18 Mayıs 2019 Cumartesi

FASONİZM
>
> Edebiyat yapaylaştı ve hormonal, silikonsu, jel gibi bir bulamaca, bir yapıya büründü, daha öncede böyleydi ama günümüzde bu yollu olanaklar öylesine çoğalıp, genişledi ki, pop yıldızı gibi yazarlar türedi, birleşik kitap yazmak anlamsız olmaktan çıktı, bir kaç yazarın, düşüncenin ürünü artık tek bir kitabı oluşturabiliyor, daha değişik versiyonlar kapıda üstelik.
>
> Günümüzde düşünce de yapaylaştı, ileride düşünen makine veya robotlar ya da her tür düşünce çoğaltımı yapabilen istasyon ya da birimler, geçmişte düşünmek için bizlerin çok ilkel yöntemlerle kendimizi paraladığımızı belirterek, 'Et İnsanlar'ın bu nedenle vahşi olmak ve ilkellikten kendilerini bir türlü kurtaramadıklarını ileri sürebilirler.
>
> Yaşam sahnesinde yerini robotlara ve düşünen makinelere bırakan insanoğlu günün birinde şiddeti kendi dışında bir görsellik ve şov gibi algılama yoluna kavuşabilir, o zaman makineler, artık ''insanın yerine savaşacak, kan akıtacak, dağları parçalayacak'' ve vahşete doyum noktasında yerini modellere, robotlara ve düşünen makinelere bırakan dünyamız, çok daha sihirli ve us dışı bir lunaparka dönüşecektir.
>
> Fason bir dünya bu ve fasonizm çağı olacaktır önümüzdeki ''New Age'' artık. Hiç bir şeyi siz üretmeyecek, türetip, yapmayacak ve zahmet etmeyeceksiniz, yalnızca izleyeceksiniz ve artık insan bir tür tanrı olacak. İnsanlık, insanlığın sorunlarından tümüyle kurtulacak, belki sorunlar yenilenecek veya biçim değiştirecektir ama, sorun algısı kökten değişeceği için, insan ''dünyanın efendisi'' değil, tam aksine yarattığı makinaların ve robotsuların ortamında yalnızca izleyen ve belki olabilirse de, uzaktan kumanda eden varlıklar olarak, insan artık sonsuza dek, önceleri o bildiğimiz, tanıdığımız insan olamayacaktır...
>
> Adem'in oğlu, evrenin sınırsızlığında, bizzat kendi yaratımlarıyla bir hiçliğin içinde, bir tür hiçlikle var olmanın, hazzını yaşamaktan öte bir şey olamayacağını anlayacaktır artık. Evrende insanın konumu ve işlevi evrenin efendisi olmak değildir, tanrıda ne yazık ki evrenin efendisi değildir, insanın sorunu, önceliği düşüncesinin evrilerek, efendi ve hiyerarşik kavramlardan kurtulmasıdır.
>
> Egosantrik -ben duyumcu- yapıdan uzaklaşarak evrene entegre olabilen insan ve her tür yapılanım ve edimleri artık evrenin 'gerçek' varlıkları olarak, sonsuzluğun ve tartışmalı kavramların başında gelen mutluluğun anahtarını da ellerinde tutarak, ilk kez ve içtenlikle ve gerçeklikle insan olmanın tadını, hazzını yaşayarak var olma yolunda bir nirvanaya ulaşarak, kendi özünün nedenselliğini algılayabilecektir.
>
> Bugün, yaşadığımız verili dünyamızda sanat, endüstriyel noktada sınırlarını genişleterek, sanal alanları bırakın, kartonlaşarak, her kovuğa, her deliğe giren, sponsorlu bir metaya dönüşerek, D&R laştı, edebiyatın, sanatın bir tansıktan ziyade, yaşamın içinde bir estet ve yaratıcı, konum oluşturucu ve ortam sürükleyicisi, pasifist bir edim ve işlevden başka bir şey olmadığı anlaşıldı.
>
> Bugün sanatın ilerici ya da dönüştürücü yapısı kendinden değil, iletişim olanaklarının genişliğinden kaynaklanıyor olabilir, şiir ve resim, müzik ya da felsefenin yaşamı değiştirdiğini düşünürdük önceleri, oysa bu bir kıvılcımın nereden çıktığını araştırmaya benziyor, yangına dönüşmeyen kıvılcım neyi değiştirebilir ya da ortadan kaldırabilir ki...
>
> Bu konu tartışmalıdır da, bu sanatı küçümsemek değildir ama, tam aksine sanatın yaşamın içinde coşku verici bir esin olarak, çok daha geniş bir alanda yer kapladığını, dönüştürücü ya da yenileyici bir koşul öne sürmeksizin, yaşamın sanat olmadan tadının olamayacağını anlamamız gerektiğini, düşünmemizi açığa çıkarabilir artık yalnızca...
>
> Çağımızda yazmak aşırı derecede kolaylaştı, yaygınlaştı, alıntılarla güçlü bir şey yaratabilirsiniz, yapacağınız puzzle gibi parçaları birleştirme yeteneğinize bağlı, buda bir beceri ister belki, hiç bir şey sanıldığı kadar kolay ya da zor olamaz, zorluk konuya uzaklıkla, o yöndeki algıların yoğunluğuyla doğru orantılıdır. Şimdi, göğün altında toprağın üstündeyim demek, tütün içerdi çünkü elini koyacak yer bulamıyordu veya ölü gömme törenlerinin coşkusuyla yaşayan insanlık yer yıldızı mıdır diye soslar serperek illüzyonlar yaratmak olası artık.
>
> Sonuç, gelecekte, yapay düşünce merkezlerine, robotlar ya da bilgisayarlara kalabilir edebiyat, insanlık dünya sahnesinden yavaşça çekilebilir, hatta çekilecektir. Bilgi ve düş gücü, öğretilerimizin bileşkesidir, dışa vurum biçimi sonsuz olanaklar tanır, anlak içi olan her şey bir tansık olmaktan uzaktır ve insan ele geçirilebilir aciz bir yaratıktır.
>
> Üzüntü verici bir şey değil bu, bizleri tanrı yarattı ve ilkinsi günden bu yana bizi izlemekle oyalanıyor. Diyesim piknik yapıyor. Bilgisayar satrançta finalisti nasıl yendiyse, bilgisayar tam anlamıyla şiir yazma mekanizmasına 'ermiş' olduğunda yaşayan ve yaşamış tüm şairlerinizin primitif birer canlılar olduğunu göreceksiniz.
>
> Salt üzücü olan bir şey vardır elbette, tanrı olmanın ne denli sıkıcı ve eza veren bir şey olduğunu anlayacaksınız. Ne demişti Leibniz, 'Olabilecek dünyaların, en iyisinde yaşıyoruz!..'
>
> Gelecekte tanrı olan insan, artık şiir yazmakta ustalığı kaptırmış olsa da, zamanla insan olmayı özleyen bir tanrıya dönüşecektir. Çünkü yaratıcı tüm becerilerini ve sihirlerini yaratımından, yaratmış olduğundan bekledi ve ondan medet umdu, belki pişman olmuştur, bu duyguyu bir gün insanda sınayacak, sonucu belki kimse göremeyecek, çünkü sonuç, nedenlerin başıdır ve neden sonuçtur, bunu algılamak çok güç.
>
> Tanrı, insanla evrene yabancılaşmanın çığırını açtı, insanda tanrılaşarak, kendisine yabancılaşmanın önünü açacak. Bunun adı 'Alienation!..'.
>
> Evrenimizde 'yabancılaşma' ne yazık ki, kıyamet -Apocalypse- varsayımının biricik önceleyicisi ve gerçekleşme yolundaki biricik belirleyicisidir.
>
> II
> (EK)
> Günümüzde düşünce yapaylaştı evet, ne yazık ki böyle, sanalite içinde, bir impals, bir pulsar, -atarcaya- dönüşerek, gerçelliğini yitirdi, hiç olmadığı denli elektronal bir yapıya evrildi, elle tutulup gözle görülebiliyordu önceleri düşünce ve ona egemen olabilirdik, ama günümüzde düşünce, biçim değiştirmek şöyle dursun, içerikte binlerce değişkeli anlam yüklenebilen bir töze dönüştü artık, söz tümleci ve yığınsallık oldu düşünce, insani bir üretim olmaktan çıktı, neyi temsil etmesi isteniyorsa, ona uydurulabilen bir kavramsallık, hiç yorulmadan -düşünsemeden- geçerliliği var olabilen bir tinsellik oldu günümüzde, düşünce isteğe bağlı bir anlamsallık ve bir ritüel artık. Kırmızı, siyahın dozajı seyreltilmiş ve kan sosu serpilmiş bir türevi, sarı, yeşilin güneşe bırakılmış ikizi, eğri doğrunun biçimsizi, yanlış bir yüzey edinememiş doğrum ve artık ve hiç bir şeyde gerçek değildir ve her şey eksiksiz bir gerçekliktir sanal dünyada...
>
> Artık düşünce gerçekliği belirlemiyor, gerçeklik adına bir düşünce üretiliyor ve düşünce o gerçekliğin içinde bir beğence, bir tümleyici olarak varlığını sürdürüyor, eğer düşünce uyum sağlayamazsa öngörülen yapıya, anında değiştirilebiliyor ve hatta algı basıncı yaratılarak, düşüncenin gerçekte onu değil tam aksine şunu söylemek istediği imgeleme yansıtılarak, önemsizce ve ama temel amaca hizmet eden bir görselliğe kolaylıkla dönüştürülüyor. Düşünce elektronal bir dalga gibi işlev ve biçim değiştirebiliyor artık günümüzde, düşünce belki de enginleşiyordur bu noktada ama belirsizlik okyanusunda istediği biçimi alan, verili bir imgeye dönüşebildiği için artık hiç olmadığı denli hepimizin içinde var olabilen bir canlı konumuna yükseliyor o ve hepimiz için de ne kadar gerekliyse o denli alınabilen bir prozağa dönüşecek zamanla, çiplerle, minicik konsültasyonlarla...
>
> Düşüncemiz, öğretilerimiz, bilitlerimiz neydi bizim geçmişte anımsamaya çalışalım, bir bellek sörfü yapalım. Nil'in uzunluğu kaç kilometredir ve nereye dökülür, kargaşanın ve bozkırların efendisi Lenin'in yakıp yıktığı alanın yüzölçümü nedir, Şattülarap neresidir, recm nerede uygulanır, elektrikli sandalye niçin keyif vericidir, Mary Antuvanet giyotinle tanışır tanışmaz ne söylemiştir, hamamda suyun kaldırma kuvveti geçerli midir, eppur si muove diyen kimdir, logaritmik profesyonalite ne işe yarar, Turhan sultan isyancılara bir leğen kül fırlatarak neyi lanetlemiştir, Chenier, kafamın içindekiler sizin için gerekli olabilir dedi mi, şirpençe çıbanından ölen kimdir, Çinli korsanlar pasifiği yağma ettiler mi, Vezüv ve Fujiyama kardeş midir... Tümü ölüm ve öldürme düzeneğinin çevresinde kolan vuran, kan kokan yığıncıklar, yerel, yüzeyden bir milim bile yükselememiş, sıfır periferisinde, işe yaramamış obüs ve koordinatları, insanlığın ne denli içine kapandığının, ne denli acz içinde yüzen yaratıklar olduğunun, dramatik varyasyonları ve acınası uygarlığımızın yerelden kopamayan ve hiç bir gelişme gösteremediğimizin kanıtları...
>
> Mikro bilgi algısından makro algıya geçerken, Ptoleme'nin ne zaman son soluğunu verdiğini bilmek bizim için bir saçmalıktır artık, Maoriler'in beslenme düzeni kimseyi ilgilendirmeyecektir, çünkü bunlar gerçekte, hiç bir zaman bilgi olmaya değer veriler değil ne yazık ki, göksel bilgiye ve bilinirliğin karşıtlık oluşturup, pragmatik zorunluluk içeren, en azından ve olası eşit değerliğine uzanmalıdır artık insanoğlu... Bu korkulası bir değişimdir, alışkanlıklar insan soyu için pranga gibidir ama, henüz dehşet veren bir boyutta da değil geçiş aralıkları ve değişkeler ama sonuçta biz, belirsizlik çağlarına doğru gidiyoruz, belirsizlik yeni tanrımızdır, çünkü dalga gibi yayılan ve elektronik bir parçacık, bir Higgs bozonu gibi sıçrayabilen bilgi, yeni bir çağı müjdeliyor artık, insanın bilincinde olmadan kıstırılıp, kısıtlandığı, daha değişken ve daha tuhaf bir köleliğe sürüklendiği bir dünya, 'Cesur Yeni Dünya' değil bu, kölenin kendisiyle sonsuz bir gurur duyabildiği, paratorların olağanüstü gücünün, hepimiz için yaşamsal bir gereksinirlik olduğu bir dünya, çeşitlemler denizinin yaşam biçimi, o denli us dışı, düş kıran boyutlara ulaşacak ki, doğası gereği değişimi özleyen iki ayaklı canlılar neyin gerçekleştiğini ve sanı-sanrı noktasında, neyin gelmekte olduğunu bir türlü anlayamayacak ve bir türlü ortak bir vargı oluşturamayacaklardır.
>
> Yinelemelerimizi ve üzünç veren çelişkilerimizi sürdürelim, örneğin neleri öğrenmeli, neleri bilmeliydik biz, garip, kas yapımızı, etin üretilebilirliğini, tenin savunulamazlığını, cılızlığımız ve zafiyetimizi, vahşet ve şiddetin önlenebilirliğini, canlıların kardeşliğini... Dünya kaç yaşındaysa, onun yuvarlaklığını kabulleneli beş yüz yıl bile olmamış, aya hala ulumaktayız, Venüs' ü aşk şarkısının notaları sanmaktayız, savaşı kutsamış, kavgayı benimsemiş, ölümü kanıksamışız biz, insana da, tanrıya da, evrene de şarkılardaki gibi geç kalmışız, dehşetengiz biçimde zamanlar boyu oyalanmışız...
>
> Tanrının ve meleklerin öngördüğü yaşam biçimi bu olamaz, kozmik beklenti ve umutlarımız bu olamaz, Pluto'na duyacağımız platonik aşk bu değil, uygarlık dediğimiz şey, nasıl bu olabilir, varsayımları var sayarak vaat ettiğimiz yeşil cennet ve günahlarımızın tapınağı kara cehennem bu olamaz, ırkdaşlarımız ve soydaşlarımız, hapislerde ve kafeslerde bizim, tanrı bu ezaların tanrısı olamaz ve bu sistemin yarattığı, bu dizginsiz cangılın içinde, başka bir dünyanın kapıları bize hiç bir zaman açılmayacaktır. Tapınak ve iman, sunak ve kurban ikileminde, bir kan şenliğinin cehennetinde kahkahalar atabilen sürüngenler olsak bile...
>
> Düşüncede günümüzde yapaylaştı diyoruz, onun doğal uzantısı ve birbirinin izleği-türevi bilgi, tümüyle soyutlama ve olası tüm kapsantısıyla varsayımlaştırılmaktadır bugün, bilgi kaygan ve sonsuza dek erişilemeyen bir gerçekliktir artık.
>
> Her an değişebilen ve hızına erişilemeyen bir algıya dönüştü bilgi. Elektronal bir sayısallık ve bir dizindi kimyaya göre, elementer bir yapıydı, moleküllerin beyin korteksinde, amigdalanın içlerinde cirit atıp tutmasıyla, kıvrımların içinde kıpırdayıp, solumasıyla oluşuyordu sözde, ama dışardan akın eden dalgalar, nötrinal parçacıklar, beyin sağlağımızı paramparça etti, düşünce ve söz anlamlandırılmak istenen katmanın, katı bünyenin, öngelin, yapının piyonları, moleküler materyalleri, giyitleri oldular, düşünce varlığın süsü oldu artık, yaratım düşüncenin ürünü olmaktan çıktı, makineleşmenin robotsu çoğalımında, düşünmeden üretip, artımlara gidebiliyor ve varyantlara dönüşebiliyoruz bu zamanda, düşünce yaratım için oluşturulan bir temellendirme artık, bir moda yalnızca, düşünce bir yapıya ya da bir bulguya öncülük etmiyor şimdileyin, yol açmıyor, tam aksine düşünce, kapitalin, var olmanın, var edilenin, mekanik ya da doğacıl oluşumun, bir nesnesi, göz alıcı bir cüzü, ayrılmaz parçası ve biçimsel bir bütünleyicisi gibi sunuluyor artık...
>
> Düşünce öylesine sıradanlaştı ki ve kendi özünü öylesine biçip, tırpanladı ki çağımızda, bir yanılsama, istenen düzeyde seyretmeyen bir algı; yeni ve öncekine paralel bir hamleyle, hiç bir sözcük değiştirilmeden, hiç bir düşünsel ayrılık, aykırılık getirilmeden, bir restorasyon, minicik bir konsültasyon, dokunca ve açınlamayla sizi tutsak edebiliyor artık. İmaj çağı bu, imajın üstüne giyitlendirilmiş düşünce çağı, olguyu, yapı sökümü, eşyacıl olanı biçimlendirecek, canlandıracaksın, sözcüğün büyüsünü, düşüncenin güdüklüğü ve yüceliğini bir yafta gibi yapıştırarak, bir milenruj, parizien algısıyla, anlakları çılgına çevirebilirsiniz artık. Bu tablo olabilecek en dehşetengiz boyutuna ulaşmadı diyebiliyoruz yine ama düşüncenin tümüyle ortadan kalkacağı bir çağa doğru hızla ilerliyoruz. Bu belki salt insan içindir, düşünce gücünü kendi yaratımlarına yükleyip devretmek istiyordur belki de ya da olasılıkla yorulmuştur veya yöntemlerin değişmesidir saltıklıkla, olan biteni hiç bir zaman bütünüyle algılayamadık ve algılayamıyoruz. Gidişatın primitif ve us dolambaçlarından örneklerini verebiliyoruz yalnızca, Marilyn Monroe devrimciydi, peynirde uzun yaşamın gizleri barınmakta, önce karalar oluştu, kar sıcaklık duygusu verir, günümüzün düşüncenin terkedilmekte ya da yüz yıllarca süren alışkanlıkların değişmekte olduğunun son derece basit imgeleri, şimdi bu savların saçma ya da us dışı gelen bir yanı var mı, yoksa neden yok...
>
> Bir kez daha yineleyelim ki düşünce yerini, olanaksız düşüncelere, düşüncesizliğin düşüncelerine, paradoksların ve algı tecimenliğinin azgın denizlerine bıraktı, algılamak, kavramak, yerine getirmenin, gerçekleştirmenin gerisinde kaldı, eseme okyanusları sonsuza dek insanoğlunun yüzüne kapandı. Tüm bunların gerçekle yine de bir bağıntısı var ama, biz yıldız tozuyuz, insan kumaştır, güneş aşk yuvamız, kuşlar tanrı olup, bizonsa taştır, inanmalısınız ki şiirsel imge değil bunlar günümüzde, gerçekten düşünce kırıntılarının, dökülen yıldızları artık. Bu yaklaşımların tümü gerçek ve soycul doğrulardır ne yazık ki, evren bir anlamlandırma biliyorum, bir ad koyma ve sağ elimi kağıttan çektiğimde, yok olup gideceğimi de biliyorum, her şey ve hiç bir şeyim ben, düşüncenin bir öz, düşüncesizliğin ise bir karşıtlık, bir izdüşüm, antiöz olduğunu biliyorum, ölümsüzüz ve ölülerimizde biziz gerçekte ve tanrımızın da terk edilmiş bir öksüz olduğunu biliyorum. Gün gelecek hiçliğin kollarında paramparça olacağız, tozlarımıza, tozanlarımıza ayrılacağız. Geldiğimiz nokta henüz prematüre ve bebek çağlarında bizim, edimlerimiz evcilik oynamanın kozmikomik görüntüsü, evren ve tanrılarımız, yeryüzü ve krallarımız oto yolda kılavuzluk yapan soyguncularımız ve asalı, âmâ, üstü başı palas pandıras peygamberlerimizle ölümsüzlüğü arıyoruz biz. Tüm bilgi kaynaklarımız ve bilgilerimiz trajikomik bizim, uygarlığımızda Alamut gibi, tuhaf bir günah cennetiyiz, ne Genjinin Öyküsü, ne Sindrella, ne Kerem ile Aslı ne de ayın koordinatları kurtaramaz bizi, insan değil bir canlı sıfatını bile hak edemedik henüz biz.
>
> Akan zamanın alıştırma bahçelerinde, kolhozlarda, yine de istediğimiz gibi algılarla yaşayabileceğiz, konvansiyonel bilgi çağı kapanıyor, ufuktaki belirsizlik çağıdır diyebiliyoruz ama çağın ne getireceğini hiç bir zaman bilemeyeceğiz, kargaşa çağı belki de bu, önüne geçilebilir mi bilemem ama şu kesin, geçmişteki bilgilerimiz son derece yerel, yeryüzüne bağlı ve insan aczini, uygarlık biçimini ne denli ilkel olabileceğini kanıtlayan bir bilgi yığınağıydı bu, kozmik sancı bitti, yerele bağlı prangalarımızdan kurtulduk artık, savaş, barış, devrim, kan ve gözyaşı bitti, açlıkta bitti, öyleyse insanın gerçekten kendine katlanabileceği bir uygarlık biçiminde artık sıra, nedir o, yerellikten kurtularak dünyanın komik bilgi uygarlığının çağı olmaktan uzaklaşarak yeni bir dünyaya yelken açmak, çok daha kötü olsa bile zorunlu bu, toprağın rengi, aşkın saati, yağmurun kokusu bilgi olmaktan çıkacak, bu tür gereksinimlerle beynimizi doldurmanın anlamsızlığı kanıtlanacak, belirsizlik çağında temel olan şu, neyi bilmemiz gerekiyorsa onu bileceğiz, evet çok korkunç bir şey belki de ama ilk deneyimizde, birbirimizi yedik, kozmosu ve tüm yaratılmışları yadsıdık, kanibalizmin ve vahşetin önüne geçemedik, denedik yenildik, gene deneyeceğiz ve gene yenileceğiz.                                      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder