18 Mayıs 2019 Cumartesi




KOCA YUSUF HAZRETİ
Bir neriman ve 'Korkunç Türk' idi, boyu bir seksen sekiz, kilosu yüz otuz sekiz idi. Doğumu, o 'Büyük Türk'ü yitirişimizden seksen yıl öncesi, 1858'dir... Rivayete göre, Âlî Osmanlı'nın, Balkanlar eyaletinin, Karalar yöresi, Şumnu kasabasında gün ışığına kavuştuğu söylenegelir. Toprağa düşüşü, 4 Temmuz 1898, yaşamının kırkıncı sene-i devriyesinde, rabbimizin efendisi, Muhammet Mustafa'ya peygamberliğin indiği yaş, Atlantik Okyanusu'nda suyun azizliği eşliğinde Mevla'sına vuslat eylediği, adı İbrani din büyüklerinden gelen bu büyük peşrev üstadının, adı gibi ilk kez ah eylediği an, o an diye buyrulur.
Cihan pehlivanı idi bu aslan, yeleli ve pos bıyıklarının zülfü gönül yakıcı, efeler efesinin, paça, kasnak ve kıspet ustasının ilk tedrisat aldığı yer Şumnu idi, elini çabuk, ayağını tez kılan, Şumnulu Dursun Pehlivan, Nasuhçulu Kel İsmail ve Pomak Osman idi. 
Deliormanlı efsanevi pehlivan, dünya minderlerine de çıkar idi, grekoromen güreşi yapan ilk Türk grekoryen denilmektedir. 1885 yılında Kırkpınar başpehlivanı olmuş; 1894 yılından itibaren Frenk, kara Avrupası ve okyanus ötesinde devrin ünlü güreşçileri ile karşılaşmıştır. Onun ahirete avdet edişi Madison Square Bahçesi'nde tertip edilen turneden ülkesine dönerken minik bir Titanic vakasında yaşamını yitirişiyledir.
Tepeden tırnağa güreşin, efsanevi isimlerinden olan Yusuf, iri gövdesi, Türkmen çatısı, güreş tekniği, atraksiyon becerisi ve sportmenliğiyle dilimizde "Koca" batı literatüründe 'Great' lakabını almıştır. Önceleri doğduğu köyden ötürü "Karalarlı Yusuf", sonra "Şumnulu Yusuf" olarak anılmış, 1896'dan itibaren çırağı ve sağdıcı "Sarıklı Mehmet"e "Küçük Yusuf" denilmeye başlanınca kendisine "Büyük Yusuf" denilmiştir.
Dünyada “Terrible Turk” (Korkunç Türk) olarak tanındı. Kendisinden sonra başka Türk güreşçiler de bu unvanı paylaşmışlardır. 1900 yılında Babıali muhiplerinden tellal Tevfik 'Güreşte Avrupa Usulü ile Türk Usulü arasındaki Ayrım ve Karşılıklar’ başlıklı yazısında kendisinden, ilk kez Koca Yusuf diye söz ettiğinde yurdunda bu isimle anılır olmuştur.
Babasının adı kurban İsmail'dir. Babası ve büyük atası, Yusuf'un ilk güreş ustaları idi. Çocukluğu, ulusal hareketler nedeniyle Avar soyundan gelen Bulgarilerin Türki köylerini bastığı bir ortamda geçmişti. Koca Yusuf dönemin ünlü peşrevcilerinden, Kırkpınar tarihinde 26 yıl boyunca üst üste başpehlivanlığı elinde bulunduran ve Sultan Abdülaziz'in pehlivanı olan Kel Aliço ile 1885 yılında güreşti ve yenişemeyip, eşit kaldı. Bu karşılaşma sonucu ondan ülkenin başpehlivanlığı unvanını aldı. Kel Aliço'nun çırağı olan ve 18 yıl Kırkpınar başpehlivanlığını elinde bulundurduğu söylenen Adalı Halil'i iki kez ardı ardına yendi. Sultan Abdülaziz, Sultan V. Murat Şah ve Sultan II. Abdülhamit Han döneminde pek çok güreş yaptı. Koca Yusuf ile çarpışan Kara Ahmet, Katrancı Mehmet, Filiz Nurullah, Kurtdereli Mehmet ve Hergeleci İbrahim gibi ünlü pehlivanlar, onun kendilerinden yüksek bir pehlivan cinası olduğunu kabul etmişlerdir.
Er meydanında, künde, kle, tozkoparan ve karakucak dünyasında, Koca Yusuf'u yenebilen tek pehlivanın Kavalalı Çolak Mümin olduğu söylenirdi. 1894 yılında Rami'de yapılan ve Kel Aliço'nun hakem olduğu bir karşılaşmada Çolak Mümin, Koca Yusuf'u açık düşürmüştür. Hakem Aliço bu durumu yenik sayınca Yusuf tek yenilgisini almıştır. Çolak Mümin'in bu maçta hiç hesapta olmayan sakatlığından sonra güreş hayatını sürdüremediği şayiası yayılmıştır. Cazgır, şalapur bezi, künde ve boyundurukla süslü, düğün dernek ve panayırlarla karışık yaşamı, yazık ki böylece sona ermişti.
Fransız güreşçi Joseph Doublier ile Dersaadetİn meşhur kahvehanelerinden Sultanhamam'daki Meserret'te tanışarak fıskiyeli avluda küçük bir güreşe tutuşmaları ve Doublier'in havuza düşüp, sırılsıklam olmasıyla biten kapışmadan sonra, Fransa’da güreş teklifi alması, yaşamının akışını değiştirdi. Fransız yazar Edmond Desbonnet'in "Güreşin Kralları" adlı kitabında anlatıldığına göre Doublier, 1894'te rakibi Sabés'e yenildikten sonra onu yenecek bir güreşçi arayışına girmiş ve Asitane'ye gelmişti; Balıkpazarı'nda bir kahvede hasbıhal ederken gördüğü Filibeli Kara Osman, Filiz Nurullah ve Yusuf İsmail'i beraberinde Fransa'ya götürmüştü. Yusuf, başlangıçta gurbete gitmeyi kabul etmediyse de Müslimoğullarının vicdan ve karakterinin güçlü olduğunu kanıtlamanın dünyevi bir sevaba yol açacağı yönündeki ulema beyanı üzerine 1897'de adı Jüpiter'in uydusuna layık görülmüş, yaşlı kıtaya gitti ve Eiffel yurdunda minder güreşinin kurallarını öğrendi. İlk maçını Sabés ile yaptı ve onu yendi. Paris nahiyesinde üç yıl kaldı. Bu dönemde güreştiği ve döneminin önemli sporcuları olan Olsen, Pons, Fournier'i yendi. Gambier, Raul, Rum güreşçi Antonio Pierri ve İngiliz güreşçi Tom Cannon'u da yendikten sonra şarabın yurtluğunda, bağda bahçede rakip bulamaz hale geldi. Paris'in Pigalle derler semtinde kurulan bir sirkte, Türk güreşçi Hergeleci Mahmut Pehlivan ile yaptığı ancak Surveillance'nın müdahalesi ile durdurulabilen karşılaşma, gelmiş geçmiş en acımasız güreş karşılaşmalarından biri olarak anılır. Bu oyunda Hergeleci kendi oyunuyla soluksuz kalmak üzereyken maç durdurulmuştur. Kimi görgü tanıkları boynu kırılacaktı diye tutturmuştur. Oysa Yusuf''un kaval kemiğinde bir önceki müsabakadan dolayı çatlak vardı ve iki tarak kemiği de kırıktı. Lekeli humma yüzünden, çiçek yüzünden heba olan savaş esirleri gibi deveran-ı zaman işte böyleydi.
Levantenlerin ana yurdunda, afsunlar diyarında böylesi bir ün kazanınca Buffalolar Ülkesi'nden gelen organizatörler onu Özgürlük Heykeli'nin çayırında güreşmeye davet ettiler. New Yorklu hakemler maçı yarıda kesmiyordu kurallar gereği, Antonio Pierri ve Doublier ile birlikte gittiği Alabama'da yeni menajeri William Brady oldu. Bu ülkede yaptığı 33 karşılaşmada yendiği sporcular arasında George Bothner, Ewan Lewis, Dan McLeod, Tom Jenkins vardır. Eyalet şampiyonlarını bir bir yenmiş, Arkansas'ta, 'Oturarak Yenen Boğa' adı verilmişti kendisine... Şikago’da bir karşılaşmada dünya şampiyonu Evan Lewis’i üst üste iki defa yendikten sonra Osmanlı topraklarına, burnunda tüten şadırvanların, camiler ve fıskiyelerin yurtluğuna dönmeye karar vermişti. Yaptığı güreşlerde yenilmemesi ve heybeti dolayısıyla, tüm Mississippi diyarında kendisine The Terrible Turk (Korkunç Türk) unvanı verilmesi işin sonunu getirmişti.
Çeyenneler, Apaçiler, Siyuların ülkesine gelişinden önce hiç yenilgi almayan Yusuf İsmail, 26 Mart 1898'de Ernest Roeber ile yaptığı maçta diskalifiye oldu. Madison Square Garden'de yapılan bu maçta rakibini ringden dışarı düşürmesi, Roeber'in öldüğünü düşünen seyircilerin ayaklanmasına ve Yusuf'a karşı linç girişimine neden oldu. Söz konusu maç, spor yazarı Walter Camp tarafından kaleme alınan 1907 tarihli "The Substitue: A Football Story" adlı romanda anlatılmıştır. Yusuf'un bu maçta kurallara uymadan, oyundan oyuna geçen rakibi, ring dışında yıldızları sayarken bulmuştu kendisini. 
İki rakip, Metropolitan Opera Evi'nde 30 Nisan günü tekrar karşı karşıya geldi. İkisi arasında centilmenlik dışı davranışlar nedeniyle doğan küskünlük, itişmeleri hezeyana çevirdi ve menajerlerinin ringe çıkıp müdahale etmesi sonucu, olay büyüyüp yine seyirciler arasında bir ayaklanma dalgası olunca, karşılaşma iptal edildi ve bu olaydan sonra Opera Evi güreş karşılaşmalarına kapatıldı ve bir daha da açılmadı.
Yurduna dönmek üzere 21 Mayıs 1898'de Fransız bandıralı La Bourgogne transatlantiği ile yola çıkan Koca Yusuf, bindiği geminin 4 Temmuz sabahı New York'un kuzeydoğusundaki Sable Adası'nın 60 mil açıklarında İngiltere bandıralı Cromartyshire şilebiyle çarpışıp batması sonucu bir görüşe göre, tüm yolcular ve gemi personeliyle birlikte boğularak ölmüştür.
Ölümüyle ilgili iki söylenti vardır. İlki kaza sonrasında filikalara binen diğer yolcularla birlikte kurtulmaya çalışan Koca Yusuf’un tutunduğu filikadaki diğer yolcuların, onun koca gövdesinin sandalı devireceği korkusuna kapılıp kürek ve baltalarla ellerine vurduğu, ellerini çekmeyeceği anlaşılınca da filikadakiler tarafından baltayla bileklerinin kesildiği ve bu nedenle öldüğü, ikincisi Koca Yusuf'un Amerika'da kazandığı güreşlerin ardından kazandığı paraları, kağıt paralara güvenmediği için altına çevirdiği ve bu altınların ağırlığı nedeniyle sandala kabul edilmeyince, okyanusun sarı güneşe boğulduğudur. Çünkü bu altınlar o devirde sekiz bin dolar karşılığı olan kırk kilo altın anlamına gelmektedir.
Koca Yusuf'un eşi Refiye'den Mehmet ve Hüseyin adında iki çocuğu olmuştur. Ölümünden sonra adı, Haliç tersanesinde bulunan kırk tonluk bir yüzere verilmiştir. Bin Yılın Türkleri Hatıra Para Serisi'nde Koca Yusuf portreli bir para vardır. Yaşamı, "Cihan'ı Titreten Türk Koca Yusuf Yalnızca Güle Yenildi" adıyla kitaplaştırılmıştır. Sonraları bir uçağa olağanüstü anısını yaşatmak adına "Koca Yusuf" adı verilmiştir.
Koca Yusuf’un cesedinin Atlas Okyanusu’nda gözden kaybolduğu sanılmaktadır. Ancak Azor Adaları'nda mezarının bulunduğu söylenir. Kaza sonrasında civar adalara vuran gemi yolcularına ait yirmi cesetten, cepkenli ve ala kuşaklı, heybetle mazlumlaşmış birinin Koca Yusuf olabileceği düşünülür. Cesedin adadaki kilisenin mezarlığına defnedildiği kabul edilmektedir.
...
Salibin yanında hilalin yer aldığı dünyadaki tek mezarlıktır Yusuf'un yattığı yer. Kararmış mezar taşı diğerlerinden kolaylıkla ayrılarak, insanların yalnızca öbür dünyada birleşebileceğini ima eden bir keder anıtı gibi durur. 
Bu acıklı dünyada, bu iç yakıcı, kardeş düşmanlığının boşunalığını, hır gürün, kavgaların, ömür törpüsünden başka bir işe yaramadığını sezgileyen, savaşın sonuçları ve elem denizlerini, ölümün eşitleyip, hiçlediğini anlamamıza vesile olan, soluk almaya bile yetmez azıcık diyenler olsa da, ''kırk yılcık bir ömürcük'' elbette yaşamaya değerdir... 
Ne mutlu Koca Yusuf'a...














 ROSETTA
Başlangıçtan beri duran ova...
İşte köpek dişlerimiz. 
Bulutlar gerçek mi
Çin lahanası diyorlar?
İskorpit tutuyor-
 Islık çalıp yas tutarak 
 Tanrıya tapıyorlar.
Ölülere ağıttır
 Özgürlük delileri...
Ayağım bizon derisi
 Bumerang gibi.
Fenomen oluşmakta 
 Alaysama - mimesis
Göğü kapsar
Alkışlar 
Erdişiyiz.
Topuklarda şiddet-
Güçlüyüz biz.
Silas geliyor
Tüneğidir kara kuşun.
Şiddet ve Şeddad 
 Uçan söylence
Ah kırmızı çizme
Nemrut sineğiyiz.
Koridordan geliyor
 Terör tanrısı.
Adem'in bakışı
Mühürlü el.
 Yahşi totemlerin
Buz sanrısı.
Maçetayla 
Yürürüz ayda
 Ay Nevada. 
 Düşmanın orda
 Mars yüzüyor
Dostunuz orda
Orda onmaz bir sızı
Bir insan kızı!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder