a uzak olanı Ulysses'dir. Okumaya değmez çünkü hiç bir şey anlamayacaksınızdır.
Yalnız dananın kuyruğu burada kopuyor, Ulysses'in diğerlerinde olmayan bir avantajı var. Einstein bütün bilimsel buluşlar saçma sapan bir yolculuğun Alaattin'in Sihirli Lambası'yla karşılaşmasından başka bir şey değildir der. Ulysses kötü bir romandır, ama alanında bir ilki gerçekleştirdiği için o bir icattır. Unutmayın ki telefon icat edildiğinde, odadan odaya konuşmak için bu komikliğe gerek yok demişlerdir. Ulysses büyük bir yapıt, çünkü saçmalamanın Tanrı'ya, tanrısallığa ulaşmanın yollarından biri olabileceğini bize öğretiyor.
 Bugün oralarda hazineler vardı: sokaklar, görkemle gökleri adımlayanlar, şaşkınlık verici akşamlar.Geri dönmek istiyorum ben buralardan uzakta kendi umarsızlığıma. keçilerin isası uçurumlarda dik durabilir tanrının çocukları dağlarda dolaşabilirdi. ruh evimin ticanisi, Adem'in hamuru kırk gün bekletildi. Avadanlıklar, holiganizm, goşizm, narodnizm, anarşizm, vandalizm, barbarizm, hitlerizm, peronizm, maoizm, suyun alışkanlığı, Katolikliği düşüncelerimizin, ka...otikliği her bir şeyin, dezenfekte edilmiş, hızarlardan geçilmiş eylemlerimizin perişanlığı, avadanlığı günlerimizin ve ıstırapla dolu gecelerdeki sevişmelerimizin sessiz haykırışları, bir fısıltı kadar çığlığa dönüşemeyen, derin eveleyip gevelemeler, deryalar ve günler, geceler ve devşirilmiş erinçlerle ...geçen zamanın gümbürtüsü, devinimlerin göze hoşgelen rayihası, Meryemlerin özlemiyle dolu humması, ayetlerin hünsaı ve zamana diş geçiremeyen tanrılarım ız ve hükmünü yitirmiş cellatlarımızın rastgele boyun büken, giyotinlere dönüşen fetvaları, fermen ve kehkeşanşarı, uryan ve umarsız koşuşturup duran kitleler, nümayişler ve serdengeçtiler, değirmenlerin kanadında görkem ve ihtişama eşitlenen ulaşan ölüm, gülün ve manolyanın işkence edilmesi, gülmesi çiçeklerin, ağlaması çeşmelerin, uzaydan ağıp gelen nedametler ve benim pişmanlıklarım, ve şimdi tüm bunların içinden sıyrılıp gelen atalarım ve ölülerimin külleri arasından göz yaşları ve kanımın akışlarıyla ve elimden tutmaya bile yeltenmeyen gözler ve dinozorlar, goriller ve zombiler , mefisto ve şeytanların kısık gözlerinin kindar ve hayasız, acımasız ve Gözalan albeni dolu yüzelerinin aynalara yansıyan suretlerinini korkularının ve çelimsizliklerinin, güç ve şişkin pazularının hayalarının ve yumurtalıklarının paraşüt ve çemberlerinin algoritma ve puantajlarının para ve bankalarının komisyon ve kooperatiflerinin aşk ve kuduz ağaçlarını n ve allahlarınyla melekelerinin arasından hışımla ve intiharla özgeçmiş ve özkıyımla ötenazi ve şanla top ve tüfeklerimle roket ve uydularımla, füze ve raketlerimle soruyorum ben kimim?...




















> bir zaman anıtı, ya da zamanın anıtı gibi duruyordu
> >>>
> >> Sergilenen sanatı eleştirmek herkesin hakkı, ama kötüsü çoğunluğun baskısı, toplum ayrışmamış, rahatlıkla bir tarafı tutuyor ve terazinin bir kefesi hızla yere çarpabiliyor, modern toplum olamayışımızın en büyük göstergesi, ayrışamayışımız, genel özeli yerle bir ediyor, oysa çağdaş toplumda taraflar olmalı, şu konuda sanmıyorum ki taraflar olsun, genel bir tarafı suçlayacak ve konu kapanacak! İşte en büyük sorun bu, düşüncede ayrışamamak, bir kümes hayvanı gibi koro halinde aynı sesi çıkarmak! Çağdaş olsaydık, yüzlerce farklı düşünce üretirdik, düşünemeyişimiz normal ama, bunun nedenlerini biliyoruz, şimdi desem ki, laik sistemin suçu bu, hemen performansı savunanlar karşı çıkacak, oysa performans sahibi bunu yapabilmeli, kendisini eleştirenle aynı konuma düşse bile, çünkü performansı eleştiren aynı zamanda laik sistemi savunan biri, paradoks içi paradokslar!.. Görüşüm şu, performansı eleştirenin bu ülkeye katkısının, performans sahibinden daha fazla olduğunu kim iddia edebilir, sanat açınlar, değişiklik yapamaz, sanat gözler önüne serer, eleştirenlerin, sanatsal çabayı eleştireceklerine, sanatın alanının değişkelerle genişlemesi ve toplum olarak farklı düşüncelere savrulabilmemiz için çaba göstermeleri gerekirdi, toplum statik, düşünce üretemiyor, farklı yaklaşma alışkanlığı yok, iki, üç görüşe bel bağlayan yarıcanlılarız, felsefe geliştirememişiz, resimde bir akım oluşturamamışız, mimarimiz yok, heykelimiz hiç yok, sanayimiz, endüstriyel üretim ve benzeri şeyler gene yok ne yazık ki, bütün bunların nedeni ne olabilir ki, düşünce geliştiremeyen bir toplum, Şükran Moral'a takılır kalır, arabesk, ufuksuz, iç sıkıcı, düş kıran bir son iç çekiş toplumu. Şükran Moral'ı övecek değilim, eleştirenlerden farkım kalmaz, üzerinde durulması gereken bu sığlık denizinden nasıl kurtulacağız, eğer kurtulabilseydik ve toplumun düşünce üretebildiğine inanabilseydik, Şükran Moral gerçek konumunda olacaktı ve eleştirmek, düşünsel bir edime dönüşebilecekti ama böyle bir toplum ve aydın skalasında, Şükran Moral'ı eleştirmek son derece lüks, aşağılayıcı ve utanç verici bir şey. Düşüncenin gelişmediği, ayrışmadığı, dallanıp budaklanmadığı ve düşüncenin hazzından uzak yaşamak zorunda kalmış bir toplumda, olan bitene ancak bir İlahi Komedya diyebiliriz. Şükran Moral'ı bu durumda eleştirmek, aczin birliği, zavallılık ve yer seviyesinde bir sanatsal, düşünsel tavır olarak, asıl eleştirilmesi gereken ve üzülmemize yol açabilecek, toplumsal bir dramdır. Asıl tepki gösterilmesi gerekende ne yazık ki budur..
> >
> >
> > sanatsal dürtünün eylemsel izlencesi olan bu performans, toplumsal etkileşimin birey üzerindeki izdüşümsel yanılgısını yansıtmakta, soruna düşünsel boyutta yaklaştığınızda, alegorik kavramların bitim sürecindeki paradigmayı bir bütün olarak algılamak yerine dürtülerin kavramsallaştırdığı saplantıların çözümsel ve içselleştirilmiş düzlemdeki alt benlik kurgusu, kişinin katmansal çağrışımlarını uyarma amacını üstleniyor
> >
> > gibi söz oyunları mı demeli
> >
> >
> > bir paylaşım gördüm sanal olarak, internetten bir cismin yerini değiştirebiliyormuşsun, gelişecekmiş daha, belki bir gün buradan seni öpmek nasip olur! sen şimdi neden illa o dersin, bu tür gerçekliği en iyi o kanıtlarda ondan! şu olamaz mı dersen, benim fikrim çok daha başka! en iyisi şimdilik böyle olsun! benine aşık olmasam bunlar başıma gelmezdi!!!
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> hiç bir şey istediğim gibi gitmiyor belirsizlik hakim ama genede bana bağlı bazı şeyler, bakalım!
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> > ,
> >>> hastayım dedim doğru ama hastalıkla ölünmez!
> > ,
> >>> yazmamak seni etkilemiyorsa yazma ama şu var, ben kasten konuşmadıklarımdan rahatsız oluyorum, bilinçli olması beni rahatsız ediyor ve sorun olmayı sürdürüyor,
> >>>
> > ,
> >>>
> >>> konuşmadığımı görmemeliyim, YOK olmalı yani
> > ,
> >>> sen benim problemim değilsin, sana güveniyorum, silsende alınmam mesela, belki sevdiğim için üzülürüm ama, seni özümsedim ben, günahlarımızı paylaştık! ilgimi yerine getirdim! -ne demek bu Meryem izah et bana!- sonuçta sana küsmem kızmam, birde şu var senin gibi arkadaşa dosta yazarsan biraz içleniyorsun, neden derinde gerçekten bir sevgi var, gerçekten, seni daima seviyorum çok hemde, ama lafı bu konuda uzatmak rahatsız ediyor insanı, hakim olmak istediğimiz hayat bazı şeylere imkan vermiyor, her geçen dakika bir yineleme mesela, seni öpmek istiyorum, sebebi ne olursa olsun, içgüdüsel belkide,
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> > ,
> >>> sevmek öpmek arzulamak çok doğal cinsiyetiz biz, durum ne olursa olsun onu arıyorsun
> >>>
> > ,
> >>>
> >>> birde sır vereyim!!!! öhö! zamanı!
> >>>
> > ,
> >>> sevişmek nedir biliyor musun
> >>>
> > ,
> >>> yazmışımdır belkide
> >>>
> > ,
> >>> akıl kocadı bizde!!!
> >>>
> > ,
> >>>
> >>> sevmek arzulamak, seni exite eden için muhteşemdir, dünyayı bana verseler benseni arzularım neden, çünkü ruh sevişir beden değil!
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> ruh severken senin varyantlarında, anılarında, seni ele geçirmenin surları yıkılmış kulelerinden uzaklara bakmanın sarhoşluğunu tatmak için seni arzular
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> bir beden cismanidir, sevişmek yaratılmışlığın içgüdüsü tamam ama bunun en ilkel biçimi bedenlerin teması
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> oysa onu isteyen ruhtur gerçekte
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> ruh kimi arar, kendi uçurumlarıyla yüzleşmeyi
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> onu kimde bulacaktır, ruhunun labirentlerinde gezindiği, karşılıklı ruh pınarlarından içtiği, içmeye vesile olduğu karşılıklı tabi
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> onu kim o
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> basit bir soru bu
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> çünkü doğallıkla Meryem mucizevi değil yani cevap
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> ama şunu bil
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> seninle sevişsem bu sevişmek olmayacak, bu ruhun derinlerde bir gezintisi, hayatın acıları sevinçleri vb gibi karmaşalarıyla bir ödeşme hesaplaşma olacak, ruh dinginleşip huzura erecek, daha çok karmaşaya sürüklenemez mi, işte bunun önemi yok, sevişmenin ruh çarpıntısı her halükarda bedenin mahkumiyetinden daha muhteşemdir. onun için seninle sevişsem şifa bulur, ruhum sakinleşir, yenilgi ve utkularım ılık bir deniz gibi sakinleşirdi. utku ve yenilgi sen buna kızıyorsun, yahu edebiyat bu deyim yani,
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> sözlerimiz görünmez aşkım utku ve yenilgi diyen aslında bir manayı arıyor ve kısaca o deyimle yeitniyordur
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> geçen gün entel görünümlü bakımlı biri gürbüz çocuğuyla gidiyordu, hayat bir yarış değildir dedi çocuğa
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> biraz hızla geçiyorduk duraksayıp ardından ne diyecek diye beklemeye utandım
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> ama si gibi bir şey ıslık gibi hafifçe kulağıma çalınır gibi oldu gerisini duyamadım, acaba hayat bir si...stem dir mi diyecekti
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> ben öyle geçiştirdim çok isteyip duyamadığım şeyi, yoksa hastalanırım ben gerekni okuyup işitemiyorsam, bir şey ekleyip ruhumu hastalıktan kurtardım yani
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> tabi o anda sen aklıma geldinnnnnnnnnnnnnnnnnnn
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> onun için seninle sevişmeliyim, seni içmeliyim, senin etini yemeliyim, seni solumalıyım, yavaş yavaş içimde yokoluşunu görmeliyim, senin kanını içime dökmeliyim canımmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm sevgilim Meryemimmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> benim olllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> VİCDANIN VARSA
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> salt bedene indirgenmiş sevişme yıkımın ritüelidir artık.
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> ve eksiliştir giderek, hiçleniş yok oluş, buna katlanabilir insan, nedeni şu, hiç bir zaman hiç bir şeye tam olarak ulaşamayacağımızı biliriz, buda onlardan biri diye görmezlikten gelebiliriz yani. hayat sonsuz, insan kısa!
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> Ama
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> unutmadım ha
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> vicdanın varsa benim ol. tekrarlamak iyi değil deme, yaralı kuş kurtulmak için sürekli aynı hareketi yineler!
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> ama onu iyileştirebilecek birinin aaaaaaa sende hep aynı şeyi yapıyorsun demesi sence ne demektir!!!!
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> konuşana bak der misin!
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>
> >>> Şuna emin olun ki bu tür bütün paylaşımlar manipülasyondur. Aptalcadır, hayvancadır. Ahır kapitalizminin şovudur. Kaplan ve köpek, kuş ve kedi yan yana gelemez, evcilleştirilmiş yani karnı doyurulmuş, insan olmayan her canlı temelde zararsızdır, bu paylaşımlar, bilinçaltında katille maktulün, kalpazanla mağdurun, ezenle ezilenin mutlak bir dostluk, dayanılmaz bir güzellik içinde yaşayabileceği imajını yaymaktadır. Bu hayvanlar köledir ve doğalarından koparılmış birer kobaydır..., bunu hümanist ve evrensel kardeşlik duygusunu yaymak adına kullananların tümü kalpazan, soyguncu, işbirlikçi ve komprovize bezirganların satılık köpekleridir. Bu görüntülerin tamamı, midesine indirenle, parçalanan-çiğnenenin, pekala dostça yaşayabileceği, aksi halde kabahatin 'kendisinde' olacağı düşüncesini yaymaya yönelik bir ahlaksızlıktır. Bir evde 'Büyük Birader'in gözetimindeki her hayvan süt dökmüş kedidir. Bunu paylaşanda, insanlık haini, niteliksiz bir homoşizoid, oyuncak robot, maskeli bir ittir!..
> >>>>>
> >>>>> Sanatçı gericinin tekidir, Beethoven sağır kulakla ömür boyu piyano tıngırdatmış bir şizofrendi! Hepsi sabit fikirli birer şizoitdir! Piyano çalmayı medeniyet sanıp, sazı aşağılayan !!! Mesela daha dün sanatçı robot heykeli kaldırılsın dinozor konsun diye çığlık attıl, dinozor, yani hayvan! Sanatçıya anadoluda süs biberi derler, sanatçı bizde kendini öncü zanneden fırdöndüden bir şark mahsülüdür!!! Şairi fransız şiirini ülkesine taşıyan -pivot! yazarı kolaj hırsızı bir idir newyork caza evrensel diye bayılan, karaköy de çalan türküyü aşağılayan, manda yuva yapmış söğüt dalına, yavrusunu sinek kapmış gördünmü dizesine gülerken, rimbaud'nun terleyen balık dizesini selamlar!!! siz hiç köyüne eşekle gidilen bir ülkede, 56 model chrysler, plymouth koleksiyonu yapan zanatçı gördünüzmü, bisiklet bile yapamayan ülkede! İşte bu adam kendini sanatçı sanıyorsa,
> >>>>>
> >>>>>>>
> >>>>>>
> >>>>>> Bir yazar nasıl bu kadar Mona Lisa tebessümüyle sırıtarak yaş...ayabilir ki şu görünen dünyamızda, adamlar bence ruhen hasta, mutsuz veya düşkünme içindeki bir insanın daha sağlıklı olabileceğini düşünüyorum ben, kırmızı yanmış ama araba üzerinize geliyor, dilenci para alıncaya kadar yanınızdan ayrılmıyor, gazeteler cinayet dizisi yayınlıyor, gerçek ortaya çıkana kadar yalan dünyayı dolaşıyor vs!..
> >>>>>>
> >>>>>>
> >>>>>> Şu çok derin bir yara insan için, kendisini aldatması, kandırmak!
> >>>>>>
> >>>>>>
> >>>>>> DEMAGOGRASİ mucidi
> >>>>>> Salak beach clup parti kizlari sezonu acilmistir. Bu sene de hep oldugu gibi elinizde tukenmeyen (ickisini bilerek bitirmezler cunku ikinciyi alacak paralari yoktur) naneli mojitolarinizi fosforlu pipetlerinizden yudum yudum cekerken, parasini zar zor denklestirip aldiginiz bikininizle selfie cekilmeniz beach clup kizi olmanin ilk sarti Gülen gözlü sırıtan yüz ha bir de; saclar iri dalga ya da kalca hizasinda duz olacak, gozlerde eye liner ve rimel, dudaklar en rezil renkli ruja bulanacak.
> >>>>>>>>
> >>>>>>>>>
> >>>>>>>>> homotrans, kurani yazılar, yüzeysel derinlik.
> >>>>>>>>>
> >>>>>>>>>
> >>>>>>>>> alıntı ve çalıntı sorunsalı
> >>>>>>>>>
> >>>>>>>>> bir yapıtın omurgası size ait tümleyici öğeler başkasın ait ise yapıtınız alıntılarla süslü ama omurgası başkasına ait tümleyici öğeler size ait görünüyorsa yapıtınız çalıntıdan ibaret demektir. 



















İZEGKRAP'
 PARKGEZİ

Bunuel'in ikonoklastı, bahar ve ölüm sıcaklığıyla, Agatha ya da modern bir çığlık düşünde, Nefertiti'nin gözleri, yeni biçem verilmiş Modman Jesus ve eril Mandonna'yla, sonsuz satranç oynadığı hermafrodit yoldaşı ve elinde haçlı kemanı; sanat usdışı, yaşam mantıksız mottosuna sarılarak, gezegen içindeki dünyayı yanına çağırıyor ve kedi insan ama insan kedi diye bağırınca, atın ölü olduğunu ve yeryüzünün de döndüğünü kanıtlıyordu. Bir orsiklet Fellini'ye baş kaldırıyor ve orada tozlu, yılan dili gibi bir şey; ben toprak değilim ama gerçekte toprak benim diyordu... Gezi Parkı ağlıyor, ağaçlardaki sincap heykele bakarak kızılderililere paranın yenmeyeceğini söylüyordu. (Digito ergo sum, pilgrim violin, chess infinite, earth in earth, ars irrational but vita unreasonable, Hitchock or scream modernismo, spring and death Caravaggio) Cadde-i Kebir sincap görene kadar ağaçlandırılmalı ve at ölü çünkü human konstruktvisttir diyordu. Sinarit balığı gülebilir, yüz devrim yapsam grafitiyle Zeus anıtına yazmam diyen teyzem, Kanalbul'a gideceğim ben, Stanpol devleti nerede, Argentina dostlarım, Argentina, resmi tarih işte, bak işte, '(Başka dünyaların egemenliğine doğru...) / Hatırlamıyorum ülkesinde, üç adım atıp kayboldum. / Çünkü başka adım yok, öteki ayağımı unuttum. / Anne, ben kimim? / büyük annem var mı benim... / Annem, babam, / ya kardeşlerim... / Kapıları çalmadan toplamışlar onları; / Çocukları size satmışlar / Hiç soru sormayanlara / Parası olanlara!.. / Anne, benim annem kim? / Küçüğüm, tarihi katiller yapar! / Annen, baban yok / Plazo de Mayo'yu unut / Perşembe'nin Delileri kim sorma! / 
 Öğren bunları!.. / Hatırlamıyorum ülkesinde / Öteki, / Adım, / Unuttum!..' Ah ne kadar sıkıcı, ya demek öyle dedin ha!.. Bak yahu ne dedim ki ben, dedim mi; Adam çölde sağa sola bakınırken birden devesi yok olmuş. Suyu, ekmeği, her şeyi kaybolmuş... Umutsuzca, karabasanlar içinde uykuya dalmış. İçini de bir ölüm korkusu sarmış. Bir zaman sonra çaresiz uyandığında, bir de ne görsün, deve baş ucunda duruyor! O kadar sevinmiş ki, 'Allah'ım, beni sen yarattın' diye haykırmak istemiş, ama dili sürçmüş, 'Allah'ım, seni ben yarattım' deyivermiş!.. Velev ki şeriata göre, gerçekte olsa, olmasa da, kulun dili sürçse bile, 'Aziz ve Celil olan' bunu hoş karşılarmış. İşte müselmanlık böyle bir hoş görü diniymiş evvel zaman içinde! Ne dedim ki dedim; Barış süreciyle, direniş süreci yan yana! Demokrasi istekleri bitmez, (domino teorisi gibidir, artık evren gibi genişleyeceksin, yoksa çökersin dedim) yavaşlarsa hükümet düşebilir, levanten çocuk diyorum, sen üç yüz yıllık topraklardan gökyüzüne bakıyorsun, Delaware'de en eski kitap kaç yıllık Meryem'in oğlu! Efes'te pilgrim ol, imansız köpek hükmü dinlese, güvercin güve mi öldürür! Senin dünya dediğin, barbarlığın pazarlandığı, insanlığın gammazlandığı Hollywood diye sarışının yüceltildiği bir gaita piyasası. Hasır taburelerde otur, AsiisA dediğin Antakya da peygamber oldu, gamlı baykuş seni dinliyor! Orası dünyanın aynası, tanrıyı yadsımak ve insanlığın ifritin kollarında uyuması, bugün gorillerin yanında yatıp kalkıyor olmamız, Özgürlük Heykeli'nin tacındaki dikenlerin tinimize batmasındandır ve gerçek gerçekten gizleniyor kafirun yollarında Leventolarado! 'Noli me tangere' de bakalım, iao oai, domuz eti mi yedin, kokoreç kapitalizmi; bağırsaktan en yüksek kâr nasıl elde edilir gibi, utançsız kazanmanın gizi, Marks kokoreçizm dese her şey daha iyi anlaşılacaktı belki, nedir bu ayo gayo azizim!.. Hepimiz kuyrukluyuz, bazılarının kuyruğu asasıdır, bazılarının kasası, kuyruğun ne ki senin, sübyanın var mı ki! Bak ben şimdi ne diyorum; 'Gezi Parkında Dolanıyorum, Yitirdim Cennetimi Aranıyorum, Senin Selamına Güveniyorum, Gel Otur Yanıma Hallerimi Söyleyim, Halimden Anlamıyor Ben Onları Neyleyim, Gezi Parkından Gelsin Geçilsin, Kurulsun Masalar Şarap İçilsin, Herkes Sevdiğini Alsın Gezilsin, Vurma Behey Vurma Ağaçlar Ardına, Kimseler Yanmasın Benim Derdime, Gezi Parkında Defne Gülüm Var, Hey Allah'tan Korkmaz Sana Ölüm Var, Ölüm Varsa Bu Dünyada Zulüm Var, Gel Otur Yanıma Hallerimi Söyleyim, Halimden Anlamıyor Ben Onları Neyleyim...' E bak ama, bir gün Bohr ile Einstein kırda kuantum kuramını tartışarak geziyorlarmış, tartışmanın hararetli bir anında, karşılarına ayı çıkmış, Bohr, hemen ayakkabı bağcıklarını sıkıca bağlamak üzere eğilmiş, onu izleyen Einstein "Yahu Niels ne yapıyorsun, ayıdan daha hızlı koşacağını mı sanıyorsun?" diye sormuş, Bohr'da "Hayır Albert, ayıdan daha hızlı koşacağımı düşünmüyorum, yalnızca senden daha hızlı koşmayı düşünüyorum" demiş! Bohr 'la değilse de Einstein'la çok iyi arkadaşızdır Levent!.. Çağımızda bir çocuk az, iki çocuk fazla, 'avm' istemiyoruz, hayvanda yiyor, karnımız toksada her yerimiz aç, şiir dinleyerek ruhumuz, Kuran dinleyerek gönlümüz doysun istiyoruz! Deli İbrahim kanalı istemiyoruz, köstebek yuvası kent istemiyoruz, melez Malezya istemiyoruz, dünyanın en arkaik kentine, kanal açan pamuk çeltiğimi sulayacak!.. Her adımda Deli Dumrul köprüsü istemiyoruz, kentin bekaretini bozan gökdelenlere iman mı edilecek! Batıda kiliseden yüksek yapı yok, varsa kilise yok! Peygamber, bugünleri görse, Kuran'a yeni hükümler eklerdi! Düşünen bir toplum istiyoruz. Yönetilen bir toplum istemiyoruz!.. Arzu'nun karanlık nesnesinin canı sıkılmış ama; 'Vezüv gibi yanan ağzından inip, gövdeni; bacakların çıktığı yerlerini okşadım! (Bir atmaca gergin kanatlarını topladı, çayıra daldı.) Sağrını öpüyordum! (Bembeyaz göğüslü minicik toy kuşunu, havaya kaldırdı kuş.) Kokun çıldırtıyordu! (Ufacık bir tipi gibi, tüyler döküldü kuştan.) Alev alev yanıyordum artık ben! (Otların üzerine düşen tüylerin ışıltısı, parıldıyordu güneşte...) Benimsin diye haykırıyordum!.. Ahh ah, beyaz yeleleriyle ölümsüz bir Yunan tanrısı gibiydi, sessizliğin sesi, susarak yaşıyordu sanki, değeri bilinmedi demeye gerek yok, değeri bilinenin değeri ne ki, değeri bilinmeyenin değeri?.. Değer, belki de göklerin terazisi!.. Levent, geçenlerde erguvanlar eşliğinde, yandan çarklı vapurla boğaz turuna çıktık. Tam dönüyoruz derken, kaptan Karadeniz'e çıkmasın mı, ne yapıyorsun dedim!.. Bir sürprizim var dedi, az gitti uz gitti, bir körfeze girdi. Bak dedi; Erguvanlı olana, Öküz Geçidi derler, bu avret gibi namütenahi uzanan 'Koyun Geçidi!..' dedi. Namütenahi dedi Levent, namütenahi dedi! Boğaz varken kanal mı açılır dedim, açıldı dedi, halk arasındaki adı; Deli İbrahim kanalı, yahu az önce söyledim duymadın mı dedi!.. Kim demişti yahu? Neyse, ben Müslüman adamım, haklılar dedim. 'Körün istediği bir göz, Şeytan vermiş iki göz!..' Kaptan öyle bir kahkaha attı ki, uyandım! Düş görmüşüm!.. Motosiklet yolda birine çarptı, kimse yardıma gelmedi diye insanlık öldü mü diyor sihirvizyon! Her zaman söylüyorum bunlar halk düşmanı, oryantal terbiyeye göre; insanlar başına toplanacak, çığlıklar atılacak, ehli Müslim bir oto duracak, kazazede karga tulumba bindirilecek, biri son soluğunda yüzü gülsün diye ağzına duman verecek filan! Bak, bedenim bir tane ama bir adım sonrası için sonsuzca açılım yapabilirim! Her insan bir dünya ama avuç içi kadar acılarımız, bu büyücül dünyayı yıkıyor nasılsa, aslanı arı haklıyor, arıyı rüzgâr!.. Ne var kardeşler ne var!.. Hindistan'da, müslümanlar 'bir inek öldürmüş' diye yaygara çıkarsa birkaç dakikada bin kişi toplanırmış, Müslümanlar 'bir insan öldürdü' diye yaygara çıkarsa ancak bir kaç kişi toplanırmış. Çünkü inek kutsal ve tanrı katında sayılırmış!.. Sözü biraz uzat, anlaşılır olma, anladığını yine yine, ne diye okur ki insan!.. 'İnsan olmak erdem gerektirir, kimse tek başına ben insanım diyemez, gradosu olmalıdır kişinin ve insan olmak ulaşılabilen bir şeydir. Aksi yani insanlıktan uzaklaşmak içinse, bir şey istenmez, hiç bir şey aranmaz insan olmamak için, kötülük yapmak, insanlıktan çıkmak için istemek yeterlidir, ama insan olmak için onu istemek yetmez, deyim yerindeyse başkalarının onayı ya da iyilik ve insanlığınızın kabul görüyor olması gerekir. Az gelişmişliğin olduğu bir yerde, yaşadığınızı anlamak istiyorsanız, tek bir şeye bakmanız yeterlidir, herkes kötü olanda kolayca hemfikirdir, asla kavga etmezler yerden yere vurma konusunda, ama bir şeye özüyle sözüyle 'İyi' demeye kalkmayın, diyen bir süre sonra sözünü yadsıyacak, karşı çıkanda yok o kadar da kötü demek istemedim demeye başlayacaktır. Ayrıca bütünüyle kötü ya da iyi demek gibi mantaliteden yoksun, içerikle bağlantısız, boşlukta dönen, deyim yerindeyse sudan bir bakışı, zahmetten uzak, sonu eğlenceye varan ve volümü değişmeyen bir alışkanlığı vardır. Az gelişmişlikte hiç kimse ne dediğini tam olarak bilemez, sözcüklerin çevresinde döner dururlar, çünkü gerçeğe, eyleme ya da yaşama bakarak değil, ne söylemeleri gerektiğine bakarak konuşurlar, bu yüzden düşünceler temelsiz, kanıtlar inandırıcılıktan uzak, eleştirilerde bağlamlarından yoksundur. Az gelişmiş toplum, yaşamın ve gerçekliğin hemen hemen dışında, gördüğüyle değil görmek istediğiyle bütünleşir, onunla iç içedir, eğrisiyle doğrusuyla esemesi, işin özünden uzaktır. Bu yüzden ona illüzyonlar sunmaya gerek yoktur, o tansığı bizzat kendi eliyle yaratır. Us dışı ve inanılmaz olanda budur, kendi illüzyonunun bulgunu, bizzat ona kapılması istenen, onun için uğraş verilen toplum ya da kişidir! Sonuç olarak az gelişmiş toplumu yönetmeye gerek yoktur. Bundandır otorite de alabildiğine içe kapanık, durgundur!..' Çok uzattın ama, yine de diyorum ki, diyor o; Grek ve Latin kültürü, orta doğu ve Afrika uygarlığının tilmizidir, batı bizi aldattı!.. Öyle olsa ne değişir, kültürün anayurdu yok ki! Bologna'ya git, dünyanın ilk üniversitesi yazıyor kapıda, Harran'a gel, a'şirret dünyanın ilk üniversitesi bu toprağın altında diyor! Luksor'a gelince rehber yeni bir müjde verecek! Sorun ne? Grek kültürü bizim diyememek... Homeros biziz diyebilseydik, bugün yerimiz barbarianın üstünde olurdu Zizek! Solon, Demokritos hep bu toprağın insanı ama Grekçe bize yabancı, Fuzuli, Hafız, Gazali senin dilinde mi yazmış! Mıgırdıç Margosyan Türkçe yazdı, Sadık Hidayet İsveç'te oturuyor, Ergenekon Gobi çölünde kaldı, Hatayi Yavuz'a kılıç çekti, tümü bizim, Homeros'a gelince gâvur İzmirli! Kılıç çektikleriyle aynı sofraya bağdaş kuran kim?.. Arkadaşlar, imparatorluğumuz içerden ve dışardan kuşatılmıştır. Yedi düvel bize göz koymuştur, ama gerçek sorun içerdeki hainlerdir, onlar Samsun'a çıkıyor, Ankara'ya gidiyor, bizi bölmek hatta yok etmek için hile ve desiseye başvuruyorlar, hilafete karşı çıkıyorlar, Frenk işi bir hokkabazlığın yönetimini kurmak istiyorlar, biz her şeyle baş edebiliriz, Viyana'dan Fizan'a kadar kılıç salladık, atalarımızın yüzünü hiç bir zaman kara çıkarmadık, ama bugün bizi kâfirler değil, içimizdekiler yıkmaya çalışmaktadır, işimiz zor ama Tanrı yardımcımız olsun!.. Bu tümce bugüne uyarlanınca bir çelişki ve de komedyadır. Ne anladın sen bundan,Yazılı Gazel 1966'dan; ' Hiçbir şey anayurt gibi olamaz. Hatta / binici bile. Yüce tan vakti boş alanda, / rehberlik eder bronz bir savaş atına / akarken zaman, ne bronzdan, ne de / başkalarından çekinir. Ne de israf ettiği / savaş küllerinden Amerika’nın ovaları /etrafında ya da kalan bir dize veya bir / serüven üzerinde o da değilse tamamlanmış / bir hayattan kalan bir anıda onların / görevlerinin dikkatli egzersizlerinde. / Anayurt gibisi yoktur. Ne de onun bayrağı / gibi. Hatta zaman bile yüklü mücadeleleri / ve tahribatları ile sürgün sonrası, bölgelerin / ağır ağır yerleşen insanlarıyla, / alabildiğine uzanarak seher vakti ve günbatımından / içeri, ve daha da yaşlanan yüzler ile kararmış / aynalarda, isimsiz kararmış ıstıraplara katlanmış / bütün gece şafak sökene kadar, ıslanan örümcek / ağı ile siyah bahçeler etrafında. Anayurt, arkadaşlar / bir yasadır, dünya döndüğü müddetçe. / Anayurt gibisi yoktur, fakat biz, hepimiz eskiden ettiğimiz / yeminlere sadık kalmalıyız. Bu centilmen insanlar / ant içmiştir en iyi Arjantinli olmak için doğdukları /evde alınan yemine. Biz bu adamların geleceğiyiz, / hatta bunların ölümlerinin gerekçeleriyiz. / Görevimiz fevkalâde ağırdır. Miras bırakılmıştır / ruhumuza bu insanların ruhu tarafından; / ve bu mirası korumak bizim yaşam sebebimizdir.' Cadde-i Kebir sincap görene kadar ağaçlandırılmalıdır. Alzheimer adam aynı şeyi defalarca yazıyor!.. Doktor ya da çömezi asistan, mujiklerin bu işkence veren, acayip kokularla dolu, kucaklarında çocuklarıyla göçmenler gibi insan ruhuna perişanlık veren manzarası biter, osurgan otu, lotuslar, orkideler kokan, parfümlü darphane-i darb-ı meseline gider, nice dövizleri beğenmezdi! Peki ya nerede o, yoksa kovuldu da, kovuğunda, sayrısız insan mı üretiyor Frankeştayn! Yoksa nedamet mi getirdi, yoksa değeri bilinmedi, Harlem'e, mujikler mahallesine göç mü etti!.. Bir gün karanlıkta, yoksa ben yerde biten ot muyum dedi! Yalan rüzgarı bitti, şimdi Newyork'la çapul takasının zamanıdır! Çemişkezekli sir bu işin içinde yoksa, Çoban çavuş sözünü edemiyorsa, elbette, payitaht İstanbul değil mi diyen manken ve dizi finosu monden ve aşk doktoru şiirisyenle kalkışma zamanıdır! Altius, fortius, citius!.. Ama içlerinde belki kılıç balığı vardır... 'Bu bir kılıç balığının öyküsü / Yazılmasa da olurdu. / Ama bizi yeni sulara götürecek akıntı durdu / Uskumrunun arkasından gidiyorduk / Sürünün içinde ben de vardım / Sırtımda bir zıpkın yarası / Mutlu olmasına mutluydum / Nedense gitmiyordu kulağımdan / Bir türlü o "ağ var!" sesleri / Deniz kızı girmiş düşünceme / Ben iflah olmam / Dalyanları birbirine katmak orkinosların harcı / Dolanınca ağa çok geçmeden küserim / Bir çocuk bile çeker sandala beni / Bu kadar ağır olmasam / Beni böyle koşturan yaşama sevinci / Kanal boyunca bir o yana bir bu yana / Siz yok musunuz, siz derya kuzuları / Kestim kılıcımla karanlığını dibin / Yakamoz içinde bıraktım suları /Ah aysız gecelerde olur ne olursa / Sırtımda bir zıpkın yarası / Atın beni mor kuşaklı bir takaya götürün / İri gözlerimde keder / Kılıcımda hüzün / satın beni, satın beni / Rakı için!.. ' Muh; kemik iliği demek, alef; evcil hayvan demek, et; emir kipi, yerine getir, uygula demek! Kemik iliği evcil hayvan üret demek mi muhalefet!.. Doğuda, nerede bir kalkışma var, bütün Deli Dumrullar ordadır ve karşı koymak bile bir çeşit işbirliği sayılabilir mottosunun narin esrikliği yaşanır. Kültür anıtımız yayınevi hemen atlar, tanıtım yapsa bu kadar sempatizanı ahirette toplar. Şanını savcının ayağına gidip benim kitabım muzır, dava açmazsan ezerim, adımda Bikir gazelinden elde etmiştir. Ver elini mübarek gaza... Doğuda bir tavşan bırak ortaya, kaç tazı peşine düşer bilinmez! Sayamazsınız! Üstelik tazıların arasında, kaç tazı vardır Afgan cinsi, kaçı kırmızı tilki, belli değildir! Sözlerin kenef gibi Kinova, dinle bak, sen bir Hinoğlu hinsin Ahiyak! Fütüvvet ile şair olma devri kapandı, o Sepetçioğlu zamanındaydı. Manganezin tiniyiz, Cyrano suflörlüğüne soyunan tiyatrocuya inananların piriyiz. Saçmalama gene, yineleyip durma geveze!.. Otobüse bindim, Kadıköy'e geçip bir temiz hava alayım dedim. Sürücü köprünün ayağında herkesi indirmez mi! Çaresiz indim. Aaa! her yer kafe, restoran, peyzaj kulübesi. İnsanlar şen şakrak ve mutlu!.. Çekinmedim sordum adama; Hangi devirdesin, köprü trafiğe kapandı, seyri alem salıncağı oldu, insanlar azaldı, bak aşağıda Kondor gibi kanatlarını açmış gemi, gerçekten bir seyrüalem gemisi Fellini'nin düşleri gibi geldi geçti! Küçük dilimi yutacaktım ama adama, bunu nasıl yaptınız dedim?.. Dedi ki, bak herkes siborg, kadınlar manken, erkekler metromani, yeryüzü artık sorunlarını çözdü. Trafik bitti, on üç çocuk yap gocuk vereyim diyenlerin dönemi geçti, her yer Turkuvaz, her yer mutluluk yuvası, savaş gibi bir şey yok dedi!.. Nasıl olur da biz bu işi beceririz, bunca kavga, kumkuma, emperyaller, dış mihraklar nereye gitti?.. Acı haber tez duyulurmuş, adam korkunç haberi verdi! Dünya bize kaldı kançılarya, emperyaller aya gitti! Türbanlı eşimmiş dürten, kalk bir dua et, bunca saat uyunur mu edasız deyince anladım. Düşümde düş görmüşüm! Düşüncenizi değiştirmiyor musunuz, çünkü düşüncesini değiştirebilen tek yaratık insandır, sen de skolastik adamsın, bitmez tükenmez can sıkıntısı gibisin; 'Bir bıçak saplı durur göğsünde, / Hangi su tasına uzansan boş; / Hangi pencereye koşarsan koş / Aynı siyah güneş gökyüzünde. / Aynı siyah güneş, aynı siyah, / Aynı susayış, aynı koşuş, aynı... / Of... hep aynı şey, aynı şey, aynı şey, /Aynı, aynı, aynı, aynı, aynı... ' Sıkıldım Lethe, vur fakat dinle! Yine mi oooffff; 'Maral bakışlı bir düş geçiyor acılardan / diyorum ben. / Ağır metaller gibi, / uzaysı sevi ve ah ki / bakılışı güzel. / Reyhansı tözden ve süzülen, / bir Sümer koku, / Arzunun karanlık nesnesinden. / Alkeion ki doğrulur korulardan, / bir masal geçiyor burada / bir taç yaprağı, / leylak büklümlü, / bir kara yoru. / Irmak bir peri geçiyor / ölümlerden diyorum ben.' Serinledin mi Arsinoem, bak büyük devrimci, Clark Gable benzeri Che Guevara'mız, ömrünü böceksavarlığa adayan, tüyü bitmemiş yetim dostu, kostümlü gerillamız, içimizdeki sarışın İrlandalı, sihirvizyon ankormanı, açın, açığın, uçuğun kadim yoldaşı, Fidel'in, Kaddafi'nin, Lenin'in arkadaşı, Marks'ın sırdaşı, Vefa'nın candaşı, komedyenin, ojelinin, sürmelinin yandaşı... Büyük İsyankâr, minik İskender, yolun açık olsun! Amanpour, sen de bizi bırakma! Kavanoz dipli dünya, Hepimiz kardeşiz, bu kara günde CiaNürNeşiz bacım!.. Aşil (Akhilleus) bir barbar, bir saldırgan, Hektor, bir yurtsever, bir kahramandır. Ama tüm kaynaklarda Aşil kahraman, Hektor acınası, surların önünde sürüklenen bir humandır. İlyada'ya zaman içinde ekler yapılmış, iş bilir için zor değildir... Che Guevara, bir tür Hektor, İsa öyle, Hitler'i Moskova'da durduran, yurdunu, ülküsünü barbarlara karşı savunan herkes Hektor, Hektor hariç!.. Batının her tür demogojik bombardımanı, İskender kültür götürdü, Attila barbarlık getirdi yalanı, bu anlayışın anlağımızda değil, genlerimizde yer etmesine yol açtı. Batıl olanın sözcüsü, biz düşüncelerimizi açıkça söyleriz diyor, diyorum ki, barbarlığın ar'kaplanı, soykırımın papası, nükleer öldürümün patentine sahip bir ırkın ahfadı olan; Voltaire gibi düşünceni belirtme hakkına sahipsin ama, öldürenle, gidenlerin acısını paylaşmaya benziyor, seninle kıbleye durmak!.. Dünyadaki her şey senaryodur, senaryo bile, ozanım aydın değilim, aydınım ozan değilim, hangisi olasıdır sizce? 'Şarapla doldur tasını, toprakla dolmadan, dedi Hayyam / Oradan geçen uzun burunlu, yırtık pabuçlu adam, / Dedi; benim bu nimetleri yıldızlardan bol dünyada / Değil şarap almaya, ekmek almaya bile yetmiyor param!..' Ey ahali, beyaz yaka suçları, renksiz, kokusuz, tatsızdır, gözle görülmez, elle tutulmaz, ey cemaati müslim ve şark mazohisti, okumanın tekeli mi olur, sadece beni okuyabilirsin öyle mi, bunları eleştiremeyen toplum, kütüphane içinde dolaşan fincancı katırıdır! Bilinçsiz halk ve kalpazan talkçı rol kapma yarışında, tiyatro oyuncusu Bergerac suflörü bu ülkede, iki de, şarlatandır belki de, bir yazar bana mail gönderdi imza ver diye, Delaware'den toplanıyor imzalar, bu yazar ya Sadi ya da saki bilemem artık... Emperyalizmin, içteki emperyalist uzantıları olamaz mı, yurtsever konumdalar belki de, Tanrı bile sahte profili ayırt edemeyebilir... Fanterotik, Merhaba Türkiye'nin sayılı satılmamış kanalı. Telefonlarınız sürekli meşgul çalıyor ne yazık ki ordan ulaşamadım. Şu an sinirden elim ayağım titriyor. Ben Ankara Elvankent'te oturuyorum, Sincan'a çok yakınım, ofisim Eryaman'da, yaklaşık yarım saat, bir saat önce ofisten çıktım eve gelmeye çalışırken, tüm yolların kapatıldığını gördüm ki, gittiğim yol düz gidersem Sincan'a varıyor. Evime varabilmek için sola dönmem gerekiyordu, mantıksız bir biçimde tüm kavşaklar tıtulmuş, yalnızca düz gitmemize izin veriliyor, ilerde sola dönüşe izin verilen yer, Sincan'a çıkan yol ve U dönüşü yok! İnsanları zorla, yolları kapatarak, Sincan'a çıkarmaya çalışıyorlar ve tepede sivil bir helikopter, eminim kamerayla kayıt altına alıyorlar, kalabalık görünsün diye de yolları yalnızca Sincan'a çıkarıyorlar! Lütfen gündeme getirin... Yahu nereye geldin! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; 2004 yılında İstanbul Mecidiyeköy’de bir gösteri esnasında biber gazından etkilenen Ali Güneş isimli kişinin başvurusunu, başvuranın yüzüne biber gazı sıkılmasının bundan kaynaklanan zihinsel ve fiziksel acının kötü muamele oluşturduğuna ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3. maddesine aykırı olduğuna ve Ali Güneş’e 24.600,00 tl. tazminat ödenmesine karar verdi. Özellikle kapalı yerde biber gazı kullanılması ve kişinin hedef alınarak doğrudan yüzüne biber gazı kullanılması, masum bir toplantıyı dağıtmak için gereksiz yere biber gazı kullanılması bu açık ihlali oluşturuyor. Yapılacak iş: Biber gazına maruz kaldıktan sonra bu durumu belgeleyin. Fotoğraf video v.s. Hemen bir hastaneden rapor alın. Cumhuriyet Savcılığına bu belgelerle baş vurup şikayetçi olun. Savcının takipsizlik kararı vermesi halinde bu karara itiraz edin. İtirazınız da olumsuz sonuçlanırsa; Bir ay içinde Anayasa mahkemesina başvurun. Anayasa mahkemesi de talebinizi reddederse 6 ay içinde AİHM mahkemesine başvurma hakkınız var. Not: Ayrıntılar için 04.06.2013 tarihli Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıcının “Biber Gazı : İnsan Hakları İhlali” başlıklı yazısını okuyun, bu akşam için toplu olarak; Starbucks'taki revirde tıbbi malzeme var, hekim var, ulaşabilenler faydalanabilir paylaşın, Taksim Sheraton otelde 3 ambulans ve acil müdahale ekipleri var, hazır bekliyorlar, lütfen paylaşın, mühendisler odasında doktor ve tıbbi malzeme hazır, lütfen paylaşın, şu an aktif revirler, Gezi Parkı'nda Sivilinsiyatif'in, Deniz Cafe'nin, Divan Oteli önünde ve Gezi Cafe'nin yanında, yaralı arkadaşlarla paylaşın, ulaşın. Bir yüksek kimyager olarak bir yanlışı düzeltmek istiyorum. Biber gazı kimyasal yapısından dolayı aktif bir kimyasaldır asitlere karşı duyarlı değildir yani limon biber gazına etki etmez aksine etkisini artırır. Bazik bileşenler kullanmalıyız en kolay bulunanı ve en ucuz olanı karbonattır. Karbonat biber gazının yapısını bozar yağ ve tuza çevirir ve gazın etkisini büyük oranda düşürür. O yüzden sizler karbonatlı su hazırlayıp uygulayın. 1 litre suya 1 yemek kaşığı karbonat ilave edip çalkalıyoruz hazırlanışı bu kadar basit. Biber gazına maruz kalan kişi gözlerini yıkayabilir hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ağız çalkalanmalı burundaki kılcallara yapışan capsicumun etkisini engellemek için de burun karbonatlı suyla temizlenmelidir. Portakal gazına gelecek olursak; Portakal gazı kimyasal adı 2,4,5 trikloro fenoksi asetik asit. Görme kaybı, kas ve kemik bozuklukları, doğumsal anomaliler gibi etkileri vardır. Derhal karbonatlı suyla müdahale ediniz, limon gibi asit içerikli şeylerden uzak durun. Genişletilmiş liste, yandaş markalar. Kömür ve makarna dağıtımının finansörleri. Paranızın hayrını demokrasi düşmanları görmesin. Birlikten güç doğar. 23'e dil uzatanların ekonomisini geliştirmeyelim. Unutmayın onlara vereceğiniz zararı tahmin bile edemezsiniz. A101 market, ab gıda Unakıtan, agt ağaç sanayii, ak yazılı vakfı, Albaraka, anafen okulları ve dersanesi, assan galvaniz sanayi, asya finans (gizli faizci), atasay kuyumculuk, audi, aytaç etli mamuller, bank asya, bahar pastaneleri, bim, boydak grubu, coşkun gıda ürünler, Çetinkaya mağazaları, diasa marketler, deniz feneri, doğa koleji, edutıme dil kursları, emin otomotiv, emin sigorta, ensar hastanesi, evkur, fatih üniversitesi, fem dersaneleri, for you mağazaları, garanti bankası, Gencallar giyim, hakikat kırtasiye, hes kablo, huzur giyim, ışık sigorta, ihlas holding, ipar yemek salonu, işmar, kahve dünyası, kanal 7, kar yatırım ve hizmet a.ş, kibarlar demir ticaret, kiler market, Kızılkaya hamburger, kombassan, komşu fırın, kristal kola, kuralkan şirketler grubu, Kuveyt-Türk bankası, mado dondurma, medicana hastanesi, memorial hastanesi, merve pastaneleri, Mudurnu tavukçuluk, nakil lojistik, namlı yemek, namlı marketleri, n-t mağazacılık, ntv, Nusret restaurant, ramsey, rıxos grubu, sahan yemek, samanyolu tv, sanko holding, sarar giyim, saray muhallebicisi, sızıntı dergisi, starbucks cafe, surat kargo, sütiş, şok market, şifa hastaneleri, Şirvan yemek, taş yapı, tekbir giyim, timaş yayınları, torunlar kağıt, turex minibüs işletmeleri, tümosan traktör, Türkiye finans katılım bankası, Türkiye gazetesi, Türkiye hastanesi, uludağ yemek, uzay gıda, ülker gıda grubu, verdi kumaş, yeni asya yayınları, yeni şafak, Yimpaş, yörsan, wolkswagen, zaman gazetesi. Ne varsa ruhuna Fatiha anladık ama facia bak yazısı mı bunlar! CHAPULEMOS nuestros nombres en símbolo de apoyo a la Resistencia Turca. Para todo aquel que no lo sepa Chapular es: Chapulear, Chapulling en inglés, es un neologismo derivado de la situación que está aconteciendo en Turquía después del uso del primer ministro Erdogan la palabra çapulcu (que podría traducirse como "saqueador" o "merodeador" o "vagabundo" como actual) para describir a los manifestantes. La palabra echó raíces rápidamente, adoptada y anglicismo por los manifestantes con un nuevo significado: LA LUCHA POR SUS DERECHOS....exemplo: ÇAPULCU Nuran Elçi. 
 Direnmenin Estetiği! Turhan Sönmez, 13 Haziran 2013. Yıldızlar, en karanlıkta daha güzel parlar. Bu ülkenin karanlığına karşı, her yanda yıldızlar parlıyor. Taksim civarında yaşayan sokak çocukları, direnişin daha ne kadar süreceğini soruyorlar. Direnişteki dayanışma sayesinde karınları doyuyormuş. Camilerin yüz metre yakınında içki içirmemeyi dert edinen hükümet, camilerin yüz metre yakınında insanların aç yaşamasını umursamaz. Tarihsel olaylar, kalıcı özellikleriyle hafızalarda yer eder. Taksim’de iki haftada kurulan yaşam, bu topraklara bir ütopyanın tohumlarını ekiyor. Herkes bir arada, herkes özgür. Kimse kimseye bir şey dayatmıyor ve herkes kendi rengini özgürce taşıyor. Antikapitalist Müslümanlar ibadet ederken, ateistler çevrelerinde nöbet tutuyor. Kürtler halay çekiyor, Aleviler semah dönüyor, Türkler marş söylüyor. Sosyalistler, LGBTler, Çarşı, Fener, Gs çalışıyor, eğleniyor, birbirlerine sahip çıkıyor. Bir kişinin özgürlüğü herkesin özgürlüğü oluyor. Hiç kimse muhtaç durumda değil, insanlar eşit. Herkes “gereksiniminden fazlasını” getiriyor ve herkes “gerektiği kadar” alıyor. Para yok, mülkiyet yok, aç kimse de yok. Devletsiz bir deneyim yaşıyoruz Gezi Parkı’nda. Devletin olmadığı yerdeki mutluluğa ve nezakete tanık olmak, hayatın bize armağanı. Tarihimizde ilk kez, mizah ve neşe bir direnişin dili haline geliyor. Bugüne dek muhalif hareketler hep ölümü göze alarak, en sert biçimde direnirken, şimdi keskin sözlerin ağırlığını aşan eğlenceli ve yaratıcı bir dille ifade ediyoruz kendimizi. Devlet sert savaşçıları yenebilir. Ama mizahı ve neşeyi yenecek iktidar silahı yok. O yüzden çaresizler. Yalanları işe yaramıyor. Paris Komünü yetmiş iki gün sürmüştü. Biz iki haftada aynı ilkeleri coşkuyla hayata geçirdik. Komün şiddetle yok edildiğinde, liberaller ve burjuva aydınları oradaki çelişkileri, zaafları ve yanlışları tartışıyordu. Buna itiraz eden Marx, Komün’den geleceğe aktarılacak cevherlere işaret etmişti: Komün’de mülkiyet ve sömürü aşılmış, doğrudan demokrasi kapısı açılmıştı. Şeyh Bedrettin’in iki mirası var bize. Bir, isyan eden halka katıldı. İki, herkesin eşit ve ortak yaşamasına inandı. Tomas More’un “Ütopya”sı ve İbni Tufeyl’in “Hay bin Yakzan”ı aynı hülyanın içinde yer aldı. Biz o hülyayı taşıyoruz. İnsanlara güzel bir şey işaret ediyor, parmağımızla gösteriyoruz. Ama iktidar ve onun sözcüleri, işaret ettiğimiz yere değil parmağımıza bakıyorlar ve bize kara çalıyorlar. Bizi tartıştırarak, zayıflatmaya niyet ediyorlar. Israrla söylüyoruz: Parmağımıza değil işaret ettiğimiz yere bakın. Orada ağaçları ve denizi göreceksiniz! Kızılı sevdik, yeşili koruduk. Duvarlara böyle yazan gençler, bir otobüs durağına, ölü şairlere selam niyetine “Göğe Bakma Durağı” adını verdiler. Gençlere şükran duyuyoruz. Öyle umutsuz bir anda yetiştiler ki, insanlığımızı uçurumun kenarında kurtardılar. Onları bencil ve cahil sananlar yanıldılar. Gümüşsuyu’na kurulan onbir barikata tek tek isim verirken, geçen hafta yitirdiğimiz Cömert’in adını da bir barikata yazdı gençler. Sonra aşağıda, denizi gören en son barikata kocaman harflerle Deniz Gezmiş Barikatı adını verme yüceliğini gösterdiler. Halk, yalnızken hiçbir şey, birleştiğinde her şeydir. İsteğimizi almazsak, faiz lobisi kentimizi ve hayatımızı çöle çevirecek. Tarih onlar için ya “çanak çömlek” ya da ranttan ibaret, paradan başka bir şeye iman etmiyorlar. Kerbela’daki masumlar gibi ağaçsız ve susuz kalmamızı istiyorlar. Bunların, bir yanda Kerbela için ağlarken diğer yanda Yezid ile aynı sofraya oturduklarını biliyoruz. Bu yüzden biz çöle karşı suyu ve ağacı, ölüme karşı hayatı savunuyoruz. Kamu malına zarar vermekten söz ediyorlar. Gezi Parkı’nı ortadan kaldırmak kamu malına zarar vermek değil mi? En barışçı biçimde kamu malına sahip çıkıyor ve asıl biz söylüyoruz: Kamu malına zarar vermeyin! Burada sadece bir şeyi istememek değil, başka türlü bir şeyi istemek var. Yardımlaşmanın, dayanışmanın muhabbeti var. Sadece bu coşku ve enerji, bu ülkenin insanlarına hiçbir borsa endeksinin ölçemeyeceği bir değer kattı. Sırf bu bile, burayı SİT alanı ilan etmeye yeter. İnsan müşteri değildir. Bunu unutmamak için başarımızı süreklileştirmeliyiz. Her yıl 31 Mayıs’ta başlamak üzere Kardeşlik ve Dayanışma Şenlikleri yapabiliriz. Herkesin kendi rengiyle geldiği bir özgürlük şenliği ve paranın geçersiz sayıldığı bir eşitlik dünyası. Herkes “gereksiniminden fazlasını” getirir ve herkes “gerektiği kadar” alır. Sermayenin korkusuna karşı, halkın hasretidir bu. “İstanbul’un nüfusunu sayarken ölüleri de hesaba katmak gerek,” demişti şair. Geçmişin güzel insanları için de kentimize ve geleceğimize sahip çıkıyoruz. Gençler en güzelini yazmış duvarlara: “Yenilsek de, damağımızda isyanın tadı.” Çok şey öğrendik, tarihsel bütün direniş biçimlerimizi ve hayallerimizi yeni bir dile tercüme ettik. Geçmişimizi temize çektik. Umut, hayal, ütopya! Ve ey isyan! Bir gencin meydanda okuduğu şiir gibi: “Biz sende bütün aşklarımızı temize çektik.” Aaa!fiction masalı anlattı, dinleyin; ‘Kuantum mekaniğine göre birbirinden çok uzaktaki cisimler davranışlarını birbirine göre belirliyor.’ Ölülerden duyumlar alıyoruz. Pseudomonas putida’yız biz. Kolumuzu üç metil grubu parçalıyor. Bakteriyel çoğalmaya uğruyoruz. Iowa’da -yapısı- enzim dolu kardeşlerim var. Ben test kurbanıyım. Fareleri seviyorum, Michael Salvatore karşı çıksa da… Tau balina ve Epsilon’da dopamin salgısı artıyor. Hücrelerim ölüyor, ama beni yiyen bakterinin canlı olması gerekiyor... H. Pylori’yi fareler yok etti, hepsi kütlesiz, işe yaramazlar artık. Sonuçlar hep aynı, konakçıların kolesterolünü üretiyoruz. Amiyotrofik Lateral Skleroz’a yol açan toksin, saunada bulundu… Ziller bozuk, tropikal tahıl yiyoruz günlerdir. Araştırmalar var, diferansiyel dönüşten geçilmiyor ki!.. Kedilerin tümü ensest, Adem ve Havva gibiler. Opera kastrato, Droctulft, Avlonya’dan Irakeyn’e belagatı, Bow şoku, elektral dipol momenti, optik kovuklar, filtreler… Beklendiği gibi hiçbiri konuşmuyor artık. Üreyemiyoruz. Plastike ormanlarda, metal pumalar başkaldırmış. Van Allen kuşağını sildiler. Güneş tacı, kütle atılımları, fırtınalar, hep aynı şey, aynı şey, aynı şey... Dünya dışı varlıklar, bizlerle, tanrımızı yok edecek!.. Dna’mız soruyor, sayısız oymaklarla, Fermi paradoksu çalkantıları tek umut... Ölülerimiz geri döndü, otuz derece ısı yayan samurların yanına; oraya yirmi çentavolukları koyduk. Sonuç ne olur, ısıtaç düzeneği bozulur mu?.. Oh, Arecibo mesajı geldi!.. Durun dinleyin şimdi yaklaşık 1 saat önce sağlık ekiplerince yapılan bir açıklama (ÖNEMLİ BİLGİ, MÜMKÜN OLDUĞUNCA ÇOK KİŞİYE ULAŞTIRIN ), yazılımı aynen böyle ama; "Su an soludugumuz gaz, diger biber gazindan farkli. Adi pentium asti tatbikat gazi. Kesinlikle 30 dakika boyunca su icmiyorsunuz. Gazin ozellikleri felc edebilir, bayiltabilir. Gazdan kacabildiginiz kadar uzaga kacin! Ve saglik gorevlilerine haber verin... Kesinlikle su icmeyin! Gaz iki isik halinde cikar. Ilk isik altadicitir ve dumani vardir. Ikinci isik ise gorunmezdir, gaz halinde yayilir. Bu bilgi GATA dan alinmistir. Herkese yayin" Bu herkesin söylediği güçlü gaz hakkında bilgi arkadaşlar herkese DUYURUN! kopyalayıp yapıştırarak paylaşalım "Taksim, Osmanbey, Cihangir, Mecidiyeköy, Akaretler kısaca Taksim'e çıkan yollar üzerinden oturanlara çağrı! Atılan gaz fişeklerini söndürmek için kapılarınızın önüne içi yarım SU DOLU 5 LT'lik su bidonları/damacanalar bırakın. Apartman kapılarınızı aralık bırakın, uyanık olun. İlk katta olanlar cam kenarlarında SOLÜSYON (talcid/rennie/karbonat veya gavisconlu su karışımı) SİRKE hazır etsinler. Cam kenarına sokakları gören kamera koyun, kayıt alın ve güvendiğiniz kişilerle paylaşın" DEMOKRASİ özgürlük değil, düzen ve disiplin demek ama, Canticle Meryem, sevinç Soul Lord Luke 1: 46-55 ilan ruhumu, Rab, büyüklüğü sevinir ruhumu Tanrı benim kurtarıcı; uşağı aşağılama baktı için.Tüm-güçlü büyük işler benim için bitti, çünkü şimdi bana tüm nesiller, tesbih: onun adı kutsaldır ve rahmeti nesil nesil sadık ulaşır. O kolunu ile güçlü şeyler yaptı: dağınık kalp, gurur güçlü tahta darbelere ve mütevazi exalts, Aç onları mal ile doldurur ve zengin görevden onları boş. O sonsuza dek bizim anne-in lehine İbrahimî olan ve onun soyundan gelenler için söz verdiği gibi İsrail'e, uşağı, hatırlayarak rahmet - yardımcı olur. Zafer baba ve Oğul ve kutsal ruh. Belgili tanımlık başlangıç, şimdi ve her zaman, her zaman ve yüzyıllar içinde olduğu gibi. Amenerrasulü bitti!..

 Kardeşlerim, ne kadar aykırı düşünürsek düşünelim, kimi zaman en ayrık düşüncelerimizin bile ortak noktaları, bağlaşıkları, paralel veya tersinir akışan yanları vardır. O ortaklıklarda buluşur, birleşir, bir bütün; bir tümel oluruz. Ne ki bu kez bayağılıklarımız ya da diğer bazı etkenler bizi ayırır ve onlar nedeniyle başka dünyalara savrulur ve bir kez daha ayrışırız. Bu değişkenlikle sürer ve sonsuza dek yol alır. İnsanın dostu her zaman, her yerde yalnızlıktır. Bu yazgımızdır. Gök kubbenin altında birleşsek, zaman ve mekanda bağlansak ve tüm yaratılmışlar kozmosta el ele savrulsak da; Yazık ki bundan kurtulamayız...
 Amin Aleluya!..

***


İZEGKRAP

Hayyu Kayyum bir gecenin sabahında, Nasr olanın, Kohen soyundan yaratılmışlarıyla, Burûc olanın burçlarında, Eyke ve Kenz duaları, Mergad ilmiyle, Lian ve Ledün'ü heceleyerek, Zihar olanın yoldaşlığında, Rikâk olana kucak açıyor ve sekerek, kekeleyerek tüm aleme hakkaklık, tüm evrene hattatlık yapıyorduk. Şirk koşanın ellerinde, fotovoltaik enerjilerle çoğalıyor, parite simetrisinin rüzgârıyla, karayel türbinlerinde sönüyor, mezonun asimetrik davranışı, kaonlar ve sepsislerin yığılarak, deniz tavşanı, kaya tuzu ve algler, peygamber develeri ve borhidrürlerden parabolik aynalara yansıyarak, derin uykulara dalıyorduk. Türbinler, otoklav bir yamaçta, Huntorf enerji ünitelerini arıyor, tripler teknoloji ve instagramlar, rezonatörlerle, gün boyu tüm ölümsüzleri Vanguard uydusuna taşıyordu!..

Katışıksız boşluk, saf ve diri madde dolduruyordu odaları, atıldığımız adalarda, göklerden sülfürsü bulut, kar kristalleri gibi yağıyor, paraşütler sayılmasız yağmur damlaları gibi, sanki üzerimize 
ağıyordu. Düşünsüyor fallus fungus bulgusu, amen diyoruz artık, anlamsız-ölümsüzlük çağlarına!.. 
Holmiyum çocuklarıyız biz! İnsanın kulu... Rekonstrüktife geleceklere adanmış, kronik tümör, trombosit ve mutluluk sinapsının eğimlerine, oleoresincapsicum zamanlarına doğru yalpalamıştık, simetikonsumuz ölçülemiyordu, yalanın imana dönüştüğü, kadril gecelerin kabartılarında, görkül tüylerle aldanışlarımıza tapınırken...

Sümer sarı göğümüz, Akad çarpan ayımızdı bizim. Bonapart ve Elbe nerededir, Kimmer kimlerdir, mabut ne, biz kimiz, geleceği oyalayan tarih boyunca, neden Bovary'nin sırt yüzgeci Emma'yızdır hepimiz!..
İkili kamer, protaktinyum ve küryum tapınaklarına savrulduk, paralimpik çağlayanlar, ozon dağları,
güvenç çizgisinde; kardiyo relaksıyız diyerek çoğalıyorduk. İkonoklastlar, Sodom ve tuzla beslenen canlılara imrenmeli miydik, My Heart kuralı yürürlükte, bir umudur bu mu demeliydik?.. Beden, giyilebilir bilsaya uyumsuzdu ama sicim teorisi, çoklu evren, örgenleştirme gözyuvarlarımıza yetişti!..

Kip apolojisi, gürültücü Micronecta böceği ministry oldular. XV.Louis'nin 'Apre moi le deluge'
'Benden sonra tufan deyişi'ni gene çağırdık. Vikont salınım vektörü ve Kâbe yeşili peyzajlarımızdı. 
Sirenişçi teknokrat, şekel ve Yahudi romanları çok okundu, 'Kölelerin kafesini aç geleceklerdir' kirişi tek mottomuz oluyor, hidrojensi eseme, kurullarımızı sarsıyordu!.. Kapitol'de kargaşa, Baktria'da ölüler, ufukta Proudhon'un şubatı ve işte yenileniyor Tanrı ve meleklerin adı diye umutlananlar vardı!
Kozmik anılarımız, depresifimiz ve Hubris sendromu saltık kibrimizdi. Ufa'daki Aliye okulu kapanıyor, Orenburglu kartel, Junkerler ve Tsushima savaşını unutmamız söyleniyor, anlağımızda salt Denikin'in barışını okumamız isteniyordu. 

Tümü, hiper simülasyon ağı ve biz onların sonsuza dek 'Urbanlarıydık'. Ne yapmalıydık, ne yapmamız isteniyordu?.. Siber ve siborglar dil yuvamız, simulakrlar yineleme tuzağıydı. Olumsuz-Ölümsüz ve işte noktacıklar, görkül değişkensilere yol açıyor ve olanları biliyorduk. Bitler, bilitler, Apşeron meseli, ölüs pars deyisi ve tüm yaşarlar kavramsal aşkınlığın üstünü çiz diye bağırıyorduk, tozanlarımız, atom ve nötronlara paralize oluyor, istemsizce karşı çıkıyorduk istemlerimize!..
 Gölgelerle konuşuyor, dalga dalga kurt deliklerine savruluyorduk, peşimizi bırakmıyor, her deliğe, her kovuğa girip çıkıyorlardı. Biz kimdik, biz ne idik, bütün bunlar ne, olmuşlar, olanlar ve olacaklar; Ne olacak?.. Ve bütün bunlar, ne olabilir diyorduk!..

 'Kuyruğumuzu yiyerek ürüyorduk.'

Ve işte, şeylerin yokluğunda, Tanrı çizgisindeydik artık ve sonsuza dek, yakarılarla Yaratılabilecek, Yaratılmış ve Yaratabilecek olan, o eşsiz töz; Bizdik!..

***

İZEGKRAP

''Hayyu Kayyum, Nasr, Kohen
 Burûc, Eyke, Kenz, Mergad
 Lian, Ledün, Zihar, Rikâk.''

Katışıksız boşluk, saf ve diri madde, dolduruyor odayı...

Kronik tümör, trombosit ve mutluluk sinapsı direncin.
 Sülfürsü bulut, kar kristalleri gibi ağıyor.
 Düşünsüyor fungus bulgusu, amen diyoruz.

Göz yaşlarımızı tutamıyoruz...

Manyetik otobanlarda, heliosfere doğru gidiyor,
 Mançurya'dan, Baltık kıyılarına,
 Oradan Vostok denizine savruluyorduk.

Przewalski atının yularından tutuyor,
 Apis'e yazık olur, bir zamanlar ilâhtı diyorduk!..

(You distant stars, my fetish and spritüel desires. 
 Kiss my whole body and cosmic eat your soup.)

Sen uzak yıldızlarım, fetişim, spritüel arzularım,
 Bütün bedenimi öp, kozmik çorbanı iç!..

Holmiyum çocuklarıyız biz.
 Rekonstrüktife.

Lüks ve lüks ötesinde,
 Oleoresincapsicum çağı,
Simetikonsumuz ölçülemiyor.
 Bonapart ve Elbe!..

Sümer, sarı göğümüz, Akad belki ayımız.
 Bovary'nin sırt yüzgeci, bir Emma'yız...

İkili kamer, protaktinyum ve küryum, 
 Paralimpik çağlayan, ozon dağları,
Güvenç çizgisinde, kardiyo relaksıyız!..

İkonoklast, Sodom ve tuz,
 My Heart projesi yürürlükte, bir umu,
 Beden, giyilebilir bilsay'a uyumsuz.

Sicim teorisi, çoklu evren, çoklu görevlendirme,
 Kip apolojisi, gürültücü Micronecta böceği...

XV.Louis'nin 'Apre moi le deluge'
 Benden sonra tufan deyişi,
 Vikont salınım vektörü.

Sirenişçi teknokrat ve Yahudi,
 'Kölelerin kafesini açın geleceklerdir' kirişi,
 Eseme kurullarını sarstı!..

Kapitol'de kargaşa, 
 Baktria'da, ölüler,
 Ufukta Proudhon'un şubatı.

Kozmik anılarımız depresifimiz,
 Hubris sendromu saltık kibrimiz.

Ufa'daki Aliye okulu, 
 Apşeron yarımadası,
Orenburglu kartel, 
 Junkerler.

Tsushima savaşı, 
Denikin'in barışı,
Tümü, hiper simülasyon ağı...

Siber ve siborg dil yuvamız.
 Simulakrlar, yineleme tuzağı.

Olumsuzluk,
 Ölümsüzlük.

Noktacıklar, görkül değişkensi,
 Bitler, bilitler.

Öğretiler, kavramsal aşkınlığın,
 Üstünü çiz .

Ve işte artık,
Şeylerin yokluğunda,

Tanrı çizgisindeyiz...                                



>> KADIN, BATIDAN BATIYOR!
>>
>> Hiç boşuna uğraşmayın, kadın bu dünyada halihazırda gizli bir sermaye, emtia, mal, kapital, alınır satılır bir cinsiyettir. Hiç bir din onu mal olmaktan kurtaramadı, çünkü tek tanrılı din, erkek egemen toplum demek, onun nişanesi!.. Tanrı 'Baba'mızdır!
>>
>> Hıristiyan batı barbarlığın ana vatanı, kim demiş orada kadın özgür diye, kadın orada ambalaja konmuş, tavus gibi süslenmiş bir pasta kutusu, sadece fiyatı daha yüksek, aşağıdakiler alamıyor belki de, belki de tam tersi herkes alıyor da, doğuda kadın bir ziynet eşyası, yoksulun ulaşamadığı, hiç fark etmiyor, batıda ya da doğu da kadının özgür olduğunu iddia eden herkes alçak, herkes onursuz birer yaratık, herkes, münkir, münafık ve müfteri.
>>
>> Batı bugün dışardan gelen köleleri parayla satın alan bir uygarlığın mucidi, kölelik sürüyor, sömüren batı, kölelerine daha iyi yaşam imkanı veriyor belki, ama bu insanlar köle, hiç fark etmiyor, kadın kadar dünyamızda sömürülenlerde mal, bir eşya gibi satılıyor, bu uygarlık düzeni değişmedikçe, şurada kadın şehvet figürü, şurada taşlanıyor diyerek, göz bağcılık yapmak ahlaksızlıktır.
>>
>> Kadın batıda, altın kafeste, boyalanmış, büyülenmiş bir cennet kuşu gibi pazarlanıyor, Berlusconi, Sarkozy'nin 'beraber olduğu kadınlar' pop kültürünün, ahır kapitalizminin, robot uygarlığına doğru giden barbarizmin pazarladığı, süpersonik nesneler, showgirl'ler, batı sömürgeciliğinin, kan emiciliğinin kuklaları, oyuncak bebekleri, matruşkaları, bugün kim ki kadın özgür diyor, kim ki batı özgürlükçü diyor, yalancının, ahlaksızın, onursuzun tekidir, insan soyunun düşmanıdır.
>>
>> Batının yaptığı sadece emtianın pahasını artırmaktır, 'dişi'den daha çok kazanmaktır, sağlam ve beygir gibi dişleri kontrol edilmiş, sağrısı kaşağılanmış, döşü silikonlanmış, Orwel'in hayvan çiftliğinde semiren kobayların piyasaya egemen olmasını sağlamaktır batının yaptığı. Tanrı indinde, batının yaptıkları, insan soyuna girmiş bir kıran, bir veba, bir kuduz salgınıdır. Batının domine ettiği bu uygarlık biçimi değişmedikçe kadın nesne, insanda köledir.
>>
>> KÜLTÜRÜN VE UYGARLIĞIN EGEMENİ KİM, BATI, ÖYLEYSE OLANLAR, EL ALTINDAN BİLE İSTEYE SÜRDÜRÜLEN ŞEYLER, SERMAYE GÜCÜYLE DÜNYAYI İNLETEN BATI, KADIN İÇİN AĞLIYOR, GÖZ YAŞI DÖKÜYOR HA, HAÇLILARIN TANRISI ERKEKTİR, ZALİMDİR, BAŞTAN BERİ KAN İÇİCİDİR, VAR OLAN, SÜRÜP GİDEN UYGARLIĞIN MOTORU BATIYSA, KADININ EŞYALAŞMASININ BAŞKARAKTERİDE BATIDIR. SORUMLUSUDA BATIDIR, SÜRDÜRENİDE BATIDIR. AKSİNİ İDDİA EDEN İŞBİRLİKÇİ, KAN İÇİCİ KÖPEKLERDİR!!!
>
> dünya kültürünü domine eden avrupa, rusya dahil tüm devrimler, isyanlar, kalkışma ve kakışmalardan haberdardır. eğer bir hareketi avrupa destekliyorsa huylanın, orada bir ketenpere ve fasonizm vardır, hebdoya ağlar, myanmara apışaranızla gülersiniz, bu nedenle gezi hareketi soytarizm, fasonizm ve pezevenk sürülerinin peyzaj düzenlemesi olup, içeriğe yönelik hiç bir işaret taşımayan bir kalpazanlık şirretidir. soysuzluktur!!! bakınız batının desteğiyle devrilen şark iktidarları!!!! aya gideceksin sonra afganistan a inip kan içeceksin ve adına uygarlık diyeceksin, ya tanrı da bir kusur var, ya yaratıklarında!



dünyanın yarısı kadın yarısı erkek ama tanrımız babamız, nasıl oluyor bu!tanrımız cinsiyetsiz mi, erkek mi                                    













Sergilenen sanatı eleştirmek herkesin hakkı, ama kötüsü çoğunluğun baskısı, toplum ayrışmamış, rahatlıkla bir tarafı tutuyor ve terazinin bir kefesi hızla yere çarpabiliyor, modern toplum olamayışımızın en büyük göstergesi, ayrışamayışımız, genel özeli yerle bir ediyor, oysa çağdaş toplumda taraflar olmalı, şu konuda sanmıyorum ki taraflar olsun, genel bir tarafı suçlayacak ve konu kapanacak! İşte en büyük sorun bu, düşüncede ayrışamamak, bir kümes hayvanı gibi koro halinde aynı sesi çıkarmak! Çağdaş olsaydık, yüzlerce farklı düşünce üretirdik, düşünemeyişimiz normal ama, bunun nedenlerini biliyoruz, şimdi desem ki, laik sistemin suçu bu, hemen performansı savunanlar karşı çıkacak, oysa performans sahibi bunu yapabilmeli, kendisini eleştirenle aynı konuma düşse bile, çünkü performansı eleştiren aynı zamanda laik sistemi savunan biri, paradoks içi paradokslar!.. Görüşüm şu, performansı eleştirenin bu ülkeye katkısının, performans sahibinden daha fazla olduğunu kim iddia edebilir, sanat açınlar, değişiklik yapamaz, sanat gözler önüne serer, eleştirenlerin, sanatsal çabayı eleştireceklerine, sanatın alanının değişkelerle genişlemesi ve toplum olarak farklı düşüncelere savrulabilmemiz için çaba göstermeleri gerekirdi, toplum statik, düşünce üretemiyor, farklı yaklaşma alışkanlığı yok, iki, üç görüşe bel bağlayan yarıcanlılarız, felsefe geliştirememişiz, resimde bir akım oluşturamamışız, mimarimiz yok, heykelimiz hiç yok, sanayimiz, endüstriyel üretim ve benzeri şeyler gene yok ne yazık ki, bütün bunların nedeni ne olabilir ki, düşünce geliştiremeyen bir toplum, Şükran Moral'a takılır kalır, arabesk, ufuksuz, iç sıkıcı, düş kıran bir son iç çekiş toplumu. Şükran Moral'ı övecek değilim, eleştirenlerden farkım kalmaz, üzerinde durulması gereken bu sığlık denizinden nasıl kurtulacağız, eğer kurtulabilseydik ve toplumun düşünce üretebildiğine inanabilseydik, Şükran Moral gerçek konumunda olacaktı ve eleştirmek, düşünsel bir edime dönüşebilecekti ama böyle bir toplum ve aydın skalasında, Şükran Moral'ı eleştirmek son derece lüks, aşağılayıcı ve utanç verici bir şey. Düşüncenin gelişmediği, ayrışmadığı, dallanıp budaklanmadığı ve düşüncenin hazzından uzak yaşamak zorunda kalmış bir toplumda, olan bitene ancak bir İlahi Komedya diyebiliriz. Şükran Moral'ı bu durumda eleştirmek, aczin birliği, zavallılık ve yer seviyesinde bir sanatsal, düşünsel tavır olarak, asıl eleştirilmesi gereken ve üzülmemize yol açabilecek, toplumsal bir dramdır. Asıl tepki gösterilmesi gerekende ne yazık ki budur...                        




> 1-Batı edebiyatının anası Binbir gece masallarıdır. 800 lü yıllarda batı derebeylikle yönetilip birbirini keserken Harun Reşit, Şarlman'a çalar saat hediye etmişti....

> 2-Ortaçağda kadınları yakıyor ve -kanibalizm- insan eti yiyerek açlığını gideriyordu batı (kanibalizme bakın!). Doğu ise yıldızları gözetliyordu, El Gühel, Arapça çift yıldız o zamanın müreffeh doğusunun bir keşfiydi.

> 3-Engizisyon ve giyotinle 1800 lü yıllara kadar tüm ahalinin celladı olan, barbarca katliamlar yapan, insan öldüren batıya karşılık, doğuda padişahlar ve çevresinde bir kaç kişi idam edilmiştir. 

> 4-Aç ve sefil batı sömürgeler bulabilmek için okyanusa açıldı ve dünya tarihinin en büyük soykırımlarını gerçekleştirdi, bunun adı kaşifler yüzyılı oldu, oysa kan içme bayramlarıdır. Tarih boyunca ve hala süren Haçlı seferleri soykırım seferleridir.

> 5-Shakespeare, en ufak bir imge, metafor ve soyutlamadan habersizken -inceleyin- Evliya Çelebi akıllara durgunluk veren bir edebiyat geliştirdi, ahlaksız ve satılmış laik tarihçiler -halen çok sayıda var bu satılmış nesil- Çelebi'nin düş gücünü aşağılamaya çevirip, tiyatro süpürgecisi Şekspir'i ilah ilan ettiler. Bu tarihçiler, şerefsiz ve hayasız bir batı yanlısı, tasmalı köpek sürüsüdür. Tarihte bu denli hain bir kuşak yetişmemiştir. Tarihimizin yağmalanmasına, çalınmasına aracılık eden profesörler vardır bu ülkede (bakınız; Özgen Acar külliyatı)

> 6-Roman binbir gece masallarıyla başladığı halde, hayasız ve ahlaksız laik tarihçiler batıyı romanın anası ilan ettiler, hainler işbaşındaydı.

> 7-Newton'u yer çekimini başına elma düştü mavalıyla masallaştıran batı yanlısı ahlaksız tarihçilerimiz, cebirsiz çözülemeyen bu problemlerin, 500 yıl önceki Ortadoğu medeniyetlerince keşfedildiğini gözlerden kaçırdılar.

> 8-Bugün batıda ne Yaşar Kemal vardır, ne Nazım Hikmet, ne Yunus, ne Evliya Çelebi. teknolojik anlamda geride kaldığımız doğrudur ama laik ve hain tarihçileriniz, sanatçılarınız, batının Boğaziçi, Robert kolej gibi sömürge okullarından mezun satılık hainler, Lavrensi baş tacı yaparak, Arap bizi arkadan vurdu yalanını yayarak ülkeyi ele geçirdiler. Bu o kadar alçak ve aşağılık bir yalandır ki İngilizlerin Çanakkale de soykırım yaptığını bile unutturmuştur, laik tarihçiler bu derece alçak hayasız ve satılmıştır. 













> 1-Osmanlı imparatorluğu yıkılırken Türklere soykırım yapmışlardır. 
> 2-Cezayirde Fransızlar soykırım yapmıştır.
> 3-Hitler sadece Yahudilere değil, Ruslar'ada soykırım yapmıştır. ...
> 4-İngilizler soykırımın anavatanıdır, ilginçtir dünyada soykırım yapmadığı ülkeler sayılır.
> 5-İspanyollar tüm latin Amerika'nın babasıdır.
> 6-Hollanda, Güney Afrika, Rodezya'nın İncil tüccarıdır.

> Almanya, İngiltere, Fransa ve İspanya, batı Avrupa birliği olup, dünyada Avustralya'dan, Kanada'ya, Honk Kong'dan, latin Amerika'ya tüm dünyayı yağmalamışlar ve bunun adını bizim gibi sömürge ülkelerin tarihine keşifler yüzyılı, merkantilizm, endüstriyel maden çağı gibi adlarla yazdırarak işbirliği yapmış ve bizzat halkları, işbirlikçi yöneticiler, kolonyal kamçılı valilerle beraber sömürmüşlerdir.

> 7-Amerika bir sömürgedir, ama Avrupa birliği, tüm gücünü bu üsse yığarak, bir zombi yaratmış ve köle iktidara yürüyerek, sömürüye ortak olmuş, bağımsız ve merkezi bir deve dönüşerek, yeni sömürgeciliğin anavatanı olmuştur. Fransa, Louisiana'yı 1803'de İngilizler'e satarak, Amerika'nın bir sömürge parçası olduğunu kanıtlamıştır. 

> Batının tanrısı yoktur ve nükleer gücüyle, beşeri dünyaya yönelik azgın ve kanlı saldırılarıyla, insan soyunun en azılı düşmanıdır.















> > çiçeğin ruhu, ateş penbesi
> >
> > Tanrı
> >
> > dişimi damağıma çakan biri mi var, altmış yıldır orada bir Dor sütünu gibi duruyor
> > iyi bir marangozmuş o
> >> dernek olarak, kadınlara kurs verir, okuma yazma bröveleri dağıtırdı, hepsi misyoner ve Hindu, kamçılı vali propagandası
> >>>
> >>>>
> >>>> Spartaküs burada rakibi olan köle arkadaşlarını öldürerek özgürlüğüne kavuşuyor ama bu acıyı unutamadığı için isyan ediyor. Roma lejyonlarını uzun süre yenilgiye uğratıyor, ama düzensiz birliklerin, düzene ve sisteme yenilmek alınyazıları olduğu için, sağ kalan arkadaşlarıyla son bir çare olarak Afrika kıyılarına kaçmak istiyor. Alın yazısı her zamanki gibi yoksulun başarısını engelliyor, esir düşen arkadaşlarının, yerini bildirmeleri sonucu yakalanarak, çarmıha geriliyor. SPARTAKÜS OLUYOR!!!
> >>>
> >>>
> >
> > Dostoyevski nin suç ve cezasının ilk ve son sayfasına baktım cinayetten söz ediyor,
> >>> dünya dostoyevskiyle dolu, gürcistan da elektrik tesisatçısı bir arveled dostoyevski vardı, yazı yazmaktan elektrikle oynamak daha büyük iştir derdi. telaşa gerek yok!!! 













Barbar ve sömürgeci batı, bütün dünyaya direniş işareti olarak benimsetti!
 Dikenli tellerle çevrili hapishane demek, dört duvar demek, içinizden çıkmayın demek!!!
 Siz el öpmenin, direniş, başkaldırma simgesi olduğunu gördünüz mü!
 Başkaldırma ya Che'nin yıldızıdır, uzak ve sonsuz özgürlüğü arar gibi! ya da bir zafer işareti veya buğday başağıdır!
 Ahlaksız Gezi'k sürülerinin, 'NEGATİF MOTİVASYON' uyarınca aslında dünyamız iyidir, yani iyisi kilin, iyisi üzümün ideolojisinin köpekleri olduğunu öğrenin!

Bu işareti kullananlar, batıya biat eden apışara özgürlüğüyle kafa bulan, ezilenle, öksüzle, çaresizle zerre kadar ilgilenmeyen bir küçük burjuva sünepelerinin maskeli Zorro işaretidir. Görüldüğü yerde ezilmelidir. 

Gerçek aydın ve ezilenlerden yana olanlar, dikenli telleri paramparça etmeli, Gezi'k gibi çürük merdiven basamağını alacaya boyayıp, çağdaşlık taslayan, kolaycı piç sürülerinin, ayy bana saldırıyorlar narasıyla halkı uyutan, nicelik soytarısı, temelleri hiç bir zaman sarsmayan, değişmeye kökünden karşı ve halkı esrar içmişçesine uyutan bu hayasız köpekleri temizlemelidir. 

Onlar işbirlikçi, hain, satılmış ve uçkurundan!!! bağlanmış Truva Atları olup hayasızlıklarıyla tanrı bile baş edemiyor!!! iz baş edin ve bu satılmış köpekleri, Hilton Devir-i-mcileri'ni süpürün!!! Gün o gündür





MAUPASSANT ANLAŞILMAMIŞ!!!
Balzac ve Flaubert'i sevmiş toplumumuz! Çok normal, edebiyatta biri ne kadar çok seviliyorsa değeri o kadar düşer! 

Orhan Pamukşeker mesela çok sattı! Fason burjuvazinin şaklabanlığına soyundu nobeli kaptı, şimdi kaç satıyor bakın, 2,5, edebiyatta bir iyi satmaz, bir de kötü! Bu garibimiz Amerika da aldı soluğu, yarın gelecek ben bu amerikanın ........ diyecek!!! Çünkü foyası ortaya çıktı, daha şimdiden cihangir den evine doğru sarsak nuri nin yelkenli gemisi gibi yürüyor!! Söylemesi ayıp, kamburu bir iniyor, bir çıkıyor, neden, yazdıklarının toplamı bir satır etmiyor Orhan!!!


Her kafaya şapka çok satar ama!
 Nazım iyi, satmaz, bakmayın onu apış arası parfümlü insanların sevdiğine, iş sıkıya gelince gazetesinin ortasına fotoğrafını basar ve tükürün der! (Bu olay gerçek, öğrenin de neden uyuyan kariler olduğunuzu anlayın!!!)

Selim bir İleri iki geri diye bir yazarımız var, Flaubert için toplumun üst katlarındaki parlayışı çabuk sönüyor diyor, bu söz kendini ele veriyor diyor ki Nuri, pardon Selim adam yerine konmanız için toplumun üst katlarında el üstünde tutulmanız gerekir, nereye kadar, nalları dikene kadar!

Çöp tenekeleri yaşarken blodimeriyle ağzını şapırdatan, sikkoç visikisiyle genizini çalkalayan pezevenk sürüleriyle dolu, sonra ne oldu, çöplükte cesedi bulundu mahdumlarının, neden, e kullanma süresi doldu piçinizin!
 Kendini adam sandı, sonra lağımda bulundu fotoğrafları!!!

Sonuç şu, kimin ne olduğunu Allah-ü Teala bilir, kaderci bir laf değil bu, kavatlar neden anlar ki zaten, bu kimin ne olduğu bilinemez demenin pembe ve sıcak tercümesi, kimin ne olduğunu ananın .......bilir desek daha mı iyi!!!















sana bir şey anlatacağım bizim dostluğumuz buna müsaade eder, sen ki oralarda ilim yapıyorsun, sorunların olabilir, sorunu olan insan, insandır. yukardaki yazıyı feysde gördüm arkadaş paylaşmış, okudum aklıma geldi şunu Meryem e anlatayım dedim, korou diye bir öyküde kısaç değindim. isminide vereyim kahrmanların, jale diye bir arkadaşım vardı 30 yıl önce, çok beğenirdim neyse -tanrı nasip etti!- arkadaş olduk, bence çılgın değil olağan biriydi, çılgınlık yaşamın içinde aslında olağandır ama yazıya dökünce ya da kulaktan kulağa geçince çılgınlık gibi gelir,





 jale o yaşta aslında herkeste görüleceği üzere biraz sekse yakınlık duyardı -böyle diyeyim- kızkardeşi evlendiği gece metan gazından banyoda zehirlenip ölmüş ne yazık ki, onun mezarını ziyarete gittik, karaca Ahmet te, kızıda vardı, burası senin şok geçirebileceğin an, ama emin ol orada aleladeydi herşey, mezarlık bekçisi bizden biraz huylandı ama 3 kişiyz diye olağanüstülük bulmadı sanırım, jale, lale nin mezarı başında ağladı diye hatırlıyorum, kız deli dolu sağı solu geziyor, hafifi çukur bir yerdeyiz, jale inanki benden -benyazıda uçukluk taslamaya çalışırım, aleladeyim hayatta- çok daha değil fersah fersah fütursuz biri, orada sevişmek istediğini anladım, ve mezarın yanında hafif çukur bir başka mezarın yanında açıkça seviştik, hiç bir telaşa kapılmadan, bunu asıl anlatmak isteyişimin nedeni, insan ruhuyla ilgili bu olaya dayanarak bir perspektif katkısı olabilir diyorum yoksa neden dinleriz başkalarını,






jaleye biraz hayrandım, sonunu merak edersin belki, beni bırakıp gitti o, ama daha karmaşık anlatabilir karşı taraf nedenleri, çünkü bırakıp gitti demek onmu suçalmak! onu dinlesek kimbilir ne der! başaka bir anımıda anlatayım onunlai fethi paşa korusuna giderdik sık sık, ben çok severim kır havasını, denizi sevmem ben, oradada seviştik bir gün, bunu anlatmamı sıradan sanma ama, sebebi var, orda mavi önlüklü bir işçinin alenen -biz aleneniz, jale alenen yapar insanı- biiz gözetlediğine şahit oldum, ben ogün ruhsal çaıdan hala neden bir faciayla karşılaşmadığımıza şaşrım çünkü, gazetelere göre bu sahnenin cinayetle bitmesi gerekirdi, jale görmedi bence adamı, sakin olarak uzaklaşmıştık biz oradan
Beğen · Yanıtla · 23 saat






Kaldır



Ulus Fatih olayın tanığı benim yani, oldu olacak frenim gene tutmasın! bunu anlatmam fazlalık artık, beni, affet, bir gün avukat nalan a misafir olduk, çocuğu var, jale çok esnek insan ilişkilerinde -kadın olarak suçlama değil bu, doğası öyle, bende biraz esneğimdir.- çocuk onun odasına girdi, herkes ayrı yatıyor kapılar açık -anladın- sinirlendim ve gece yarısı yola düştük, müfettiş bir arkadaşın evine geldik, iskenderpaşadan fatih e yani, yattık onun evinde ama biz jaleyleyiz, tabi olağan olan olacak, baktım müfettiş tepemizde karanlıkta jale görmüyor, onu uyardım gitti, ama şunu söylim, olay komik, trajik ve dramatik tabi, arkadaşın bir anlamda sınırları geçiyor, jale bu işlerden tınmayan biri, ben aslında tutucu ve jale gibi bir etnoğrafik farklılığa tahammül etmekle başetme noktasında ve hadi zamanın kazandırdığı hazzı yaşama noktasında savruluyorum üçgen içinde, sonuç şu bence, jale nin fütursuzluğu ve yetişme tarzı beni aşıyordu, ben düşlerimin gücüyle onun beğenisini kazanıyordum veya onun kapısını belkşde o sıra ben çalmıştım belli olmaz, periyodun azizliği, neyse Jaleye ayak uyduramayacağımı hissediyordum ben, beni bırakıp gitti dedim ya, aslında gitmesi için kapı gizlice açık bırakılıyordur belkide ama bir avantajı var bu görüşümün, ruhani safhada olması, inkara el veriyor, oysa jale gitmedim diyemez!!!!

Beğen · Yanıtla · 23 saat






oldu olacak bu erotik paparazzinin son öyküsünü aktarayım, içler acısı ve beni rezil rüsva edecek bir şey, Kadıköy modada o zaman jale nin dergide çıkardığımız kapısını çaldım, açmaması imkansız, açmadı, İlyas salman la tanıştık oda geliyordu, jale imansız ya! şüphelendim ve beynim ikisinin orada olduğuna dair gözlerimin önünde kıvılcımlar çakan bir dünyanın içine soktu beni, kapılar kapalı, duvarlar sağlam ama benim tek gördüğüm beni çılgına ve kızıl alevlerin patladığı bombalarla yüklü dünyaların içine sokan beyintasımdı!!! 4-4,5 saat merdivenlerde bekledim, hiç kimse çıkmadı, kimseler yoktu, önümden ne biri geçti, ne bir zil çaldı, ne yoğurtçu geldi, şüphelerimi dağıtamadan kapıdan çıktım ve o zamanlar zburnunda olan evimin yolunu tuttum benim için hala o gün karanlıktır. sırrını çözemedim. ama şunu söylim insan gerçekten sanrıyı gerçek sanabiliyor, bu noktada gerçeğin ona uymasının hiç bir önemi yok, çünkü sen sanrının esirisin. dolayısıyla bir çok ilişkinin kopması, ahmakça cinayetler, korkunç suçlamalar inanki insanın gözünün önünde hayaller görmesinden, beyin duruyor, algı bozuluyor ve şüphelerin gözünün önünde resmen canlanıyor. ben utanmasam evet gördüm onlar oradaydı diyecek kadar çıldırmıştım. sen çok iyi anlarsın Meryem vallahi insanlık tarihi, inanki ne barışı sağlayabilir, ne savaşlar bitebilir. insan öyle bir yaratık ki, gerçekten kopabiliyor, komşun evine giriyor ve seni öldürmeye gelebiliyor. öyleyse sonsuza dek cehennem bekçileriyiz biz. arda cenneti düşleyebilen.












Tanrı beni en yüce ve en şehvetli ölümle ödüllendirdi.

 Heinrich von Kleist

Bataille'ın bir Katolik rahibi olmayı bırakarak edebiyatla uğraşmaya başlamasının ardından yazdığı ilk romanı, Gözün Hikâyesi (1928). Takma adla yazıyor: Lord Auch, yani Lord Bok-Çukuru. Bu romanın son sahnelerinden birinde, Simone, arenada yeni öldürülmüş olan bir boğanın hayalarını bacak arasına sokuyor. Bir sonraki sahnede de, arkadaşına öldürttüğü bir rahibin o anda sökülen kan içindeki bir gözünü içine alıyor. Aynı zamanda rahibin penisinin üzerine oturuyor ve idrarını yapıyor. Bir başka Bataille romanı olan Göğün Mavisi'nde (1935-36) Tropmann, annesinin cesedi karşısında şehvete kapılır. (Bu hadisenin bizzat Bataille'ın da başından geçtiğini biliyoruz.) Mezar çukurlarında sevişir, topraklara bulana bulana."Kasabın, bir domuzun boğazına açtığı delikten fışkıran kan kabarcıklarını" hayal eder. Romanın diğer kahramanı Dirty, adının da ima ettiği gibi kirli ve hastalıklıdır; sürekli ifrazat içindedir. "Aynalar" genelevinde çalışan Madame Edwarda (1941) Tanrı olduğunu sanır ve hep ölüm derecesinde cinsel haz atakları yaşar. Bataille'ın ölümünden sonra yayınlanan (1966) Annem romanının finalinde ise Pierre, tam ensest ânında ölen annesiyle bir tür nekrofili (ya da tanotafili) yaşar. Ölü Adam da (1967) nekrofili üzerine kuruludur; cinsel organlardan taşan kokular ve sıvılar, idrar ve kusmuk tiksindirir mi, kışkırtır mı bilinmez. Rahip C'deki (1950) kasapta, ayaklarından asılı olan yeni kesilmiş iki kuzudan kan damlamaktadır ve satırın yanı başındaki beyinler saldırgan bir çıplaklık hissi verir.

İşte Bataille edebiyatını kuşatan bütün bu ifrat, ifrazat, pislik, iğrençlik, sapıklık vs. yazar nezdinde kutsallığı, hatta tanrısallığı çağrıştırır, tarih-öncesi ayinleri çağrıştırır. Bir özgürlük felsefesi oluşturur. Sanatın hakikatini ifade eder.












senin göz kapaklarını elimle açar içini dudaklarımla öperim. hırsımı alamam saçlarını bir ot gibi yerim. dudaklarını kemiririm. boğazının damarlarını bir ırmak suyu gibi içerim. ellerin bir pençedir onlarla sevişirim. gövden evimdir, güneş açtıkça çıkar, yağmur yağdıkça girerim, bacakların dünya tapınağımın heykelleridir, her pazar günü tapınağa gelirim sarılırım, severim, dilim çözülür bir şeyler söyler, konuşur, bir şeyler veririm,                            


> >>>
> >>> KEDAR RAPORU
> >>>>>>>>>>>>> Kader Çadırı
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Şiddet tanrı işi değil ayrıca, insanoğlu bizzat üretiyor,
> >>>>>>>>>>>>> kelebek dövmeli ahu, Gordon paşa, mehdi ve kortejler
> >>>>>>>>>>>>> erik ağacının çiçeği penceremizin camlarına yaslanırdı
> >>>>>>>>>>>>> İşte egemen kültürün, sözün gücünün, buyruk emperyalizminin kobaylaştırdığı bir zavallı yazar!
> >>>>>>>>>>>>> Ekonomik gücümüz, sosyal dünyaya katılım payımız, malımız mülkümüz, çocuklarımıza ve evin tüm bireylerine olan davranışlarımızı belirler!
> >>>>>>>>>>>>> sosyal dünyaya katılım payımız,
> >>>>>>
> >>>>>>Pers (PARS demek köpek! dikkat et ısırır geberirsin!) kültürünün soylu dünyalıları
> >>>>
> >
> >
> >
> >
> >
> > ŞERİAT PARTİSİ!
> > Bir parti düşünün 15 seçim üst üste sadece ellerini havaya açıyor ve yaradana dua ederek % 25 oy alıyor!!!
> >
> > Birde şeriat korkusuyla korkutulan kitlelerin partisi var, yol yapıyor, üniversite açıyor, hastane yapıyor, karınca kararınca bir şeyler yapıyor!
> > ...
> >
> > Aldığı oy, diğerinin iki katı bile değil, asla değil!
> > Ülkenin ŞERİAT PARTİSİ KİM BU DURUMDA!
> >
> > Ben elini havaya açıp, her seçimde yaradana sığınarak, yaltaklanarak, mırıldanarak, dua ederek, kağıda su dökerek, yılışarak, inşallah gene koyacağız diyerek, anam avradım, musa mushafım olsun diyerek PARSAYI kapan kalpazanlara derim ŞERİAT PARTİSİ diye!
> >
> > Ama öküzlerin yaşadığı ülkede bunu kim anlar!!!
> >
> >
> >
> >
> >
> > DERSHANELER OKULA, KAHVELER YARI / KÜTÜPHANE YE DÖNÜŞSÜN!!!
> >
> > Her 45 kişiye bir kahve her 14.500 kişiye bir kütüphane düşüyormuş.
> > Ahırlara doldurmuşlar milleti, demokrasi arıyorlar! Cumhuriyet arıyorlar!
> > Kimler, laikler, gezi'kler, akademik ezikler!...
> > Niteliksiz üniversite kapatılsın diyen Celal Şengör diye prof'ossurunuz var ve dershane eğitimin özgür ruhudur diyor!!!
> >
> >
> > Çözümü nerede bulmuş bu hırsız takımı!.. Niteliksiz üniversite kapatılsın demek, Çalı kuşunun olmadığı kütüphane kapatılsın demeye benziyor!
> > Öğretmene saygı var toplumda, doğrudur şeklen ama bu öğretmenler yüzyıldır Çalı kuşu okutuyor topluma! Büyükada da şişiyle V yaka kazak örerek büyüyen, kişilikten yoksun bir yazarın aşk zırvasıyla süslü hayalhanesi!
> >
> > Reşat Huysuz Nuri Güntekin Virjinzade yani adam, dünyada eşi benzeri yok, toplumun rol modeli Zeki Müren, baş romanı Çalıkuşu, başyapıtı Gora!
> > Bu kadar sığ aşağılık bir düzen olabilir mi!
> >
> > Bu iktidarla kafa bulanlar, aşağılık bir sistemin içinde kuşçuluk ve kafesçilik oynayan zibidi sürüsü, sanki iyi bir şey olmuş memlekette de, iş buralara kalmış, gel de kafayı bozma bu sürtük cemiyete!!!
> >
> > ÇÖZÜM; 149.500 kahve varmış, aynı dershaneleri okullara dönüştürmek gibi, ama hain, işbirlikçi ve kalpazan kesimin işbirliğiyle kapanmayan bu kerhanelere talim etmek zorunda kalan bu millet isyan edip, bu kapatmayan zihniyete tükürmeyi öğrenmedikçe iş zor tabi!
> >
> > Ama bugünden yarına bir yasa çıksın ve kahvehanelerde büyüklük oranına göre kitaplık / kütüphane oluşturmak şart olsun!
> >
> > Kahveler, ganyan, loto, toto bayii olabiliyor da neden kütüphane evi olmasın!
> >
> > OLMAZ HA!
> > Ananızın...........daha çok kar yağacak alt tabaka, lotoya devam, çıkaramadığınız kazıklara da selam o zaman!
> >
> > Siz Gezi'kleri yurtsever zannetmeye devam edin, o piçler, salamıma sucuğuma, viskime cıgarama dokunma diyen sürtünme katsayısıyla, hayat bağlarının coşkusunu hesaplayan PİÇ takımı!!!
> > İçlerinde dershaneler kapanmalı diyen bir köpek bulun, boka sürüp, altın rengine kavuşmuş tasması benden!!!
> > Gezi'k PİÇ sürüsüdür! Nedeni yukarda, aksini iddia eden köpek not düşsün!!!
> >
> > Üniversite sayısını katlayıp, dershaneleri kapatan iktidara kulp takıp, kırk dereden su getiren piç evladı katıksız vatan hainidir, daha ne olsun>>>>
> >>>>
> >>>
> >>> Frida bir tür deşarj aracı olmuş umarsız dünyanın, herkes söz birliği etmişçesine onu paylaşıyor, ama sık yinelenen bir şey anlamını yitirir, unutulmamalı evet ama anılan tek portrenin o olması, bir tür manipülasyona dönüşen oyunu çağrıştırıyor. Anılmayı bekleyen ne ikinci kemanlar, ne hayatın terkettiği acılar ve ne insanlar var, hayat denilen, o vefasız yosmanın içinde yitip giden... Kanat Güner, Rabia Hatun, Nilgün Marmara, Rosa Lüksemburg, Mata Hari, Camille Claudel, Jeanne Dar'c, Hypatia, araştırın hepinizin bir Frida'sı olsun, klişeler işbirliğine dönüşür unutmayın...Benim Fridam, uğradığı tecavüzden sonra her dolunay çıkışında o anı hatırlayan ve sonunda intihar eden köyümün Kezban'ı, kardeşim bir karış dışarı çıkmış dili demişti, onu görmeye gittiğinde, dokuz yaşlarındaydım sanıyorum, o günden beri dünya bir cehennem yeridir bana, Kanat Güner hayatın acılarına dayanamayıp Beyoğlu sinemasının tuvaletinde bileğine morfin şırınga ederek intihar etti! Bir dehşette o, sadece Frida'yı paylaşanlar, bir imgeyi değil bir sıradanlığı paylaşıyorlar ve vefasız ve dertsiz bir dünyanın sakin yolcuları konumundalar...
> >>>
> >>>
> >>>
> >>>>>> HOROZ , BİR NÜKLEER SAVAŞTA BAZI canlılardan DAHA KIYMETLİ BİR VARLIK!!! Hiç bir şair renklerini tanımlayamadı, hiç bir müzisyen melodiye dökemedi, hiç bir ressam benzetemedi, o tanrının bir sureti!..
> >>>>>>
> >>>>>>
> >>>>>> BUGÜN ALLAH İÇİN NE YAPTIN!
> >>>>>> Yoldan geçerken korsan kitapçı gördüm, Alamut diye bir kitap gözüme çarptı, bir Kazıklı Voyvoda yı merak ederim, bir Hasan Sabbah ı, bir de Korkunç İvan'ı bu dünyada, diğerleri bana katurkütürist canlılar gibi gelir!
> >>>>>> Bu adamların çaresizliğine acırım, zor anlaşılır bir şey tabi dediğim.
> >>>>>> Korsan kitapçıya döndüm yarı yoldan ve Alamut u sordum, 8 tl dedi, dün 5 tl yazıyordu dedim, kafamıza göre takılıyoruz dedi, ha dedim tasmasız cumhuriyet yani!!! Anlamadı 7 tl verdim, 1 tl yi yarın veririm dedim namusuma, imanıma, canıma... Anladım der gibi yüzüme baktı ama ben bakmadım, günah gizlidir!!! Bugün Allah'ın varlığına bir kez daha şükrettim, korsan kitapçılara dua ettim ve hayasız, alçak ve hırsız yayıncılara küfrettim!!!!
> >>>>>>
> >>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>
> >>>>>>
> >>>>>>
> >>>>>>
> >>>>>>
> >>>>>>
> >>>>>>
> >>>>>>
> >>>>>>>>
> >>>>>>>>suya taş atma suyun ruhunu sinirlendirme
> >>>>>>>>>>Bavyera Elektörlüğü
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> Senin yanında elim titriyor benim, bir çocukluk çağlarında olurdu bu, birde senin yanında. Sırrını bulabilsem...
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> Sen mutlak derecede iyi, ama sanatın hayatın zorluklarına göğüs germiş, dünya güzeli bir perisin...
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> sana aşık nice insan vardır eminim ama hayat ulaşılmazlıklarla dolu, birbirini hızla geçen gemilerden el sallayan ölümlüler gibiyiz, bir daha göremiyoruz onları, bağ kuramıyoruz, suni dengeleri bir türlü kıramıyoruz.
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> aşkı arıyor muyuz acaba, bir de bu soru var, kimiz, kaç kişiyiz biz
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> aşkın ne olduğunu da bilmiyoruz, ben Şükran a karşı neden tarif edilmez bir zaafın içindeyim
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> çok ilginç
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> çocukluğumdan bir anının silueti mi yoksa Şükran
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> beni sevecenlikle öpen bir öğretmende mi yansıyor yüzü
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> yoksa sayfaları karıştırırken bizzat yüzyüze kaldığım bir hanende meleğe ruhumdan vuruldum mu ben
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> Şükran ı çok seviyorum bu böyle de güzel, hep içimde o, görmesem de, bilmesem de, elini tutmasam da
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> öyle bir ten uyumu var ki onunla aramda, ruhunu görebiliyorum oradan, gözümü bir an kaçırıyorum hatta, o kadar güçlü ki sevgim açığa çıkar, ortalara yayılır diye korkuyorum, çünkü gerçekten çok seviyorum
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> oda çok ilginç biri
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> alelade olmaya özen gösteriyor, tıpkı bir masal gibi
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> içine yalnız sevenlerinin girebildiği
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> içim titriyor ama o göremiyor
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> bir şey söylemek istiyorum ama zamanın baskısı önüme geçiyor
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> hiç bir şey anlatamıyorum ona
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> dilim sürçüyor
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> sözler uçuyor
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> bakışlarım yitip gidiyor
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> ve o birden kalkıyor
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> bir daha görebilecek miyim
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> benim için ne düşündü acaba
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> hayat ne kadar zor
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> anın sıradnlığı içinde
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> bı sıradanlık içinde
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> içimden geçenleri seslendirebilecek bir ayet yok mu tanrım
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> o uzaklaşırken kulağına ruhumun inleyişini aktaracak bir esin perisi yok mu
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> her şey hayat gibi
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> çayı yarım bırakıp gitti
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> öbürü tahammülsüzlüğe benzer haller geçirdi nedenini bilemeyeceğimiz
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> her insan bir rüya
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> her insan bir umut
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> her insan bir dünya
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> ben hiç bir şey olmamış gibi sandalyeme oturdum
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> o ise eteğinin iki ucu birbirine şarkı söyler gibi uzaklaşarak yitti
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> oysa eline hırsla elimi koymuştum
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> sesizliğin çığlığıyla
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> biraz şaşırır gibi oldu
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> ama o kadar güzel bir insan ki
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> güneş açarken şimşek çaktırmayacağını biliyorum
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> keşke elim biraz elinin üzerinde kalsaydı
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> sonuçta anılar ruhtan ruha tenden tene geçen dalgalar değil mi
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> ama imkan bulamadım dünyanın açıklığında kendimi ifade edcek zamanda yoktu
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> ve bir düşten uyanır gibi kalakaldım
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> her şey saniyeler içinde olup bitti
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> kim düşünebilir bu şeyleri
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> insanlar yürüyorlar
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> işe gidip çalışıyorlar uyuyorlar belki geceleri
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> ama kimse bilmiyor içimizden geçenleri
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> kimse bilmiyor konuştuklarımız
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> gerçekte susmuş olduklarımızdır
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> söyleyemediklerimizdir
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> hayat neden böyle
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> hayat ne kadar gerçek
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> bizim yaşadıklarımız sanki gerçeğin provası gibi
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> asıl özlenen şeylerin acımasız bir deneyi gibi
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> ulaşılmazlıklarımızın bir dedikodusu gibi hayat
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> yaşayamadıklarımızın toplamı sanki
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> ben Şükran a derdimi anlatamadan geçip gidecek miyim
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> o beni öylesine ya da nazikçe hoş karşılayarak sislerin arasında bir düş gibi gülümseyecek
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> ve sonra gerçek miyidi düş müydü olduğunu anlamadan görüntü silinecek mi
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> işte benim korkunç hezeyanlarım bu duygularımı yaşayabileceğim kadının Şükran olmasını sanmamdır, onda bu rüyayı görüyorum ben,
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> rüyam bana Şükran ın varlığında konuşuyor
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> ben onu değiştiremem ki
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> rüya bu
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> rüyam bana hükmediyor ama ben ona hükmedemiyorum
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>> tek üzüntüm ve beni elem denizlerinde tek başıma bırakan sonsuz mavilik işte bu
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>> o kadar çok mastürbasyondan söz ediyor ki hemde vulger deyimi alenen kullanarak, bir ara bütün insanlık okyanusun kıyılarına dizilip mastürbasyon yapıyor zannedip, pencereden dışarı baktım, kimsecikler yoktu, pencerelerde tül perde dahi yoktu, kadının biri mutfakta oyalanıyor, çocuğun biri renkli bir ekranın karşısında uyukluyor, aşağıda bir köpek çöp kutusunu karıştırıyordu. Orhan'a sunturlu bir küfür savurdum, yani bu mastüre halleri bu derece abartıp toplumsal çözümlere ulaşılabilseydi Orhan, inan ki her kıtada bir hastane yeterli olurdu, bence sen de 'priapizm'e ilişkin bir araz var, elin cebinde mi dolaşıyorsun!!! Mae West'i izle kadın çok nemfoman, somatik acılarını dindiremeyip, başkalarının üzerine atan ruhlara yardımcı olabilir!!!
> >>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>> Mevlüt'ün romanında bir ayrıntıyı daha unutmuş, bayramlarda Mevlütgiller gelen misafirlerin ayakkabılarını eşiğe dizer ve gelen geçen bu ayakkabının çokluğuna göre o ailenin sosyal gücünü hesaplar, kimin ayakkabı sayısı çoksa o en güçlü ailedir. Şakir'inde romanını yazar bir gün bu vasat ve bir üslupdan yoksun hikâyeci (aktarmacı, argoda mavalcı) sanatçımız. Psikolojik tahlilden yoksun, uhrevi atmosferlerden uzak foto romancı olarak başka bir bok yiyemiyor nasıl o...lsa!!! Bugün Mevlüt, yarın Şakir, öbür gün Hayrullah...Sonuç; Ben gider idim yane yane, Şaban takımı boyadı beni kane!!! Hilton'da pansuman yaptır Orhan, çikolata da veriyorlar mağdureye!!! Ama Orhan gene de hayranım sana, havadan sudan roman yaratıp Nobel almak nasıl bir şey ya, emsali var mı, şark gene milletin.......bence! Şapkadan tavşan çıkarmakta üstüne yok! Yani sen şarkın allahısın Orhan, tren doğuya gidiyor, sen içinde kamçılı kondüktör ayaklarında Büyükada'nın çift hörgüçlüsü!!!
> >>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>> İbrahim Balaban en büyük ressamdır ama adını bilen olmaz, Yaşar Kemal Avrupa değil dünyada en büyükten sayılır ama, Nobel'i sahibinin sesi bir Pamuk San Korporeyşın alır, batının hünerlerini diline dolayan ne kadar apışarası parfümlü kokarca varsa nöbeti elden ele devralır, saflar sıklaşır, metroseksüel, tecavüz mağdurları, okuma yazma kursunda brövesini alan 90 yaşındaki yenge batı karşısında huşuyla istavroz çıkarır . Ama ihracat yüz yıldır ithalatı aşmaz, kadınların okuma yazma oranı yüz yıldır % 50 yi geçmez, teknik üniversiteler yüz yıldır bir Düldül yapmaz, her şeyi batıdan alan, atacağı admı bile batıya soran tasmalı köpek sürüleri, kaldırımları işgal eder, kredi kartlarına iman eder, yer içer, aksırır, tıksırır ve patlak suratı, botokslu yanakları, silikonlu döşleri ve hormonlu kıçlarıyla salhanesine, mutlu eşekler cennetine doğru rahvan adımlarla şarkılar söyleyerek gider, mezarlıkları bayramlarda ziyarete gelen nesiller, senin kanını, şanını, irfanını yerde bırakmayacağız, tasmanı sen öleli boynumdan hiç çıkarmadım anneciğim babacığım diye YEMİN EDER!!! Her zaman imparatorluklara sahne olmuş bu topraklar, Bayburt Bayburt olalı böyle aşağılık bir nesil görmedi!!!
> >>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>> Okzsym Agency
> >>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>> #
> >>>>>>>>>>>> DANGER!
> >>>>>>>>>>>> YAKLAŞMAYIN!
> >>>>>>>>>>>> İçinden çıkılmaz bir dört duvar, dikenli tel, tasmalı kölelik ve kayıtsız şartsız batıya iman eden kobayların simgesidir. Uluslararası bir sahte profilciliğin forsu, yoksullardan varsıllara, yeryüzünden göklere dek uzanan, gerektiği yerde, gerektiği zaman üç maymunu oynayan, 'homohome' çağının bir imgesidir!..
> >>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> yüksek çözünürlü bir projedir
> >>>>>>>>>>>>> yerelması şirketidir, diyojen in isli kandili
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> #
> >>>>>>>>>>>>> Danger! Yaklaşmayın!
> >>>>>>>>>>>>> İçinden çıkılmaz bir dört duvar, dikenli tel, tasmalı kölelik ve kayıtsız şartsız batıya iman eden kobayların simgesidir. Uluslararası bir sahte profilciliğin forsu, yoksullardan varsıllara, yeryüzünden göklere dek uzanan, gerektiği yerde, gerektiği zaman üç maymunu oynayan, 'homohome' çağının bir imgesidir!..
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Lascaux resimlerinden başka, gene aynı bölgedeki, 13.000 yıl öncesine dayandırılan Trois-Fréres mağarasındaki resimler de, tarihin ilk insan tasvirlerinin onu hayvan olarak resmettiklerini gösteriyordu. İlk zamanlarda insanlar, hayvanlar karşısında kendilerini üstün hissetmezlerdi. Üstünlük duygusu hayvan yetiştirmekle başlayacaktır. Lascaux’da ve Trois-Fréres'de hayvan, tanrılarla ve krallarla aynı düzeydedir. Dolayısıyla tanrı, bir canavardan ayırt edilemez. Nitekim Trois-Fréres'deki resimleri ortaya çıkaran rahip-arkeolog-antropolog Henri Breuil, bu resimlerde görülen hayvan kılığına girmiş şamanları "tanrı" olarak da adlandırır.[42] Tarih öncesi mağara resimlerinde hayvan kisvesine bürünen insanlar, böylece tanrı/krala özgü olan bir hükümranlığa kavuşmaktadır. İnsanın hayvanlar âlemine özgü olan hükümranlık ve güç karşısında eğilmesi, dünyevi, akli mesaisinden kurtularak varlığının en derinlerde yatan anlamını kutsaması demektir. Büyünün ve büyücünün gücü de buradan gelir: insanın hayvansal doğasına dönerek kazandığı hükümranlıktan ve kutsallıktan kaynaklanır. Bataille, Lascaux ve Trois-Fréres mağaralarındaki resimlerin sonunda insanın doğa karşısındaki zaferini simgelediğini söyler; ancak bir tek koşulla, "insanlığını maskelemesi koşuluyla... Paleolitik insan bugün neyle gurur duyuyorsak onu gizlemiştir; ve bugün neyi gizliyorsak onu açık açık sergilemiştir." [43]
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Cennette sadece mürekkep yok diye bir şey okudum, cennetin kopyasını çıkaramasınlar diye!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> HAYRETTİN ÖKÇESİZ YUMURTLUYOR!
> >>>>>>>>>>>>> Güzelliği kadının gururudur, bırakın göstersin, burka, hicap, türban, tesettür evde kutsal dayak hakkına sahip bir sapığın icadından başka ne olabilir ki...
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> İnsaf be Hayrettin, anana bunu desen seni eşikten kovar valla!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Hayrettin, sözlerimiz, davranışlarımız, eylemlerimiz bir soyutlamadır ama kökleri somut nedenlere dayanır, lafla peynir gemisi yürümez aslında!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Ekonomik gücümüz, sosyal dünyaya katılım payımız, malımız mülkümüz, çocuklarımıza ve evin tüm bireylerine olan davranışlarımızı belirler!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Çocuk şeker aldın mı baba deyip, alamıyorsan üçüncüsünde tokadı yer! Neden, senin ezikliğinin zamanla, negatif motivasyona dönüşerek, kaçınılmaz bir tepkimeye yol açmasıdır bu. İmam ossurdu diye kadın döven, bu saydığımıza 'KAZA SÜSÜ' vermek için kullanır sadece!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Aslı imamın gevişi değil, hayatın acı gerçekleridir yani!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Sen batı tarzı hayat istiyorsun bende, ama onların birer tasmalı köpeği, kölesi ve tüketici maymunu olunca tabi seni tokatlamak geçiyor içimden! Hah şimdi aydınlandın Hayrettin!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Yani kuru kuru laf sallayıp, it ürür kervan yürüre dönünce iş, senin burka gurka demen piç evlatlığı geliyor bana!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Senden milyonlarca var Hayrettin, ya bu dediğim olacak, ya biri diğerine koyacak!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Film başladı ve sürüyor!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> NAZIM
> >>>>>>>>>>>>> Orhan Veli bir de zottirikten aşk şairi!
> >>>>>>>>>>>>> Genelde bu numaraya baş vuruyor, iki tavşanı masaya koyup, millete kader çektiren mülkiyet sahipleri!
> >>>>>>>>>>>>> Nazım dışındakiler şair değil çünkü!
> >>>>>>>>>>>>> Ama soytarılığa nasıl alıştıracaksın milleti!
> >>>>>>>>>>>>> Çürük malın arasına bir iki iyi serpeledin mi kapış kapış!
> >>>>>>>>>>>>> Kazık sokmanın bilimsel yolları!
> >>>>>>>>>>>>> Nazım'ı okuyan yok artık, Orhan Veli ve öbür deli!
> >>>>>>>>>>>>> Kim o, aşk şairi!
> >>>>>>>>>>>>> Seni alnımın ortasına yazdım, kırmızı ciğer oldu soluğum, kedim sandım!
> >>>>>>>>>>>>> Kafadan sakat biri!!!
> >>>>>>>>>>>>> Yayıncılarda böyle, önce iyi bir iki kitap, sonra fal, astroloji, tarot, Zizek!
> >>>>>>>>>>>>> Fal geleceğimiz, astroloji, kozmikomikliğimiz ve tanrı, tarot bilinmeyenler ve ruh alemi, Zizek'de estiriğe siktiriğe peygamber!
> >>>>>>>>>>>>> MİLLET, İYİSİ KİLİN İYİSİ ÜZÜMÜN, HER ŞEY SİZİN İÇİN, SİZİ SEVİYOZ!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> toplum adı üstünde öbektir, uçlara kaçmaktan korkan, dışlanmaktan kaçınan, el ele tutuşmaya iman eden, hayır deyip yüzü asılmaktansa evet deyip yılışmayı göze alan bir yerelması şirketidir. Doğal toparlak!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Bu toparlaklar iğne uçlarından, marjinaliteden, uçurum başlarından hoşlanmazlar, orta zekanın ortasında yağmuru, güneşi ve rüzgarı bekleyerek esnemeyi tercih ederler! Bu canlılar;
> >>>>>>>>>>>>> 1- Herkesin okuduğunu okurlar Turgut Uyar, Özdemir Erdoğan, pardon Asaf, ayyaş Can Yücel onların içindeki bastırılmış isyanı, şarapla, bir dilim inek! peyniri ve çoban salatasıyla tolore eder.
> >>>>>>>>>>>>> 2-Don Brown'u okur içlerinde süslenmiş ve kokoş olanları, azıcık farklılık ararlar, çünkü kitabın kapağı simli ve altın teğellidir!
> >>>>>>>>>>>>> 3-Trekkinge katılırlar, çocukluklarını böylece arayarak oralarda orta yere sıçarlar, yardan aşağı işeyip özgürlük diye bağırırlar, bir meleme ya da böğürme kendilerine karşı yamaçtan eşlik eder!
> >>>>>>>>>>>>> 4-Bazıları Guardian okurlar, guardianın ne olduğunu bir iki dil öğrenmek zahmetine katlandıkları halde izah edemezler! Çok katmanlı bir şey bu diyerek Diyojen'in isli kandiline uzaktan selam çakarlar ve bir silah gibi taşırlar mutlaka ecnebi manivelayı!
> >>>>>>>>>>>>> 5-Bu sonsuza dek sürer gider, anlatmaya ne hacet, kitap okurken çiklet çiğnerler, sıçarken düşünürler, yemek yerken türkü söylerler ve evlenirken nikah şahitlerine göz kırparlar!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> resim özelliği taşımıyor, sarsıcı değil, tam aksi gerçeği, basit biçimde sürrealize etmeyi amaçlıyor, resim biçim değil, renk demek! renkler hiç düşsel değil, bildiğimiz şeyler, boya paran mı yok Kaewkao! bu resimlerle çevrende ressam, sanat dünyasında boyacı olursun!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> keder dağıtmanın en ucuz yolu argo bizde!!! 'sen yokken ben buzdolabinin kapağını ayağımla kapattım' böyle dizesi olan şairi beğendim ben gördünmü nasıl farklıyız, bence adamı british museumda sergilemek lazım dünya durdukça! şu dizenin sahibi homosapiens işte budur diye, vallahi ciddiyim, çünkü sıradan ya da ev hali ya da kaygısız yalnızlığı veya zehirsiz kronik depresifliği, olağanüstü biçimde yansıtan şahane bir dize bu, bu durumu dünyada bundan daha iyi anlatacak bir dize yok, sanat algıdır! çok enteresan konu, bu adama hayran oldum ben.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> tabi, orhan veli okumayalım ama, şu yukardaki adamın şiirini tam olarak oku!!! olağan olanın aslında olağanüstü olduğunu anladım, bir den aydınlandım
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> KOBAYLAR! Çünkü tüm dünyada medya, tekellerin, tröstlerin, kartellerin egemenliğinde sizi inşa edip, birer tasmalı maymun haline getiren, yüksek çözünürlü bir projedir. Ülkenizde gazeteler ilan dernekleridir, bir ilan ayağınıza ücretsiz gelip, ilgilenmeniz için yalvar yakar olunacak bir nesnedir! Ama onlar bunu alın terinizi paraya çevirme hünerini göstererek size satarlar! Okunmaya değer kaç gazeteniz var, izlenmeye değer kaç medya kuruluşu! En çok satan Zürriyet'in 4/3 ü ilan, demek siz ayı yogisiniz!.. Gizlenmiş bir kraldan fazla kralcı Curcuniyetiniz maskesini çıkardı ve Zürriyetleşti nihayet, bu çok sevindirici işte, çünkü maskeli Zorro rolüne kanmak, çok daha elem vericiydi bizler için! Televizyonları izlemeyin, gazeteleri okumayın, doğru ya da yanlış! bir Mümin gibi, tv lerinizi pencereden sokaklara fırlatın, hali hazırdaki gazete kağıtlarını taharet bezi olarak kullanın ve bir daha almayın!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Ne faydası olacak peki!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> İNSAN GİBİ ÖLECEKSİNİZ!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> BAŞKA DÜNYALAR!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Borges'in bir öyküsünde, asil bir İngiliz çocuğunu Kızılderililer kaçırıyor, aile yıllar sonra buluyor çocuğu, ağlaşarak, haykırarak sevinip sarılıyorlar. Ama kızcağız Kızılderililerin yaşamına o kadar alışmış ki, günden güne soluyor ve kimliğini kaybediyor. Aile kızı tekrar kızılderililere -kendi elleriyle- geri veriyor!..
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Çünkü kız dağlarda rüzgârı aradı, kaynaklardan su içti, ceylanlarla sevişti. Ne yazık ki törenlerde saatlerce duran, kapı arkalarında çiftleşen ve yıllarca birbirini görmezlikten gelen 'türün öbür bireylerine' alışamazdı!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> sesi serçe kuşunun cıvıltısı gibiydi, Helen pabuçlarını giydi ve Parisle ikaz dağlarını dolaşmaya çıktı.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Eleştirinin eleştirisi var, daha dün robot heykeli yerine dinozoru koydurdu dinozorcular! Dinozor doğal hayatın kapitalist (animalcı!) hayvanıydı, ötekilerin tümünü yerdi, kendi gitti, sinek kaldı yadigar!!! Mina Urgan aydın olabilir, biz de onun gibi düşünüyorduk üstelik, İngiliz edebiyatından çeviri yapması da doğru, oranın hocası çünkü, ama Gezi'yi destekleyeceğine eminim. Mina'ya duyarsa bir sözüm var, Gezi tüm sözlerinin müsebbibi batı düşüncesinden kaynaklanan her şeyi doğrulayan, kapitalizme övgü kardeşim!!! öyle olmasa cnn değil kgb canlı yayın yapardı pezevenk!!! Sana desem ki demokrasi getireceğim diye şahlanan batı dünyadaki tüm savaşların müsebbibi, hemen karşı çıkardın!!! seni allah rahmet eylesin kardeşim, portakal, orda kal!!! Yani... bu ne yaman çelişki Mina! allah taksiratını affetsin!!! ayrıca İngilizceden çeviri yapacağına kendi küttabını üretip, kazara!!!! onlar seni çevirseydi Mina! enseni öperdim, bir daha gelirsen olacak!!! Neden, başkasının düşüncesiyle kaybolan eşeğini arayan toplumlar nalları dikerek anıra anıra geberip gitmişlerdir, tarih bubacın hep söylüyor! kültür alınmaz Mina! kültür alış verişi olur, öğrenemeden gittin! kalk da cevap ver şimdi!!! Ama sen hep aldın, ye orda şimdi aldığını!!! Boynundaki saman torbasıyla gurur duy!!! Batının tasmalı köpeği aydınların ülkesi, 193 ülke arasında her alanda 149. hala utanmıyorsunda laf mı geveliyorsun! Mazohist teyzem benim!!! Ordada sallayacak yer var mı!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Trans, hetero, eşcinsel, kısmi otistik, aidsli, dedesi geçmişte Ku Klux Klan liderlerinden olan, Şii ve peçeli, derste de peçesini açmayan (yani bu kendisinden talep edilmiyor ve ders içi iletişimimize mani olmuyor), Yahudi, Hristiyan, Sünni Müslüman, Ateist, Deist, Agnostik, mine etekli, yetimhanede büyümüş "fazla kilolu" olduğu için dışlandığını genelde hisseden, bir diğeri ise yetiştirme yurdundan kaçıp sokaklarda büyümüş Afro-Amerikalı, neredeyse her telden insan var pek çok etnik çevreden. Ekseriyet Felsefe ve Edebiyat bölümü öğrencileri, bazıları farklı okullarda öğretmenlik de yapıyor. Diğer tarafta Latin Amerikalı yol işçisi arkadaşlar ve dahası...
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> BAŞKA DÜNYALAR!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Borges'in bir öyküsünde, asil bir İngiliz çocuğunu Kızılderililer kaçırıyor, aile yıllar sonra buluyor çocuğu, ağlaşarak, haykırarak sevinip sarılıyorlar. Ama kızcağız Kızılderililerin yaşamına o kadar alışmış ki, günden güne soluyor ve kimliğini kaybediyor. Aile kızı tekrar kızılderililere -kendi elleriyle- geri veriyor!..
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Kimseden gay ve lezbiyenliğe övgü düzmesini, çağdaşlığın bunu gerektirdiğini söyleyip, beklemeyin, bunu normal görmesini de beklemeyin, bekleyeceğiniz şey, herkesin aidiyet duyduğu ortamda yaşamasına saygı duymalıyız, bu konuda güvence vermeliyiz. Yaşam bunu gerektirir, kızılderili gibi yaşamanın daha iyi olabileceği ya da bir İngiliz soylusu gibi yaşamanın mutluluk vereceği üzerine vaaz vermek değildir yaşam!..
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> ne diyor 4 üde peruk takma zorunluğu hissetmiş ama 4 ü bir araya mümkün değil getirilemez diyor ama 4 üde çoğunluğa karşı! mücadele etmişler. işte gay ve lezbiyen hallerde böyle, çoğunluğa karşı mücadele veriyorlar ama onlar çoğunluktan kendilerini normal görmelerini istememelidir. çünkü her zaman bir çoğunluk vardır! istenecek olan, yaşama saygıdır!! ha örnekteki 4 kadın, ha lezbiyenler, ha intiharın eşiğinde olanlar, ha sinir kriziyle kendini lapeye atanlar, toplum sizi hiç bir zaman normal görmeyecektir, beklenti sizin üzerinizde bir baskı olmamasıdır, bu istenmelidir. Senin anormalin benim normalim, senin normalin benim anormalimdir çünkü, değişkenlikle üstelik! Anormalliği kaldıralım demek barbarcadır, çünkü insanın kendini koruma içgüdüsü anormallikler üretmek zorundadır.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Çünkü kız dağlarda rüzgârı aradı, kaynaklardan su içti, ceylanlarla sevişti. Ne yazık ki törenlerde saatlerce duran, kapı arkalarında çiftleşen ve yıllarca birbirini görmezlikten gelen 'türün öbür bireylerine' alışamazdı!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Ne keşfedilmesi be, newton kafasına elma düşmüş yer çekimini bulmuş, bu newton tam bir geri zekalı, o güne kadar kafasına elma düşen havvaya küfür mü etmiş, başımıza bela etti şu densizi diye!! bu derin adammış çetin altan'ın dediği gibi, güneş batınca dünyanın döndüğünü bulmayı akıl edememiş hayvanat! babası kabzımalmış demek ki başka bir şey düşünmemiş. bunların hepsi batı kültürünün içerdeki montofon ineklerine yutturmasıdır, da vinci den önce el cezeri nin çizimleri var, onlardan öğrendi da vinci, hepsi böyle, batı sinemayı filan keşfetmedi, tüm filmleri batının geri zeka ürünüdür, İran sineması, tarkovski, hatta bir susuz yaz çekecek kadar aklı yoktur batının, doğu spritüel ruha sahip olağanüstü düşlerin kurulduğu, tanrının çocuklarının cirit attığı bir dünyadır. binbir gece masallarının 16 cildini birden okumayan hiç bir öküz, herşeyin doğudan yükselen bir düş, bir rüya olduğunu anlayamaz, okuyun öğrenin hayvanlar!!! batının silahını elinden alın, kan içici kadehini kırın, köpeğe döner!!! hoşt bile demezsiniz munis bir köpeğe!!! o zaman Gezi'k köpekleri kıçına sürecek parfüm bulamaz ama, acıklı bir hikaye be!!! haaaaa binbir gece masallarını bizim tasmalı piçlerimiz ingilizce den çevirmiş, öbür dünyaya yalnız bu utançla gideceğim, tanrıyla hesaplaşmaktan korkmuyorum, görüşeceğiz!!! O bana günahlarımı sayacak, ben ona hatalarını söyleyeceğim!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> vallahi voyvodası olacak Hughes denen pezevenk tarafından intiharına göz yumulan, sylvia plath'dan başka şairde yok, gebertilen!!! roza lüksemburg tan başka pratisyen ideologday ok, bilim insanı hiç yok, einstein karısının buluşlarını çaldı dedikodusu var!!! rodin denen köpeğin, claudel'i 27 yıl akıl hastanesine kapatılmasına neden olduğu var!!! Kim ki batıda kadın özgürdür diyor O anadan babadan satılık piçi burada atışırken görmek istiyorum
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Ne keşfedilmesi be, newton kafasına elma düşmüş yer çekimini bulmuş, bu newton tam bir geri zekalı, o güne kadar kafasına elma düşen havvaya küfür mü etmiş, başımıza bela etti şu densizi diye!! bu derin adammış çetin altan'ın dediği gibi, güneş batınca dünyanın döndüğünü bulmayı akıl edememiş hayvanat! babası kabzımalmış demek ki başka bir şey düşünmemiş. bunların hepsi batı kültürünün içerdeki montofon ineklerine yutturmasıdır, da vinci den önce el cezeri nin çizimleri var, onlardan öğrendi da vinci, hepsi böyle, batı sinemayı filan keşfetmedi, tüm filmleri batının geri zeka ürünüdür, İran sineması, tarkovski, hatta bir susuz yaz çekecek kadar aklı yoktur batının, doğu spritüel ruha sahip olağanüstü düşlerin kurulduğu, tanrının çocuklarının cirit attığı bir dünyadır. binbir gece masallarının 16 cildini birden okumayan hiç bir öküz, herşeyin doğudan yükselen bir düş, bir rüya olduğunu anlayamaz, okuyun öğrenin hayvanlar!!! batının silahını elinden alın, kan içici kadehini kırın, köpeğe döner!!! hoşt bile demezsiniz munis bir köpeğe!!! o zaman Gezi'k köpekleri kıçına sürecek parfüm bulamaz ama, acıklı bir hikaye be!!! haaaaa binbir gece masallarını bizim tasmalı piçlerimiz ingilizce den çevirmiş, öbür dünyaya yalnız bu utançla gideceğim, tanrıyla hesaplaşmaktan korkmuyorum, görüşeceğiz!!! O bana günahlarımı sayacak, ben ona hatalarını söyleyeceğim!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Beğen · Yanıtla · 5 saat · Düzenlendi
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> .
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Kutluğ Ataman’ın bir diğer çalışması Peruk Takan Kadınlar’da da ilişkisellik söz konusu. Video çalışması olan Peruk Takan Kadınlar, 12 Eylül yıllarında özgürlüğünü korumak için peruk takan Hostes Leyla’nın, okuldan atılmamak için peruk takan türbanlı öğrencinin, yaşamını sürdürebilmek için peruk takan travesti Demet Demir’in, kemoterapi tedavisinden sonra kendisini iyi hissetmek için peruk takan gazeteci Nevval Sevindi’nin hikayelerini anlatıyor. Kutluğ Ataman’ın ifadesiyle “Aynı odada tutulamayacak” bu dört kadın, her şeyden önce çoğunluğa karşı bir mücadele veriyorlar ya da vermişler.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> .
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Ulus Fatih ne diyor 4 üde peruk takma zorunluğu hissetmiş ama 4 ü bir araya mümkün değil getirilemez diyor ama 4 üde çoğunluğa karşı! mücadele etmişler. işte gay ve lezbiyen hallrde böyle, çoğunluğa krşı mücadele veriyorlar ama onlar çoğunluktan kendilerini normal görmelerini istememelidir. çünkü her zaman bir çoğunluk vardır! istenecek olan, yaşama saygıdır!! ha örnekteki 4 kadın, ha lezbiyeler, ha intiharın eşiğinde olanlar, ha sinir kriziyle kendini lapeye atanlar, toplum sizi hiç bir zaman normal görmeyecektir, beklenti sizin üzerinde bir baskı olmamsıdır, bu istenmelidir.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> köyde mavi gözlüyle alay edilir, çünkü azınlık, kısa boyluyla okulda alay edilir eh azınlık, şişmanla öyle, toplumdan bunları normal görmesini istesekte kendine başka anormallikler yaratacaktır. Traktör olduğu halde, hala öküzle çift süren adamın ne acımasızca dışlanıp aşağılandığını ben bilirim. Anormallik mutlak bir üretimdir. Komünizm gelsin istiyorum demeye benzer bu normallik istemi, oysa komünizmden önce toplumun bu görüşün varlığını ve ileri sürülebilirliğini kabul etmesi gerekir, o iyi olduğundan değil, kabullenme kapasitesini genişletmek bir şeyi anormallikten çıkarmaz, sadece hoş görüyü artırır, oysa bunu normal karşıla demek, kırılma noktası olabileceği için sorunu çözümsüzlüğe ve hatta çatışmaya götürebilir. sorun toplumun anlaşılabilirlik düzeyine indirgenmelidir o kadar.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Eleştirinin eleştirisi var, daha dün robot heykeli yerine dinozoru koydurdu dinozorcular! Dinozor doğal hayatın kapitalist (animalcı!) hayvanıydı, ötekilerin tümünü yerdi, kendi gitti, sinek kaldı yadigar!!! Mina Urgan aydın olabilir, biz de onun gibi düşünüyorduk üstelik, İngiliz edebiyatından çeviri yapması da doğru, oranın hocası çünkü, ama Gezi'yi destekleyeceğine eminim. Mina'ya duyarsa bir sözüm var, Gezi tüm sözlerinin müsebbibi batı düşüncesinden kaynaklanan her şeyi doğrulayan, kapitalizme övgü kardeşim!!! öyle olmasa cnn değil kgb canlı yayın yapardı pezevenk!!! Sana desem ki demokrasi getireceğim diye şahlanan batı dünyadaki tüm savaşların müsebbibi, hemen karşı çıkardın!!! seni allah rahmet eylesin kardeşim, portakal, orda kal!!! Yani... bu ne yaman çelişki Mina! allah taksiratını affetsin!!! ayrıca İngilizceden çeviri yapacağına kendi küttabını üretip, kazara!!!! onlar seni çevirseydi Mina! enseni öperdim, bir daha gelirsen olacak!!! Neden, başkasının düşüncesiyle kaybolan eşeğini arayan toplumlar nalları dikerek anıra anıra geberip gitmişlerdir, tarih bubacın hep söylüyor! kültür alınmaz Mina! kültür alış verişi olur, öğrenemeden gittin! kalk da cevap ver şimdi!!! Ama sen hep aldın, ye orda şimdi aldığını!!! Boynundaki saman torbasıyla gurur duy!!! Batının tasmalı köpeği aydınların ülkesi, 193 ülke arasında her alanda 149. hala utanmıyorsunda laf mı geveliyorsun! Mazohist teyzem benim!!! Ordada sallayacak yer var mı!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Çalışmak zorunda olmayan hayvanların âleminde tabu bulunmaz; ölüm ve cinsellik üzerinde, arzular ve duyular üzerinde sınır yoktur. Çalışma olmayınca, meşakkat de yoktur, zorunluluk da yoktur. Bu âlem yıldırıcı ve bıktırıcı değildir; tam aksine büyülüdür. İşte bu nedenlerle, insanlar, şenliklerde hayvansılığın vahşetine döner, ona sığınırlar. İnsanın hayvan kılığına girmesi bir ihlal hareketidir. Ve tabuları ihlal etmenin uyandırdığı duygular, sarhoşluk verir, şiddet uyandırır. Tabuları ihlal ederek insanlar pratik aklı reddederken, doğalarındaki hayvansılığı yüceltirler. Hayvanları kutsarlar. Baştan beri, antik Mısır ve Yunan’da olduğu gibi onları tanrılaştırırlar. Ayrıca kendini hayvan kılığında resmederek insan, “kalın kafalı sağduyuya” ve kendisini olduğu gibi tasvir eden “natüralist” tasvirlere de meydan okur.
> >>>>>>>>>>>>> Flaman kanallarında yüzen deliler teknesi ve Brueghel'in körler resmi
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> resim özelliği taşımıyor, sarsıcı değil, tam aksi gerçeği, basit biçimde sürrealize etmeyi amaçlıyor, resim biçim değil, renk demek! renkler hiç düşsel değil, bildiğimiz şeyler
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> şöyle bir oyun olsa
> >>>>>>>>>>>>> karanlıkta seyirici 5 dakikaya yakın beklese
> >>>>>>>>>>>>> sadece derinden biraz ürperten çok hafifi ama bir müzük gelse
> >>>>>>>>>>>>> sonra kör bir ışık belirse
> >>>>>>>>>>>>> görünürlüğü 5 dakika kadar sürse
> >>>>>>>>>>>>> nokta gibi ama
> >>>>>>>>>>>>> giderek büyüyen ve aşırı parlak olmaya doğru giden bir ışık
> >>>>>>>>>>>>> sonra yükselen ürkütücü müzik sesinde ışıkta kimse kimseyi göremez hale gelse
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> oooook kuvvetli bir ışık kar körlüğü gibi tüm tiyatroyu kaplasa ve bu an yaşanır yaşamaz nüklleer bomba gibi bir şey patlasa ürkünç ve korkunç bir bomba sesi!
> >>>>>>>>>>>>> bildiğimiz ışıklar yansa ve toplam 10 dakikada 10 dolarlarını alsak izleyivcinin!!!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Bataille'ın bir Katolik rahibi olmayı bırakarak edebiyatla uğraşmaya başlamasının ardından yazdığı ilk romanı, Gözün Hikâyesi (1928). Takma adla yazıyor: Lord Auch, yani Lord Bok-Çukuru. Bu romanın son sahnelerinden birinde, Simone, arenada yeni öldürülmüş olan bir boğanın hayalarını bacak arasına sokuyor. Bir sonraki sahnede de, arkadaşına öldürttüğü bir rahibin o anda sökülen kan içindeki bir gözünü içine alıyor. Aynı zamanda rahibin penisinin üzerine oturuyor ve idrarını yapıyor. Bir başka Bataille romanı olan Göğün Mavisi'nde (1935-36) Tropmann, annesinin cesedi karşısında şehvete kapılır. (Bu hadisenin bizzat Bataille'ın da başından geçtiğini biliyoruz.) Mezar çukurlarında sevişir, topraklara bulana bulana."Kasabın, bir domuzun boğazına açtığı delikten fışkıran kan kabarcıklarını" hayal eder. Romanın diğer kahramanı Dirty, adının da ima ettiği gibi kirli ve hastalıklıdır; sürekli ifrazat içindedir. "Aynalar" genelevinde çalışan Madame Edwarda (1941) Tanrı olduğunu sanır ve hep ölüm derecesinde cinsel haz atakları yaşar. Bataille'ın ölümünden sonra yayınlanan (1966) Annem romanının finalinde ise Pierre, tam ensest ânında ölen annesiyle bir tür nekrofili (ya da tanotafili) yaşar. Ölü Adam da (1967) nekrofili üzerine kuruludur; cinsel organlardan taşan kokular ve sıvılar, idrar ve kusmuk tiksindirir mi, kışkırtır mı bilinmez. Rahip C'deki (1950) kasapta, ayaklarından asılı olan yeni kesilmiş iki kuzudan kan damlamaktadır ve satırın yanı başındaki beyinler saldırgan bir çıplaklık hissi verir.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> İşte Bataille edebiyatını kuşatan bütün bu ifrat, ifrazat, pislik, iğrençlik, sapıklık vs. yazar nezdinde kutsallığı, hatta tanrısallığı çağrıştırır, tarih-öncesi ayinleri çağrıştırır. Bir özgürlük felsefesi oluşturur. Sanatın hakikatini ifade eder.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Eleştirinin eleştirisi var, daha dün robot heykeli yerine dinozoru koydurdu dinozorcular! Dinozor doğal hayatın kapitalist (animalcı!) hayvanıydı, ötekilerin tümünü yerdi, kendi gitti, sinek kaldı yadigar!!! Mina Urgan aydın olabilir, biz de onun gibi düşünüyorduk üstelik, İngiliz edebiyatından çeviri yapması da doğru, oranın hocası çünkü, ama Gezi'yi destekleyeceğine eminim. Mina'ya duyarsa bir sözüm var, Gezi tüm sözlerinin müsebbibi batı düşüncesinden kaynaklanan her şeyi doğrulayan, kapitalizme övgü kardeşim!!! Bu ne yaman çelişki Mina! allah taksiratını affetsin!!! ayrıca İngilizceden çeviri yapacağına kendi küttabını üretip, kazara!!!! onlar seni çevirseydi Mina! enseni öperdim, bir daha gelirsen olacak!!! Neden, başkasının düşüncesiyle kaybolan eşeğini arayan toplumlar nalları dikerek anıra anıra geberip gitmişlerdir, tarih bubacın hep söylüyor! kültür alınmaz Mina! kültür alış verişi olur, öğrenemeden gittin! kalk da cevap ver şimdi!!! Ama sen hep aldın, ye orda şimdi aldığını!!! Boynundaki saman torbasıyla gurur duy!!! Batının tasmalı köpeği aydınların ülkesi, 193 ülke arasında her alanda 149. hala utanmıyorsunda laf mı geveliyorsun! Mazohist teyzem benim!!! Ordada sallayacak yer var mı!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> GÜNÜN HABERİ!
> >>>>>>>>>>>>> Pakistan'da aldatmaya ve tecavüze yönelik cinayetlerden etkilenen Mucibur Hüsam, karısına gerdanlık görünümünde kamera taktırdı. Avukatının İnsan hakları mahkemesine baş vurmasıyla, eşine de kamera takılması gerektiğini savunan kadın, mahkemeden, Pakistan yasaları gereğince bunun zorunlu olamayacağını ama eşinin rızası olduğu takdirde yapabileceği cevabını aldı. Mucibur Hüsam ise görüntüleri cep telefonuyla bütün gün izlediğini söyleyerek, benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım dedi.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> 'Tanrı öbür dünyada günahlarımı sayacak, bende ona hatalarını söyleyeceğim, o beni cehenneme yollayacak, bende onun kafasına ikircik sokacağım!..'
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Barbar ve sömürgeci batı, bütün dünyaya direniş işareti olarak benimsetti!
> >>>>>>>>>>>>> Dikenli tellerle çevrili hapishane demek, dört duvar demek, içinizden çıkmayın demek!!!
> >>>>>>>>>>>>> Siz el öpmenin, direniş, başkaldırma simgesi olduğunu gördünüz mü!
> >>>>>>>>>>>>> Başkaldırma ya Che'nin yıldızıdır, uzak ve sonsuz özgürlüğü arar gibi! ya da bir zafer işareti veya buğday başağıdır!
> >>>>>>>>>>>>> Ahlaksız Gezi'k sürülerinin, 'NEGATİF MOTİVASYON' uyarınca aslında dünyamız iyidir, yani iyisi kilin, iyisi üzümün ideolojisinin köpekleri olduğunu öğrenin!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Bu işareti kullananlar, batıya biat eden apışara özgürlüğüyle kafa bulan, ezilenle, öksüzle, çaresizle zerre kadar ilgilenmeyen bir küçük burjuva sünepelerinin maskeli Zorro işaretidir. Görüldüğü yerde ezilmelidir.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Gerçek aydın ve ezilenlerden yana olanlar, dikenli telleri paramparça etmeli, Gezi'k gibi çürük merdiven basamağını alacaya boyayıp, çağdaşlık taslayan, kolaycı piç sürülerinin, ayy bana saldırıyorlar narasıyla halkı uyutan, nicelik soytarısı, temelleri hiç bir zaman sarsmayan, değişmeye kökünden karşı ve halkı esrar içmişçesine uyutan bu hayasız köpekleri temizlemelidir.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Onlar işbirlikçi, hain, satılmış ve uçkurundan!!! bağlanmış Truva Atları olup hayasızlıklarıyla tanrı bile baş edemiyor!!! iz baş edin ve bu satılmış köpekleri, Hilton Devir-i-mcileri'ni süpürün!!! Gün o gündür
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> TOPLUM!
> >>>>>>>>>>>>> Bizim toplumumuzda kahkaha atmak bile ayıp diyor!
> >>>>>>>>>>>>> Birincisi, topluma belli konular servis ediliyor, kahkaha atılmasının ayıp olduğu, tecavüz toplumu olduğumuz, aşık olmanın kabahat olduğu vs vs.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Felsefe tartışan yok, üniversite sayısı dert değil, tüketim toplumu, fason ülke, kaynakları dışardan edinen vs vs.
> >>>>>>>>>>>>> Oysa hepsi birbirine bağlı, gelir dağılımında korkunç arazlar yaşayan bir toplumda tecavüz -varsa eğer- ben abartılı olduğunu düşünüyorum, çünkü kimse Fransa'da gelir vergisi % 75 demiyor, holding ve medyanın sömürge ülke olmamızın asal nedeni olduğunu söylemiyor, sendikaların şark zihniyetli, patron yanlısı, hababamcı tüzel kişilikler! olduğunu belirtmiyor. Bunlar gündeme gelmiyor. gelse de kuyruklu yıldız gibi bir daha 2115 de geliyor!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Varsa yoksa, tecavüz, lgbt, beni .........., bıçakladılar, peki nedeni ne, ucu fasonist holdinglere, tüketim toplumu olmaya, gelir dağılımına kazıktan bağlı meseleler, medya sopanın ucunu gösteriyor, ileri gidersen, ya bir kaset, ya bir komplo ya da elbirliğiyle infaz, alternatifi bol gayya kuyuları Singsing hapishaneleri!! aaaaaaa bu herif çocukken anasıyla yatmış!!! Anladınız değil mi, eğer tecavüz yoksa da yaratırlar sevgili köpekler!!! Vaziyet bunu zorunlu kılıyor!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Ben İtalya'da kilise çanına benzer bir kahkaha sesi duymadım, on gün boyunca, Yunanistan ve Bulgaristan'da duymadım, yakında seyrüsefer olacağım, duyarsam mutlaka yazacağım söz!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Ama bizim medya sülünlerine bakın, sadece kahkaha atıyorlar, yapay, inandırıcılıktan yoksun ve hayasızca, ahlaksızca, neden, yahu kahkahanın sahte olduğunu hamam böceği bile anlar, bu durumda nasıl alerji duymazsınız, insansınız sonuçta, bir şeyler düşünürsünüz!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Sesli kahkaha, özellikle yapay olanı, şarkın tüm medya, sinema ve tiyatro ya da görsel sanatçılarının olmazsa olmazıdır!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Toplumu gütmek şarkın tüm insanlarının özelliğidir, mutlu olun aşklarım, kahkahayı koy verin, patlatın yanaklarınızı!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Erkek kadın, yapay kahkaha makinası, hiç bir değer üretmeyen, hiç bir ciddi yararı olmayan köpek sürüleri...
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Batı bunu bulduğu için gümrüklerde bunların donlarını arıyor, şaraplarını turun gariplerine pay yapıp geçiriyorlar, ardından alabildiğine yapay, ömründe hiç orgazm yaşamamış, tatmin olmamış bir insanın, ezik kulakları tırmalayan, benmerkezci aşağılık kompleksi apış aralarına dek yayılan bir mahlukun çınlayan sesi!!! Kadın erkek, çoluk çocuk fark etmez! Ezilmenin, ciddiye alınmamanın gizemli senfonisi, bu yaranın başkalarına da bulaştırılarak yaygınlaşmasının goygoycu zanileri!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Yazık dert ettikleri şeye bak, aşık olmak suçmuş, mutlu görünmek kabahatmiş, kahkaha cürümmüş, daha neler!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Kardeşler siz toplumu gütmeye çalışan, uzaktan kumandalı zavallı robotlarsınız, işiniz zor, toz içmek sizde, apış arasına parfüm sürmek sizde, yalan dünya sizde, malzeme olmanın mekanik depresifliği, acıların, aşağılanmanın muhteşem mahluku olmak sizde...
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Evet toplumu güdüyorsunuz, ama yüzyıllarca güdülmeye alışmış bir toplumun, köleliğin tohumları olup, güdülmekten gütmeye evrilmek, korkunç arazlar çıkarıyor ortaya, en iyisi biraz daha güdülün demiyorum, ara durakta bekleyin, gütmek için hazırlanın ve hiç olmazsa rezil rüsva olmayın!!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Kahkahayla, kıvırmakla, kumbaraya para atmakla, şenşaklaban olmakla dünya asla dönmez!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Ne keşfedilmesi be, newton kafasına elma düşmüş yer çekimini bulmuş, bu newton tam bir geri zekalı, o güne kadar kafasına elma düşen havvaya küfür mü etmiş, başımıza bela etti şu densizi diye!! bu derin adammış çetin altan'ın dediği gibi, güneş batınca dünyanın döndüğünü bulmayı akıl edememiş hayvanat! babası kabzımalmış demek ki başka bir şey düşünmemiş. bunların hepsi batı kültürünün içerdeki montofon ineklerine yutturmasıdır, da vinci den önce el cezeri nin çizimleri var, onlardan öğrendi da vinci, hepsi böyle, batı sinemayı filan keşfetmedi, tüm filmleri batının geri zeka ürünüdür, İran sineması, tarkovski, hatta bir susuz yaz çekecek kadar aklı yoktur batının, doğu spritüel ruha sahip olağanüstü düşlerin kurulduğu, tanrının çocuklarının cirit attığı bir dünyadır. binbir gece masallarının 16 cildini birden okumayan hiç bir öküz, herşeyin doğudan yükselen bir düş, bir rüya olduğunu anlayamaz, okuyun öğrenin hayvanlar!!! batının silahını elinden alın, kan içici kadehini kırın, köpeğe döner!!! hoşt bile demezsiniz munis bir köpeğe!!! o zaman Gezi'k köpekleri kıçına sürecek parfüm bulamaz ama, acıklı bir hikaye be!!! haaaaa binbir gece masallarını bizim tasmalı piçlerimiz ingilizce den çevirmiş, öbür dünyaya yalnız bu utançla gideceğim, tanrıyla hesaplaşmaktan korkmuyorum, görüşeceğiz!!! O bana günahlarımı sayacak, ben ona hatalarını söyleyeceğim!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Doğunun hayal gücü, O kadar sınırsızdır ki, kendi yazdığı Bin bir gece masallarını, BATI'dan çevirir!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> DOĞULU KARDEŞLERİM!
> >>>>>>>>>>>>> Halıyı uçurdunuz, arabayı da uçurun da, gezi'klere, batının tasmalı köpeklerine bir ders verin!..
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> İSKOÇYA KRALİÇESİ MARY STUART
> >>>>>>>>>>>>> bağımsızlığa soyununca, İngiliz krallığı onun derisini soydu!
> >>>>>>>>>>>>> Doğuda böyle bir olay hiç bir zaman olmadı!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> MAUPASSANT ANLAŞILMAMIŞ!!!
> >>>>>>>>>>>>> Balzac ve Flaubert'i sevmiş toplumumuz! Çok normal, edebiyatta biri ne kadar çok seviliyorsa değeri o kadar düşer!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Orhan Pamukşeker mesela çok sattı! Fason burjuvazinin şaklabanlığına soyundu nobeli kaptı, şimdi kaç satıyor bakın, 2,5, edebiyatta bir iyi satmaz, bir de kötü! Bu garibimiz Amerika da aldı soluğu, yarın gelecek ben bu amerikanın ........ diyecek!!! Çünkü foyası ortaya çıktı, daha şimdiden cihangir den evine doğru sarsak nuri nin yelkenli gemisi gibi yürüyor!! Söylemesi ayıp, kamburu bir iniyor, bir çıkıyor, neden, yazdıklarının toplamı bir satır etmiyor Orhan!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Her kafaya şapka çok satar ama!
> >>>>>>>>>>>>> Nazım iyi, satmaz, bakmayın onu apış arası parfümlü insanların sevdiğine, iş sıkıya gelince gazetesinin ortasına fotoğrafını basar ve tükürün der! (Bu olay gerçek, öğrenin de neden uyuyan kariler olduğunuzu anlayın!!!)
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Selim bir İleri iki geri diye bir yazarımız var, Flaubert için toplumun üst katlarındaki parlayışı çabuk sönüyor diyor, bu söz kendini ele veriyor diyor ki Nuri, pardon Selim adam yerine konmanız için toplumun üst katlarında el üstünde tutulmanız gerekir, nereye kadar, nalları dikene kadar!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Çöp tenekeleri yaşarken blodimeriyle ağzını şapırdatan, sikkoç visikisiyle genizini çalkalayan pezevenk sürüleriyle dolu, sonra ne oldu, çöplükte cesedi bulundu mahdumlarının, neden, e kullanma süresi doldu piçinizin!
> >>>>>>>>>>>>> Kendini adam sandı, sonra lağımda bulundu fotoğrafları!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Sonuç şu, kimin ne olduğunu Allah-ü Teala bilir, kaderci bir laf değil bu, kavatlar neden anlar ki zaten, bu kimin ne olduğu bilinemez demenin pembe ve sıcak tercümesi, kimin ne olduğunu ananın .......bilir desek daha mı iyi!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> sana bir şey anlatacağım bizim dostluğumuz buna müsaade eder, sen ki oralarda ilim yapıyorsun, sorunların olabilir, sorunu olan insan, insandır. yukardaki yazıyı feysde gördüm arkadaş paylaşmış, okudum aklıma geldi şunu Meryem e anlatayım dedim, korou diye bir öyküde kısaç değindim. isminide vereyim kahrmanların, jale diye bir arkadaşım vardı 30 yıl önce, çok beğenirdim neyse -tanrı nasip etti!- arkadaş olduk, bence çılgın değil olağan biriydi, çılgınlık yaşamın içinde aslında olağandır ama yazıya dökünce ya da kulaktan kulağa geçince çılgınlık gibi gelir,
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> jale o yaşta aslında herkeste görüleceği üzere biraz sekse yakınlık duyardı -böyle diyeyim- kızkardeşi evlendiği gece metan gazından banyoda zehirlenip ölmüş ne yazık ki, onun mezarını ziyarete gittik, karaca Ahmet te, kızıda vardı, burası senin şok geçirebileceğin an, ama emin ol orada aleladeydi herşey, mezarlık bekçisi bizden biraz huylandı ama 3 kişiyz diye olağanüstülük bulmadı sanırım, jale, lale nin mezarı başında ağladı diye hatırlıyorum, kız deli dolu sağı solu geziyor, hafifi çukur bir yerdeyiz, jale inanki benden -benyazıda uçukluk taslamaya çalışırım, aleladeyim hayatta- çok daha değil fersah fersah fütursuz biri, orada sevişmek istediğini anladım, ve mezarın yanında hafif çukur bir başka mezarın yanında açıkça seviştik, hiç bir telaşa kapılmadan, bunu asıl anlatmak isteyişimin nedeni, insan ruhuyla ilgili bu olaya dayanarak bir perspektif katkısı olabilir diyorum yoksa neden dinleriz başkalarını,
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> jaleye biraz hayrandım, sonunu merak edersin belki, beni bırakıp gitti o, ama daha karmaşık anlatabilir karşı taraf nedenleri, çünkü bırakıp gitti demek onmu suçalmak! onu dinlesek kimbilir ne der! başaka bir anımıda anlatayım onunlai fethi paşa korusuna giderdik sık sık, ben çok severim kır havasını, denizi sevmem ben, oradada seviştik bir gün, bunu anlatmamı sıradan sanma ama, sebebi var, orda mavi önlüklü bir işçinin alenen -biz aleneniz, jale alenen yapar insanı- biiz gözetlediğine şahit oldum, ben ogün ruhsal çaıdan hala neden bir faciayla karşılaşmadığımıza şaşrım çünkü, gazetelere göre bu sahnenin cinayetle bitmesi gerekirdi, jale görmedi bence adamı, sakin olarak uzaklaşmıştık biz oradan
> >>>>>>>>>>>>> Beğen · Yanıtla · 23 saat
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Kaldır
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Ulus Fatih olayın tanığı benim yani, oldu olacak frenim gene tutmasın! bunu anlatmam fazlalık artık, beni, affet, bir gün avukat nalan a misafir olduk, çocuğu var, jale çok esnek insan ilişkilerinde -kadın olarak suçlama değil bu, doğası öyle, bende biraz esneğimdir.- çocuk onun odasına girdi, herkes ayrı yatıyor kapılar açık -anladın- sinirlendim ve gece yarısı yola düştük, müfettiş bir arkadaşın evine geldik, iskenderpaşadan fatih e yani, yattık onun evinde ama biz jaleyleyiz, tabi olağan olan olacak, baktım müfettiş tepemizde karanlıkta jale görmüyor, onu uyardım gitti, ama şunu söylim, olay komik, trajik ve dramatik tabi, arkadaşın bir anlamda sınırları geçiyor, jale bu işlerden tınmayan biri, ben aslında tutucu ve jale gibi bir etnoğrafik farklılığa tahammül etmekle başetme noktasında ve hadi zamanın kazandırdığı hazzı yaşama noktasında savruluyorum üçgen içinde, sonuç şu bence, jale nin fütursuzluğu ve yetişme tarzı beni aşıyordu, ben düşlerimin gücüyle onun beğenisini kazanıyordum veya onun kapısını belkşde o sıra ben çalmıştım belli olmaz, periyodun azizliği, neyse Jaleye ayak uyduramayacağımı hissediyordum ben, beni bırakıp gitti dedim ya, aslında gitmesi için kapı gizlice açık bırakılıyordur belkide ama bir avantajı var bu görüşümün, ruhani safhada olması, inkara el veriyor, oysa jale gitmedim diyemez!!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Beğen · Yanıtla · 23 saat
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> oldu olacak bu erotik paparazzinin son öyküsünü aktarayım, içler acısı ve beni rezil rüsva edecek bir şey, Kadıköy modada o zaman jale nin dergide çıkardığımız kapısını çaldım, açmaması imkansız, açmadı, İlyas salman la tanıştık oda geliyordu, jale imansız ya! şüphelendim ve beynim ikisinin orada olduğuna dair gözlerimin önünde kıvılcımlar çakan bir dünyanın içine soktu beni, kapılar kapalı, duvarlar sağlam ama benim tek gördüğüm beni çılgına ve kızıl alevlerin patladığı bombalarla yüklü dünyaların içine sokan beyintasımdı!!! 4-4,5 saat merdivenlerde bekledim, hiç kimse çıkmadı, kimseler yoktu, önümden ne biri geçti, ne bir zil çaldı, ne yoğurtçu geldi, şüphelerimi dağıtamadan kapıdan çıktım ve o zamanlar zburnunda olan evimin yolunu tuttum benim için hala o gün karanlıktır. sırrını çözemedim. ama şunu söylim insan gerçekten sanrıyı gerçek sanabiliyor, bu noktada gerçeğin ona uymasının hiç bir önemi yok, çünkü sen sanrının esirisin. dolayısıyla bir çok ilişkinin kopması, ahmakça cinayetler, korkunç suçlamalar inanki insanın gözünün önünde hayaller görmesinden, beyin duruyor, algı bozuluyor ve şüphelerin gözünün önünde resmen canlanıyor. ben utanmasam evet gördüm onlar oradaydı diyecek kadar çıldırmıştım. sen çok iyi anlarsın Meryem vallahi insanlık tarihi, inanki ne barışı sağlayabilir, ne savaşlar bitebilir. insan öyle bir yaratık ki, gerçekten kopabiliyor, komşun evine giriyor ve seni öldürmeye gelebiliyor. öyleyse sonsuza dek cehennem bekçileriyiz biz. arda cenneti düşleyebilen.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Tanrı beni en yüce ve en şehvetli ölümle ödüllendirdi.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Heinrich von Kleist
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Bataille'ın bir Katolik rahibi olmayı bırakarak edebiyatla uğraşmaya başlamasının ardından yazdığı ilk romanı, Gözün Hikâyesi (1928). Takma adla yazıyor: Lord Auch, yani Lord Bok-Çukuru. Bu romanın son sahnelerinden birinde, Simone, arenada yeni öldürülmüş olan bir boğanın hayalarını bacak arasına sokuyor. Bir sonraki sahnede de, arkadaşına öldürttüğü bir rahibin o anda sökülen kan içindeki bir gözünü içine alıyor. Aynı zamanda rahibin penisinin üzerine oturuyor ve idrarını yapıyor. Bir başka Bataille romanı olan Göğün Mavisi'nde (1935-36) Tropmann, annesinin cesedi karşısında şehvete kapılır. (Bu hadisenin bizzat Bataille'ın da başından geçtiğini biliyoruz.) Mezar çukurlarında sevişir, topraklara bulana bulana."Kasabın, bir domuzun boğazına açtığı delikten fışkıran kan kabarcıklarını" hayal eder. Romanın diğer kahramanı Dirty, adının da ima ettiği gibi kirli ve hastalıklıdır; sürekli ifrazat içindedir. "Aynalar" genelevinde çalışan Madame Edwarda (1941) Tanrı olduğunu sanır ve hep ölüm derecesinde cinsel haz atakları yaşar. Bataille'ın ölümünden sonra yayınlanan (1966) Annem romanının finalinde ise Pierre, tam ensest ânında ölen annesiyle bir tür nekrofili (ya da tanotafili) yaşar. Ölü Adam da (1967) nekrofili üzerine kuruludur; cinsel organlardan taşan kokular ve sıvılar, idrar ve kusmuk tiksindirir mi, kışkırtır mı bilinmez. Rahip C'deki (1950) kasapta, ayaklarından asılı olan yeni kesilmiş iki kuzudan kan damlamaktadır ve satırın yanı başındaki beyinler saldırgan bir çıplaklık hissi verir.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> İşte Bataille edebiyatını kuşatan bütün bu ifrat, ifrazat, pislik, iğrençlik, sapıklık vs. yazar nezdinde kutsallığı, hatta tanrısallığı çağrıştırır, tarih-öncesi ayinleri çağrıştırır. Bir özgürlük felsefesi oluşturur. Sanatın hakikatini ifade eder.
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> senin göz kapaklarını elimle açar içini dudaklarımla öperim. hırsımı alamam saçlarını bir ot gibi yerim. dudaklarını kemiririm. boğazının damarlarını bir ırmak suyu gibi içerim. ellerin bir pençedir onlarla sevişirim. gövden evimdir, güneş açtıkça çıkar, yağmur yağdıkça girerim, bacakların dünya tapınağımın heykelleridir, her pazar günü tapınağa gelirim sarılırım, severim, dilim çözülür bir şeyler söyler,
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Öğretmen sömürge okullarının programına paralel bir anlayış sergiliyor. Yani kraldan fazla kralcı oluyor, çocuklar penis başlı binalarda yaşayan erkek egemen toplum, kadın eşya statüsünde diyor bizim için! Güzel, Osmanlıdan beri bunu yazdık, elimize ne geçti. Geçen şu; BATININ TASMALI KÖPEKLİĞİ!!! sömürgesi ve kölesi olmak, ne zaman kurtulacağız peki, hiç bir zaman, it ürecek, kervan yürüyecek, Hebdocular,İslamı karalayacak, 6 milyon Iraklı ölecek, Haçlılar dünyaya yayılacak, demokrasi gelecek!!!
> >>>>>>>>>>>>> Bu kraldan fazla kralcı öğretmen Melike'nin görevine kim son veriyor, Sion'ist mekanizma, artık biliyor ki, bu penisin alternatifi, genelevler açmak, GEZİ'K piçlerini sokağa salıp, medeniyetin şahikası, mankenlerin apış aralarına sıkıştırdığı dolarların kavgasını yaptığı HİLTON'da pansuman yaptırmak. Allahım varsan bu kafirlere börülce kadar beyin ver!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Bu sorun toplumu aşağılamayı adet edinmiş, batının sömürge okullarının piç sürülerinin çığlığıyla çözülmüyor, ayrıca bu Fransız okulunun piçleri daha dün Gaziantep'te çarşaf niteledikleri kadınlara saldıran aşağılık Frenk ırkının ahfadı, bunlar mı kadın haklarına saygılı, Lady Diana Fransız topraklarında Mary Stuart gibi nalları dikti, kaç Camille Claudel'i var doğunun, her gün paylaştığınız tasmalı köpekler! demek ki kadın öldürmek sınır tanımıyormuş, bu dünyanın sorunu, batı doğuya göre kadını daha fazla nesneleştirmiyor diyebilen her pezevenk insanı tanımak isterim, kadın batıda daha fazla aşağılanıyor, reklam malzemesi, ambalaj, hediye paketi, pornografik ve gecelik mezedir. Doğu henüz o kadar metalaşıp, uygarlaşamadı!!! En azından şaşaa noktasında eksikliği var, Marki de Sade'ı, Karın Deşen Jack'ı, her yol Ankara'dan bir Kazanova'sı dahi yok doğunun sevgili eşşeklerim, kim bunlar erkek egemen ahır kapitalizminin şanlı şöhretli aygırları, tohumluk hem de, aralarında hızını alamayıp erselik olanları bile var, batı piçlik konusunda sınır tanımayan bir domuz sürüsüdür, insan ırkının katil arısıdır, batı bunu biliyor, doğunun tasmalı köpeği ve kölesi bilmiyor, ne acı!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Katil Fransız ülkesi ve aşağılık Frenk toplumu kadını doğudan daha fazla aşağılayan ve barbar batının köpekliğine soyunan bir ırktır. Sion'ist köpekler şunu bilsin ki doğu kadına batıdan daha fazla değer veriyor ve demokrasi getireceğim diye insan ırkının en büyük düşmanı batı, doğuda her yeri kana bulayıp, kadınları bir bir öldürüyor. Aksini iddia eden Melike Hoca gibi tasmalı köpekleri işten bizzat batı atıyor. Eeeee batıda ki insanlarda da beyin var henüz! Gerçeği görmek gibi, vicdan gibi, foyanın ortaya çıkması gibi hobi ve fobilerden onlarda haberdar, Melike mankafası hariç tabi, doğu ne çektiyse sahibinin tasmalı köpeğinden çekti, sahibi o kadar vicdansız değil!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Bizim batının tasmalı köpeği sanatçılarında yakında işine son verilecek bekleyin!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Ameliyat görüntüleride böyle diyebilirler tabi, morg görüntüleri bundan feci belki ama, asıl sorun, insanın eylemiyle, ruhsal bağlantısını kaybetme sorunu, morgda ölüleri ve kadavrayı anlarım belki, nedensellik bağı kopmuyor, eğer bu olay haklı bir gerekçeye dayanıyorsa bile, artık şu var, ÖLÜLERİMİZİ YİYELİM, açlığa çare buluruz, ama burada eylemle öznesi arasındaki, düşünsel bağ kopuyor işte, üstelik ortaçağda insan eti yemişler, her şeye gerekçe uydurabiliriz, o zaman son sözüm bana bir Hitler gerek! Neden şaşırdınız!!! bu da yetmez, ölüm çok tatlı bir şey, deneyin!!! dünyevi eylemlerle, tüm insanlığın ruhsal bağlantısını kaybettiği gün kıyametin koptuğu gündür, bunu parça parça yapıyoruz, hep birlikte bir gün yaptığımızda son zil çalacak! şiddet ve yok etme duygusu, şefkat ve yaratma duygusunun öbür yüzü, sonsuz barışın geldiği günü görebiliriz, ama sonsuz yok oluşun geldiği günüde göreceğiz, emin olun. Neden, çift yönlüyüz ve ikiside gerçekleşecek! Tanrı bile buna engel olamaz. Tanrı hayatımızın içinde bir şeydir ve hayatımız budur bizim!..
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Bu yolu açanlar gizli bir tarikatın üyesi olan 'Ölümsüzler' herhalde
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> korku acaba sınırsızlaştıkça ortadan kalkan bir şey mi!!! bende vertigo var, araknefobi var, hidrofobi var, klostrofobi var, son olarak fobifobi de olduğunu keşfettim
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> havva ademin kemiğinden yaratıldı çünkü, israf etmek günah, bu yöntem daha insani ve rantabldı, kabil, habil i öldürdü evet, çünkü ulaşılır otlaklar yetersizdi ve ikiside ölecekti yoksa, kabil insani olanı yaptı nesillerin devamını sağladı, kleopatra yılanların zehirli olup olmadığını kölelerin üzerinde deniyordu, yılan çorbası çok lezizdi, firavunlar ülkesinin kraliçesi riske atılamazdı ve ehven bir yol bulmak gerekirdi, iskender doğuya uygarlık götürdü, tam 3 milyon insanın ölümüne yol açtı, salgın hastalıkların yayılmasına yol açtı ama medeniyet için göze almak gerekir, İsa öğretisini yaymak için barışçıydı, ama onu çarmıha gerdiler, iyide oldu, öğretisi bu dehşetle kulaktan kulağa yayıldı, çarmıha gerilmese hristiyanlık bugün olmayacaktı, muhammet islamiyeti yaymak için ben öldürürken gülümserim dedi, başka çareside yoktu, fransız ihtilalinde su gibi kan aktı, ama insanlık bugünü o devrime borçludur, hiroşima ve nagazakiye nükleer bomba attık evet, savaş daha fazla sürecek, orada ölenlerin toplamını geçecekti ölüler, nükleer bomba tanrının bir lütfuydu FATİHHHHHHHHHHHHHHHHHH, abdalmısın, aptalmısın beyaaaaaaa, kalkmış iki sığır için yas tutuyorsun lan, sen allahlık alibey olmuşun ben görmeyeliiiiiiiiiiiiii
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Batının sömürge okullarında büyüyen -eyaletin kamçılı valisi- doğuluları kilit noktalara getirmeniz yeterli!!!. frenk frenk diye öten horozlar, inciliz diye ciyaklayan civcivler, alman diye kıç atan mandalar sarar dört yanı!!! Artık onlar size puan verir, üç vakte kadar kriz gelecek derler, bak bir charlıe hebdoyu öldürdüler çığlık at bakim derler, bütün sömürge köpekleri salya sümük ağlar, çığlıkları arş-ı alaya ulaşır, aaa binlerce müslüman ölüyor diyecek olursanız, onlar birbirini öldüren vahşiler deyip, temizlemen için senide ortaya salarlar, ne kadar müslüman varsa gırtlağının tadına bakılması sevap demeye başlarsın, anası babası da dahil keserler yani!!! Sanatçısı onların piyanosunu tıngırdatır allah katına yükselir, şayiri onların şiirini tırtıklar ödüller alır, ressamları çamurda kadın oynatır, eurodolarları kıçına yapıştırıp gezer!!! hepsi ellerinde megafon, boyunlarında tasmalarıyla ajitasyon mandaları gibi dolaşır tv lerde, gazetelerde ve izbe yerlerde!!! dershaneler özel girişimcilik ruhunun kêrhaneleridir derler ammaaaaaa, üniversiteler her yerde açılmamalıdır, çünkü sığır okumaz derler!!! mankenleri gecelere menüden kaydırak olup, gündüzleri, taciz, tecavüz, ırz! programlarında arzı endam eder, lgbt üyeleri çırılçıplak caddelerde dolaşır ahir zaman demokrasisine kavuşalım, g 7 ye geçelim azizlerim derler!!! vatandaşı batı mallarının kalitesinden bayılır, visikisini yudumlar, sikarasını içer, salamını sosisini envai çeşit kullanır!!! Vaziyet içler acısıdır, manda ses çıkarır bu acıya, mandacılardan tık çıkmaz!.. Batının sömürge okullarında yetişen müstemleke müslümanları!!! ülkelerinin geri kalması için kıç kıça dayarlar, etten duvar örerler, ta ki demirden bir ...... gelene kadar!!!
> >>>>>>>>>>>>>
> >>>>>>>>>>>>> Levoş evlat diyorsun, empotans olmanın acıları seni karaca oğlan yapmış! çünkü papan amerika senin, makus talihli evolut'ionum benim! oralardan evrilme budik ağacım. sen buradan oraya gittin, lezzet dünyasının domuz sütünü mü içtin lan bu kadar kısa sürede dilli düdük oldun sen, nasa markalı süt tozu mu içirdiler sana noktalı işaretlerle yazıyorsun, .... gel...şimdi sağa.... dön, hangi eyaletin robot fabrikasından fiş taktılar senin mahzun kıçına, bak senin tuşuna bassam aynı şeyleri, sıfır hatayla gene yazarsın sen, kentucky eyaletinin çilli horozu! resimlerin pollock taklidi, yani sığır işi, tipin bermuda şeytan üçgeni, önlüğün frank sinatra'lı filmlerdeki aşçı gibi, sen oranın yamalı bohçası oldun yahu, fikirlerinde bölük pörçük senin, kolaj çocuk, sana acıyorum robot, kaç parçadan müteşekkil bir adem çocuğusun sen, hangi mavnada büyüdün, ataların kim senin, geçmişini hatırlıyor musun, elia kazan gibi, kayseri diye telaffuz edecek beynin kaldı mı, mississipi otlaklarının makus talihli sığırı, cow boy, (inekten olma çocuk) şapkalı Lventh Tncher, ismin ne anlama geliyor senin biliyor musun, bak söylim, barkodunu iyi oku, L-eylaklar gülsün, güller ağlasın şarkısını söylerken, V-irginia eyaletinin yolunu tutup, E-ishonwer hayranlığıyla geçmişini unutan, N-asa'da beynine gerekli parçalar monte edildikten sonra, T-iti deyince oturan kaka deyince zıplayan, titikaka deyince çiş yapan bir zilli robota dönüşen, hayasını ve mazisini yitiren çağımızın bir tür H-omohome türüdür ve insandan ayrı özellikler gösterir, örneğin düşünce üretme yetisini yitirmiştir, beynindeki çipler vasıtasıyla şablon cümlecikler üretir, konuyla bağlantısı olmayabilen bu cümleciklerin içinde canlının, tasmalı ve kobay olarak büyümesinin ve ana sütü emmeden gelişip serpilmesinin etkileri görülür, tüm insanlık aleminin göz yaşını kazanmayı başarmış bu yaratıkların içinde, aya giden, Mars'ın tozunu silen ve Jüpiter'i kiraya veren tahsildarlar ve henüz girişimci ruhunu kaybetmemiş ve hala spekülatör olmak gibi insani hassalarını sürdürebilen, emlakçılar dahi vardır, TNCHER olarak yazılım programımızda tanıttığımız, sözü edilen robotun , harflendirilen bu ikinci isminin açılımı şudur, Trinitron dolaşır damarlarında bu canlı türünün, sıvısal değil, ışınsıdır, gerektiğinde rengi, kokusu ve sadece bu canlıların duyumsadığı tadı değiştirilebilir, N işareti verilen numaraları saklayan tuşun bulunduğu alanı işaret eder, N ye bastığınızda Pollock taklidi resim yapabilen bu canlının barkod numarası görülebilir, dünyada bu numara sadece bu canlıya aittir, insanlar gibi ölmeyi başarıp, tanrıcığının yanına gitse bile, numarasını rabbi dilerse okuyabilir, o kadar mutlakdır yani numarası, bu canlılara ilişkin başarılan bu gelişmeyi, insansılardan, ne Lamarck, ne Darwin başaramamıştır, bu canlı 'numaradan' daha doğrusu barkoddan ibarettir, görselimizdeki C harfi carbondur, yaratığın cismani dünyanın elementlerinden karbonu bünyesinde taşıdığına dair bir simgedir, korkulacak bir şey yoktur, üçaşağı beş yukarı kozmik bir canlıdır bu, hatta bizon, Arizona'daki dağlık arazilerde görülen buffalo ve Arkansas ayılarıyla akrabalıklar gösterir, H harfi damgadır, hala dünyamızda varlığını sürdürebilen insansıların, bunları kendisinden ayırmalarını sağlayabilen işarettir, alt ve üste doğru uzanan iki bacağı simgeleyen bu damgaya, onlar daha saygın olacağı düşüncesiyle! mühür demektedirler, E harfi, damganın benzeri sağa doğru uzanmış versiyonudur, bu yaratık empotans ve eşeysizdir, kendi kendini dahi üretemez, bilinci olmadığı için ölümsüzdür doğallıkla, çünkü yaşadığından bihaberdir, ama Nasa bu sorunlarıda aşacağını vaat etmekte ve vaktiyle anasının memesini terkederek topraklarımıza gelen bu primatların daha gelişkin versiyonlarının saman yolu pazarında piyasaya sürüleceğini iddia etmektedir. R harfi ikinci isminin son harfi olup, bu cismin geldiği yer hakkında bilgilerin saklandığı kutucuktur. TR simgesiyle ifade edilen bu cismin anavatanını, bu canlıda R olarak sembolize etmeyi uygun bulduk ve geçmişiyle ve artık unuttuğu atalarıyla ilgili bilgileri bu kutucukta depoladık. Lventh Tncher adlı bu kozmik maymunsu süratle gelişmektedir, insansıların bunlardan maksimum boyutlarda yararlanacağı günler yakındır. Bu umudu taşımamızın tek nedeni, vaktiyle bu yaratığında bir annesi vardı, Anadolu otlaklarında kuzular güdüyor, inekler sağıyordu, nereden bilsin kopili Amerika'ya göçecek, dil, din, ırk ve cinsiyetini değiştirerek, kekeme, noktalama işaretleriyle konuşan bir ROBORG'a dönüşecek, olayın sevindirici yanı rahmetli anası bu acı gerçekleri göremeden öldü, ölüm yararlıdır bazen, ölümsüzlük işkenceye dönüşebilir, Lventh'in içdünyasını bilemeyiz mesela, belki çıkardığı gıcırtılı sesler onun ağlamasıdır, belki bakışlarında Toros dağlarının ceylanlarını bir kerecik bile görememenin hüznü vardır, belki el ya da ayak yerine kullandığı metal çubuklar bize doğru uzandığında kaçışmamamız gerekiyordur, belki de sarılmak istiyordur, kimbilir... Sonuçta türevlendirilen örneği gözler önüne serilen canlımız, izlediğiniz videodaki kadar acınacak bir yaratık değildir, halen bize doğru bakabilmekte, midesinde elinizi dolaştırdığınızda impulsa benzer hiç bir tepki vermemekte hatta en ufak bir acı belirtisi dahi göstermemektedir. İnsansıların bu konularda görüş ayrılıklarına düşmesi videoda Lventh Tncher barkoduyla görselini sunduğumuz canlının, aslında milyonlarca yıl önce insansılarla aynı kökten gelen bir primat olmasında yatmaktadır, insansılar bu benzerliğin acılarını henüz üzerinden atamamışlardır!.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder